Kerbela Faciası 2. Bölüm
İKİNCİ BÖLÜM... 2
KERBELÂ FACİASI 2
DEVAMI 2
Hz. Hüseyin’in Mekke Valisine Cevabı : 2
Yezîd’in, Hz. Hüseyin Hakkında tbü-i Abbas’a Mektup Göndermesi 3
Yezîd’in Yazısına İbn-i Abbas’ın Cevabı : 3
Mervan b. Hâkemle Mekke Valisinin tbn.i Ziyad’a Mektup Göndermeleri: 3
Hz. Hüseyin’in Şâir Ferezdak’la Görüşmesi : 3
Hz. Hüseyin’in Rümme Vadisinden Küfelilere Mektup Göndermesi: 3
İbn-i Ziyâd’ın Tertibat Alması : 4
Kays b. Müshir’in Başına Gelenler : 4
Hz. Hüseyin’in Yolda Abdullah b. Muti İle Görüşmesi : 4
Züheyr b. Kayn İle Mülakat : 4
Müslim B. Akîl Hakkında Alman Acı Haberler Ve Akîl Oğullarının Direnişleri: 5
Hz. Hüseyin’e Teslim EdÛen Küfe Nüfus Deftetri : 6
Hz. Hüseyin’e Acı Haberleri Getiren Elçi : 6
Abdullah b. Buktur’un Başına Gelenler: 6
Hz. Hüseyin’in Başına Toplananların Dağılmaları : 6
Aliyyül Ekber’in, Hz. Hüseyin’e Bir Teklifi ve Akîl Oğullarının Direnmeleri : 6
İtrime Oğullarından Bîr Adamın Hz. Hüseyln i Uyarması 7
Hür b. Yezid’le Temas : 7
Hz. Hüseyin’in imam Olup Namaz Kıldırması ve Namaz Sonunda Konuşması 8
İlk Münâkaşa ve Anlaşmazlıklar : 8
Hz. Hüseyin’in, Küfe Süvarilerine Son Hitabı : 8
Hz.. Hüseyin’in, Eshabına Hitabı : 9
Züheyr b. Kayn’uı Hz Hüseyin’e Mukabelesi : 9
Hür’Ie Yapılan Münâkaşa ve Anlaşma : 9
Hz. Hüseyin’in, Küfe’deki Donun Hakkında Dört Küfeliden Bilgi Alması : 10
Tirmah b. Adiyy’in Hz. Hüseyin’i, Memleketine Götürmek İstemesi 10
Hz. Hüseyin’in, Ubeydullâh b. Hürle Görüşmesi : 11
Ölüm Haberi Verilen Rü’yâ : 12
Geri Dönmek için Yapılan Son Deneme : 12
Îbn-i Ziyad’m Nineva’da Gelen Elçisi ve Yazısı : 12
Ebüşşa’sâ’ın, Gelen Elçiye İlenmesi ve Onu Kınaması : 13
Hürr b. Yezîd’in, Hz. Hüseyin’i Nineva’ya İndirmek İstemesi : 13
Züheyr b. Kayn’ın, Hz. Hüseyn’e Ricası : 13
Kerbelâ’ya Konduruluş ve Hz. Hüseyin’in Bir Hâtırası : 13
Hz. Ali’nin Matracısınm Rivayeti : 14
Öıiıer b. Sa’d’in, Kerbelâ’da Görevlendirilmesi ; 14
Küfe Eşrafının Hz. Hüseyin’den Utanmaları : 15
Kesir b. Abdullah’ın Elçiliği Kabul Etmesi ve Ebû Stimâme île Münakaşaları : 15
Kurre b. Kays’in Elçiliği ve Hz. Hüseyin’in Teklifleri : 15
Ömer b. Sa’d’in, Durumu lbn-i Ziyad’a Bildirmesi : 16
İbn-i Ziyad’m İlk ve Son Kararı 16
Îbn-i Ziyad’ın Hz. Hüseyin Hakkında Ömer b. Sa’d’e Verdiği Emirler : 16
Hz. Hüseyin’le Esbabının Susuz Bırakılmaları îçin Tedbir Alınması: 16
Abdullah b. Ebî Husayn’m Küstahlığı ve Akıbeti: 17
Su îçin Yapılan Kavga: 17
Hz. Hüseyin’in, Ömer b. Sa’d’Ie Geceleyin Buluşup Görüşmeleri : 17
Ömer b. Sa’d’ın İhnâ Ziyad’a Durumu Yazîliası: 18
Şimr’in, îbn_i Ziyad’ı Kışkırtması: 18
İbn-i Ziyad’m, Hz. Hüseyin Hakkında Ömer b. Sa’d’e Verdiği Son Emir: 18
İbn.i Ziyad’ın Şimr’e Direktifi: 18
İbn-i Ziyad’ın Kabul Edilmiyen Emânı: 19
Şimr’le Ömer b. Sa’d Arasında Geçen Konuşma: 19
Ölmek Var, Boyun Eğmek Yok. 19
Bütün Kumandanların ve Halkın Kerbelâ’da Toplanması: 19
Ömer b. Sa’d’in, Ordusuna Hazır ol! Enirini Vermesi: 20
Şimr’in Himaye Teklifini, Abbas, Cafetr ve Osman’ın Red Etmeleri: 20
Küfe Leşkerinin Harekete Geçmesi 20
Züheyr b. Kayn’ın, Küfelilere Hitabı: 21
Çarpışmanın Ertesi Sabaha Bıraktırılması: 21
Hz. Hüseyin’in, Eshabına Hitaben Yaptığı Konuşma ve Onlara Bir Teklifi: 21
Hz. Hüseyin’in Teklifine Verilen Cevaplar: 22
Hz. Hüseyin’in, Hz. Zeyneb’i Teselli Etmesi ve Savaş İçin Tedbir Alması ve Hazırlanması: 23
Kerbelâ’da Son Gecede Bîr Küfeli İle Yapılan Münâkaşa: 24
Ömer b. Sa’d’in, Ordusunu Harp Nizamına Koyması: 24
Hz. Hüseyin’in, Eshabını Savaş Nizamına Koyması : 24
Hz. Hüseyin’in Ölüm Temizliği Yapması: 24
Hz. Hüseyin’in Allah’a Münâcâtı ve Küfelilere Son Hitabı : 25
Hz. Ali’nin, Ömer b. Sa’d Hakkındaki Keşif ve Teşhisi : 27
Züheyr b. Kayn’m, Küfelileri Uyarması : 27
Hürr. b. Yezid’lıt Nedamet Duyması ve Hz. Hüseyin Tarafına Geçmesi : 28
Hürr’ün Küfelilere Hitabı: 29
Küfelilerden Otuz Kişinin Hz. Hüseyin Tarafın» Geçmesi j 29
Ömer b. Sa’d’in, Leşkerini Hücuma Geçirmesi: 29
Abdullah b. Umeyr île Hanımının Fedakârlık ve Yararlıkları: 29
Küfe Leşkerinin İlk Hücumlarının Geri Püskürtülmesi: 30
Abdullah b. Havza’nın Küstahlığı ve Feci Akıbeti: 30
îbn.i Havza’nın Başına Gelenden, Mesruk’un İbret Alması: 30
Büreyr b. Hudayr’m, Yezîd b. Mâkıl ile Lânetleşerek Çarpışması ve Şehid Olması t 31
Ali b. Karaza’mn, Hz. Hüseyin’e Karşi Küstahlığı: 31
İKİNCİ BÖLÜM
KERBELÂ FACİASI
DEVAMI
Hz. Hüseyin’in Mekke Valisine Cevabı :
Hz. Hüseyin, Mekke valisi Amr K Saîd’in mektubuna şöyle karşılık yazdı:
«imdi, Yüce Allah’a davette bulunan, şâlih amel işleyen kişi, Allah’a ve Resulüne muhalefet etmez.
Ben, Müslümanlardan birisi tarafından emân, iyilik ve akrabalık hukuku gözetileceği vâdile geri dötnmeğe davet ediliyorum.
Emânların hayırlısı, Allah’ın emânıdır. Allah’a ve Kıyamete inanan kişiyi kimse korkutamaz.
Biz, dünyada üzerimizdeki emânetlerden dolayı Kıyamet günü çekileceğimiz hesabın korkusunu içimizde taşıtmasını Allâh’dan dileriz.
Eğer, sen, Kitabullâha göre bana karşı akrabalık hakkını gözetmeğe, iyilik etmeğe niyetlendinse, dünyada ve âhirette hayırla mükâfatlanasın. Vesselam.» [1]
Yezîd’in, Hz. Hüseyin Hakkında tbü-i Abbas’a Mektup Göndermesi
Hz. Hüseyin’in Küfe’ye gitmek istediğini haber alınca, Yezîd b. Muaviye, îbn-i Abbas’a şöyle yazdı:
«Sanıyoruz ki: ona, maşrık taraflarından bazı adamlar gelip onu Halifelik ümidine düşürdüler. Bundan, senin de, haberin vardır.
Eğer, o, böyle bir iş yapmağa kalkarsa, akrabalık bağlarını kesmiş olur.
Sen, ailenin büyüğüsün. Ona, bak gör. Tefrika çıkarmağa çalışmaktan onu alıkoy!»[2]
Yezîd’in Yazısına İbn-i Abbas’ın Cevabı :
Ibn-i Abbas, Yezîd’in yazışma verdiği cevapta, Hz. Hüseyin’e nasihat etmekten geri durmayacağını, bununla beraber, kendisinkı Küfe’ye gitmekten vaz geçeceğini de, pek, sanmadığını bildirdi.[3]
Mervan b. Hâkemle Mekke Valisinin tbn.i Ziyad’a Mektup Göndermeleri:
Mervan b. Hakem, Küfe valisi İbn-i Ziyad’a yazdığı mektubunda şöyle,, dedi:
«İmdi, Hüseyin, sana doğru yönelmiş, gelmektedir. Vallahi, Allah, bize Hüseyin’den daha makbul bir kimseyi teslim etmemiş, elimize düşürmemiştir!..»
Mekke valisi Amr b. Saîd de, İbn-i Ziyad’a şöyle yazdı: «imdi, Hüseyin, sana doğru yönelmiş, gelmektedir.
Onun benzerleri hakkındaki muamele: ele geçirilip âzadlanmak veya esi** olarak tutulmaktan ibarettir!» [4]
Hz. Hüseyin’in Şâir Ferezdak’la Görüşmesi :
Hz. Hüseyin, Mekke’den ayrılıp Ten’im’e, oradan da, Essıfaha geldi. Orada, Iraktan gelen ve Mekke’ye gitmek istiyen şâir Ferezdak’a rastladı. Ferezdak, Hz. Hüseyin’e selâm verdi.
Hz. Hüseyin, ona «Irak halkını gerinde ne halde bıraktın?» diye sordu.
Ferezdak «Onları; kalbleri Seninle, kılıçları ise, üzerine çevirilmiş olduğu halde, geride bıraktım! [5]
Halkın kalbleri seninle, kılıçları Ümeyye oğullariledir! Kaza ise, gökten iner, Allah, dilediğini iğler!» dedi.
Hz. Hüseyin «Doğru söyledin. Emr, Allah’a âiddir. Allah, dilediğini işler. Rabbımız, her gün, yeni bir iştedir
İnecek kaza, hoşumuza giderse, nimetlerinden dolayı Allah’a şükr ederiz. O, şükr edenlere yardımcıdır.
inecek kaza, umulandan başka türlü zuhur ederse, niyyet ve maksadı hak, takvası da, teneşir tahtası olan kişi, taşkınlık etmez!» dedi.
Ferezdak, adak ve Hac amelleri hakkında Hz. Hüseyine bir takım sorular sordu.
Hz. Hüseyin, onları cevapladıktan sonra «Esselâmü aleyke!» diyerek hayvanını yürüttü. [6]
Hz. Hüseyin’in Rümme Vadisinden Küfelilere Mektup Göndermesi:
Hz. Hüseyin, Rümme vadisine eriştiği zaman, oradan Küfelilere bir mektup yazdı. Yazdığı mektupta şöyle dedi:
Bîsmillâhîrrahmânîrrahîm
Hüseyin b. Ali’den, Küfedeki Mü’min ve Müslüman kardeşlerine!
Selâmün aleyküm!
Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a hamd-ü senadan sonra size derim ki: Müslim b. Akîl’in mektubu bana geldi.
Müslim, mektubunda, sizin görüşünüzün güzel ve iyi olduğunu, ileri gelenlerinizin bize yardımda ve gasb edilmiş hakkımızı talepte birleştiklerini, gelmemi gözlediğinizi ve özlediğinizi haber veriyor.
Bize ve size iyi ameller işletmesini ve bu husustaki amelinizi de, ecirlerin en büyüğü ve en üstünü ile mükâfatlandırmasını Allâh’dan dilerim.
Ben, Mekke’den Zilhicce ayının sekizinde salı günü, Terviye günü size doğru yola çıktım.
Mektubum, size Rümme vadisinden gönderilmiştir.
Ben de, bu günlerde inşâallâh, yanınıza geliyorum.
Vesselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtülr!»
Hz. Hüs.eyin, bu mektubu, Kays b. Müshir-üs’Saydâvî ile gönderdi. [7]
İbn-i Ziyâd’ın Tertibat Alması :
Küfe valisi İbn-i Ziyad; Hz. Hüseyin’in, Mekke’den Küfe’ye doğru hareket etetiğini haber alınca; Küfelilerden dört bin atlı ile Kadisiye-Kutkatâne arasım tutmasını, Hac veya Ömre yapmak istiyenlerle, Hz. Hüseyin’e taraf -darhkla damgalanmamış olanlar müstesna olmak üzre, Küfe’den Hicaz’a gitmek istiyen herkese mâni olmasını Küfe Emniyet Âmiri Husayn b. Nümeyr’e emr etmişti. [8]
Ayrıca, Vâkısa ile Şam yoluna ve oradan Basra’ya kadar olan yollar arası da, tutulmuştu.
Ne bir kimse içeri alınmakta, ne de, dışarı salınmakta idi. Hz. Hüseyin’in, alınan bu tedbirlerden haberi yoktu.
Rastladığı Bedevilerden durumu sorduğu zaman «Biz; vallahi, bizi içeri almamalarından, dışanya da, salmamalarından başka bir şey bilmiyoruz!» dediler. [9]
Kays b. Müshir’in Başına Gelenler :
Hz. Hüseyin’in Rümme vadisinden, Küfelilere bir mektupla gönderdiği Elçisi Kays b. Müshir-üs Saydâvî, Kadisiye’ye gelince* Husayn b. Nümeyr, onu yakalayıp Küfe valisi İbn-i Ziyad’a gönderdi. [10]
İbn-i Ziyad; Hz. Hüseyin’e ve Hz. Ali’ye lanet okumasını ona emr etti.Kays ise, Hz. Hüseyin’e ve Hz. Ali’ye saievat getirdi. İbn-i Ziyad’Ia babasına lanet, okudu. [11] îbn-i Ziyad, Kays’in, vali köşkünün damına çıkarılmasını emr etti ve ona sövdü. Kays, köşkün damına çıkarılınca «Ey insanlar! Yanınıza gelmekte olan şu Hüseyin b. Ali, halkın hayırlısı Resûlullâh’ın kızı Fatıma’mn oğludur!Ben de, size, onun Elçisiyim. Kendisinden, Hacir mevkiinde ayrıldım. Onun dâvetine hemen icabet ediniz!» dedikten sonra, îbn-i Ziyad’ı ve babası Ziyad’ı lanetledi. Hz. Ali için de, Allâh’dan mağfiret diledi. [12] Ibn-i Ziyad, Kays’ın, köşkün en yüksek burcundan meydanlığa atılmasını emr etti. Kays, atıldı. Meydanlığa düşer düşmez, parçalandı ve şehid oldu. [13]
Hz. Hüseyin’in Yolda Abdullah b. Muti İle Görüşmesi :
Hz. Hüseyin, Rümme’den Küfe’ye doğru hareket edince, Irak’tan dönmekte olan Abdullah b. Muti ile karşılaştı.
Abdullah b. Muti, Hz. Hüseyin’i selâmladı ve «Babam, anam Sana feda olsun ey Resûlullâh’ın oğlu! Sen, Allah’ın Hareminden, Dede’nin Hareminden ne diye çıkıp gidiyorsun?!» dedi.
