- 1379 Okunma
- 5 Yorum
- 1 Beğeni
KADIN ÖZGÜRSE
Kadın özgürse iyi annedir, iyi eştir, iyi arkadaştır ve yaptığını iyi yapar. Ruhen, bedenen, düşüncelerinde, davranışlarında, hayat tarzlarında kadınlar serbest bırakılırsa erkeklerin kölesi olmaktan çıkıp arkadaşı olur. ‘Let her go!’ (Bırak gitsin) demeli erkekler. Erkeklerin kadınların kimliğini değiştirmeye çalışmasına karşıyım. İtaat etmek zorunda bırakılan kadın kimliğini kaybeder.
Kadınlar diyor ki; “Erkekler kuralları koyuyor, biz uyguluyoruz. Kendimize ait kararlarımız, bir kimliğimiz yok, bunu değiştirmeye çalışıyorum. Bu erkek egemenliği dünyanın tüm ülkelerinde var; ancak kültüre göre farklılık gösteriyor.”
Kadının eli bağlı; modern hayatta mesleki işler, ev işleri, günlük işlerden başka şeye yetişemiyor. Vakit yok. Kadının eli bağlı; kaldırıp elini masaya vuramıyor: artık yeter bu baskı diye! Kadının ayağı bağlı; istediği her saatte mesela gece yalnız çıkıp yürüyemiyor bile… Kadının ayağı bağlı; toprağa çıplak ayak basacak yer bulamıyor; ayaklar ayakkabılara bağlı.
Kadının bedeni bağlı; kimi zaman bir çarşaf ardında saklı, kimi zaman seksi, yapay görüntülerin ardında saklı. Kadının gözü bağlı; göremiyor üzerindeki baskıyı, alışıyor hatta üzerindeki baskıya, hatta kimi zaman kendi kapıyor gözlerini boyun eğiyor baskıya.
Kadının bedeni özgür değil. Çekiştiriliyor dört bir yandan. Peki insan kadın, önce ruh olduğunu bilse, bunu yaşasa kim ve nasıl onun bedenine zincir vurabilir? Çünkü ruhun kendi zaten özgür ve kadın özgür ruh olduğunu idrak etse; ne ruhuna ne de bedenine hiçbir şeyin ve hiç kimsenin zincirler vuramayacağını bilir. Ve hangi özgür ruh, kendine veya çevresine yapılan hangi baskıya hangi haksızlığa tahammül edebilir ki?
Ruh Tanrıyı görüyor, hissediyor beden değil. Öyleyse neden görmek zor oluyor: Tanrı, ruhunuz ile ruhsal çalışmalarımız ile ilgilenir; bedeninizle değil. Özgürlüğünüzü bedeni kapatmak veya açmak açısından anlıyor ve emeklerinizi bunlara harcıyorsanız, yazık! Ruhsal Temizlik ve Ruhsal Güzellik nedir? Bunları öğrenmek ve bedeni de buna yöneltmek gerekir. Özgür Kadın Özgür Ruh olduğunu bilir ve bunları da yapabilir.
Özgür kadın, aynı zamanda tüm toplumun da tek bir ruh olduğunu bilir, görür ve toplumdaki esaretlere, haksızlıklara dayanamaz. Özgür kadın, erkeklerin de ruhunu, asıl özlerini görür ve o derinlerde yatan güzelliğin ortaya çıkması için çalışır. Asla erkeğin hatasını desteklemez, yanlışını taklit etmez ve baskısını kabul etmez.
Kadın, zaten doğası gereği özgür olan ruhunu ve kendinin de ruh olduğunu idrak etmesi ile özgür olmaya başlar. Ve bu idrak kesinlikle uygulama ile – özgür yaşamak için çabalamak ile devam eder. Ve kesinlikle bu uygulamalar olumlu sonuç yaratır: Gerçek Özgürlük içinde yaşamak!
