- 431 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bozuk Düzende Saǧlam Çark Olmaz
Bu şiirsel deyiş ünü Anadolu’nun dışına kadar dolup taşan, Osmanlı zulmüne başkaldıran toplumun sosyal deǧişmi için başını koltuǧuna alan ünlü ozanımız Pir Sultan Abdal’a aittir. Bu zamanınından daha ilerisini görebilecek kadar sosyal bir bilince erişen ozanımız yaşadıǧı dönemdeki sosyal adaletsizlikleri şiirlerinin dizelerinde ve sazının tellerinde dillendirerek bize o zaman ki düzenbazlıkları, sahtekarlıklar, rüşveti, adam kayırma ve korumayı gözler önüne sermiştir. Bi kişı aynı zamanda kişisel ve ruhsal direnciyle zamanüstü bir biçimde dönerek adaletsizliǧin toplumsal ruhuna da deǧinerek önemli bir gerçeǧi günümüze taşır. Aynı paralellikte gerçek sanatı, yaratıcılıǧı zaman kesiti olarak deǧilde bir bireyin algılama süreci olarak tanımlanabililirliklerin tümünü kendi felsefi bünyesinde toplar.
Tarihin tozlu ve sarı yapraklarının sayfalarını gelişigüzel çevirsek bile bize yüzlerce böyle resmi tarihin dışında gelişen gerçek bir tarihin varolduǧu şüphesiz gözlerimize çarpacaktır. Türk toplumu, dünya ve gelişmiş milletlerle kıyaslandıǧında gerçekten geri bıraktırılmış bir gerçekle yüzyüze gelecektir. O zaman Pir Sultan Abdal’a ölüm emrini verenlerle bugünkü haramzadeleri karşılaştırmak isterseniz aralarında elbise ve modern alet kullanmanın dışında herhangi bir zihinsel ve mental deǧişimin olduǧunu göremezsiniz. İnişli çıkışlı olan insanlık tarihi ise monotheist dinlerin egemen olduǧu; gerici – feudal yapısını kıramadıǧı için gittiǧi yön içki içtikten sonra yolunu kaybeden bir sarhoştan farklı deǧildir. Bu gelişmeyi şu andaki Türk toplumu üzerine yapılan araştırmaların tümü belgelediǧi gibi, gelişen siyasal yapı ve parlamentodaki partilerin yapısıda kuşkusuz bu gerçeǧi yansıtmaktadır. Bir de artan yoksulluǧa eşdeǧer olarak konservatif – muhafazakar, dininin siyasete alet edilmesi ve halkın kömür, makarna gibi basit günlük ihtiyaçlar üçgeninde sadaka kültürüne alıştırılarak araplaştırılmasıdır. Bütün gün tesbih çekerek dua eden arap çöllerine nedense arapların Allahı bir türlü yaǧmur yaǧdırıp cenneti yeryüzüne getirmez. Bizdede Cumhuriyet düşmanlıǧının yayıldıǧı 1950’li yıllar politika din ekseninde ülkemizi bugünkü ekonomik ve sosyal çıkmazların eşiǧine sürüklemiştır ve mallesef benim “ileri zekalı” halkım bunu görecek güce eriştirilmemiştir.
Bu aynı zamanda karnı aǧrıyan birisinin doktora gitmeyi ya retetmesi ya da bu geçici bir aǧrıdır diyerek sürekli konuyu kendi kafasında uzun vadeli düşünmeden çözmesi anlamına gelir. Şüphesiz her millet (halk) hakkettiǧi politikacılar tarafından yönetilmek zorundadır. Bir ülkenin parlamentosundaki millet düşmanı vekillerin davranışları, kullandıkları dil, sosyal prestijleri, rüşvet yemeleri, ihaleye fesat karıştırmaları ve geçenlerde Adalet ve Kalkınma Partisi Elazıǧ milletvekilinin, Elazıǧ’ın bir ilçesinin AKP’li Parti Başkanını ölümle tehdit ederek uyarmasıdır. Bunun örnekleri bir kaç yıl once iki kro milletvekilinin Atatürk’ün kurmuş olduǧu TBMM’de birbirlerini öldürmelerinden fazla bir farkıda yoktur. Türkiye’deki aktuel toplum yapısıda zaten bunu teyid etmekten uzak deǧildir. Günlük olaylara bir göz attıǧınızda bunu bütün çıplaklıǧıyla görebilirsiniz. Hergün işlenen cinayetler, bunalımlar, hanımım boşanma davası açıyor diye; hanımını ve öz çocuklarını, annesini, babasını, kız kardeşim biriyle beraber diye hem kız kardeşini hemde erkek arkadaşını öldüren caniler o kadar artmıştırki, toplum adeta patlamaya hazır bir bomba haline gelmiştir. Yani psikolojik ve sosyal bunalım yaşayan Türk toplumu; saldırgan, aǧressif, aynı zamanda da riyakar bir yapıya bürünmüştür. Gemisini kurtarak kaptan yaşasın, her koyun kendi bacaǧından asılır, bal tutan parmaǧını yalar” felsefesi toplumun kangreni olmuştur.