Hz. Hüseyin «Küfeîiler, bana yazdılar. Hak ve gerçek yolun alâmet ve belirtilerini diriltmek, bid’at ve dalâletleri yok etmek üzre yanlarına gelmemi istediler» dedi.Abdullah b. Muti «Allah aşkına, Sen, Küfe’ye gitme. Vallahi, oraya gidecek olursan, muhakkak Öldürülürsün!» dedi.Hz. Hüseyin «Başımıza; Allah’ın, bizim için takdir ve tahrir ettiğinden başkası gelmez!» dedi. [14]Abdullah b. Muti «Vallahi, Ümeyye oğulları, seni önlerinde bulurlarsa, muhakkak, öldürürler.Sen, öldürülecek olursan, Senden sonra, onlar, hiç bir zaman, hiç bir kimseden korkmazlar.Gel, yapma! Sen, ne Küfe’ye git, ne de, Ümeyye oğullarının önlerine çık!» dedi. [15]
Hz. Hüseyin, Abdullah b. Muti’ ile vedâlaşıp yola devam etti. [16]
Züheyr b. Kayn İle Mülakat :
Hz. Hüseyin, Zerod’un üzerindeki bir su başına geldi. [17] Orada, kıldan dokunmuş bir çadır gördü. Çadırım kime âid olduğunu sordu.«Züheyr b. Kayn’ındır!» denildi.Züheyr b. Kayn, Hac ederek Mekke’den dönmekte ve Küfe’ye gitmekte idi. [18] Fazârî der ki «Züheyr b. Kayn ile birlikte yolculuk ediyorduk. Mekke’den ayrıldığımız zaman, Hüseyin’le birlikte yolculuk etmek kadar hoşlanmadığımız bir yolculuk olmamıştır! Hüseyin, yola devam etetiği zaman, Züheyr b. Kayn geri kalır; Hüseyin, bir yere konduğu zaman, Züheyr, ilerlerdi. Nihayet, bir yere geldik ki, orada, ondan ayrı bir yerde konmak imkânını bulamadık Hüseyin, bir tarafa kondu. Biz de, bir tarafa konduk. Bizim oturmakta ve kendimize âid yiyeceklerimizi yemekte olduğumuz bir sırada, Hüseyin’in Elçisi gelip selâm verdi. İçeri girdi.Elçi «Ey Züheyr b. Kayn! Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali, beni, sana gönderdi. Senin yanma gelecek!) dedi.Birden, herkesin elleri yanlarına düştü. Sanki, başlarımızın üzerine kuşlar konmuş ta, onları, kaçırmamak için kımıldamıyormuşuz gibi hareketsiz kaldık!»Züheyr b. Kayn’ın hanımı Delhem bint-i Amr der ki «Ona; (Resûlullâhın oğlu» sana adam gönderiyor. Sen ise, «Gelmesin o!» diyorsun! Sübhân Allâh! Sen, Onun yanına gitsen de, kelâmlarından dinlesen olmaz mı?) deyince, kalkıp Hz. Hüseyin’in yanına gitti.Züheyr b. Kayn, çok geçmeden geri geldi. Müjdelendiği, sevindirildiği yüzünde okunuyordu.Çadırım, ağırlıklarını ve yiyeceklerini Hüseyin’in yanına taşımalarını emr etti. [19]Züheyr’in çadırı, kurulu bulunduğu yerden sökülüp Hz. Hüseyin’in çadırına bitiştirildi.
Züheyr, hanımına «Seni, boşadım. Kardeşinin yanma git. Evine varıncaya kadar onun yanından ayrılma!
Ben, kenedimi Hüseyin’le birlikte ölmeye bağladım!» dedikten sonra, yanında bulunan arkadaşlarına «İçinizden, şehid olmayı arzu eden, benimle kalsın, arzu etmeyen, gitsin! [20] îçinizden, beni takip etmek istiyeniere, son olarak söyleyeceğim söz: (Biz, bir gazada bulunacağız ki, Allah, bize feth ve zafer ihsan edecek ve biz de, ganimetler elde edeceğiz.Allah, size bir feth ihsan etse, siz’de, ganimetlere nail olsanız, sevinirsiniz değil mi?» dedi.Züheyr’in arkadaşları «Evet!» dediler.Züheyr «Siz Muhammed Hanedanının gençlerinin imdadına yetişip yanlarında çarpıştığınız zaman, onlar, elbette buna son derecede sevineceklerdirİşte, ganimetlerden elde edeceğimiz en mühim şey!» dedi. [21]
Onlardan hiç birisi Züheyr’in yanında kalmadılar. Hanımı da, kardeşile birlikte Küfe’ye gitti. [22]
Müslim B. Akîl Hakkında Alman Acı Haberler Ve Akîl Oğullarının Direnişleri:
Adiy b. Harmele’nin rivayetine göre: Esed oğullarından iki kişi, Hac farizasını ifâ ettikten sonra, Küfe’ye dönüyorlardı.Onlar, yolda Hz. Hüseyin’e kavuşmak, iğinin ve halinin ne olacağını görmek istiyorlardı.
Nihayet, Zerod’da ona kavuştukları sırada, Küfelilerden bâr adam, Hz. Hüseyin’i görünce, yoldan saptı. Onunla görüşmek ister gibi durdu. Sonra, vaz geçip yoluna devam etti iki Esedî de, yollarına devam ettiler. Biri, diğerine: «Gidip şuna bir soralım bakalım. Eğer, Küfe’de olan bitenlerden bir şeyler biliyorsa, bize bildirsin!» dedi.Gittiler ve ona yetiştiler. «Esselâmü aleyk!» dediler.
Küfeli adam «Ve aleykümüsselâm ve rahmetullâh!» diye mukabele etti.»Sen, kimsin?» diye sordular.Küfeli adam «Esedî’yim!» dedi.Bunlar da «Biz de, Esedîyİz!» dediler.«İsmin ne?» diye sordular.«Ben, Bükeyr b. Mes’aba’ymı!» dedi.Bunlar da, kendi isimlerini ve neseplerini ona bildirdiler. «Bize, arkanda bıraktığın halktan haber ver?» dediler.Bükeyr «Olur! Ben, Küfe’den daha çıkmamıştım ki, Müslim b. Akil ile Hâni b. Urve’nin cesedini, çocukların, ayaklarından çekip çarşıda sürüdüklerini gördüm!» dedi. Bunun üzerine, iki Esedî, Hz. Hüseyin’le yola devam ettiler Hz. Hüseyin, Sâlebiyye mevkiine konduğu sırada, Esedîler, akşamleyin Hz. Hüseyin’in yanına gelerek selâm verdiler.Hz. Hüseyin, selâmlarına mukabele etti.Bunlar «Allah, Seni rahmetüe esirgesin! Bizim, sana bir haberimiz var. İstersen, açıktan, istersen, gizlice söyleyelim?» dediler.Hz. Hüseyin, Eshabma bakarak «Şunların yanında gizli konuşmak, yaraşmaz!» dedi.Esedîler «Sana doğru gelmek istiyen süvariyi görmüştün değil mi?» dediler.Hz. Hüseyin «Evet! Ben, ondan haber almak isterdim!» dedi.Esedîler «Biz, ondaki haberi Senin için inceledik ve soracağın şeyde Sana yeteri kadar bilgi elde ettik.
O, biz Esedlerden birisinin oğlu olup görüş sahibi, doğru sözlü, faziletli ve akıllı bir adamdır.
O, bize; Küfe’den çıkmadan, Müslim b. Akil ile Hâni b. Urve’nin öldürüldüğünü ve çarşıda onları ayaklarından çocukların çekip sürüdüklerini gördüğünü söyledi!» dediler.
Hz. Hüseyin «İnnâ Lillâhi ve innâ üeyhi râciûn verahmetullahi aleyhima.» dedi ve bunu, tekrarladı durdu.
Esedîler «Allah adına Sana and veriyoruz: Kendine ve ev halkına acı da, şu bulunduğun yerden hemen geri dön!
Senin için Küfe’de, ne bîr yardımcı, ne de, bir Taraf dar var!
Onların yardımları şöyle dursun, Senin aleyhinde olabileceklerinde de, korkarız!» dediler.
Bunun üzerkie, Akîl b. Ebî Talip oğulları, oldukları yerden sıçradılar. «Hayır! Vallahi, öcümüzü almadıkça, yahut kardeşimizin tattığını, biz de, tatmadıkça, geri dönmez, geri durmayız! [23]
Kardeşimiz Müslim’den sonra, bize yaşamak, gerekmez! Ölmedikçe, geri dönücü değiliz!» dediler. [24]
Hz. Hüseyin, Esedîlere bakarak «Şu Akîl oğulları da, ölecek olduktan sonra, yaşamakta hayır yoktur!» dedi.
Esedîlerin bildirdiklerine göre: Hz. Hüseyin’in Eshabından bazıları da, Ona «Vallahi, Sen, Müslim b. Akîl’e benzemezsin. Küfe’ye, Sen -gidecek olsaydın, halk, Sana koşardı!» dediler.
Kalkıp yola devam ettiler ve Zübâle’ye eriştiler. [25]
Hz. Hüseyin’e Teslim EdÛen Küfe Nüfus Deftetri :
Hz. Hüseyin, Zübâle’ye geldiği zaman, Küfelilerin Elçileri, içinde yüz bin Küfelinin ismi yazılı bir Dîvan’ı (Nüfus Defterini) Hz. Hüseyin’e teslim ettiler[26]
Hz. Hüseyin’e Acı Haberleri Getiren Elçi :
Müslim b. Akîl’in vasiyyeti üzerine Muhamraed b. Eş’as’la Ömer b. Sa’d’in, Hz. Hüseyin’e göndermiş oldukları Elçi lyas b. Asel de, Hz. Hüseyin, Zübâle’de bulunduğu sırada, geldi. [27]
Müslim b. Akîl; Küfelilerin bey’attan sonra, kendisini terk ettiklerini Hz. Hüseyin’e yazmalarını, hem Muhammed h. Eş’as’a, hem de, Ömer b. Sa’d’e vasiyyet etmişti.
Hz. Hüseyin, Elçiden mektupları alıp okuyunca, işittiklerinin doğruluğuna kanâat getirdi. Müslim b. Akîl ile Hâni b. Urve’nin öldürülmeleri, kendisine çok ağır ve çetin geldi. [28] Hz. Hüseyin «Allah’ın takdir ettiği her şey başa gelir. Biz, kendimiz için, Allah katındaki ecri dileriz.» dedi. [29] Bundan sonra, Elçi, Hz. Hüseyin’in Rumme’den göndermiş olduğu Kays b. Müshir’in de, öldürüldüğünü haber verdi. [30]
Abdullah b. Buktur’un Başına Gelenler:
Hz. Hüseyin; Müslim b. Akîl’in yanma, süt kardeşi Abdullah b. Buktur’u da, yoldan göndermişti. O zaman, Müslim’in şehid edildiği haberini almamıştı.
Abdullah b. Buktur, Kadisiye’ye gelince, Husayn b. Nümeyr’in süvarileri tarafından yakalandı ve îbn-i Ziyad’a gönderildi îbn-i Ziyad, ona «köşkün damına çık!» dedi.
Abdullah b. Buktur, köşkün damına çıktığı zaman, halka «Ey insanlar! Ben, Resûlullâh Aleyhisselâmm kızı Fâtıma’nın oğlu Hüseyin’in Elçisiyim!
Mercâne’nin, Sümeyye’nin, babasının babası belirsizin oğluna garşı Hüseyin’e yardım ediniz!» dedi.
İbn-i Ziyad, köşkün damından, onun yere atılmasını emr etti. Kemikleri kırıldı. Son nefesim vermek üzre iken Abdulmelik b. Umeyr veya ona benzeyen saçlı ve up uzun bir adam gidip onu boğazladı.
Kendisinin bu hareketi kınanınca, adam «Onun rahatlığını istediğim için yaptım!» dedi.[31]
Hz. Hüseyin’in Başına Toplananların Dağılmaları :
Abdullah b. Buktur’un şehâdeti haberi de, Hz. Hüseyin’e Zübâle’de iken geldi,
Hz. Hüseyin, bu hususta gelen mektubu yanındakilere okuduktan sonra «İmdi, bize çok kötü bir haber geldi: Müslim b. Akîl, Hâni b. Urve ve Abdullah b. Buktur öldürülmüştür.
Tarafdarlaruniz bizden ayrılmışlar, ilgilerini ve yardımlarım kesmişlerdir.
Sizlerden geri dönüp gitmek istiyenler, dönsünler, gitsinler. Kendilerine bizden dolayı bir vebal ve sorumluluk yoktur!» dedi.
Bunun üzerine, Hz. Hüseyin’in yanındaki halk, başından sağa, sola dağılıp gittiler.
Medine’den kendisile birlikte gelen Eshabından başka yanında kalan olmadı.
Hz. Hüseyin, böyle yapmakla, gerçekten derd ortağı olacak, gerektiğinde, yanında kendisile birlikte ölmeyi göze alacak olanlardan başkasını başından dağıtmak istemişti. [32]
Hz. Hüseyin’in başından dağılanlar, yolculuk sırasında uğradığı yerlerden yanına katılmış olanlardı.
Kendilerine, Küfe’den yardımcılar geleceğini sanıp dururlarken, Müslim’in şehid edildiği haberini almaları, onların dağılmaları için kâfi gelmişti. [33]
Aliyyül Ekber’in, Hz. Hüseyin’e Bir Teklifi ve Akîl Oğullarının Direnmeleri :
Hz. Hüseyin’in oğlu Aliyy-ül Ekber «Babacığım! Sen de, geri dön!
Çünki, Iraklılar, gaddardırlar. Vefaları, sözlerinde durmaları azdır!» dedi-
Akîl oğulları «Hüseyin, geri dönücü değildir!» dediler ve onu Küfe’ye gitmeğe teşvik ettiler.
Hz. Hüseyin, Esbabına «Görüyorsunuz ki, Küfelilorden bize gelen, olmadı!» dedi. [34]
İtrime Oğullarından Bîr Adamın Hz. Hüseyln i Uyarması
s Hz. Hüseyin, Akîk vadisine kadar ilerledi. Orada, Ikrime oğullarından bir adamla karşılaştı.
Adam, Hz. Hüseyin’e selâm verdi. [35]
Hz. Hüseyin, ona «Nereye gidiyorsun?» diye sordu.
Adam, nereye gittiğini bildirdi. [36] Sonra da, îbn-i Ziyad’ın, Kadisîye-Uzeyb arasına atlılarla tutturduğunu ve kendisini gözetlemekte olduklarımı haber verdi ve «Canım sana feda olsun! Geri dön!
Vallahi, sen, ancak, oklara ve kılıçlara doğru gidiyorsun!
Sana yazı yazmış, elçi salmış olanlar, Seni asla korumayacaklar, belki de, Seninle çarpışmağa kalkılacak olan halkın önünde ve başında bulunacaklardır!» dedi.
Hz. Hüseyin, ona «Sen, bana öğüt verdin ve erişecek haberi de, eriştk> din. Hayırla mükâfatlanasm! [37]
Ey Allah’ın kulu! Senin görüşün, bana gizli değildir.
Fakat, Allah’ın buyruğu muhakkak yerine gelir, geri kalmaz!» dedi. [38] Sonra da selâm verip yoluna devam etti. Şerat mevkiine indi. Orada geceledi. [39]
Hür b. Yezid’le Temas :
Hz. Hüseyin, seher vakti gençlere emr etti: Bütün su kapları dolduruldu. Hayvanlar da, suvarıldı. [40]
Şerat’tan ayrılıp yola devam edildi. Gün, yarılandığı, havanın sıcaklığı son dereceyi bulduğu sırada, Kayz mevkiine gelindi. [41]O sırada, adamlardan biri «Allâhü ekber!» diyerek tekbir getirdi.
Hz. Hüseyin de «Allâhü ekber! dedi ve ona «Ne için tekbir getirdin?» diye sordu.Adam «Hurma ağacı gördüm del» dedi.Esedîler «Biz, bu yerde hiç bir zaman hurma ağacı görmemişizdir!» dediler.
Hz. Hüseyin, Ksedîlere «Onun gördüğünü siz de, gördünüz mü?» diye sordu. Esedîler «Biz, aıncak at boyunları gördük!» dediler. Hz. Hüseyin «Vallahi, bunu, ben de, gördüm. Bizim için sığınacağımız bir sığmak olsa da, arkamızı oraya dayasak ve şu gelen cemaata tek yönden yönelsek!» dedi.
Esedîler «îyi olur. îşte, Zû Huşum, yanındadır. Soluna doğru bükül, oraya eriş! O kavm dahi senin gibi oraya koşmak, erişmek isterler!» dediler. Hz. Hüseyin, hemen oraya doğru yöneldi. Kafile de, kendisini takip etti. Uzaktan görünen süvariler, hızla gelip kavuştular. Süvariler, yaklaştıkları zaman, Hz. Hüseyin ve kafilesi, yoldan saptı. Süvariler de, onları, takiben yoldan saptılar. Onlar, Esedîlerin dedikleri gibi, arı sürüsünü andırmakta idiler ve kuş kanatları gibi, bayrakları vardı. Zû Husum’a doğru, onlar da, sür’atla ilerlemeğe başladılar. Hz. Hüseyin. Onlardan önce Zû Husum’a yetişip, orada kondu. Emr etti: çadırlar kuruldu. [42]
Biraz sonra, süvariler de Zû Huşun dağına geldiler. Onlar, Hür b. Yezid-üt Temîmî’yül Yerbûî’nin kumandası altında bin atlı idiler. [43]Hz. Hüseyin, Eshabımn sarıklarını sardırmış, kılıçlarım boyunlarına tak-dırmıştı.