Çünkü hiçbir özgürlük; uygulanmadan - uğruna çabalamadan - ve sonucu elde edilmeden gerçek özgürlük olmaz: özgürlük uğruna, ruhun özgürlüğünü yaşamak uğruna birçok hayattan vazgeçilse bile bu böyledir. Çünkü ruh ölümsüzdür ve esaret altındaki bir bedenin yaşamına dayanamaz. Ruhun bu acılarına izin vermemek gerek.
Kadın ruhsal özgürlüğü nasıl yaşar? Gerçek özgürlük gerçek kahramanlık gerektirir. Özgürlüğü kazanmak uğruna değil, özgürlüğü yaşamak uğruna Dünyada sahip olunan birçok şeyden, hatta her şeyden vazgeçmek gerekebilir. Eğer esaret, altından bir saray gibi görünen bir hapisteyse bile ondan kurtulmak gerek. Dünyada sahip olunan her şey gitse bile, asıl olan Ruhtur insan ile kalan… Ve bu fikirdir insanı kahraman yapan ve tüm örnek kahramanları kahraman yapan.
Denizde boğuluyor gibi yaşamanın anlamı nedir ki; göğe bakınca bile Özgür Ruhun yükseklerde olduğunu bilirsin. Yeryüzüne, yaşamın hapis kurallarına boyun eğmek niye; göklere açılan Ruh her an ve her yerde bizimle!
Hem erkek hem de kadın, bu Yeni Çağın ateşsi özgürlük enerjisini hava gibi sürekli içine çekiyor. Bu ne demek: Ruh her şeyden özgür olmak, tüm düşünce, duygu ve isteklerden özgür olmak istiyor. Ne ilginç: oysaki bu çağda düşünce de, duygu da, istekler de artıyor. Neden? Çünkü ruhun bildiği bu Yüce Gerçek ile – Yeni Çağ’ın bu Yüce Gerçeği ile insanın düşük bilinci – düşük doğası arasında savaş yaşanıyor.
Ruhsallaşın, özgürleşin; bedenin tüm esaretlerinden özgürleşin ki Yeni Çağın yanında, Yeni Çağ ile beraber olun; ruhsal savaşa girmek ve içinizde ruhsal çekişmeyi yaşamak yerine sevgiyi seçin, sevgiyle Yeni Çağ’a uyumlanın ki çağın gazisi değil, kahramanı olun.
Kadın maddi ağırlıkları, zorlukları görünce gerçeği ve doğruyu söylemekten korkmamalıdır. Kendini ruh olarak idrak etmiş ve ruhunu yaşayan bir kadın hiçbir maddi, manevi baskının altında ezilmesinin mümkün olmadığını bilir. Fakirleşmek iyidir veya fakirse mutlu olunmalı denmiyor; burada vurgulanan, insan zenginse zenginliğinden, fakirse fakirliğinden özgür olmalı.
Kadının özgür olması toplumsal ve dünyevi bir sorumluluktur aynı zamanda. Çünkü kadının özgür olması, çocukların da bu bilinçle büyümesi, erkeklerin de bu bilince geçmeye teşvik edilmesi demektir. Ve sonunda, toplumun bilincinin özgür olması, kadının ruhsal özgürlüğünün gelişimine bağlıdır. Yeni Çağ’da hangi ülkede daha çok kadın özgür olup ruhsal enerjiyi etrafına indirebilirse, o ülkede refah daha yüksek olacak; zorluklar daha kolay aşılabilecektir. Hangi ülkede kadın ezilmeye, horlanmaya devam edilirse ve hangi ülkede bu konuyu anlamış ışıklı kadın çok az sayıda ise, o ülke çok büyük acılar yaşayabilir.
Kadın özgürse güzeldir. Zira kadın özgürse insandır. Kadın özgürse erkeklerin neden kölesi oluyor. Başka bir deyişle eğer bütün insanlar doğuştan özgürse, nasıl oluyor da tüm kadınlar köle doğuyor. Bu sorunun cevabı kadının vericiliğinden gizlidir. Kadın doyurandır. Kadın canı, hayatı üretendir. Vermek olgusu kadını zaman içinde köle durumuna getirmiştir. Kadın aldığının bin katını vermiştir erkeğe. Peki bu kadının köle doğmasını meşru kılar mı? Asla kılmaz. Asıl olan paylaşımdır. Kadın erkeğe hayatı paylaşmayı öğrettiğinde kölelikten kurtulacaktır.