Her tarafı bataklık içinde büyüyen kuşakların büyüttüǧü ve eǧittiǧi yarının geleceǧi olan yıǧınlar ise düşünmeden promosyonlara endeksli yaşayan birer yaratıktan başka bir bireysel gelişim gösteremiyorlar. Herkes bir bilgisayarının, cep telefonunun, arabasının olması ve yıllık tatilini Akdeniz ve Ege’nin sahillerinde geçirmesini toplumsal prestijinin artacaǧına baǧlayarak kendini kandırmaktan başka bir yalan bulamıyor. Kendini yine kendi yalanlarıyla eǧiterek büyüyen kuşaklar da hep duel bir kişilik çelişkisiyle büyüdüǧü için yıǧınlar içinde sadece çoǧalan aptalların artmasına katkı saǧlıyor. Bunu Konda adlı bir araştırma şirketinin elde ettiǧi bilimsel verilerin sonuçlarının deǧerlendirilmesiyle daha net bir şekilde görebiliriz. Ve kendimde sosyolog ve pedagog olarak on yıldan fazla bir süreden beri Almanya’da Türk ailelerinin sorunlarıyla ilgilenen kuruluşlarda çalışarak edindiǧim tecrübelerlede gözlemleyerek bilimsel olmayan, ama kesin sonuçlar elde edilebilecek iş deneyimiylede gözlemlemiş bulunmaktayım. The Guardian Gazetesi’nde yayınlanan bu sonuçlara gore biz millet olarak şu ana başlıklar altında toplanan sosyal ve psikolojik ruha sahip olan bir milletiz: Yabancı ve etnik grup düşmanlıǧı toplumun bütün katmanlarının ruhlarının derinliǧine işlemiş, kitap okumayan (bu yüzde yüzelli doǧru), kadınları ikinci sınıf insan olarak gören, demokrasiye tahamülü olmayan, kendi kişisel tezatlıklarını yaşadıǧı topluma yansıtan, başkalarını küçük gören, dinci, muhafazakar bir yapıda olduklarını belirliyor.
Her ne kadar böyle araştırma sonuçları uzmanlar belirli şüphelerle karşılasalarda, tartışmalı olarak niteleselerde gerçek bir tablonunun da bilançolarını segilemektedir. Bu en deǧerli ve güvenilir kamuoyu araştırma merkezi Konda 6.482 kişi ile yüzyüze görüşülerek yapılan bu anket kötüleyici bir bir tabloyu segilemesine raǧmen gerçeǧin en büyük ısbatıdır. Şimdi bu araştırmanın sonuçlarını gerici – saǧcı – muazafakar kesimleri yerinden oynatarak bu kuruluşu eleştiri bombardımanı altına alarak küfürler dahi savuracaklardır. Zaten bu ülkemizin toplumunun insana bakış akışına da ışık tutmamıza yardımcı olmaktadır. Bu araştırma aynı zamanda toplumun gerici dinci akımlara, tarikatlara, imam hatip okullarına eǧiliminin 1980 yılı faşist darbesiyle ekilmiş olan gerici tohumların meyvasını vermeǧe başlamıştır. Ve bu meyvalar bu gün AKP’nin aymazlıǧı sayesinde sürüp gitmektedir. Cuma namazına giden valiler, kaymakamlar, emniyet amirleri, sahaya çıkmadan once maçı kazanmak için duayla uǧurlanan sporcular kameralardan kaçmamaktadır. Bu sürecin daha da her Alana yayılarak sürmektedir. Hatta seçim yatırımları olarak AKP on bin polis alınacaǧını kamuoyuna duyurduǧu andan itibaren kendi kendime “eyvah, yine on bin tane fetullacı – gerici kadrolar yine kamuoyunun hizmetine sunularak, toplum yüzyıl daha geriye gittik” diye ahlar ile vahlar ile üzüldüm. Haber de en çarpıcı bulgular The Guardian’da “Türklerin yüzde 73’ünün yabancıların mülk almasına