- 689 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TÖRE
O sabah sınıf öğretmeni, bilinmeyen sebepten dolayı okula gelmedi. Onun yokluğunu fırsat bilen Nuri ile karakterinin kopyası sayılan birkaç yandaşı, sınıfta bulunan talebelerin üzerinde baskı kurarak rezilliğin doruğuna ulaştılar.
Düşüncenin temelinde oluşan öğe, sınıfta bulunan talebelerin üzerinde psikolojik iz bırakmak, dolayısıyla hemcinslerine gözdağı vererek kızlardan uzak tutmaktı.
Onların uygulamak istedikleri dayatmacı taşra kültürünü benimsemeyen bazı talebeler, protesto niteliğinde sınıfı terk ederek kampusa sığındılar. Onların içinde yabancı uyruklu öğrenciler de bulunuyordu.
Nuri ile yandaşları, kendi aralarında öz eleştiride bulunarak yaptıklarından dolayı pişman oldular. Özür dilemek üzere onların yanına gidip barış teklifinde bulundular. Lakin sunulan barış diyalogu nafile çıkınca, iki zıt görüş meydana geldi. Birisi kara dediğinde, karşı gurup aksini iddia ederek karşı çıkıyorlardı. Talebeler arasında yaşanan bu itilaflı düşünceler, sınıf öğretmeninin dikkatini çekince onlara uyarmak zorunda kaldı.
Sınıf öğretmeni, orta yaşlı mesleğinde deneyim kazanmış babacan kişiliğe sahip birisi idi. Genel kültür bazında da oldukça birikimli gözüküyordu. Bu vesile ile iki grubun fikirlerini dinleyerek olayın özüne inmeye çalıştı. İlk soruyu Nuri’ye yöneltti:
-“Nuri, kendin ile aileni, bana detaylı olarak anlatmanı istiyorum senden.” dedi.
Nuri, oturduğu yerden alaycı tavrıyla kendisini anlatmaya başladı:
-“Ben, taşralı ailenin beş çocuğundan birisiyim. Babam inşaat işçisi, annem ise ev kadınıdır. Bizleri büyütmek için didinip duruyorlar. Babam, okumak için çok direnmiş. Lakin ailesi onun okumasına mani olunca, evi terk ederek gurbete çıkmış. Senelerce, köy, kasaba, il, ilçe demeden, aç susuz gezmiş. Başarabildiği her türlü işte çalışmış. Alın terinin getirdiği kazancının bir kısmını biriktirerek ailesine gönderiyormuş. Ne var ki barındığı otel, polisler tarafından baskına uğrayınca, asker kaçağı olduğu meydana çıkmış. Onu derhâl askere göndermişler.
Babam, cahil olduğu için bir müddet sılaya mektup gönderememiş. Sonunda sırdaş bir arkadaş bulmuş. Mektuplarını ona yazdırmaya başlamış. Lakin sırlarını başka birisi ile paylaşmak onu oldukça üzmüş olacak ki kendince ant içerek: “Bir erkek çocuğum olursa eğer, mutlak onu okutacağım.” demiş. Babam, askerliğini bitirdikten sonra sılaya dönmüş. Bir müddet ailesi ile yaşamını devam ettirmiş. Aradığı ortamı bulamayınca, taşı toprağı altın dedikleri İstanbul’a yerleşerek, geleceğe sıfırdan başlamış. Geçen süreç içinde evlenip beş çocuk sahibi olmuş. Ben ailenin tek erkek çocuğu olduğum için ısrarla benim okumamı istiyorlar.”dedi.
Sınıf öğretmeni, onu çözmüştü ama pratik zekasıyla konuyu saptırarak başka bir soru yöneltti:
-“Nuri, kız arkadaşın var mı? ”dedi.
-“Bana göre var. Lakin o şimdilik benim ile ilgilenmiyor.”
-“Niçin ilgilenmiyor?”
-“Nedenini bilmiyorum. Fakat bir gün mutlak arkadaşlık teklifimi kabul etmek zorunda kalacak.”
-“Bu fikrin biraz dayatmaca olmuyor mu?”
-“Hocam, ben arkadaş olarak onu seçmişsem eğer, mutlak benim olarak kalacak demektir. Çünkü bizim törelerimiz böyle emreder.
