- 1467 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
TEZEK KALAK'I / ARDAHAN ÖYKÜLERİ (19) (kitap5)
Yalan olmasın 1942 yılları olsa gerek.
Baharın bitişine yakındı.
Yaz: "Geleceğim" diye haber yollamıştı.
Ardahan’da tek Farsça bilen kişi oydu...
İran’dan gelmişti.
İstanbul’a çalışmaya gitmiş tutunamayıp geri İran’a dönecekken Ardahan’a uğrar ve Ardahan’da kalmaya karar verir.
İbad Ağa her akıllı insan gibi bir fırsat analizi yapar ve Ardahan’ı tercih eder. Küçük bir dükkanı işletmeğe başlar.
Meşhedi İbad Ağa’nın dükkan yerini doğrultamadık. Başak otelden, Sahil Palas’a sıralı yerlerden biri diye zannediyoruz.
Bekar olan İbad Ağa burada yattı kalktı. Burada çalıştı. Fantazi dükkanların başlangıcı burasıdır. Memet Işıklı’nın, Ebubekir Güngör’ün dükkanları sonradır.
Ankara Palas’a kaydını yaptıran turist otel katibiyle konuşmak için çalışıp duruyor. Beceripte aralarında iletişim kuramadılar.
Katip zeki adammış, koştu, İbad Ağa’ya :
- İbad Ağa! Bir turist var, ne söylüyorsa anlayamıyoruz!
İbad Ağa :
- Koymayın, kaçmasın ola yetiştim!
İbad Ağa Farsçayı tam, İngilizceyi az biliyordu. Amerikalı turistte İngilizceyi tam Farsçayı az biliyordu. Asimetrik bir muhabere için şartlar tas ve tamamdı.
İbad Ağa anlayışlı adamdı. Amerikalı Sanat Felsefecisini anladı... Bir kahve ikram etti Bay Samuel Chaimson’a... Ankara Palas’ın camekan sarayı lobisinde kahveler içildi... İbad Ağa seyirci gibi duran otel müşterilerine:
- Bu kişi; ne soruşsa ey!.. Bilir misiniz?
Otel müşterileri: On - On beş kadar insandı... Bunlar: Antep’ten gelen mes satıcıları, Maraşlı kadın - erkek bohçacılar, İspirli çerçiciler, Artvinli bostancılar, Angaralı celepler ve civar köylerden ev bezginleri. Hepsi koro halinde:
- NEEEEEEE!!!
- Kalak soruşur !
- Ne kalağı?
- Mal Poğu var ya !
- HEEEEEE!..
- Ha, bak onu soruşturur.
- Yok ya!..
İbad Ağa Kaptan Paşa Mahallesinde Kara Binaligilin basma ve kalağı göstermek kararını verdi. Turisti de yanına kattı. Şimdi ki Askeri Hasta’nenin oradan, Kasap Dervişgilin oradan da geçtiler. Cabbar Dayıgilin, "Tat " İskender Dayıların evlerinin de içinde bulunduğu harmanlık sahana erdiler.
Basmalar jilet gibi öyle basılmış ki basma atomuna değin sıkışmış lokum gibi olmuştu. Olursa bu kadar olur nevinden. Bir yandan da basmalar kesilmeğe başlanmıştı. Siz deyin: Sekiz basma var. Ben deyim: On basma var. Kuzu gibi yayılmış basmalar; kol - boyun; yan yana kurbanlık koyunlar gibi. Demek ki bura baharın basmalık, sonbaharın hırmanlık. O çıkıyor da anlayana!
Basmalar kesiliyordu. Kesici delğanlılar kan ter içinde nice çalışıyorlar nice... Kesen genç, sahan tamamında ki basmalığı "ÇİZ" dediğimiz çizgilerle çiziyor. Yirmi santim arayla belleyerek çiz tamamında çizildikten sonra enine kesip "parke" gibi beher tezek kaldırıyordu. "V" Şeklinde art arda zincirlenerek tezekler kurumağına bırakılır. Mahallenin bütün basmalığı buracıkta. Kelebekler gibi görünüyor tezekler. Kahverengi kelebekler gibi...
Turistin altına sandalye verdiler. Turist yazıyor, çiziyor, fotoğraflıyor. İbad Ağa’ya sorular soruyor. Amerikalı Profesör güzelde resim çiziyordu. Alanı zaten sanat felsefesiymiş. Çektiği şekiller, basmanın aynı tıpkısının aynı, çızları, çız çeken uşakları, bel’in resmi, hepisini, hepsini çekmişti .