Öğle sıcağının şiddetlendiği sırada idi ki Hür b. Yezid’le süvarileri, Hz. Hüseyin ve Eshabımn karşısında yerlerini almışlardı.
Hz. Hüseyin,, gençlere «Şu cemâati sulayımz!» dedi. [44]
Süvariler, gençlerin getirdikleri sulardan içtiler. [45]
Gençler; ağaçtan tekneleri, su kaplarını, tasları doldurup atlara da, yanaştırdılar. Onlar da, üçer, dörder, beşer içip suya kanınca, çekildiler, başkaları yanaştılar ve bu suretle bütün atlar suvarıldılar. [46]
Sonra, süvarilerin hepsi, atlarının gölgesinde ve dizginleri ellerinde olduğu halde, öğle namazı vaktine kadar oturdular. [47]
Hz. Hüseyin’in imam Olup Namaz Kıldırması ve Namaz Sonunda Konuşması
:
Hz. Hüseyin; Haccac b. Mesruk-ul’Cu’fî’ye emr edip ezan okuttu, îzârını, Ridasını ve mestini giydi. Müezzin, kamet getirdi.
Hz. Hüseyin, süvari birliği kumandanı Hür b. Yezid’e «Namazı, kendi adamlarınla mı kılmak istersin? [48]
Yoksa, bizimle birlikte mi kılarsın?» diye sordu. [49]
Hür «Yok, yok! Sen, kılarken, biz de, senin namazına uyarak namazımızı kılarız» dedi. [50]
Hz. Hüseyin, öne geçip cemaata öğle namazım kıldırdı. Namazım bitirince, yüzünü cemaata çevirdi. [51]
«Ey insanlar! mazeretimi, önce, Allâh’ü teâlâ’ya, sonra da, size arz ederim.
Sizin gönderdiğiniz mektuplarımız, saldığınız Elçileriniz bana gelmedikçe, ben, buraya çıkıp gelmiş, değilim.
Siz: (Yanımıza gel! Bizim uyacağımız bir îmam ve Önderimiz yok. [52]Ola ki, Allah, senin sayende, bizjeri doğru yolda toplar!) dediniz. Eğer, siz, bu sözünüzün üzerinde duruyorsanız ve bana sağlam and ve tatmin edici sözlerinizden de, söz veriyorsanız, sizinle birlikte şehrinize geli: rim.
Şâyed, siz, böyle yapmazsanız ve şehre gelmemi istemiyorsanız, sizin yanınızdan ayrılır, geldiğim yere döner, giderim!» dedi. Sustular. [53] Hz. Hüseyin’in sözlerine itiraz etmediler. [54] Hz. Hüseyin, çadırına girdi, Eshabı, başına toplandılar.
Hür de, yerine, haymasma döndü. Onun da, başına adamları toplandılar. Hür, adamlarını, önceki gibi, atlarının gölgelerinde, dizginleri, ellerinde olmak üzre, oturttu. îkindi namazı vakti olunca, Hz. Hüseyin, müezzine emi- etti, ikindi ezanını okuttu. Kamet getirilince, geçip cemaata ikindi namazını kıldırdı. Selâm verdikten sonra, cemaata yüzünü döndü. ADâh’a, hamd-ü sena etti. «imdi, size derim ki: ey insanlar! AUâh’dan korkunuz. Hakkı, Allah’ın razı olacağı ehline tanıyınız.
Biz, Ehl-i Beyt’iz ve bu işe; zulümle, azgınlık ve düşmanlıkla üzerinizde hükümlerini yürüten o iddiacılar güruhundan da, onlardan olmayanlardan da,.aranuzda bulunan sairlerinden de, daha lâyık ve müstahık bulunu-yoruzdur.
Eğer, siz, bizden hoşlanmıyor ve bu yoldaki hakkımızı da,, tanımıyorsanız, bana mektup ve Elçi gönderenlerinizin görüşlerinden başka görüşte iseniz, yanınızdan ayrılır, geri döner, giderim!» dedi.[55]
İlk Münâkaşa ve Anlaşmazlıklar :
Hür b. Yezid «Ben, vallahi, bu bahs etmiş olduğun mektupların ne olduğunu bilmiyorum!» dedi.
Hz. Hüseyin «Ey Ukbe b. Sem’an! içinde, onların, bana yazdıkları mektuplar bulunan, heybeyi çıkarıp getiriniz!» dedi.İçi, mektuplar ve sahifelerle dolu heybe getirilip Hür ve adamlarınınönüne serildi.
Hür «Biz, bu mektupları sana yazanlardan değiliz. Fakat, sana kavuştuğumuz zamandan itibaren, seni, Küfe’de îbn-i Ziyad’a gotürünceye kadar senden ayrılmamamız, bize emr edilmiştir!» dedi.
Hz. Hüseyin «Ölüm, bundan yeğdir ve öncedir!» dedi. [56]
Hz. Hüseyin’in, Küfe Süvarilerine Son Hitabı :
Hz. Hüseyin, Hürr’ün adamlarına hitaben bir konuşma daha yaptı. Bu konuşmada Allah’a hamd-ü senada bulunduktan sonra şöyle dedi:
«Ey insanlar! Resûlullâh Aleyhisselâm buyurmuştur ki: (Kim, zâlim bir sultanın, Allah’ın haram kıldığını helallaştırmak istediğini, Allah’ın ahdini bozduğunu, Resûlullâh’ın Sünnetine muhalif olarak Allah’ın kullarına düşmanlık ettiğini ve günah işlediğini görür de, onu, fiille veya sözle değiştirmeğe çalışmazsa, Allah’ın, zâlim sultanı sokacağı yere (Cehenneme) onu da, sokması, üzerine düşen bir hakdır!)
Haberiniz olsun ki: onlar, şeytana itaati iltizam, Rahman olan Allah’a itaati terk, fesadı izhar, dinî cezaları tatil, ganimeti istediklerine ikram ettiler.
Allah’ın haram kıldığını helallaştırdılar. Helal kıldığını da, haramlaştir-düar!
Ben, onların bu kötülüklerini değiştirmeğe, herkesten ziyade lâyık ve müstahık bulunuyorumdur.
Sizin, bana bey’at ettiğiniz, beni düşmanlara teslim etmeyeceğiniz ve bırakmayacağınız hakkında gönderdiğiniz mektuplarınız ve Elçileriniz bana gelmiştir.
Eğer, bana bey’atmızı tamamlarsanız, olgunluğunuzu göstermiş, doğru ve yerinde bir iş işlemiş olursunuz.
Ben, Hüseyin b. Ali’yim ve Resûlullâh Aleyhisselâmın kızı Fâtıma’nm oğluyum.
Benim vücudum, sizin vücudunuzladar. Benim Ev halkım, sizin ev halkı-nızladır.
Ben, sizin İçin örneğim.
Eğer, verdiğiniz sözün gereğini yapmaz, ahdinizi bozar, yaptığınız bey’-atı boynunuzdan çıkarıp atarsanız, ki vallahi, bu da, sizin için zor, yapmadığınız bir şey değildir, siz, Babama da, Kardeşime de, Amucamın oğlu Müslim’e de ,bunu yaptınız.
Halbuki, (Asıl aldanan, sizi aldatandır!)
Sizin nasibiniz, hep yanılmanızdan, yanlış iş tutmanızdan ibarettir.
Siz, nasibinizi gayb etmiş, yitirmiş bulunuyorsunuzdur!
(Yüce Allah’ın Kitabında buyurduğu gibi): Sana, gerçekten bey’at edenler, ancak, Allah’a bey’at etmiş olurlar. Allah’ın eli, onların elleri üstündedir.
Şu halde, kim, bu bağı çözerse, kendi aleyhine çözmüş olur. (Feth: 10) , Allah, beni, sizden müstağni kılacak (Sizin yardımınıza muhtaç etmeyecektir.)
Vesselâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtûh!»[57]
Hz.. Hüseyin’in, Eshabına Hitabı :
Hz, Hüseyin, Zu Husum’da kalkıp Allah’a hamd-ü senada bulunduktan sonra Eshabına hitaben şu konuşmayı yaptı:
«Başımıza gelen işi görüyor ve biliyorsunuzdur.
Dünya, değişmiş, sevimsizleşmiş, bizden yüz çevirmiştir.
Dünya, bitmiş gitmiş, ondan, kap içinde kalan artık gibi artıklardan başka bir şey kalmamıştır..
Hayat, otlakta otlamak gibi, değersizleşmiştir.
Görmüyor musunuz?: Hak, işlenmez, bâtıl ise, son derecede rağbet edilir, üzerine düşülür olmuştur!
Mü’min olan, Allah’a kavuşmağa rağbet eder.
Bence, şehidlikten başka Ölüm, değersizdir. Ben, ancak şehitliği seâdet görüyorum.
Zalimlerle birlikte yaşamayı ise, suçlanmaktan başka bir şey görmüyorum!»[58]
Züheyr b. Kayn’uı Hz Hüseyin’e Mukabelesi :
Züheyr b. Kayn, ayağa kalktı. Arkadaşlarına «Siz mi konuşursunuz- Yoksa, ben mi konuşayım?» diye sordu. Ona «Hayır! Sen, konuş!» dediler.
Züheyr b. Kayn, Allah’a hamd-ü senada bulunduktan sonra şöyle konuştu:
«Ey Resûlullâh’ın oğlu! Biz, Senin sözlerini işittik. Allah, Seni umduğuna eriştirsin!
Vallahi, eğer, dümya bizim için bakî olsaydı ve biz de, onda temelli kalıcı olsaydık, sana yardım etmek ve derd ortağı olmak üzre oradan ayrılır, Seninle bulunmayı tercih ederdik!»
Hz. Hüseyin, ona dua etti. Züheyr de «Sen de, hayırla mükâfatlan!» diye mukabelede bulundu. [59]
Hür’Ie Yapılan Münâkaşa ve Anlaşma :
Hz. Hüseyin, arkadaşlarına «Kalkınız, hayvanlarınıza bininiz!» dedi. Bindiler ve kadımlar, bininceye kadar beklediler.
Hz. Hüseyin, «Dönüp bizi takip ediniz!» dedi.
Kafile, hep birlikte dönüp gitmek istedikleri zaman, süvariler, önlerine gerildiler.
Hz. Hüseyin, Hür’re «Sen, ne yapmak istiyorsun » diye sordu. Hür «Vallahi, seni, tbn-i Ziyad’a götürmek istiyorum!» dedi. Hz. Hüseyin «tyi bil ki, vallahi, ben, sana uyup gitmem!» dedi. Hür «tyi bil ki, .vallahi ben de, seni, bırakmam!» dedi.
Hz. Hüseyin de, Hür de, sözlerini üç kerre tekrarladılar. Aralarında toz çoğalınca, Hür, Hz. Hüseyin’e «Bana, seninle çarpışmak için emir veriîiredi.
Bana, ancak, seni, Küfe’ye getirinceye kadar senden ayrılmamak emri verildi.
Bunu, kabule yanaşmazsan, seni, ne Küfe’ye, ne de, Medine’ye götürmeyecek, orta bir yolu tut! •
Ben, îbn-i Ziyad’a, sen de, Yezid b. Muaviye’ye, istersen Ibn-i Ziyad’a istediğini yazıp cevap alıncaya kadar, o yola gitmekte devam edelim?
Umulur ki Allah, senin ibtilâlı işinden, içinde selâmet bulunan bir emir gelmesini bana nasib eder!» dedi.
Hz. Hüseyin «Şuradaki Üzeyb yolunu tut. Oraya götür!» dedi.
Kadisiye ile Uzeyb arası otuz sekiz mil’di.
Hz. Hüseyin ve arkadaşları, Hürr’ün süvari birliğile Uzeyb yoluna devam ettiler.
Bir ara, Hür, Hz. Hüseyin’e yaklagarak «Ey Hüseyin! Sana, nefsinde Allah’ı anmanı hatırlatırım.
Ben, şehâdet ederim ki: sen, çarpışmağa kalkışacak olursan, muhakkak, öldürüleceksin!
Sen, Öldürülünce de, üzerinde durduğun dâvan tehlikeye düşecektir!» dedi.
Hz. Hüseyin «Sen, beni ölümle mi korkutuyorsun?
Beni, öldürmek için çekirge sürüsü gibi kuvvet hazırlayan sizler değil misiniz?
Ben, sana fae söyleyeceğimi bilmiyorum!
Sana, Evs’in kardeşinin, Resûlullâh, Aleyhisselâma yardıma giden Amu-casımn oğluna rastlayınca (Nereye gidiyorsun? Sen, muhakkak, Öldürüleceksin!» demiş olduğunu mu hatırlatayım bilmem ki?» dedi ve: niyeti, hak, kendisi Müslüman olarak çarpışacak olduktan sonra, ölmenin, yiğitler için ar ve sâlih kişiler için tasa olmayacağını anlatan bir kıt’a okudu.
Hür, Hz. Hüseyin’den bunları işitince, onun yanından ayrılıp kendisi adamlarile bir yanda, Hz. Hüseyin de, bir yamda oldukları halde, Uzeyb’in deve otlaklarına kadar gittiler.[60]
Hz. Hüseyin’in, Küfe’deki Donun Hakkında Dört Küfeliden Bilgi Alması :
Hz. Hüseyin, Uzeyb deve otlaklarına eriştiği sırada, dört kişiye rastladı. Bunlar, hayvanlarına binip Küfe’den gelmekte idiler. Yanlarında, Kâmil Nâ-fi’ b. Hilâl’ın atı da, bulunuyordu.
Tırman b. Adiy, bunların kılavuzu idi.
Tırman, atı üzerinde bulunuyor ve beyitler söylüyordu.
Tırman, Hz. Hüseyin’in yanına gelip kavuştuğu zaman, aynı beyitleri tekrarlamıştı.
Hz. Hüseyin «Ben, vallahi, Allâh’dan, hayırlısını diliyorum. Allah, bizim için, ister öldürülmemizi, ister kurtulmamızı dilesin, ikisi de, bizim için hayırlıdır» dedi.
Hür b. Yezid, onları görünce, Hz. Hüseyin’in yanına geldi.
«Bunlar, Küfelilerdendir. Seninle birlikte gelenlerde© değillerdir. Ben, onları ya haps edeceğim, yahut geri çevireceğim!» dedi.
Hz. Hüsyin «Ben, kendimi koruduğum gibi, onları da, korurum. Bunlar, ancak, benim yardımcılarım ve dostlarımdır.
îbn-i Ziyad’dan sana yazı gelinceye kadar baha hiç bir suretle taarruz ve itirazda bulunmayacağına söz vermemiş mi idin?» dedi.
Hür «Evet! Amma, bunlar, seninle birlikte gelmemişlerdi» dedi.
Hz. Hüseyin «Bunlar, benim Eshabımdır. Benimle birlikte gelenler gibidir.
Aramızda olan bitenler, bununla tamamlanmış, ancak, sana karşı teah-hüdümü yerine getirmek kalmıştır» dedi.
Bunun üzerine, Hür, onlar hakkındaki isteklerinden vazgeçti.
Hz. Hüseyin, Küfe’den gelen dostlarına «Arkanızdaki halkın haberlerini bana bildiriniz!» dedi.
Gelen dört kişiden birisi olan Mücemmi’ b. Abdullâh’ül Âizî: «Halkın; îbn-i Ziyad’dan en çok rüşvet alan, harar ve çuvallarım dolduranları, sevilen, gönülleri alınanları, öğütlenerek elde edilenleri, Eşraf güruhu olmuştur.
O Eşraf güruhu ki, tek bir cemâat halinde Senin üzerine sevk edilmiştir.
Bunların dışında kalan halka gelince; onların kalbleri sana meyilli ise de, kılıçları, yarın üzerine sıyrüacaktır!» dedi.
Hz. Hüseyin «Size göndermiş olduğum Elçim hakkında sizde bir bilgi var mı? Bana bildir?» dedi.
«Kimdir o?» diye sordular.
Hz. Hüseyin «Kays b. Müshir-üs’Saydâvî!» dedi.
«Evet! Husayn b. Nümeyr, onu yakalayıp îbn-i Ziyad’a gönderdi. îbn-i Ziyad da, Sana ve Babana lanet okumasını ona emr etti.
O ise, Sana ve Babana salevat getirdi. İbn-i Ziyad’a ve babasına lanet okudu. Senin geldiğini bildirerek muzaffer olman için dua etti.
Bunun üzerine, îbn-i Ziyad, onu köşkün damından aşağı attırdı!» dediler.
Hz. Hüseyin, gözlerinin yaşını tutamadı.
