Ruhum İle Yaşarım ( Adlı Kitabımın Giriş Bölümünden alınmadır.)
Bir de buradan bakın…
G İ R İ Ş
Bu gün bir yerlerde bir şeyler yapıyorsunuz ve şu an ne yapıyorsanız, eğer bir an olsun yakanızdan tutup kendinizi sorgulamazsanız ileride de aynı şeyleri yapacaksınız.Farkındasınız hayattan beklentileriniz var ve onları karşılamak istiyorsunuz, ama şuan yaşamak istediğiniz hayata dair neler yapıyorsunuz.Hayata ne katıyorsunuz ? Dünyada sizin yeriniz nerede? Yoksa sizde sürekli bardakların boş tarafını gören, sorunlara takılanlardan mısınız. Güzel gören güzel düşünür,güzel düşünen hayatından lezzet alır diyor mütefekkir.Güzel düşünen ve düşündüğü güzellikleri, ataletini yenerek fiiliyata geçirenlerin kazandığı şu dünyada, ne o ! halen sizi yükseltmeye gelen dalgalara mı takılıyorsunuz.
Her kitabın bir ön sözü vardır.Şu an okuduğunuz şu satırlar gibi.Rahm-ı mader hayatın ön sözü, onunla başlar hayata insan.Ana rahmi bu hayatın toprağı, o toprağın bağrına serpilen tohum, kara bağrında toprağın, çatlayan çekirdek misali hayat bulur.Aklın idrakinden aciz olaylardan sonra insan dünyada teşekkül ediyor.Ana rahmindeki çocuğa akıl baliğ olsa, ona “ bak ben öyle bir yer biliyorum ki o yerin adı dünya bu bulunduğun yer o dünyaya nispeten zindan hükmündedir.” desek. “O dünyada gözünün alabildiğine güzellikler envai çeşit yiyecek içecekler var.Hem sen burada dar bir alemde yaşıyorsun ve burası muvakkattir.İster istemez oraya gönderileceksin” diye fısıldasak.Acaba cevabı ne olur. “Yok kardeşim ben burada rahatım, hem elimi bile kıpırdatmadan yiyip içiyorum, nefes alabiliyorum burada öyle meşakkat çekmiyorum.Aklımı öyle şeyleri düşünmeye yoramam.” der miydi.Evet, divane olan belki bundan daha fazlasını söyler.Biz size böyle geniş bir dünyadan, ruhunuzla yaşamaktan söz ediyoruz.Mantığınızın ve gözünüzün kurup kurguladığı maddi dünyanın engellerden değil ,Yaratıcının size verdiği ve hiçbir varlıkta olmayan istidadınız ile, yürümekten ziyade koşmaktan bahsediyoruz.
Bu ülke insanı nice acılar çekti ve bu acılara metanetle göğüs gerdi, sabretti.İnsanı büyük yapan, yetiştiren, olgunlaştıran acılarıdır.Bu millet büyüktür.
Acımı çekiyorsunuz ? En büyük eserlerinizi hayatınızda en acı çektiğiniz zaman vermediniz mi ?
Tarihe bir bakın birde bu güne, bu ülkede tarihe altın sayfalarla yazılsa değeri bilinmiş olunmayacak zaferler kazanıldı.Bulunduğunuz durumun çaresizlikleriyle kendinizi sınırlamayın.Hz.Fatih Sultan Mehmet Bizans İmparatoruna “Bizim kudretimizin yettiği yere sizin imparatorluğunuzun hayalleri bile yetişemez.” derken ruhuyla yaşıyordu.Yolların bittiği, umutların tükendiği hayallerinin şehrinin önüne zincirler çekildiğinde anda bile kendine ve gemilerine dağlardan yollar yapmıştı.Siz isteyin, sebeplere sıkı-sıkı sarılın sonucu her şeyin Sahib-i Hakikisine tevekkül ederek bekleyin.Çünkü; O sizi en iyi bilendir.