Herif her şeyi soruyor gardaş!
Her şeyi not alıyor!
MAZGAL’I
HERZAL’I
AHBUN’U
SANAZKAL’I
Ahbun ile kermenin farkını...
Ahırın çalğı ile süpürüldüğünü bile yazdı.
Tırnak içine "MAL POĞU" onu da yazdı.
Çiz çekilir...
Parke dilimler gibi dizilir...
Zincirleme dayayıp kurumağa bırakılır...
Profesör, deftere her bir basma dilimini "Modül " diye yazdı: Birim manasında kullanır Amerikalılar. " V " harfi gibi, bir-i ötekine dayanarak kalkıp kurumaya durmalarına da profesör şu terimi yazdı: " Connecting "
İbad Ağa :
" Ola bu poğ da neler varmış !" diye söylendi.
Profesör Samuel Efendi’nin gözlediği basma ayağa kalktı sayılır... Çiz’ den sonra tezek modüllerinin " V " sistemiyle ritmize olduğunu yazdı, he bir de. Ona ise: STRUCTURE ismini verdi ve kaydetti.
"Ölçüsüz ritim olmaz, ritimsiz ölçü olmaz " diye de kırmızı kalemle mökkem bir şerh düştü.
Başka "Töyür" kalakları da gösterdiler:
Ambar’ın yanındaki kalağı...
Çeperdeki kalağı...
Otluk’ daki...
Profesör:
- Kalaklar BİRİM- BÜTÜN sistematiğine uydurularak dizilmiş, dedi. Alt yapının üstüne de " Yappa " ile tekstüre suvanmış, uydurulmuştur’u ibareyi ilave etti.
İbad Ağa anlamaz birine :
- Tekstüre demek, UYDURELLEZİNE manasına geler ay bala, dedi.
"İnfrastructure olan tek bir tezek, alın elinize ki bir ’Birim’dir netice; tekrar edin bunu yapıya erişirsiniz. Son yapı dış yapı yani tekstürdür." dedi Samuel "adamı."
İbad Ağa profesöre niçin ispatlamaya çalışıyorsunuz ,
dedi.
Samuel cevap verdi :
- Sistem Analizi denen bir şey var, bunu ben sanata dercederek yeni bir estetik kanun oluşturmak istiyorum. İcat yapmak istiyorum yani. Örneğin: Derya damladır damla deryadır, deriz... Deryadan bir damla alarak analiz yaparız mesala, derya tuzlu mu, değil mi diye ama deryayı boca etmeyiz, bunun için bir damla kafidir. Bir damlayla tuzlu olup olmadığını anlarız.
Orada ki bir arkadaş :
- NAA... Dedi.
İbad Ağa :
- NASIL MI ? Demek istedin ay kardaş diye sordu.
Adamcağız :
- Nadur ki?.. Diyerek anlamadığını bellim etti.
Profesör hala orda yani örnekte,
- Deryanın tuzlu mu, tuzsuz mu olduğunu anlamak için bir damla alıp tadarız değil mi arkadaşlar?
- EVEEET !
- Bir hükme varmak içinde bütün bir denizi ummanı boşaltmayız dimi?
- EVEET !
- ...
- Hayır arkadaşlar, dedi. Kendi yanıtladı kendisini:
- İşte bunu ben sanat nesnelerinde, resim de, heykel de, gösterterek kanıtlamağa çalışıyorum. Tasarım, temel sanatta "BÜTÜNÜ BİRİM OLUŞTURUR" diye bir teori kurdum. Onun için tezek birimiyle başlayan; kalak bütünü ile son bulan deneysel çalışmamı Kalak- Tezek modeline oturttum. Sizin komiğinize gidiyor, anlıyorum farkındayım ama " HAYAT BU!" n’aparsınız?
İbad Ağa sözleri çevirdi...
İbad Ağa yaşasaydı. TEZEK - KALAK teorisinin sanat dünyasını nasıl salladığını görecekti. Ne yazık ki ömr-ü yetmedi müteveffanın!
Bu olayı ancak hatırlayan birkaç kişi, en çok şeyi hatırlar profesörün teşekkür ettikten sonra:
- Galağhın nasıl? deyip sorduğunda galah sahibine.
Yaşlı kişinin profesörü bile güldüren cevabı:
" - GALAH MI? ÇOK BOKDAN? "
YALÇINER YILMAZ 22/04/2009 GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.