Sonra da «Mü’minler içinde Allah’a verdikleri sb’zde sadakat gösteren nice erler vardır. îşte, onlardan kimi şehidlik için adadığını ödedi. Kimi de, bunu bekliyor.
Onlar, hiç bir suretle ahidlerini değiştirmediler. (Ahzab: 23)» âyetini okudu ve:
«Allah’ım! Bize ve onlara Cennet’i menzil kıl. Bizi, en bol ve en üstün rahmet ve mükâfat yığınağının durağında bir araya getir, topla!» diyerek düa etti.[61]
Tirmah b. Adiyy’in Hz. Hüseyin’i, Memleketine Götürmek İstemesi
Tırman b. Adiyy «Ben, Küfe’den Senin yanına hareket etmeden bir gün önce, Küfe’nin arkasında öyle halk topluluğu gördüm ki, gözlerim hiç bir yerde ondan daha kalabalık bir cemâat görmemiştir.
Onlara, bu halkın ne için toplandıklarını sordum.
(Bindirilmek için toplandılar. Sonra da acele Hüseyin’in üzerine gönderilecekler!) denildi.
Allah aşkına! Onların yanına bir karış yaklaşmamak elinde ise, yaklaşma!
Eğer, Allah’ın Semi koruyacağı ve yapmak istediğin şeyi açığa vurabileceğin bir beldeye gitmek istersen, hemen oraya kadar git.
İstersen, ben, Seni Ecâ’ diye anılan dağımıza götürüp kondurayım.
Vallahi, orada Gassan ve Himyer hükümdarları ve Numan b. Münzir ve siyah kırmızı herkes tarafından himaye olunur ve korunuruz.
Eğer, Küfe’ye yanımıza gelirsen, ineceğim yere kadar zillet ve esaret Seninle beraber olur.
Ecâ’ dağına gidecek olursan, Ecâ’ ve Tayyi’ kabilesinden Selma’lara haber salarız.
Vallahi, oh gün geçmeden Tayyi’ kabilesinden Sana atlılar ve piyadeler gelir. Yanımızda, istediğin kadar oturursun. .
Eğer, Sana karşı bir harp açılırsa, önünde kılıçlarile vuruşacak, kımıldayan gözleri bulundukça, Senden ayrılmayacak yirmi bin Tayyı’h toplamağa kefilim!» dedi,
Hz. Hüseyin «Allah, seni ve kavmim hayırla, mükâfatlandırsın.
• Bizimle, şu kavm (Süvari birliği) arasında verilmiş bir söz vardır. Biz, onlardan ayrılmağa kadir, değiliz. Onların, bizi nereye çevirip go^üreceklerini bilmiyoruz!» dedi.
Tirmah, Hz. Hüseyin’e veda ederken «Allah, Senden, cinlerin ve Şeytanların şerrini gidersin!
Ben, Küfe’den ev halkım için yiyecek tedârik etmiştim. Onlarun, yanımda bulunan bu nefakalarmı gidip kendilerine bıraktıktan sonra, inşâallâh gelir, yine Sana kavuşurum. Vallahi, ben, senin yardımcın olurum!» dedi.
Hz. Hüseyin «Eğer, böyle yapacaksan, acele et. Allah, seni esirgesin» dedi.
Hz. Hüseyin, Hürr’ün, Tırmah’ı haps etmesi veya Küfe’ye döndürmesinden endişe ettiği için, yanından acele ayrılmasını istemişti.
Tırman, yurduna varıp yiyecekleri biraktıntan sonra dönmüş, Uzeyb’e yaklaştığı sırada, Semâa b. Bedirle karşılaşmış, Hz. Hüseyin’in şehid edildiği haberini alınca, geri dönmüştü. [62]
Hz. Hüseyin’in, Ubeydullâh b. Hürle Görüşmesi :
Hz. Hüseyin ve süvari birliği Uzeyb hamamlarına gelip hep birlikte kondular.
iki cemâat arasında ok yetişecek kadar mesafe vardı.
Hz. Hüseyin, Uzeyb’den ayrılıp Küfe yolunun sağındaki yolu tutarak Mu-katil oğullarının köşküne kadar geldi ve yine hep birlikte oraya kondular.
Hz. Hüseyin, orada kurulmuş kıl bir çadır gördü. Bunun, kime âid olduğunu sordu.
Ubeydullâh b. Hürr’-ül Cu’fî’ye âid olduğunu haber verdiler.
Hz. Hüseyin, âzadlı kölelerinden birisim ona gönderdi.
Elçi, gidip «Bu, Hüseyin b. Ali’dir. Senin, yanına gelmeni istiyor» dedi.
Ubeydullâh b. Hürr «Vallahi, ben, ancak, onunla bir çok halkım çarpışacağını ve Taraf d arlarının onu terk ettiklerini gördüğüm için, Küfe’den ayrıldım.
iyi biliyorum ki: o, öldürülecek, ben de, ona yardıma kadir olamayacağım!
Bunun için, ne ben onu görmeyi, ne de, onun, beni görmesini isterim! [63] înnâ Iillâhi ve innâ ileyhi râcîun.
Ben, ancak, onun Küfeye getirilmesini görmeyi istemediğim için, Küfe’-den ayrıldım!» dedi*
Elçi, dönüp Ubeydullâh’ın söylediklerim Hz. Hüseyin’e anlattı.
Hz. Hüseyin, ayak kaplarını giyip Ubeydullâh b. Hürr’ün yanına gitti. Çadırına girdi. Selâm verip oturdu. Sonra da, onu, kendisile birlikte gelmeye davet etti.
Ubeydullâh, Elçiye söylemiş olduğu sözlerini tekrarladı. ,
Hz. Hüseyin «Bize muhakkak yardım etmelisin. Sen, bize karşı çarpı-5an kişilerden olmaktan kork!
Vallahi, bizi dinlemiyen, yanımıza gelmiyem ve bize yardım etmeyen kimseler helak olacaklardır!» dedi. [64]
Ubeydullâh «Vallahi, ben iyice biliyorum ki: sana tarafdar olanlar, Ahirette seâdete ereceklerdir.
Lâkin, ben, seni, karşılaşacağın tehlikelerden koruyabileceğimi ummuyorum ve Küfe’de sana yardımcı olacağıma da, yemin edemiyeceğim.
Beni, bu yolda hayvanıma bindirmemen için, sana Allah adına and veririm!
Çünki, nefsim, bundan sonra ölmeyi kolay kolay istemeyecektir. [65]
Fakat, şu sür’at için zayıflatılmış olan atım ki vallahi, onun üzerinde olduğum halde, neye yetişmek istedimse, yetişmiş ve kavuşmuşumdur. Bana yetişmek isteyenden de, onun üzerinde kaçıp kurtulmuşumdur, Al onu, senindir o!» dedi.
Hz. Hüseyin «Ben, senin kendini arzu etmiştim. Senin atın bize gerekmez!» dedi. [66]
Ölüm Haberi Verilen Rü’yâ :
Hz. Hüseyin, gecenin sonuna doğru emr etti: kaplara su dolduruldu ve hayvanlara ağırlıklar yüklendi.
Mukatil köşkünden ayrıldıktan ve bir müddet gidildikten sonra, başına bir ağırlık gelip Hz. Hüseyin, uyukladı. Sonra, uyandı. «Innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciün. Veİhamdü Lillâhi Rabb-il Âlemin!» dedi ve bunu iki, üç kerre söyledi.
Hz. Hüseyin’in oğlu Ali b. Hüseyin, atını sürerek Hz. Hüseyin’in yanına geldi.
Hz. Hüseyin, yine «innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn. Veİhamdü KUahi Rabb-il âlemin!» dedi.
Ali b. Hüseyin «Babacığım! Sana kurban olayım! Sen, ne için böyle, Allah’a rücu etmek dileğinde bulundun ve Ona hamd ettin?» diye sordu.
Hz. Hüseyin «Oğulcuğum! Başıma bir ağırlık geldi, uyukladım.
Ubeydullâh b. Hürr, Küfe Eşrafından ve süvarilerinden idi.
At üzerinde bir süvari, ansızın önüme çıkıp (§u cemâat gidiyor. Ölümler de, kendilerine doğru gidiyor (geliyor)!) dedi.
Anladım ki: o cemâat, biziz. Ölüm haberi de, bize veriliyordur!» dedi. Ali b. Hüseyin «Babacığım! Allah, Sana kötü bir şey göstermez, Biz, hak ve gerçek yolda değilmiyiz?» dedi.
Hz. Hüseyin «Evet! Bütün kulların dönüp gidecek oldukları Allah’a yemin ederim ki: biz, hak ve gerçek yoldayizdır!» dedi.
Ali b. Hüseyin «Babacığım! o halde, biz, Ölüp gayb olup gitmemize hiç üzülmeyiz!» dedi.
Hz. Hüseyin «Allah, seni, babasından dolayı mükâfatlandırılan hayırlı bir oğulun mükâfatile mükâfatlandırsın!» dedi.[67]
Geri Dönmek için Yapılan Son Deneme :
Sabah namazı vakti olunca, Hz. Hüseyin’le Eshabı inip. Liamazîarını kıldılar ve yine acele hayvanlarına bindiler.
Hz. Hüseyin, Hürr’ün süvari birliğinden ayrılmak için Eshabile birlikte sola, bâdiyeye doğru bükülmek istedi.
Hür b. Yezid ise, hemen gelip geri çevirmek istedi. Geri çevirmek isterken de, Küfe yoluna çevirmek için zorladı. Fakat, Hz. Hüseyin’le arkadaşları yanaşmadılar ve seslerini yükselttiler. Biraz sonra Nineva’ya gelip ka
vuştular. [68]
Îbn-i Ziyad’m Nineva’da Gelen Elçisi ve Yazısı :
Nineva’ya gelindiği sırada, soy bir hayvana binmiş, silahlı, yayı omuzun-da bir adamm Küfe’den geldiği görülünce, hep durup onu beklediler.
Adam, süvari birliğine doğru vardı. Hürr b. Yezid’e ve arkadaşlarına selâm verdi. Hz. Hüseyin’le arkadaşlarına selâm vermedi. İbn-i Ziyad’dan getirmiş olduğu bir yazıyı da, Hürr’e teslim etti.
Yazıda şöyle deniliyordu :
«imdi, yazım sana eriştiği ve elçim gelip kavuştuğu zaman, Hüseyin b. Ali ile Eshabım derhal durdur ve oldukları yerde çoktur!
Onları, sakın, sığınaksız, susuz, ağaçsız, otsuz, geniş ve boz kır bir. yerden başkasına indireyim deme!
Sana yazımı getiren Elçime de; emrimi yerine getirinceye kadar senden ayrılmaması, bu hususta senden sâdır olacak hareketleri bana bildirmesi için emir verilmiştir. Vesselam!» [69]
Hürr b. Yezid, İbn-i Ziyad’ım yazısını okuyunca, Hz. Hüseyin’le Eshabına «Bu, vali tbn-i Ziyad’ın yazısıdır.
Bunda: yazısının bana geldiği yerde sizi durdurup çöktürmem emr ediliyor. Şu da îbn-i Ziyad’ın elçisidir.
Ona da, emrini yerine getirinceye kadar benden ayrılmamasını emr etmiştir!» dedi.[70]
Ebüşşa’sâ’ın, Gelen Elçiye İlenmesi ve Onu Kınaması :
Hz. Hüseyin’in Eshabmdan Yezîd b. Muhâsır Ebüşga’sâ-ül Kindi, İbn-i Ziyad’m elçisine bakıp «Allah, seni kahr etsin! Sen Mâlik b. Nüseyr-ül Beddî değil misin?» dedi.
Adam «Evet!» dedi. Kendisi, Kindîlerdendi.
Ebüşşa’sâ «Hay anan ağlasın! Sen, ne diye bu işi üzerine alıp geldin?» diyerek ona çıkıştı.
Mâlik b. Nüseyr «Ben, ancak, îmam ve Önderime itaat, Ona olan bey’atı-ma riâyet maksadile geldim!» dedi.
Ebüşşa’sâ, «Sen, Rabbma isyan edip İmam ve Önderine itaat etmekle kendini mahv ettin! Dünyada ayıb, Âhirette de, Cehennem ateşini kazandın!» dedi ve «Biz, onları, ateşe çağıran İmam ve Önderler yaptık.
Kıyamet gününde ise, onlar, azaplarının kaldırılması hususunda asla yardıma kavuşturulmayacaklardır. (Kasas: 41)» âyetini okudu ve «İşte, senin îmam ve Önderin odur!» dedi.[71]
Hürr b. Yezîd’in, Hz. Hüseyin’i Nineva’ya İndirmek İstemesi :
Hür b. Yezîd, Hz. Hüseyin’le Eshabmı çöktürmek için oldukları yerde durdurdu.
Çünki, orada, ne bir su, ne de, bir köy vardı.
Hürr b. Yezid «Hayır! Vallahi, §u adam, benim hareketlerimi gözetlemek
üzre gönderilmiş bir casus iken, ben, bu dileğinizi yerine getirmeğe güç ye,-tiremeyeceğim!» [72]
Vali İbn-i Ziyad’ın emrinin yerine getirilmesi zaruridir, Hz. Hüseyin’le Eshabı «Bırak ta biz şu (ok yetişecek kadar uzaktaki, Nineva, yahut Gadırıyye, yahut gefiyye (Sakabe) köyüne konalım?» dediler.
Sen, buraya konuver! Başka türlü hareket edip te valiye karşı beni güç duruma düşürme!» dedi.[73]
Züheyr b. Kayn’ın, Hz. Hüseyn’e Ricası :
Züheyr b. Kayn, Hz. Hüseyin’e «Anam, babam Sana feda olsun ey ResÛ-lullâh’ın oğlu! Vallahi, bize, şunlardan başka gelen olmasa, biz, onlara yeter, hepsinin hakkından geliriz!
Ya bunlardan başkaları da, bize gelecek olurlarsa, ne yaparız? Gel, Sen, müsaade et te biz, şunların işini bitiriverelim?
Cünki, bunlarla çarpışmak, bunlardan başka gelecek olanlarla çarpışmaktan kolaydır.» dedi.
Hz. Hüseyin «Onlar, çarpışmağa kalkmadıkça, çarpışmayı kendim başlatmayı, hoş bulmayorum!» dedi. [74]
Züheyr b. Kayn «Bizi, şu yakınımızdaki Fırat kıyısındaki köye götür, oraya kondur.
Çühki, orası, üzerimize gelecek olanlara yol vermez bir sığmaktır. Fırat ta, oradan görünüp durmaktadır.
Onlarla çarpışırsak, orada kendimizi koruyabiliriz ve onlardan sonra gelecek olanlarla da çarpışmak bize kolay olur.» dedi.
Hz. Hüseyin «Nedir ismi o köyün?» diye sordu.
Züheyr «El’Akr (medhuş olmak, yaralamak, boğazlamak)» dedi.
Hz. Hüseyin «ETAkr’dan Allah’a sığınırız!» dedi. [75]
Hz. Hüseyin, Hürr’e «Bizi biraz daha ilerlet te, konalım artık!» dedi. [76]
Kerbelâ’ya Konduruluş ve Hz. Hüseyin’in Bir Hâtırası :
Taff’[77] ve Kerbelâ’ya[78] gelince, Hürr ve adamları, Hz. Hüseyin’in önünde durarak onu ve arkadaşlarını durdurdular.
Hürr «in artık bu yere! Fırat nehri de, yakınındadır!» dedi. Hz. Hüseyin «Nedir bu yerin ismi?» diye sordu. cKerbelâ!» dediler. Hz. Hüseyin «Üzüntülü, tasalı, mihnetli ve belâlı yer!
Babam, Siffın’a giderken buraya uğramıştı. Ben de, yanmda idim. Durdu ve buranın neresi olduğunu sordu, ismi, kendisine haber verilince (Onların, hayvanlarından aşağı indirilecekleri yer, işte, burasıdır! Kanlarının döküleceği yer de, işte, burasıdır!) dedi.
Bunun ne demek olduğu kendisinden sorulunca da (Muhammed’in Ehi-i Beytinin yükleri, ağırlıkları işte, burada indirilecek!) demişti.» dedi. [79]
Hz. Hüseyin, Kerbelâ’da ağırlıkların indirilmesini emr etti ve indirildi.
Kerbelâ’ya. Hicretin altmış birinci yılı Muharrem ayının başında çarşamba günü gelinip konulmuştu. [80]
Hz. Ali’nin Matracısınm Rivayeti :
Hz. Ali’nin Matracısı Ebû Abdullah Yahya’nın rivayetine göre: Hz. Ali, Sıffın’a giderken Ninevâ hizasına gelince, MatracıSEîa «Ebû Abdullah! Fırat kıyısında biraz dur! Ebû Abdullah! Fırat kıyısında biraz dur!» diyerek seslendi.
Ebû Abdullah «Ne için duracağız?» diye sordu.
