KENDİNİZİ , ONLARIN YERİNE KOYUN BİR...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hepimizin bildiği gibi, geçen birkaç ay önce, ilimizde bir sel felaketi yaşandı. Yaşanan bu sel felaketi hepimizi derin yaraladı.
İnsanlar öldü. Evleri su bastı. Araçlar, eşyalar, kilometrelerce uzaklara sürüklendi. Evler, sel nedeniyle kullanılamaz duruma geldi. Hasılı... Yaşanan sel felaketi nedeniyle; insanlar, maddi ve manevi olarak derinden yaralandı.
Olayın büyüklüğünü, küçüklüğünü tartışmıyorum bile...
Bilmem, yerel gazetenin birinde, elinde çamura bulanan çocukla, etrafını saran sel sularının korkunç görüntüsüyle, sanki her şeyi özetlercesine, kendisine yardım eli uzatacak birilerini ararcasına, şaşkın ve çaresiz bakışlarla objektife yakalanan adamın halini gördünüz mü hiç?
Kendinizi onun yerine koyduğunuzda; yaşanan olayın büyüklüğünü, dramını, tüyler ürperten dehşetini anlayabilecek, hissedebileceksiniz belki de...
Sevgili Bahar Balıkçı’nın yaşanan sel felaketiyle ilgili yazdığı yazıda bir cümle benim çok dikkatimi çekti nedense...
Şöyle demişti :
“ Bir an kendinizi o insanların yerine koyun bir ve düşünün...”
Gerçektende, o insanları anlamak, onların yaşadığı o talihsiz dramı anlamak için kendimizi bir an onların yerine koymamız ve düşünmemiz gerekiyor.
Yaşanan olay sadece bu örnek değildir elbet. Sel felaketinin korkunçluğunu, insanın üzerinde bıraktığı o izleri, o trajediyi anlamamız için ne çok örnekler vardır kim bilir...?
Felaketin geçtiği her adımda, ölümün ve çaresizliğin bıraktığı ve belki de kendisiyle beraber götürdüğü nice feryatların izleri bu yaşanılanlar...
Ve siz, onları anlamak için düşüneceksiniz sadece...
Ve düşünün ki; bir gece yarısı , çocuklarınıza bir an önce yetişmek, onlara olan özleminizi gidermek için, çok uzaklardan, çalıştığınız işyerinizden geliyorsunuz. Aniden bastıran yağmurlar, bir sele dönüşüp, aracınızın etrafını kuşatıyor. Sular gittikçe yükselip, arabanızın içini dolduruyor sonra... Daha da yükselip arabanızın tavanına kadar çıkıyor.Ve siz, korku, dehşet ve sizi giderek avuçları arasına almaya çalışan ölüm korkusuyla, arabanın tavanına çıkıyorsunuz. Üzerinde bulunduğunuz araba, bir sandal gibi, artan sel sularıyla sürükleniyor yavaş yavaş...
Siz ölümün soğukluğunu bütün damarlarında hissediyorsunuz o anda.
Yapayalnızsınız...
Sesinizi kimseye ulaştıramıyor, ölümü bekliyorsunuz...
Ne kadar da acı değil mi?
Kader yüzünüze gülüyor, az ötedeki bir benzin istasyonundaki çalışan biri sizi nasıl oluyorsa fark ediyor, ölümden dönüyorsunuz sonra...
Ve siz yaşadığınız bu anın etkisini yaşam boyunca damarlarınızda his ederek, ruhunuzda belki de hiç silinmeyecek bir travmayla yaşamaya devam ediyorsunuz.
Sizin başınıza böyle bir şeyin geldiğini düşünün...
Çocuğunuzun böyle bir şeyi yaşadığını yada...
Yıllar yılı içinde barındığı, hatıralar bıraktığı, derme çatma da olsa kendi elleriyle belki yaptığı kerpiçten yapılmış evi gözünün önünde sel sularıyla göçüp giderken, gözünden dökülen çaresiz gözyaşlarını içine akıtmaktan başka hiçbir şey yapamayan yaşlı, dul kadının yaşadığı o dramatik sahne...
Arkadaşım anlatmıştı bana:
“Görmeliydin...” diyordu bana arkadaşım...
Haklıydı belki...
Görmek ile duymak arasında ne çok fark vardı oysa...
Bir gece haberleri seyrederken, evine dolmuş sel suları içinde çaresizce gezinirken, yanına yaklaşan siyasetçinin birine dert yanıyordu bir kadın:
“Televizyonlardan, gazetelerden göründüğü gibi değil, hele bir gelip görsünler halimizi...” diye, derdini siyasetçiye, kısacası, duyması için herkese anlatmaya çalışıyordu bu zavallı kadın...
Haklıydı belki...
Dedim ya...
Olayın büyüklüğünü, küçüklüğünü tartışmıyorum bile...
Düşündüğüm olay şu:
Kendinizi onların yerine koyun bir...
Kendinizi onların yerine koyduğunuzda,yada onların yaşadıklarını dinlerken bir yakınınızdan, yaşadıkları anları bir acıklı film gibi gözünüzde şekillendirirken , içinizin nasıl cız ettiğini his edebileceksiniz...
Ben öyle yapıyorum.
Siz de yapın bir...
Olayın büyük mü, küçük mü, yada başka bir deyişle, abartılıp, abartılmadığını anlayacaksınız belki de...
YORUMLAR
Sayın Zekice,
Siz bir Batmanlı olarak ve yazılarınızdaki duyarlılılığı bilerek soruyorum:yazınıza konu olan selzedelere ne kadar maddi yardımda bulundunuz ya da yardım kampanyalarında aktif rol aldınız mı?Bir gazeteci olarak sel bölgesini kaç kez dolaştınız?...Edebiyat ve popülizm arasındaki ilişki her zaman olagelmiştir.Değerli abim bunu genel bir eleştiri olarak algılamanızı isterim.Kendimi onların yerine koymak sadece olaya ad vermek ağlayan bir çocuk olmak ya da kimsesiz bir yalnızlık olmmamalı! Bir değerlendirmenin sonucunda bu acıya merhem olmanında gerekliliği ortaya çıkar..Bu oluşan gerçeklik hepimizin katılması gereken gerçekliktir.Konunun bu sitede yazarlar tarafından tartışılması gerekir...Edebiyat toplumun önüne geçmelidir.Bu sadece entellektüel kaygılarla değil aktif olarak da düşünülmelidir diye düşünüyorum...Günün yazısını demiyorum!duyarlılığını kutluyorum...