Kadın erkeğe paylaşmayı analık görevini yaparken öğretecektir. Her erkeğin ilk öğretmeni annedir. Eğer anneler erkeğe kadınlarla hayatı paylaşmayı öğretemezse köle olmaya devam edecektir. Unutulmamalıdır ki “Kadın ne kadar özgürse demokrasi o kadar güçlüdür.”
Kadınlar özgür olmak için; erkekten daha çok aydın, erkekten daha çok verimli ve erkekten daha çok bilgili olmaya mecburdur. Aksi takdirde kaybettiği mevzileri ele geçirmesi asırlar alacaktır.
Kadın özgürse o ülkede özgürdür. Kadını eve ve hareme tıkan ülkelere bakin! Demokrasinin "D"si bile yok. Düsünelim, neden acaba? Çünkü yaşamı düzenleyen kadındır. Kadının olmadığı toplumlarda erkekler sapıtır. Dengesiz hareket ederler. Kadının içinde sıkıştığı bu cendereden çıkması iki tarafıyla erkeği eğitimli kılacaktır. Eğer kadın özgürse erkek o denli bilgilidir.
Ne yazık ki gerçekten dünyada aydın kadın sayısı azdır çünkü ne kadın nede erkek ataerkil topluma karşı ciddi bir savaş açmamışlardır ve kadının asli alanının ev ve çevresi olduğu ideolojisi yayılmıştır, kadının aydınlanma yolunda harekete geçmesi için gerekli olan mekan ve eylem özgürlüğü yoktur, ya toplum tarafından alaya alınırsam düşüncesi yüzünden özgüvende kırılmalar olmuştur. Her birimiz biliriz ki kadının ağzından çıkan herhangi bir fikir çevrede çoğu zaman ciddiye alınmaz umursanmaz. İşte burada kadının kurtuluşu yolundaki önderlerden biri Clara Zetkin “ Anlayışta, alışkanlıklarda, yaşam biçiminde, hep yeniden, kadının analık bağı dolayısıyla erkeğin ilk ve en eski mülkü haline gelmesi ortaya çıkar. İşte bu yüzden biz, yalnız kadının köleliğinin kaynaklandığı sosyal ilişkileri değiştirmek zorunda değil, aynı zamanda insanların beynini de erkeklerinde kadınlarında geleneklerinin karabasanından kurtulmak zorundayız” derken aslında kadının köleleştirilmesinin tarihini ve kurtuluş mücadelesini özlü bir şekilde dile getiriyor.
En fazla övülen , övüldüğü kadar da sövülen ve dövülen kadınlar. Erkeğin köleleştirdiği, kullandığı, mal değerinde görüp pazarladığı ve anne ve karım dediği kadınlar. Cehalet, karanlık ve zulüm devirlerinin yakılan, tecavüz edilen, diri diri kuma gömülen, kız doğmasından utanılmış olunan, borca karşılık verilen, savaş ganimeti olarak görülen, M.Ö 2000’lerden sonra statüsünü kaybetmeye başlayan, sözü ve özü çiğnenen ve de kapitalizm de ( yaratıcılığı, bereketi, cinsel birlikteliği, doğumu, çocuk büyütmeyi ve gelişme döngüsünü temsil eden) “ Ana Tanrıça ” olmaktan çıkartılıp, “ Ana para” ya düşürülen kadınlar...
Ama bütün bu zulme ve erkeğin kadını köleleştirmesine rağmen, tarih kadına erkeği özgürleştirme misyonunu yükledi.