Hz. Ali «Ben, bir gün, Peygamber Aleyhisselâm’ın yanına girmiştim. Gözlerinden yaşlar akıyordu.
(Ey Allah’ın Peygamberi! Seni, gözlerinden yaşlar akıtacak dereceye bir getiren mi oldu?) diye sordum.
(Evet! Biraz önce, Cebrail, yanımda idi. Hüseyin’in, Fırat kıyısında şehid edileceğini bana haber verdi.
Onun toprağından sen de, koklar mısın?) dedi. Ben de (olur!) dedim.
Bunun üzerine, elini uzattı. Bir avuç toprak avuçlayıp bana verdi. Gözlerimin yaşını tutmağa kadir olamadım!» dedi. [81]
Öıiıer b. Sa’d’in, Kerbelâ’da Görevlendirilmesi ;
Küfe Valisi tbn-i Ziyad, Ömer b. Sa’d b. Ebî Vakkas’ı, Küfelilerden dört bin kişilik bir kuvvetle Rey Valiliğine tayin edip Buyrultu’sunu eline vermiş, o da, askerlerile birlikte vazifesi başına gitmek üzre Küfe’den ayrılmış bulunuyordu.
Hz Hüseyin’in işi çıkınca, tbn-i Ziyad, Ömer b. Sa’d’i geri çağırdı. «Önce, Hüseyin’in üzerine git. Onumla aramızda olan işi hail et. Sonra da, kendi işinin basma git!» dedi.
Ömer b. Sa’d «Allah, sana iyilikler versin. Eğer, benim bu işten bağışlanmamı uygun görürsen, beni bağışla!» dedi.
îbn-i Ziyad «Olur! Rey valiliğine tâyinin hakkındaki Buyrultu’muzu bize geri ver!» dedi.
Ömer b. Sa’d «Ne için?» diye sordu.
tbn-i Ziyad «Buraya, Hüseyin’in üzerine gitmediğin için!» dedi.
Ömer b. Sa’d «Bana bir gün möhlet ver. Bir düşüneyim bakayım?» dedi.
Ömer, tbn-i Ziyadın yanından evine dönüp öğütçülerine danıştı.
Danıştığı kimselerden, keındisini bu işten sakındırmayan bir kimse çıkmadı.
Kız kardeşinin oğlu Hamza b. Mugîre b. Şube «Ey dayı! Allah aşkına, Hüseyin’in üzerine gidip te, Rabbına karşı günaha girme! Hüseyin’le aranızdaki akrabalık hukukunu çiğneme!
Vallahi, yer yüzünün bütün mülk-ü saltanatı senin olsa da, onlardan ve hattâ bütün dünyadan çıkıp gitmen, Hüseyin’in kanını dökmüş olarak Allah’ın huzuruna çıkmandan senin içini daha hayırlıdır!» dedi.
Ömer b. Sa’d «İnşâallah, ben de, öyle yapacağım!» dedi.
Abdullah b. Yesar-ül Cühenî der ki «Hüseyin’in üzerine gitmesi, kendisine emr edildiği zaman, Ömer b. Sa’d’in yanına varmıştım.
Ömer b. Sa’d: (Vali, bana, Hüseyin’in üzerine gitmemi emr etti. Gitmekten kaçındım.) dedi.
(Allah, seni isabet ettirmiş, doğru yola götürmüş. Ayrıl, sakın yapma, Hüseyinin üzerine gitme!) dedim, yanından çıktım.»
Ömer b. Sa’d, tekrar İbn-i Ziyad’ın yanma vardı. <sAllâh, sana iyilikler versin. Sen, beni şu Rey valiliğine tayin ettin ve benim için de, Buyrultu yazdın. Herkes, bunu işitti. Hakkımdaki bu buyruğunu yerine getirmeyi uygun görürsen, yerine getirsen, beni Rey’e göndersen de, Hüseyin’in üzerine şu askerler arasındaki Küfe Eşrafından birisini yollasan olmaz mı?
Ben, harp fenninde filan, filan kişilerden daha bilgili ve yeterli değilim!» dedi.
îbn-i Ziyad «Küfelilerin Eşrafım bana Öğretmeye kalkma!
Ben, göndereceğim kimseler hakkında sana danışacak değilim!
Leşkerlerimizle gideceksen, git! Gitmeyeceksin, Rey valiliği hakkındaki Buyrultumuzu bize geri ver! [82]
Sen, onunla çarpışmağa gitmiyecek olursan, seni azl eder, evini yıkar, boynunu da vururum!» dedi. [83]
Ömer b. Sa’d, bütün gece düşündü. Ertesi günü sabah olunca, kendisine buyurulan işe razı oldu. [84]
«Gidiyorum!» dedi.[85]
Küfe Eşrafının Hz. Hüseyin’den Utanmaları :
Hz. Hüseyin’in Nineva’ya, Kerbelâ’ya indirilişinin ertesi günü, Ömer b. Sa’d, dört bin atlı ile Kerbelâ’ya geldi.
Azre b. Kays-ül Ahmesî’ye «Git te ona (Hz. Hüseyin’e) buraya ne için geldi ve ne istiyor? sor!» dedi.
Azre, Hz. Hüseyin’e (Gel!) diye diye mektup yazan Küfelilerdendi. Bunun için, Hz. Hüseyin’in yanma gitmeğe utandı.
Hz. Hüseyin’e mektup yazan Küfeli Reislerin hepsine bu iş teklif edildi. Hepsi de kaçtılar ve onun yanına gitmek istemediler.[86]
Kesir b. Abdullah’ın Elçiliği Kabul Etmesi ve Ebû Stimâme île Münakaşaları :
Kesîr b. Abdullâh-uş Şâbî, gitmek için ayağa kalktı.
Kendisi, çok cesaretli, gözünü daldan budaktan sakınmaz bir süvari idi.
«Ona, ben giderim. Vallahi, isterseniz, ona istediğimi yapabilirim. Onu, öldürebilirim de!» dedi.
Ömer b. Sa’d «Ona kötülük yapılmasını istemiyorum. Fakat, sen, ona git te, ne diye geldiğini, Sor!» dedi.
Hz. Hüseyin’in Eshabmdan Ebû Sümâmet-üs’Sâidî, Kesîr b. Abdullah’ın kendilerine doğru gelmekte olduğunu görünce, Hz. Hüseyin’e «Ebû Abdullah! Allah, Sana iyilikler ve selâmetler versin!
Sana. yer yüzü halkının en şerlisi, kan dökmek ve kötülük yapmakta en cür’etlisi geliyor!» dedi ve hemen kendisi ona doğru vardı. «Kılıcını bırak yere!» dedi.
Kesîr b. Abdullah «Vallahi, ne kılıcı bırakmak var, ne de, iyilik!
Ben, ancak bir Elçiyim. Eğer, beni dinlerseniz, size, söylemek üzre gönderildiğim sözü tebliğ edeceğim. Dinlemekten kaçınırsanız, dönüp gideceğim!» dedi.
Ebû Sümâme «Ben, geleyim de, söyleyeceğini, bana bildir. Senin söylediklerini, ona, ben eriştiririm. Seni, onun yanına bırakmam!
Çünki, sen, fâcir, günahkâr, Allah’ın emirieriıne aykırı tutum ve davra-nışh bir kimsesin!» dedi.
Kesîr b. Abdullah, Hz. Hüseyin’le Ebû Sümâme’ye söğüp sayarak Ömer b. Sa’d’in yanına döndü. Olan bitenleri ona haber verdi.[87]
Kurre b. Kays’in Elçiliği ve Hz. Hüseyin’in Teklifleri :
Ömer b. Sa’d, Kurre b. Kays-ul Hanzalfyi çağırdı. «Baksana Küre! Hüseyin’in yanma var. Buraya ne için geldi ve ne yapmak istiyor? Kendisine sor!» dedi.
Kurre b. Kays, Hz. Hüseyin’e doğru gitti.
Hz. Hüseyin» onu, gelirken, görünce, «Bunu, tanıyor musunuz?» diye sordu.
Habîb b. Müzahir «Evet! Bu, Hanzalat-üt Temîmîlerden bir adamdır ve kız kardeşimizinoğludur. Ben, onun güzel ve iyi görüşlü olduğunu biliyordum. Keski, onu şu meşhedde görmemiş olsaydım!» dedi.
Kurre b. Kays, gelip Hz. Hüseyin’e selâm verdi ve Ömer b. Sa’d’in Elçiliğini yaptı. [88]
Hz. Hüseyin «Benim tarafımdan Ömer b. Sa’d’e de ki: şu şehir halkı, bana yazı yazdılar, kendilerinin İmam ve Önderleri bulunmadığını bildirdiler, yanlarına gelmemi istediler. Bu hususta bana kesin söz verdiler. On sekiz bin kişi bey’at ettikten sonra bey’atlarımı bozdular. Yakınlarına geldiğim zaman, yazdıkları yazılarına aldandığımı anladım.
Geldiğim yere dönüp gitmek istediğimde, Hürr b. Yezid, bana mâni oldu ve bu yere kadar getirip beni indirdi.
Aramızda yakın ve mühim akrabalık var. Bırak beni buradan dönüp gideyim? dedi. [89]
Habib b. Müzahir «Ey Kurre b. Kays! Zâlimler güruhunun yanına dön-de şu zâta yardım et ki, Allah, Onun Dedesile, seni de, seninle birlikte bizleri de İman ve islâm şeref ile şeref lendirmiştir!» dedi.
Kurre «Adamımın yanına, onun, benden istediği cevapla döner, gereğim düşünürüm!» dedi. [90]
Kurre, Hz. Hüseyin’den aldığı cevapla Ömer b. Sa’d’in yanına döndü.
Ömer b. Sa’d «Allah’a şükürler ölsün. Zâten, vallahi, ben de, Hüseyin’le muharebeden, onunla çarpışmaktan beni muaf tutmasını Allâh’dan dileyor ve umuyordum!» dedi. [91]
Ömer b. Sa’d’in, Durumu lbn-i Ziyad’a Bildirmesi :
Ömer b. Sa’d, Hz. Hüseyin’in teklifini İbn-i Ziyad’a bir yazı ile bildirdi. [92]
Ömer b. Sa’d, yazısında şöyle dedi:,
Bîsmillâhirrahmânîrrahîm
İmdi, Hüseyin’in bulunduğu yere indim. Kendisine elçi salıp buraya ne için geldiğini, ne istediğini? sordum.
(Şu beldeler halkı, bana yazı yazdılar, Elçiler saldılar. Yanlarına gelmemi istediler. Ben de, geldim.
Eğer, onlar, beni istemiyorlarsa ve bana gönderdikleri Elçilerinden başka görüşte iseler, döner, giderim!) diyor.»[93]
İbn-i Ziyad’m İlk ve Son Kararı
İbn-i Ziyad, Hz. Hüseyin’i, önce, serbest bırakmayı düşünür gibi davrandı ve «Vallahi, o, benim her hangi bir işimi engellemiş değildir. Ben, onun yolunu açmaktan, kendisini serbest bırakmaktan başka bir şey düşünmüyorum. Nereyi isterse, oraya çıksın, gitsin!» dedi.
Fakat, Şimr b. Zilcevşen «Eğer, sen, böyle yapar, canının istediğini yapmaktan çekinmiyen bu kişiyi serbest bırakırsan, onu, bir daha sarsamaz, tit-retemezsin!» dedi. [94]
İbn-i Ziyad, Hz. Hüseyin’i, Yezid’e göndermek isteyince de, Şimr: «Allah’ın, senin eline düşürdüğü düşmanını Yezid’e mi göndereceksin? O, senin hükmüne boyun eğip teslim olmadıkça, hayır!» dedi. [95] îbn-i Ziyad, Şimr’in bu husustaki görüşlerini benimsedi ve tatbika girişti.[96]
Îbn-i Ziyad’ın Hz. Hüseyin Hakkında Ömer b. Sa’d’e Verdiği Emirler :
îbn-i Ziyad, Ömer b. Sa’d’e şöyle yazdı :’’
«İmdi, yazın bana erişti. Andığın şeyleri anladım. [97]
O, şimdi, bizim pençemize, ağımıza düşmüş bulunmakta ve kurtulmayı ummaktadır.
Halbuki, vakit, kaçıp kurtulma vakti değildir! [98] Yezîd b. Muaviye’ye bey’at etmelerini Hüseyin’e teklif et.
O ve bütün Eshabı bunu yaptıkları zaman, bana bildir. Gereği düşünülür, bu husustaki buyruğum sana gelir!»
Bu yazı, Ömer b. Sa’d’e geldiği zaman «Ben, zâten, îbn-i Ziyad’ın sulh ve selâmet kabul etmiyeceğini tahmin etmiştim!» dedi. [99]
Bundan sonra, îbn-i Ziyad’dan Ömer b. Sa’d’e şu yazılı emir geldi:
«tmdi, Hüseyin ve Eshabile su araşma geril! Temiz, pak, mazlum Mü’-minler Emîri Osman b. Affan’a yapıldığı gibi, onlar da, sudan bir elamla bile tatmayacaklardır!»[100]
Hz. Hüseyin’le Esbabının Susuz Bırakılmaları îçin Tedbir Alınması:
Ömer b. Sa’d, İbn-i Ziyad’ın yazısını alır almaz, beş yüz süvari ile gidip su yolu üzerini tutmasını, Hz. Hüseyin ve Eshabile su arasına gerilerek ’onların sudan bir damla bile içmelerine meydan vermemelerini Amr. b. Hac-cac’a [101] emr etti.
Bu hâdise, Hz. Hüseyin’in şehâdetinden üç gün önce idi. [102]
Abdullah b. Ebî Husayn’m Küstahlığı ve Akıbeti:
Abdullah b. Ebî Husayn-ül Ezdi, su üzerine inen iri gövdeli leşj^rler arasında bulunuyordu.
Abdullah b. Ebî Husayn, Hz. Hüseyin’e «Ey Hüseyin! Suya mı bakıyorsun, Hiç bakma! O, gök’ün ortasında gibi sana yüksek ve uzaktır!’Ona, erişemezsin! Vallahi, sen, susuz olarak ölünceye kadar, ondan bir damla bile tadamazsm!» dedi.
Hz. Hüseyin «Ey Allah’ım! Onu, susuz olarak öldür ve temelli yarhğama!» diye düa etti.
Humeyd b. Müslim der ki «Vallahi, bundan sonra, onu, hastalığında ziyaret etmiştim.
Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah’a yemin ederim ki: onu, susamış, su içe içe ölen ye suya kanmayan deve hastalığına uğrayarak su içerken görmüşümdür.
O, durmadan su içiyor, suya kanmıyor, su, boğazına duruyor, kusuyor; sonra, tekrar içiyor, yine boğazına duruyor ve suyu geri çıkarıyordu!» [103]
Su îçin Yapılan Kavga:
Hz. Hüseyin’le Eshabmın susuzlukları şiddetlenince, Hz. Hüseyin, baba bir kardeşi olan Abbas b. Ali’yi çağırdı. Onu, otuz atlı ve yirmi piyade ile suya gönderdi. Suya gidenlerin yanlarında yirmi kırba vardı. [104]
Nâfi’ b. Hilâl, elinde bayrak olduğu halde, onların önünde ilerledi. Suya yaklaştılar;
Amr b. Haccâc, Nâfi b. Hilâl’a «Ne için geldin?» diye sordu.
Nâfı b. Hilâl «Bizi men ettiğiniz şu sudan içelim diye geldik!* dedi.
Amr b. Haccac «Git, afiyetle iç!» dedi.
Nâfi b. Hilâl «Hayır! Vallahi, Hüseyin, susamış ve Eshabından olan kişiler ona bakıp dururlarken, ben, ondan bir damla bile içmem!» dedi.
Amr b. Haccac «Onların su içmelerine yol yoktur. Çünki, biz, buraya, onları sudan men için konulduk!» dedi.
Nâfi b. Hilâl, piyade arkadaşlarından yakınlarına gelmiş olanlara «Kırbalarınızı doldurunuz!» dedi.
Piyadeler, kırbalarım doldurmağa koyulunca, Amr b. Haccac ve arkadaşları, onların üzerine yürüdüler.
Abbas b. Ali ile Nâfi b. Hilâl da, Amr b. Haccac ile arkadaşlarına saldırarak onları piyadelere müdahaleden men ettiler; doldurulan su kırbalarının, karargâhlarına ulaştırılmasını sağladılar.
Nâfi b. Hilâl, Amr b. Haccac’ın adamlarından ve Suda’ kabilesinden bir adamı kavga sırasında hafifçe mızraklamıştıl Ona, mühim bir şey yapmadığını sanıyordu. Sonradan, yarası deşilip adam, öldü. [105]
Hz. Hüseyin’in, Ömer b. Sa’d’Ie Geceleyin Buluşup Görüşmeleri :
Hz. Hüseyin, Amr b. Karaza b. Kâ’b-ül Ensârî’yi, Ömer b. Sa’d’e göndererek: «Geceleyin, benim karargâhımla kenedisinin karargâhı arasında benimle bir buluşsun!» dedi.