-“Nasıl töreymiş bu! Biraz açıklık getirir misin?”
-“Gayet apaçık ortada hocam. O benden başkasıyla arkadaşlık yapamaz. Öyle bir durum hasıl olursa, sonucuna da katlanmak zorunda kalır.”
-“Yani senin teklifini ret edecek olursa, her türlü kötülüğü yapabileceğini mi ima ediyorsun?”
-“Doğaldır elimden geleni yaparım. Benim arkadaşlık teklifimi reddeden, yaşamını da reddetmiş sayılır.”
-“Bahis konusu yaptığın o kişinin canını sen mi verdin ki kendini Tanrı ilan edip üzerinde hak iddia ediyorsun? Bilmediğin, tanımadığın, kan veya göbek bağın olmadığı kişinin hakkında ne cüretle yargıç olup kalem kırıyorsun? Üstelik senin gibi o da kendi hayatına yön verme hakkına sahip olduğu hâlde ne hakla onun geleceğine ipotek koymaya çalışıyorsun?”
-“Hocam, sizin anlattığınız bizim töremizde yazmaz. Bizim yöremizde erkeklerin sözü geçer. Onların yaşama hakkı erkeklere bağlıdır. Çünkü yaratan böyle yaratmıştır.”
-“Demek ki bayanlar, sizin aksesuarınızı tamamlayan canlı bir oyuncak bebek; bunu mu ima ediyorsunuz?”
-“Bize göre öyle. Başkasının namına konuşacak ve ya yorum yapacak değilim.”
-“Hâlbuki bu düşüncenin çağın gerisinde kaldığını sanıyordum. Meğerse okul koridorlarında geziyormuş da haberdar değilmişim.”
Öğretmen, sözünü tamamladıktan sonra kapıya doğru ilerlemeye çalışırken, anlamsız sözcükler kullanarak kendisini bir nevi sorgular gibiydi.
O an Tony, kırık Türkçe’siyle sessizliği bozdu:
-“Hocam, mümkünse aynı soruları bize de sormanızı istiyoruz.”dedi.
Sınıf öğretmeni, Tony’nin tiz sesiyle irkilerek geriye dönüp masanın önünde durdu. Bir müddet sınıfla karşılıklı bakışmalardan sonra ani refleks göstererek, Tony’nin sorusuna karşın:
-“Tony, sana soru sormaktan ziyade Nuri’nin görüşleri hakkında yorum yapmanı istiyorum.”dedi.
Tony, cebinden çıkardığı not defterinin sayfalarına göz attıktan sonra:
-“Yabancı uyruklu birisi olarak değil, bir insan olarak Nuri’nin fikirlerine katılmadığım gibi onun gibi düşünenleri de anlamam mümkün değildir. Biz İnsanlar, bünyelerimizde taşıdığımız nefes gibi serbest, kendi irademizle yaşama hakkına sahibiz. Ama nedense farklı düşüncelerin yarattığı töre, yöre, gibi baskılar, bireysel özgürlüklere gem vuruyor. Benim ülkemde bireylerin hakları ileri seviyelere ulaşmıştır. Hangi milletten olursa olsun, ülkemin kimlik kartını taşıyan kişiler, dil, din, ırk, töre, yöre gözetmeden benimle aynı eşit haklara sahiptir. Onlardan istenilen, yasalara uymak, devletin menfaatlerini korumaktır.
Bireysel ilişkilere gelince, bir Avrupalı olarak elbette sizlerden farklı düşünceye sahibiz. Biz konuları, sizin gibi geçmişten gelen töre mantığı ile değil, medeniyet ölçüleri içinde tartışarak uzlaşma yollarını ararız. Anlaşmaya varırsak eğer, dostluğumuz baki kalır. Sonuç tersi olursa, iki taraf birbirlerine şans dileyerek kendi yollarına giderler. Birbirlerine rastladıklarında da asla rahatsız etmezler.”dedi.
Sınıf, Tony’nin yorumu ile sessizliğe gömülürken, öğretmen, sınıftan çıkarken:
-“Nerede hata yaptık? ”dedi …
Abdullah Ziya KABAK
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.