Acı olan diğer yan ise, kadının, düşürüldüğü bu durumunu zamanla kabul etmeye ve yaşamı devamlı erkeğin gölgesinde geçirmeye alış(tırıl)mış olmasıdır. Bu nedenle kadın, kendini ruhsal ve düşünsel olarak erkeğin egemenliğinden arındırmak için örgütlenmek zorundadır. Çünkü erkek hala tam olarak kadına mülk ve cinsel bir obje olarak bakma yanlışından kurtulamamıştır. Erkeği bu bataktan kurtaracak olan da kendisinin düşürdüğü kadındır. Bu nedenle tarih, özgürlük arayışının öncü gücü olma misyonunu kadına yüklemiştir. Yeni sözler, yeni aşklar ve yeni bir yaşam ancak bu temelde doğru yaşanabilir. Zaten toplumun ve erkeğin özgürlüğü de ancak bu temelde kadının kurtuluşuyla sağlanabilir.
“Bir erkeğin özgürlük düzeyi, kadına yaklaşım düzeyi ile bağlantılıdır.” Bir değer ve gelişme yaratmayan ilişkilerin özgürlüğe hizmet etmeyeceği de açıktır. Bunun için erkeğin kadını küçümseyen yaklaşımını terk etmesi gerekirken, kadının da kendi gücüne inanması, kendine güvenmesi ve yeteneklerini açığa çıkartması gerekmektedir. Yani toplumun zayıf halkası olan kadın, geleneksel zincirlerini kırmalıdır. Bunu da aile reisliği adı altındaki egemen anlayışı, eşit ve özgür bir aile ilişkisini hakim kılarak reddetmesi gerekiyor. Zaten özgür bir topluma giden yol da buradan geçmektedir.
Hayat suya benzerken ve özgürsem güzeldir demişti bir defasında kadın. Yağmurdan iliklerine kadar ıslandıkları zamanlarda neden hiç sorun olmamıştı kimin önde yürüyeceği? Hani el ele hani yan yana? Medeni toplumların nezaket kurallarına göre merdivenlerde erkekler kadınlardan önce inmeliymiş. Peki kadınların erkeklerden on adım gerisinde yürüdüğü yerlerde merdiven yok mu? Hatta öyle yerler var ki şu dünyada kadınlar ona adım arkada değil yalnız yürüyorlar. Kadınları merdiven boşluğuna hapsetmek isteyenler, onlarda mı yalnız yürüyorlar yağmurlarda.
Kısacası kadın ne kadar özgürse Dünya o kadar özgürdür. Kadın ne kadar özgürse dünya o kadar yeşildir. Kadın ne kadar özgürse erkek o kadar mutludur.
Kadın erkeğini özgür olduğu kadar mutlu edebilir.
KAYNAK:Tırnak içindeki yazılar GOOGLE arşivinden alınmıştır.
YORUMLAR
Kadın erkeğini özgür olduğu kadar mutlu edebilir.
Bu cümle sözün bittiği yerdir.Bunun üstüne birşey söylemek yanlış olur.
KADIN YÜZYILIMIZIN EN ÖNEMLİ VE EN DEĞERLİ OLGUSU OLARAK SAHNEYE ÇIKMIŞTIR.KADINSIZ HER ŞEY EKSİK VE RUHSUZDUR.iÇİNDE KADIN ROLÜ VE RENGİ OLMAYAN YOL MUHAKAK UÇURUMA ÇIKACAKTIR Kİ KADINLA YÜRÜMEK GEREKTİĞİNİ YAVAŞ YAVAŞ ÖĞRENİYORUZ.KADIN ÖZGÜR OLMADIĞI SÜRECE İNSANLIĞIMIZ DA ANCAK KENDİNİ KANDIRACAKTIR GÖZ BOYAMAYLA.KADINA ÖZGÜRLÜK AYNI ZAMANDA ERKE DE ÖZGÜRLÜK GETİRECEKTİR VE ERKEĞİ SIGINDIĞI DAR RUHSUZ DUYGUSUZ VE BENCİL KİLİTLERDEN KURTARACAKTIR.