Ömer b. Sa’d, yirmi atlı ile geldi. Hz. Hüseyin de, onun gibi yirmi atlı ile geldi.
Hz. Hüseyin, Ömer b. Sa’d’ ile bir araya geldiği zaman, bir tarafa çekilmelerini ve kendisini Ömer b. Sa’d ile yalnız bırakmalarını Eshabıha emr etti.
Ömer b. Sa’d de adamlarına aynı şekilde emr etti.
İki tarafın askerleri, onların tne seslerini, ne de, sözlerini işitemiyecek kadar yanlarından uzaklaştılar.
Hz. Hüseyin ile Ömer b. Sa’d, konuşmağa başladılar. Gecenin bir kısmı geçinceye kadar konuşmayı uzattılar. Sonra, her biri karargâhlarına ve arkadaşlarının yanlarına döndüler.
Halkın tahmin ve zanlarina dayanarak söylediklerine göre: onlar, aralarında şöyle konuşmuşlardı:
Hz. Hüseyin, Ömer b. Sa’d’e «Her ikimiz karargâhımızı burada bırakalım. Sen, benimle birlikte YesM b. Muavİye’nin yanma git!» dedi.
Ömer b. Sa’d «İyi bil ki: böyle yaparsam, evim yıkılır!» dedi.
Hz. Hüseyin «Ben, sana ev yaparım!» dedi.
Ömer b. Sa’d «İyi bil ki: Arazi ve akarlarım da, elimden alınır!» dedi.
Hz. Hüseyin «İyi bil ki: Hicaz’daki mallarımdan, ben sana, onlardan daha hayırlısını veririm!» dedi.
Hz. Hüseyin’in bu teklifleri Ömer b. Sa’d’in pek, hoşuna gitmedi.
Herkes, bu hususta birbirlerinden işittiklerine göre iyice bilmeden bir takım şeyler söylemeğe başladılar.
Rivayete göre: Ömer b. Sa’d, Hz. Hüseyin’in bu husus tekliflerini kabul etmeyince, Hz. Hüseyin, Ona «Öyle ise, benim şu teklifimden birini seçip kabul ediniz:
1. Bırakınız, ben, geldiğim yere dönüp gideyim?
2. Elimi, Yezid b. Muaviye’nin eline koyayım. Aramızdaki mesele hakında gereğini o düşünsün ve hükmünü versin!
3. İsterseniz, beni,. Müslüman serhadlarından bir serhadde, onun yakınlarından birisi olarak, gönderiniz de, cihadla uğraşayım. Ne ben, onlara karışayım, ne de, onlar, bana karışsınlar!» dedi.
Hz. Hüseyin, Ömer b. Sa’d ile üç veya dört kerre buluşup konuştular.[106]
Ömer b. Sa’d’ın İhnâ Ziyad’a Durumu Yazîliası:
Ömer b. Sa’d, Hz. Hüseyin ile görüştükten sonra, durumu, îbn-i Ziyad’a bir yazı ile bildirdi ve yazısında söyle dedi:
«îmdi, hiç şüphesiz, Allah, düşmanlık ateşini söndürdü. Sözü, bir araya getirdi. Ümmetin işini düzeltti.
îşte, Hüseyin; gelmiş olduğu yere döneceği, yahut cihad için Müslüman serhadlerinden göndermeyi uygun göreceğiniz bir serhadde Müslümanlardan bir ferd olarak kendi başına cihadla meşgul olacağı, yahut Mü’mfcıler Emîri Yezid’e gidip elini, eline koyarak aralarındaki meseleyi onun hail etmesini istiyeceği hakkında bana söz verdi.
Bunda, sizin için hoşnutluk, ümmet için de, iyilik var!»
îbn-i Ziyad, Ömer b. Sa’d’in yazısını okuyunca «Bu, kavmına şefkatli olaa valiye öğüt verici kişinin yazısıdır.
Evet! Ben de, kabul ettim!» dedi. [107]
Şimr’in, îbn_i Ziyad’ı Kışkırtması:
Şimr b. Zilcevşen, ayağa kalkarak «O, gelip senin yanı başındaki toprağına konmuş, iken, sen, onun dileklerini kabul mü edeceksin?!
Vallahi, o, senin eline, elini koyup bey’at etmeden memleketinden ayrılacak olursa, onlar kuvvet ve kudrette önde gelir, sen de, za’f ve aczde önde gelmiş olursun.
O, bu duruma düştükten sonra, ona imkân ve meydan verme!
O, şimdi za’f ve ümitsizlik içindedir. Kendisi ve Eshabı, senin hükmüne boyun eğmelidir. Boyun eğince de, onu ve Eshabını, cezalandırırsan, cezalandırmağa yetkili sindir. Cezalandırmaz, bağışlarsan, bu da, senin elindedir.
Vallahi, bana gelen habere göre: Hüseyin, Ömer b. Sa’d ile iki taraf karargâhı arasında bütün gece oturup konuşuyormuş!» dedi.
îbn-i Ziyad «Evet! Ben de senin re’yin<te ve görüşündeyim!» dedi. [108]
İbn-i Ziyad’m, Hz. Hüseyin Hakkında Ömer b. Sa’d’e Verdiği Son Emir:
İbn-i Ziyad, Ömer b. Sa’d’e yazdığı son yazısında şöyle dedi:
«imdi, ben, seni, Hüseyin’e; ne onunla çarpışmaktan kaçmasın, ne onun işini uzatıp durasm, ne selâmet ve bekasını dileyesin, tne de, benim katımda oturup şefaatçisi ve kayırıcısı olasın diye gönderdim!
Bak! Hüseyin ve Eshabı, hükmüme boyun eğer ve teslim olurlarsa, onu ve Eshabmı acele bana yolla!
Şâyed, kabule yanaşmazlarsa, üzerlerine yürü, onları, öldür! Ölülerinin azalarım kes biç!
Çümki, onlar, bunu hak etmişlerdir.
Hüseyin, öldürülürse, onun göğsünü ve arkasını atlara çiğnet!
Çünki, o, âsidir ve şakidir!
Zamanımda, ölümünden sonra, bana ondan daha zararlı olan bir şey yoktur! Fakat, onu öldüreceğim! diye söz vermişimdir! Onu, yerine getireceğim!
Sen de, onun hakkımdaki emrimizi yerine getirirsen, emri dinleyen ve. ona boyun eğenlerin mükâfatile seni mükâfatlandırırız!
Eğer, bunu yapmaktan kaçınırsan, işimizden, leşkerlerimiz arasından ayrıl. Şimr b. Zilcevşen’Ie leşkerler arasından çekil! Biz, ona (Şimr’e) işimizi buyurmuşuzdur!»[109]
İbn.i Ziyad’ın Şimr’e Direktifi:
İbn-i Ziyad, Şimr b. Zilcevşen’i çağırdı. «Bu yazıyı, Ömer b. Sa’d’e götür. Hükmüme boyun eğmelerini Hüseyin ve Eshabına teklif etsin.
Eğer, bunu yaparlarsa, onları, acele bana göndersin. Emrime boyun eğmekten kaçınırlarsa, onlarla çarpışsın.
Ömer, bu emrimi yerine getirirse, sen, onu, âmir olarak dinle ve emirlerine boyum eğ!
Eğer, o, emrimi yerine getirmekten kaçınırsa, onlarla, sen çarpış. Leş-kerin başı sensin!
Ömer’in de, üzerine sıçrayıp boynunu vur, başını bana gönder!» dedi. [110]
İbn-i Ziyad’ın Kabul Edilmiyen Emânı:
Şimr, ibn-i Ziyad’dan direktifi ve Ömer’e yazılan yazıyı alıp ayağa kalktığı zaman; Hz. Hüseyin’in kardeşleri Abbas, Abdullah, Cafer ve Osman’ın anneleri Ummüîbenîn’in yeğeni Abdullah orada bulunuyordu.
Abdullah, İbn-i Ziyad’a «Allah, valiye iyilikler versin! Kız kardeşimizin oğulları, Hüseyinle birlikte bulunuyorlar. Eğer, onlar için bir emân yazılmasını uygun görürsen, yaz!» dedi.
İbn-i Ziyad «Olur!» deyip kâtibe emr etti. Onlar için bir emân yazıldı. Abdullah, onu, âzadlısı Küzman ile onlara gönderdi.
Kurman, Kerbelâ’ya gelip onları çağırttı. Onlara «Bu emânı, size, dayınız gönderdi!» dedi.
Gençler «Dayımıza selâm söyle! Ona.de ki: (Sizin emânınız, bize gerekmez!
Allah’ın emânı, bize, Sümeyye’min oğlunun emanından daha hayırlıdır!) [111]
Şimr’le Ömer b. Sa’d Arasında Geçen Konuşma:
Şimr b. Zilc.evşen, îbn-i Ziyad’ın yazısını Ömer b. Sa’d’e verdi.
Ömer b. Sa’d, yazıyı okuyunca «Vay Allah senin cezanı versin, seni, evine kavuşturmasın! Sen, bana ne kötü haber getirdin!
Vallahi, oma yazmış olduğum şeyi senin de, beğenip kabul edeceğini sanıyordum.
Sen, işimizi bozdun, karıştırdın! Biz, sulh ve müsâlemet ummuştuk.
Vallahi, Hüseyin, teslim olmaz, boyun eğmez! Kişi, babasından olur, babasına çeker!» dedi.
§imr «Bana haber ver; sen, şimdi, ne yapacaksın? Valinin emrini yerine getirecek misin, onun düşmanını öldürecek misin?
Bunu yapmayacaksan, benimle leşker ve ordugâh arasından çekil!» dedi.
Ömer b. Sa’d «Hayır! Çekilip yerimi sana vermek, sana ikram etmek yok! Bunu, ben idare edeceğim!» dedi.
Şimr «Ben de, yanında bulunayım mı?» diye sordu.
Ömer b. Sa’d «Sen, piyadelerin başında bulun!» dedi. [112]
Ölmek Var, Boyun Eğmek Yok
Ömer b. Sa’d, İbn-i Ziyad’ın yazısını, adamlarından birisile Hz. Hüseyin’e gönderdi. [113]
Hz. Hüseyin «Ben mi Mercâne’nin oğlunun hükmüne boyun eğeceğim?! Vallahi, ben, bunu, hiç bir zaman yapmam! [114] Onun bu teklifini hiç bir zaman kabul etmem.
Bu yolda şu ölümden daha ötesi var mı? Öyle ise, hoş geldi, safa geldi ölüm!» dedi.[115]
Bütün Kumandanların ve Halkın Kerbelâ’da Toplanması:
Ömer b. Sa’d, Hz. Hüseyin’in, yapılan teklifi red ettiğini îbn-i Ziyad’a yazıp bildirdi .
İbn-i Ziyad, kızdı. Bütün adamlarım yanma alıp Küfe’nin yakınında, Şam tarafında bulunan Nuhayla’ya gitti.
Husayn b. Nümeyr’i, Haccar b. Ebcer’i, Şebes b. Rib’i’yi, Şimr b. Zil-cevşen’i Ömer b. Sa’d’e yardımcı olmak üzere gönderdi.
Şebes b. Rib’i, hastalığını ileri sürerek Kerbelâ’ya gitmek istemedi.
İbn-i Ziyad «Sen, hastalığını bahane mi ediyorsun Eğer, bizim itâatı-mızda isen, düşmanlarımızla çarpışmağa git!» dedi.
Şebes, îbh-i Ziyad’dan bu sözü işitince, hazırlanıp Kerbelâ’ya gitti.
Haris b. Yezîd, b. Rüveym de, aynı şekilde hastalığını ileri sürüp gitmek istemedi ise de, Şebes gibi gitmek zorunda kaldı.
îbn-i Ziyad, herkesi, Hz. Hüseyin’le çarpışmak için Kerbelâ’da topladı. [116]
Kürelilere bu yolda bol bol mal verdi. [117]
Küfelilerden, Hz. Hüseyin’le çarpışmaktan hoşlanmayan, kaçınan, geri duran pek az kimselerden başka Küfe’de kalan olmadı, hepsi Kerbelâ’ya gitti.
îbn-i Ziyad, Süveyd b. Abdurrahman-ül Minkarî’yi süvarilerle Küfe’ye gönderdi.
Küfe’de dolaşarak, geri kalanlardan kimi bulursa, getirmesini ona emr etti.
Süveyd, Küfe kabileleri arasında dolaşırken Şamlılardan bir adam buldu ki Küfe’ye miras almak için gelmişti. Adamı yakalayıp İbn-i Ziyad’a gönderdi.
İbn-i Ziyad, emr etti. Adamın boynu vuruldu.
Küfe halkı, bunu görünce, Kerbelâ’ya döküldüler! [118]
îbfl-i Ziyad, Hz. Hüseyin’in yanına gizlice gitmek istiyenlere mâni olmak üzre Köprüyü de, tutturdu. [119]
Ömer b. Sa’d’in, Ordusuna Hazır ol! Enirini Vermesi:
SaîJb. Ubeyde der ki «Biz, Ömer b. Sa’d ile su başında su içtiğimiz sırada, bir adam geldi. Ömer b. Sa’d’e (Sana, îbn-i Ziyad, Cüveyriye b. Bedr-üt Temimî’yi gönderdi. Eğer, Hüseyin ve Eshabile çarpışmaktan kaçınırsan, boynunun vurulmasını ona emr etti!) dedi.
Ömer, bunu işitince, hemen atına sıçrayıp bindi. Sonra, silahlarını getirtti ve kuşandı.» [120]
Hz. Hüseyin’le yanındakilere karşı bölüklere ayrılmaları için birlik kumandanlarına seslendi.
Muharrem ayının dokuzuncu Perşenbe günü, Cuma gecesi çarpışmak için hazırlandılar. [121]
Şimr’in Himaye Teklifini, Abbas, Cafetr ve Osman’ın Red Etmeleri:
Şimr b. Zilcevşen, Hz. Hüseyin’in Eshabmın yadına doğru vardı. «Kız kardeşimizin oğulları nerededir?» diye sordu,.
Hz. Ali’nin oğullan Abbas, Cafer ve Osman, Şimr’in yanına varıp «Bizi ne için çağırdın, bizden ne istiyorsun?» dediler.
Şimr «Ey kız kardeşimin oğullan! Sizlere emâaı verilmiştir!» dedi.
Bu yiğitler «Sana da, senin emânına da, Allah, lanet etsin!
Sen, bizim gerçekten dayımız olsaydın, bize emân verir de, Resûlullâh’ın oğluna emân vermemejilik edermiydin?» dediler. Şimr’in emân ve himâyesi-ni red ettiler.[122]
Küfe Leşkerinin Harekete Geçmesi
Ömer b. Sa’d «Ey Allah’ın Süvarileri! Hayvanlarınıza bininiz!» diye seslendi.
Süvariler, hayvanlarına bindiler.
İkindi namazından sonra Hz. Hüseyin ve Eshabma doğru ilerlediler.
Hz. Hüseyin, çadırının Önüne oturmuş, dizlerini dikmiş, kılıcını dizlerinin altından geçirerek iki ellerini kavuşturmug, başını, dizlerinin üzerine doğru eğmiş, uyukluyordu.
Hz. Hüseyin’in yakınında bulunan kız kardeşi Hz. Zeyneb, bir ses işitti. «Ey kardeşim! Yaklaşan sesleri işitmiyor musun?» dedi.
Hz. Hüseyin, başını kaldırdı. «Resûlullâh Aleyhisselâmı rü’yada gördüm. Bana! (Sen, bize dönecek, geleceksin!) buyurdu» dedi.
Hz. Zeyneb «Vay bizim başımıza gelenlere!» diyerek ellerini yüzüne vurmağa başlayınca, Hz. Hüseyin «Size, âh, vâh etmek yaraşmaz! Ey kardeş-ciğim! Sus! Rahman olan Allah, sizi rahmetile esirger!» dedi.
Abbas b. Ali, Hz. Hüseyin’e «Kardeşim! Küfe leşkeri sana doğru geliyor!» dedi.
Hz. Hüseyin, doğrulup kalktı. «Ey Abbas! Atıma bin, §u leşkere doğru var. Onlara: (Maksadınız nedir? Ne istiyorsunuz?) de! Bize doğru ne için geldiklerini kendilerinden sor!» dedi.
Abbas, içlerinde Züheyr b. Kayn ve Habib b. Müzahir bulunan yirmi atlı ile onlara karşı vardı.
«Maksadınız nedir? Ne istiyorsunuz?» diye sordu.
«Hükmüne boyun eğmenizi size teklif etmemiz, kabul etmediğiniz takdirde, üzerinize yürümemiz için validen emir geldi bize!» dediler.