karşı çıktığına, yüzde 70’e yakın bir bölümünün hiçbir zaman kitap okumadığına, yüzde 72’sinin hiçbir zaman ya da çok ender yeni teknoloji ürünü aldığına dikkat çekti. Gazete şunları yazdı: “Yüzde 70’ine yakın bir bölümü, evli kadınlarının çalışmak için eşlerinden izin alması gerektiğini söylerken yüzde 57’si, kadınların kolsuz bir üst parça giysi ile evden çıkmaması gerektiğine inanıyor. Yarısından fazlası da yüzde 53’ü? Türkiye’nin laik anayasasının yasakladığı, kadın yargıçlar, savcılar, öğretmenler ve diğer kamu görevlilerinin görevde İslami başörtüsünü kullanmasına izin verilmesinden yana. The Guardian, Türklerin yüzde 88’inin ülkenin demokratik sistemle yönetilmesi konusunda mutabık olmasına karşın yüzde 48 gibi önemli bir bölümü, ordunun “lazım olduğunda” müdahale etmesi gerektiğini de söylediğine dikkat çekti” (alıntı, Radikal Gazetesi, 23.02.2009).
Yine aynı gazete Konda yöneticisi Tarhan Erdem’in görüşlerine de yer vererek, “araştırmanın ülkede halen devam eden sosyal değişimi anlamayı ve Türkiye’nin, insanlarının çoğunun sandığı ülke olmayı sürdürüp sürdürmediğini görmeyi amaçladığını belirtti. Ordu müdahalesine verilen yüksek desteğin Türklerin demokrasiye ilişkin çekincelerini, kadınlara yönelik tavırların ise cinsel eşitliğin eksikliğini ortaya koyduğunu ifade ederken de “Veriler, kadınların özel yaşamlarında özgür olmadığını gösteriyor” diyerek ülkemizin 21. yüzyılda varmış olduǧu ya da diǧer adıyla Atatürk’ün kurmuş olduǧu ülkede olmaktadır ne yazık ki. Acı gerçek her alanda kendini ilerleme yerine geriye götürmektedir. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarken böylemi olsun diye kurmuştur diyerek hayıflanıyorum kendi kendime de… Amacından ve rayından çıkmış istikametsiz yöne doǧru giden bir trene dönmüş bu günkü cumhuriyetimizin konumu. Cumhuriyetimizin kurulduǧu yıllarda bile böyle bir negatif olaya yürütme anlamında rastlanılmaktadır. Ama buna raǧmen bir sürü gericiyle başedebilen Atatürk aynı zamanda devrimlerin hayata geçirilmesini çevresindeki bir sürü gerici yıǧına raǧmen akıl ve stratejiyle bu gericilerle başedebilecek konumda olmayı herzaman başarmıştır.
Toplamların toplamı olan bu son ve küçük araştırma bile bize ülkemizin gerçekten dinci – şeriatçı bir yöne doǧru kaydıǧını son iki yılda yapılan türbanlı – türbansız tartışmaların buna çok güzel bir örneǧinide kamuoyunun gözleri önüne sermektedir. Başka demokratik kitle örgütleri de böyle bilimsel araştırmalar yapılsada farklı bir sonuç alınmayacaktır. Toplumsal gelişmeler sürekli deǧişim gösterdikleri için kendilerini ileriye doǧru yenilemeleri gayet doǧaldır, ama geriye dönüş fobisiyle yanıp tutuşarak acımasızca ırkçı dinci ikilemini ne yazık ki topluma yansıtmaktadır. Temennimiz Türk toplumunun bu gerici – dinci dualizimden kendini kurtararak ciddi ve ilerleme yolunda adım atmasını ümit etmektir.
Saygılarımla … 22.02.2009, Frankfurt am Main, Almanya.
Hasan Hüseyin Arslan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.