Bir kitabın onuncu sayfası on birinci sayfasında ne var bilmez.Bunu en iyi bilen onu yazan ve okuyandır.Hayatınızı paylaştığınız insanlar size dışarıdan bakıyorlar.Sizin içinizde bulunduğunuz yanlışları daha önce yaşayanlar ve bilenler var onlara kulak asın. 1999 ‘da ülkemiz büyük bir deprem haberiyle en önemlisi bir kısmı bu depremle uyandı.İbretlik ve yaşanmış bir hikayedir. “Depremin en şiddetli anında gözlerimi açtım,yerimden fırladım. Kız kardeşim bana sarıldı ve Arapça bir şeyler söylüyordu, duyamadım ne dedi.Tekrarladı en gür sesiyle.Ben hayır dedim bu gün Cuma değil, kıyamet Cuma günü kopmayacak mıydı.Yürümekte zorluk çekiyorduk, kendimizi kapıya zor attık, anne ve babam hep birlikte aşağıya iniyorduk.Komşumuz o telaşla küçük kızını evde unutmuştu, duyduğum ses ile eve girdim ve yavrucağızı kucakladığım gibi bizimkilere yetiştim.Dışarıya çıktığımda manzara içeridekinden daha iç açıcı değildi.Yıkılan binalar ve üzerine hiçbir şey almadan dışarıya fırlayan insanlar vardı.”Yaratıcı sebeplere riayet edip O ‘ na tevekkül etmemizi öğütlüyordu.Niçin binalarımızı sağlam yapmadık, hep çaldık bir şeylerden, kolaya, masrafsıza kaçtık.Niçin bize söylenen öğütlere kulak tıkadık. “ Binamızın karşısında ki binadakiler yeni iniyordu, herkes inmiş ama balkonda biri sallanan zemin ile birlikte sallanıyordu.Babama döndüm bu bizim cemil dedi.Sabah gördüm çoluk çocuğu memlekete yollamıştı, baksana sarhoş herhalde diye söylendi.Hayatımda o kadar bağırmamıştım, cemil ağabey aşağıya in deprem oluyor ,öleceksin dedim.Balkonun korkuluklarını tutarak elini göğe kaldırdı ve salla, salla, salla diyordu.Tekrarladım bu sefer bana dönerek yine o pervasız, umursamaz şekilde salla, salla, salla diyerek haykırıyordu.” Hayat benim hayatım mı diyorsunuz, çevrenizde hatırı sayılır kişilerin, dostlarınızın, ailenizin sözlerini takmıyor musunuz.Hata yaparak öğrenmek isteği ne kazandırır size.Başkalarının tecrübelerinden ve bilgilerinden yararlanmak onurunuza mı dokunuyor.Yaşadığınız hayatı yaşamak arzusunda olduğunuz şekline getirmek için gayret sarf ediyorsunuz ve bunu tek başına yapmaya çalışıyorsunuz.Bunu tek başına yapabilecek olsaydınız Yaratıcı niçin sizden başkalarını yarattı düşündünüz mü.Hayatın bu büyük yükünü tek başına yüklenmeye kalkar ve vefasızlık gösterirseniz kaldırmaya çalıştığınız yükün altında kalırsınız.Bizim cemil beye ne mi oldu. “ Babama baktım mübarek sanki içimi okuyor ve hayır diyordu, “Zarara kendi rızasıyla gidene merhamet edilmez” bu böyle bir durum olmasa bile bak merdivenler dahi yıkılmış, şu saatten sonra ancak kendisi inmek isterse inebilir, daha önceleri defalarca bu huyu yüzünden uyarmıştık, denizde boğulmakta olan birine yardım için yüzme bilmeyen birinin denize atlaması ne fayda verir, bir kişinin kurtuluş varsayımı için diğer bir kişinin fedası ne derece doğrudur dedi.Çaresizdik yıkılmaya yüz tutmuş binanın önünde, bu bir şeyler yapma isteği umuttan ibaretti.Derken etrafı toz bulutları, yanan bir binanın alevleri sarmıştı.Yakınımızda bulunan bir fabrikada yanıyordu.Ailemle birlikte şehir dışına doğru hareket ettik ve geceyi şehir dışında geçirdik.Döndüğümüzde cemil ağabeyin oturduğu binanın yerinde sadece bir yığın beton bloklar vardı.Evet altından kalkamamıştı bunca yükün.Hayatını nasıl sürdürdüyse, sonunu da kendi böyle hazırlamıştı.”
“Mazi istikbalin ayine sidir.” diyen mütefekkirin sözleri çınladı kulaklarımda, bu yaşanmış ve tirajı komik hikayeyi ilk dinlediğimde.
Herkes başarı adına bir şeyler söylüyor.Biz Yaratıcının içimize derç ettiği istidatlar ile, bir gün mazi denecek bu günümüzle , istikbal denen geleceğimizi inşa adına o istikbalde yaşamayı düşlediğimiz hayata şimdiden bir bakalım diyoruz.Yaşamak istediğimizi önce ruhumuzda, sanki gerçekleşmiş gibi yaşayalım diyoruz. “ İnsan ne düşünüyorsa odur.” diyor Mehmet Zübeyir Gündüzalp.
Düşündüğümüz olmaya hazırmıyız…
Kemal BAYRAKTAR
Mayıs 2006 Bakü / Azerbaycan