Abbas b. Ali «Acele etmeyiniz! Ebu Abdullah’ın yanma dönüp, söylediğiniz şeyleri kendisine arz edeyim!» dedi.
Durdular. Sonra da «Git, onun yanma var. Bunu, kendisine bildirdikten sonra bizim yanımıza gel. Ne söylediğini bize bildir!» dediler.
Abbas b. Ali, koşarak Hz. Hüseyin’in yanına geldi ve durumu, Ona bildirdi.[123]
Züheyr b. Kayn’ın, Küfelilere Hitabı:
Hz. Hüseyin’in Eshabı, Hz. Hüseyin’in başına toplanıp Küfeliler hakkında konuşmağa başladılar.
Habîb b. Müzahir, Züheyr b. Kayn’a «İstersen, Küfelilerle bir konuş, onlara istediğini söyle!» dedi.
Züheyr, Habîb’e «Buna, önce, sen başla. Onlarla ilk konuşan, sen ol!» dedi.
Bunun üzerine, Habîb b. Müzahir, Küfelilere «Vallahi, yarın sabah, Peygamber Aleyhisselâmın zürriyetini, torunlarını ve amuca çocuklarını öldürmek için onların üzerlerine gelen, yürüyen bir kavm, Allah katında ne kötüdür!
Halbuki, şu şehir halkı, seherlerde uyanık bulunur, ibâdet ve tâata koyulur, Allah’ı çok çok zikr eder dururlardı!» dedi.
Mektup gönderip Hz. Hüseyin’i Küfe’ye davet edenlerden Azre b. Kays, Habîb’e «Sen, nefsini, gücün yettiği kadar temize çıkardın, övdün!» dedi.
Züheyr b. Kayn, Azre’ye «Ey Azre! Allah, hiç şüphesiz, Hüseyin’i temizlemiş ve doğru yola erdirmiştir. Sen, Allah’tan kork ey Azre! Ben, sana hayırlı öğüt vericilerdenim.
Allah aşkına ey Azre! Temiz, pâk canların öldürülmesinde dalâlet ehli olanlara, bari sen yardımcı olma!» dedi.
Azre «Ey Züheyr! Sen, bizim yanımızda iken, şu Ehl-i Beyt’e Tarafdar olanlardan değildin. Ancak, Osman tarafdarı idim!?» dedi.
Züheyr «Sen, benim şu durduğum yerde onlardan olduğumu istidlal ve isbata kadir olabilir misin?
Vallahi, ben, (Senin gibi) Ona (Hz. Hüseyin’e) hiç bir zaman (Gel!.) diye bir yazı yazmadım. Ona, hiç bir zaman, senin gibi (Gel!) diye bir Elçi de, göndermedim.
Ben, ona, hiç bir zaman senin gibi (Yardım edeceğim!) diye bir va’dde de, bulunmadım.
Fakat, yol, aramızı birleştirdi. Bizi, bir araya getirdi.
Onu görünce, Resûlullâh Aleyhisselâmı ve Hüseyin’in, Onun yanındaki mevkiini düşündüm.
Düşmanlarının ve sizin cemaatınızın, Onun üzerine yürüyeceklerini anladım.
Ona yardım etmeyi ve Onun Eshabı arasında bulunmayı, Allah’ın haklarından ve Resulünün haklarından gayb ettiğiniz hakları korumak için kenr dimi Onun yanında bulundurmayı uygun gördüm!» dedi.[124]
Çarpışmanın Ertesi Sabaha Bıraktırılması:
Abbas b. Ali, koşarak Küfelüerin yanma vardı ve «Ey bizim üzerimize yürümek istiyen insan yığını! Ebû Abdullah Hüseyin b. Ali, bu işi düşünmek üzre, bu akşam sizin, geri dönmenizi istiyor!
Eğer, sizinle Onun arasındaki iş hakkında bir konuşma olmazsa, inşâal-iâh sabaha çıktığımızda buluşuruz.
(Eğer, istediğiniz, pazarlık ettiğiniz işi kabul edersek, yanmıza geliriz. İsteğinizi hoş bulmaz, kabul etmezsek, red ederiz!) diyor» dedi.
Abbas b. Ali, bu gece, böylece Küfelileri, Hz. Hüseyin’in üzerinden geri çevirmekle, Onun vereceği emri verdirmek, Ev halkına yapacağı vasiyetini yaptırmak imkânını sağlamak İstemişti.
Abbas b. Ali, onların yanına bu haberle varınca, Ömer b. Sa’d «Ey Şimr! Bu hususta senin görüşün nedir?» diye sordu.
Şimr «Senin bu husustaki görüşünnedir? Sen, Emir ve Başkumandansın. Görüş de, senim görüşündür!» dedi.
Ömer b. Sa’d «Ben, böyle olmamayı isterdim» dedikten sonra, halka yöneldi ve «Sizler ne düşünüyorsunuz? Sizin bu husustaki görüşünüz nedir?» diye sordu.
Amr b. Haccac «Sübhânallâh! Vallahi, bunların yerinde (üzerlerine yürüyeceğin âsi) Deylem halkı olsalar ve sonra da, şu yerde senden bir dilekte bulunsalardı, sen, onların dileklerini kabul etmek isterdin!» dedi.
Kays b. Eş’as «Vallahi, onlar, yarın sabahleyin seninle çarpışmağa kalkıncaya kadar ne isterlerse, kabul etmelisin!» dedi .
Ömer b. Sa’d «Vallahi, çarpışma yapacaklarını bilseydim, onları, akşama bile yeciktirmez, bırakmazdım!» dedi.
Abbas b. Ali; Ömer b. Sa’d’e yapacağı teklifleri yapıp Hz. Hüseyin’in yanına gelince, Hz. Hüseyin «Onların yanına tekerar dön! Ömer, onları akşamleyin üzerimize yürümekten çekip yarın sabaha kadar geciktirmeğe ka-dirse, geciktirsin. Bu da, gece Rabbımıza namaz kılmamız, düa etmemiz, Onun mağfiretini dilememiz içindir.
Ömer; benim, Allah’a ibâdeti, Onun Kitabını okumayı, Ona çok düa ve istiğfarda bulunmayı sevdiğimi bilir!» dedi.[125]
Hz. Hüseyin’in, Eshabına Hitaben Yaptığı Konuşma ve Onlara Bir Teklifi:
Hz. Hüseyin’in oğlu Aliyy-ül Asgar (Zeyn-el-âbidîn) der ki «Ömer b. Sa’d tarafından gönderilen Elçi, bize geldi. Sesi, işitilecek gibi bir yerde dikilip (Biz, sizi yarın sabaha bıraktık. Eğer, teslim olur, boyun eğerseniz, sizi alıp valimiz İbn-i Ziyad’a götüreceğiz.
Eğer, teslim olmaktan kaçınırsanız, sizi bırakıcı değiliz!) diyerek seslendi.
Ömer b. Sa’d, böyle, çarpışmaktan geri durunca, Babam Hüseyin, Eshabım topladı.
Bu, akşama yakın bir sırada idi.
Ben, onların konuşmalarım işitecek kadar yakınlarında bulunuyordum ve hasta idim. Babamın, Eshabına söylediklerinin hepsini işittim.
Babam; şanı yüce olan Allah’a, senanın en güzelile senada bulunduktan ve Ona, bollukta ve darlıkta hamd ettikten sonra, Onun: (Ey Allah’ım! Bizi, Peygamberlikle, bize Kur’ân-ı Kerîm’i öğretmekle, bizi, dinde, dini ilimlerde Fakîh, derin bilgili ve anlayışlı kılmakla, bize, hakkı işitecek kulaklar, hakkı görecek gözler, hakkı duyacak kalbler vermekle ve bizi, müşriklerden yapmamakla şereflendirdiğinden dolayı Sana hamd ederim!
İmdi, benim Eshabımdan daha ileri, daha hayırlı bir Eshab; benim Ehl-i Beytimden de, daha iyi, daha saygılı bir Ehl-i Beyt bilmiyorum!
Allah, sizin hepinizi, benden dolayı hayırla mükâfatlandırsın!
İyi biliniz ki; ben, yarınki günümüzün sabahında şanların, bize muhakkak saldıracaklarını ve düşmanlıklarını yapacaklarını sanıyorum!
Benim, hakkınızdaki görüşüm ve kararım şudur:
Hepiniz, beni bırakıp gidiniz! Benden dolayı sizi bağlayan bir ahd, size bir vebal yoktur!
Bu gece karanlığı sizi bürüyünce, geceyi deve edininiz, geceden faydalanarak birer tarafa savuşup gidiniz!) dediğini işittim.»
Dalıhâk b. Abdullah ile Mâlik b. Nîıdr-ul Erhabi, Hz. Hüseyin’in yanma geldiler. Selâm verip oturdular. Hz. Hüseyin, onların selâmlarını aldı ve kendilerine «Hoş geldiniz!» dedi.
Ne için geldiklerini sordu.
«Sana selâm verelim; Senin için Allah’dan afiyet ve selâmet dileyelim, Sana verilen sözü konuşalım, Küfelilerin haberini, Seninle çarpışmak için toplandıklarını Sana bildirelim ve Seninle konuşalım diye geldik!» dediler.
«Allah, bana yeter. Ne güzel Vekildir O!
Sizi, bana yardım etmekten alıkoyan nedir?» dedi.
Mâlik b. Nadr «Benim üzerimde borç ve geçinılerile mükellef bulunduğum çoluk çocuk var!» dedi. [126]
Hz. Hüseyin «Üzerinde borç olan, yanımda çarpışmasın!» dedi. [127]
Mâlik b. Nadr «Sen, yanından ayrılıp gitmemi bana helâl ettiğinde, ben, Seninle birlikte çarpışmak imkânını bulamayacak, Sana faydalı olamayacak, düşmanların tecavüzlerini Senden def edemeyeceğim demektir, bu, nasıl olur?» dedi.
Hz. Hüseyin «Senin hakkında helâldir.
Gece olup şu gece sizi bürüyünce, onu, deve edininiz, ondan faydalanınız. Sizden her bir adam, Ehl-i Beyt’imden birinin elini tutup — Ailâh, darlıktan kurtariûcaya kadar —’ köylerinize, şehirlerinize doğru dağılıp gidiniz.
Bu kavra, ancak beni isterler. Onlar, beai ele geçirip öldürecek olurlarsa, benden başkasını istemeleri, aramaları havadan ibarettir!» dedi.[128]
Hz. Hüseyin’in Teklifine Verilen Cevaplar:
Hz. Hüseyin’in kardeşleri, oğulları, kardeşinin oğulları ve Abdullah b. Cafer’in oğullan «Biz, Senden sonraya kalıp ta, ne yapacağa?
Allah, bize, hiç bir zaman, ounu. göstermesin!» dediler.
Bu sözü, onlardan ilk söyleyen, Abbas b Ali idi. Sonra da, o birleri, böyle söylediler.
Hz Hüseyin «Ey Akil oğulları! Size. Müslim’in öldürülmesi yeter! Gidi niz. size izin verdim!» dedi.
Akîl oğulları «Biz, Seni burada bırakıp ta, halka: (Biz, Büyüğümüzü, Efendimizi. Amucaların hayırlısı olan Amucalarımızın oğullarım bırakıp geldik! Onlarla birlikte ok atmadık, onlarla birlikte mızrak saplamadık, onlarla birlikte kılıç sallamadık. Onların ne yaptıklarını bilmiyoruz mu diyeceğiz?!
Hayır! Vallahi, biz, bunu yapamayız!
Fakat, bizim yapacağımız: canlarımızı, mallarımızı, çoluk ve çocuklarımızı Sana feda etmek, Seni, geldiğin yere götürünceye kadar, Senin yanında çarpışmaktır!
Senden sonra yaşamanın, Allah, belâsını versin!» dediler.
Müslim b. Avsece ayağa kalktı ve «Biz mi Seni bırakıp,. Senin yanından ayrılıp gideceğiz?!
Biz, Senin hakkını edâ etmeyip te, Allah katında ne özür beyan edeceğiz?
Vallahi, mızrağımı onların göğüslerinde kırmadıkca, kılıcımı iki elimle kavrayıp onları kılıcımla kesip biçmedikce, Senden- ayrılmam!
Yanımda silah kalmayacak olursa, onlara taş atarak Senin yanında ve Seninle birlikte ölünceye kadar çarpışırım!» dedi.
Sa’d b. Abdullâh-ul Hanefî «Vallahi, Senin hakkında AUâh ve Resûlullâh (Biz, Onu, koruduk!) diye gaibden bildirmedikçe, Seni yalnız bırakmayız ve Senin yanından ayrılmayız!
Vallahi, öldürüleceğimi, sonra, diriltileceğimi, sonra, diri olarak yakılıp eritileceğimi ve bunun, bana yetmiş kerre yapılacağını da, bilsem, Senin yanında ölümüme kavuşuncaya kadar, Senden ayrılmam!
Ben, bunu nasıl yapabilirim ki o, ancak bir kerre ölmekten ibarettir. Bunda bitmez, tükenmez, temelli bir şeref vardır!» dedi.
Züheyr b. Kayn «Vallahi, ben, şu öldürülmeyi, Senden ve Senin Ehl-i Beyt’inden olan şu gençlerden Allah’ın kaldırması, gidermesi için, bu uğurda öldürülmemi, sonra diriltilmemi, sonra öldürülmemi, hattâ bin kerre öldürülmemi arzu ederdim!» dedi.
Hz. Hüseyin’in Eshabından bir topluluk ta, bu mevzuda birbirlerinkine benzeyen konuşmalar yaptılar ve «Vallahi, biz, Senden ayrılmayacağız. Canlarımızı Senin uğrunda feda edeceğiz! Seni, önünde göğüslerimiz ve yüzlerimizle koruyacağız!» dediler..[129]
Hz. Hüseyin’in, Hz. Zeyneb’i Teselli Etmesi ve Savaş İçin Tedbir Alması ve Hazırlanması:
Hz., Hüseyin’in hasta olan oğlu Ali der ki «Yatsu vakti oturuyordum. Halam Zeyneb de yanımda bulunuyor, hastalığıma bakıyordu. Babam, yanımdan ayrılıp kendi çadırındaki Esbabının yanına gitti. Ebû Zerr-ül Gifârî’nin tedlısı Huveyy de, yanında idi. Huveyy, kılıcını biliyor ve eğrisini doğrultuyordu.
Babam:
(Ey Zaman! Üf! Bıktım senin arkadaşlığından!
Senin nice sabah ve akşamlarına sahip ve talip olanlar, ölmüş gitmişlerdir.
Zâten, Zaman, iyi ve salih kişileri tüketmeğe doymaz.
îşler, ancak Celîl olan Allah’a rücu eder.
Her danlı, Âhiret yoluna çvkılir, gider!) diyordu.
Bunu, iki, üç kerre tekrarlayınca, babamın, bununla, ne demek istediğini anladım. Hıçkırmağa bağladım, göz yaşlarımı tuttum, salmayıp susmayı tercih ettim. Üzerimize bir belânın gelip çattığını anladım.
Halam Zeyneb de, benim işittiklerimi işitmişti. Kadınlar, yufka yürekli, sabırsız olur, üzüntülerini içlerinde tutamazlar, üstlerini, başlarını çeker, yırtar, açarlar.
Halam (Eyvah! Gayb oldu o!
Ne olur ölüm! Beni öldür de, bu gün, hayatıma son ver! Anam Fâtima, babam Ali, kardeşim Hasan., hepsi öldüler! Geriye, artanlar, artıklar kaldı!) diyordu.
Babam Hüseyin, ona baktı. (Ey kardeşim! Şeytan, senin usluluğunu gidermesin!) dedi.
Halam (Babam, Anam Sana kurban olsun ey Ebû Abdullah! Ben, kendimi Sana feda etmek istiyorum!) dedi. Tasaları, geri geldi, gözleri yaşla doldu.
Babam, ona (Geceleyin bağırıp çağırmayı bıraksan da, biraz yatıp uyusan olmaz mı?) dedi.
Halam (Yazık oiau bana! Demek. Sen. gasb olundun gittin? Bu. benim kal bimi yaraladı Çok ağır ve çetin geldi bana!) diyerek ellerini yüzüne vurmağa, üstünü, başını yırtmağa başladı. En sonunda bayılıp arkası üzerine yıkıldı.
~ Babam Hüseyin, onun yanına vardı. Yüzüne su serpti. Ayılıhca, ona (Ey kardeşim! Âllâh’dan kork! Sen, Allah’ın öğrettiği şekilde musibete katlan: innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn de!
îyi bil kî: yer yüzü halkı hep Ölürler, gök halkı kalırlar. Yeri, kudretile yaratan, yarattıklarım, öldükten sonra dirilten, bir ve tek olan Allah’ın zâtından başka her şey yok olucudur.
Babam, benden hayırlı idi. Annem de, benden hayırlı idi. Kardeşim de, benden hayırlı idi.
Benim için de, onlar için de, ve her Müslüman için de, Resûlullâh, güzel bir örnektir!) diyerek ona, böyle ve buna benzer daha başka sözlerle sabır tavsiye ettikten sonra (Ey kardeşim! Sana and veriyorum. Yeminimden çekin de, ben öldüğüm zaman, benim için üstünü başını yırtma, yüzünü tırmalama! Benini’için âh! Vah! etmeyi, helak olmayı bırak!) dedi. Onu getirip yanıma oturttu. Kendisi, Eshabmun yanma gitti. Çadırlarım birbirlerine, yaklaştırmalarını, çadır iplerini birbirlerine geçirip dolaştırmalarını, çadırlar arasında, düşmanlarım tek yönden karşılayacak şekilde çıkış kapısı bırakmalarını onlara emr etti.» [130]
Çadırların arkalarına çukurlar, hendekler kazılıp içlerine bol miktarda odun, kamış doldurulması, gerektiğinde tutuşturularak arkadan gelinip girilmez hale getirilmesi, düşmana karşı çadırların önünde bulunulması da, Hz. Hüseyin’in, Eshabına verdiği emirler arasında idi. [131]
Kerbelâ’da Son Gecede Bîr Küfeli İle Yapılan Münâkaşa:
Dahhâk b. Abdullâh-ul Mışrakî der ki «Gece olunca, Hüseyin ve Eshabı, bütün gece namaz, istiğfar, Allah’a düa ve niyazla meşgul oldular.
Küfelilerin bizi gözetmekle vazifelendirilen süvarilerile karşılaştık.
O sırada, Hüseyin de: (O küfr edenler, kendilerine zaman ve meydan vermemizi, kendileri için, sakın, hayırlı sanmasınlar.
Onlara fırsat /erişimiz, ancak, günahlarım artırmaları içindir.
Onlara fırsat verişimiz, ancak, günahlarını artırmaları içindir. Onlara, hor ve hakir edici bir azap vardır. Allah, Mü’minlerİ, üzerinde bulunduğunuz şu halde bırakacak değildir.
Nihayet, murdarı, temizden ayıracaktır. (ÂI-i tmran: 178-179) âyetlerini okuyordu.;
Bizi gözetleyen süvarilerden, bunu işiten bir adam (Kabe’nin Rabb’ına and olsun ki: biz, temiz olanlardanız ve sizlerden ayrılmışızdır!) dedi.
Ben, onun, kim olduğunu tanıdım. Arkadaşım Büreyr b. Hudayr’a (kimdir bu, bilirmisin?) dedim.
Büreyr (Hayır! Bilmiyorum!) dedi.
(Bu, Ebû Harb-üs Sebiî Abdullah b. Şehr’dir. Üzerine geleni boşa giderir. Eşrafdandır. Cesaretli ve atılgandır.
Saîd b. Kays, onu, arada sırada, işlediği suçlardan dolayı haps ederdi) dedim.
Büreyr b. Hudayr, ona (Ey fâsık!’Allah, seni mi temiz olanlardan yapacak?) diyerek çıkıştı.
Ebû Harp (Sen, kimsin?) diye sordu. Büreyr (Ben, Büreyr b. Hudayr’ım!) dedi.
Ebû Harp (Sen, vallahi, helak olacaksın! İnnâ lillâhi ve inna ilgyhi râciun! diye taziye etmek bana düşecektir!
Sen, vallahi, helak olacaksın ey Büreyr!) dedi.
Büreyr (Ey Ebû Harp! Büyük günahlarından dolayı Allah’a tevbe etmen gerekmez mi?
Vallahi, temiz ve pâk oianlar, biziz biz! Siz ise, pis ve murdar olanlarsınız! Ben, buna şâhidîerden’im!) dedi.
Ben de Ebû Harb’e (Yazıklar olsun sana! Sen, kendin için faydalı olanı bilmez misin?
Allah, senin her husustaki görüşünün belâsını versin! Sen, sefih bir adamsın!) dedim.
Bunun üzerine, Ebû Harp, yanımızdan ayrılıp gitti. Bizi, geceleyin, süvarilerden Azre b. Kays gözetledi. Kendisi, süvari kumandam idi.»[132]
Ömer b. Sa’d’in, Ordusunu Harp Nizamına Koyması:
1- Ömer b. Sa’d, Küfe’nin Medineliler kabilesi halkının üzerine Abdullah b. Züheyr b. Süleym-ül Ezdî’yi,
2- Mezhic ve Esed kabileleri halkının üzerine Abdurrahman b. Eb! Sebret-ül Hanefî’yi,
3- Rebîa ve Kinde kabileleri halkı üzerine Kays b. Eş’as’i,
4- Temîm ve Hemedan kabileleri halkının üzerine Hürr b. Yezid’i kumandan tayin etti.
Hürr b. Yezid’den başka bunların hepsi, Hz. Hüseyin’in şehâdeti cinayetine katıldılar.
Hürr, onlardan ayrıldı ye Hz. Hüseyin’in yanında çarpışarak şehid oldu.
5- Sağ kol kumandanlığına Amr b. Haccac’ı,
6- Sol kol kumandanlığına Şimr b. Zilcevşen’i tayin etti.
7- Azre b. Kays-ül Ahmesî’yi süvarilerin başına geçirdi.
8- Şebes b. RîbTyi piyadelerin başına getirdi.
9- Sancağını, âzadlısı Züveyd’in eline verdi.
Ömer b. Sa’d; 10 Muharrem Cuma günü sabah namazını kıldıktan sonra Ieşkerini harekete geçirdi.[133]
Hz. Hüseyin’in, Eshabını Savaş Nizamına Koyması :
Hz. Hüseyin de Eshabile birlikte sabah namazını kıldıktan sonra Eshabını savaş nizamına koydu.
Yananda otuz iki atlı, kırk piyade vardı.
1. Züheyr b. Kayn’ı, sağ koldaki Eshabınm başına,
2. Habîb b. Muzâhir’i sol koldaki Eshabınm basma geçirdi.
3. Sancağım, Abbas b. Ali’ye verdi.
Küfelilerin, arkadan gelmeleri ihtimalini göz Önünde tutarak çatarların arkalarına odun ve kamış yığıp ateşlemelerini emr etmişti.
Yakılacak ateşler için, geceden çukurlar kazılmış, içlerine odun ve kamışlar doldurulmuş, bu suretle arkaları emniyet altına alınmış bulunuyordu.[134]
Hz. Hüseyin’in Ölüm Temizliği Yapması:
Küfeliler harekete geçmeğe hazırlandıkları sırada, Hz. Hüseyin, kendisi için bir çadır kurulmasını emr etti. Büyük bir çanak içinde misk getirildi. Sonra, çadırın içine girdi. Hamam otuyla temizlik yaptı.
Abdurrahman b. Abd-i Rabbih ile Büreyr b. Hudayr, çadırın kapısı önünde beklediler.
Abdurrahman ile Büreyr, omuz omuza bulunuyorlardı.
Bunlar, Hz. Hüseyin’den sonra, temizlik için çadırın içine koşuştular.
Büreyr, Abdurrahman’a şaka yaptı.
Abdurrahman, ona «Şakayı bırakalım! Vallahi, şu saatte bu şaka, bâtıl ve boş tir şeydir!» dedi.
Büreyr «Vallahi, kavmim bilirler ki: ben, ne gençlikte, ne de, olgunluğumda bâtıl, boş şeyi sevmemişimdir.
Fakat, vallahi, biz kavuşacağımız şeyle müjdelenmişiz, sevinçliyizdir.
Vallahi, bizimle Cennet nimetleri arasında ancak şu kavmin üzerimize kılıçlarile eğilmeleri vardır!
Ben, onların kılıçlarıyla üzerimize eğilivermeierini özlüyorum!» dedi.
Hz. Hüseyin, temizlenip çadırdan çıktıktan sonra bunlar da girip temizlik yaptılar.[135]
Hz. Hüseyin’in Allah’a Münâcâtı ve Küfelilere Son Hitabı :
Hz. Hüseyin, hayvanının üzerine bindi. Bir Mushaf getirtip ömüne yerleştirdi. -
Küfeli süvariler, Hz. Hüseyin’e doğru ilerlemeğe başlayınca, Hz. Hüseyin, ellerini göğe doğru kaldırdı ve:
«Ey Allah’ım! Her üzüntüde, sıkıntıda en sağlam güvencim, her darlıkta ümidim Sensin!
Hakkımdaki her işde benim en sağlam güvenç ve dayancım Sensin!
Senin indirdiğin musibetlerden, kalbe za’f verecek, tedbirler azalıp ye-tişmiyecek. dostlar, arkadaşlar bırakıp ayrılacak, düşmanlar sevinecek ne kadar musibet ve kederler varsa, ben, onların hepsinden şikâyetimi yalnız Sana arz eder, Sendea başkasından yüz çevirir, Seni ister ve Sana yönelirim!
Bütün darlıkta, tasalan kaldıracak, açacak Sensin! :
Her nimetin verici ve yönelticisi, her iyiliğin sahibi, her dilek ve isteğin en son varıp dayanacağı Sensin!» diyerek Allah’a düa etti.
Küfe leşkerleri, çadırlara yaklaştıkları zaman, çukurlara doldurulmuş bulunan odun ve kamışlar tutuşturulmuş, alev alev yanmakta idi.
Küfeli süvarilerden biri koşarak geldi. Çadırların arkalarında ateş ocaklarının alevlendiğini görür görmez hiç konuşmadan geri döndü. Avazının çıktığı kadar «Ey Hüseyin! Kıyamet gününden önce, dünyada Cehennem ateşini istemekte acele ettin!» diyerek bağırdı.
Hz. Hüseyin «Kimdir bu adam? Şlmr b. Zilcevşen’e benziyor?» dedi. «Evet! Allah, Sana iyilikler versin! Bu, odur!» dediler.
Hz, Hüseyin «Ey keçi çobanı olan kadın’ın oğlu! Cehennem ateşine yanmağa, sen, daha elverişli ve müstahıksın!» dedi.
Müslim b. Avsece «Ey Resûlullâh’ın oğlu! Sana kurban olayım! Ben. şuna bir ok atmayayım mı? Cebbarların büyüklerinden olan o fâsıka ok atmak fırsatı belki bir daha benim elime geçmez, düşmez!» dedi.
Hz. Hüseyin «Atma! Çünki, onlarla çarpışmayı, önce ben başlatmak islemiyorum!» dedi. ...
Hz. Hüseyin’in yanında Lâhık diye anılan atı bulunmakta ve ona oğlu Ali binmekte İdi.
Küfe leşkerleri yaklaşınca, Hz. Hüseyin, hayvanını istedi. Onun üzerine bindikten sonra en yüksek sesile, herkese duyuracak derecede seslendi:
«Ey insanlar! Sözlerimi dinleyiniz!
Sizin için, üzerime düşen vâz-u nasihat hakkını yerine getirinceye; yanı niza gelişimdeki mazeretimi size bildirinceye kadar bekleyiniz, üzerime yürümekte acele etmeyiniz.
Eğer mazeretimi kabul ve sözlerimi tasdik eder benim hakkımda insaf ve adaletle hüküm verirseniz, bununla Ahiret soâtfetine erersiniz ve benim üzerime yürümeğe de, yol bulmak sizin için mümkin olmaz!
Şâyed, mazeretimi kabul etmiyecelc hakkımda kendiliğinizden insaf ve adaletle hüküm veremiyecekseniz, .üz. Nuh’un, kavmma dediği gibi, ben de size) :
(Siz ve ortaklarınız toplanıp artık ne yapacağınızı kararlaştırmız. 0 suretle ki bu yapacağınız iş size. sonradan hiç bir tasa ve pişmanlık vermiş olmasın.
Yapacağınızı açıkça yapınız, gizlemeyiniz: Sonra da, hükmünüzü ba.ıa icra ediniz! Yûnus: 71) derim.
(Dedem Resûlullâh’ın, kavmına dediği gibi, ben de size) Hiç şüphesiz, benim velîm, benim yardımcım ve sahibim, 0 Kitabı indirmiş olan AIlâhMir ve O. bütün sâlîhlere de velilik ediyordur (Araf: 196) derim.» dedi.
Hz. Hüseyin’in bu sözlerini kız kardeşleri işitince, feryada ve ağlamağa başladılar Kızları da ağlayarak seslerini saldılar.
Hz. Hüseyin «tbn-i Abbas, haklı imiş. O, beni, kadınlarla yola çıkmaktan men etmişti.» dedikten sonra kardeşi Abbas b. Ali ile oğlu Ali’ye «Şimdi, onları susturunuz. And olsun ki: onlar, ağlamalarını çoğaltacaklardır!» dedi.
Abbas’Ia Ali, onların susmaları için yanlarına gittiler. .
Ağlamaları kesilince. Hz. Hüseyin, Allah’a hamd-ü sena ve Onu lâyık olduğu üzre zikr etti.
Muhammed Aleyhisselâma, Meleklere ve Peygamberlere salâtü selâm getirdi.
Dahhâk b. Abdullâh-ül Mışrakî der ki «Vallahi, ben, Ondan dinlediğim sözler kadar belâğatli sözler, ne Ondan Önce, ne de. Ondan sonra hiç bir konuşmacıdan dinlememişimdir.
Sonra, O, söze şöyle başladı:
(İmdi,1 benim nesebimi bir araştırınız, bakınız ki: ben, kimim? Sonra, vicdanınıza dönünüz de, onun kırgınlığım giderip kendinizden hoşnut etmeyi, düşününüz.
Hele bir düşününüz ki: beni öldürmek, haram ve mahfuz olan kanım dökmek, size helâl olur mu?
Ben, Peygamberiniz Aley his selâmın kızının oğlu değilmiyim?
Ben; Peygamberinizin Vasisi ve Amucasmın oğlu ki O, Allah’a iman ve
Resûlullâhı, Rabb’ından getirdikleri şeylerde tasdik edenlerin ilki idi, Onun oğlu değilmiyim?
Şehidler Seyyidi Hamza, benim babamın Amucası değilmidir? Çift k’anadh şehid Cafer, benim Amucam değilmidir? •
Resûlullâh Aleyhisselâmın, banim ve kardeşim hakkındaki (Bunlar, Cennetlik gençlerin iki Seyyididir!) Hadîsi size erişmedi mi?
Vallahi; yalancıya ve yalancının ey halkına Allah’ın gazaplandığını ve bunda ihtilafa düşenleri hüsrana uğrattığını bilelidenberi ben, her hangi bir yalan söz söylemeğe niyet ve tenezzül etmemişimdir.
Eğer, söylediğim Hadîsde beni tasdik ediyorsanız, ki onun hak ve gerçek olduğunda şüphe yoktur, ne âlâ!
Yok, beni yalanlayor, bana inanmıyorsanız, bunu, kendilerinden soruo Öğrene bileceğiniz zatlar vardır aranızda.
Câbir b. Abdullâh-ul Ensârî’ye, yahut Ebû Saîd-ul Hudrî’ye, yahut Sehl b. Sa’d-üs Sâidî’ye, yahut Zeyd b. Erkam’a, yahut Enes b. Mâlik’e sorunu?.!
Onlar, Resûlullâh Aleyhisselâmın, benim ve kardeşim hakkındaki bu Hadîsini, kendisinden işittiklerini size haber vereceklerdir.
Benim hakkımdaki bu Hadîs de mi kanımı dökmekten sizi alıkoymayacak, size engel olmayacaktır?!» dedi.
Şimr-b. Zilcevşen «O, ancak, tek lehçe ile (Kureyş lehcesile) Kur’an ok’i-yarak Allah’a ibadet etmesini bilir! Ne söylediğini de, bilseydi!» diyerek mırıldandı.
Habîb b. Müzahir «Vallahi, ben, Onun yetmiş lehçe ile (yâni her lehcc ile) Kur’an okuyarak Allah’a ibadet ettiğini görüyorum!
Ben, şehâdet ederim ki: sen, Onun söylediklerini anlayamamakta doğru ve mazursun.
Çünki, gerçekleri anlamaman için, Allah, senin kalbini mühürlemiştir!» dedi.
Hz, Hüseyin, onlara hitaplarına devamla:
«Haydi, siz, bu Hadîs’in doğruluğunda şüphe ettiniz.
Benim, Peygamberinizin kızının oğlu olduğumda şüphe edebilir misiniz?
Vallahi, doğu ile batı arasında, sizlerden veya sizin başkalarınızdan. Peygamberin kızının oğlu olarak benden başkası yoktur.
Ben, hassatan, sizin Peygamberinizin kızının oğluyum!
Bana haber veriniz: Ben, sizlerden birisini öldürdüm de, o Ölüden dolayı mı?
Yahut, birinizi vurup yaraladım da, onun kısası için mi?
Yahut, her hangi birinizin malını yok ettim de, ondan dolayı mı beni bırakmayorsunuz?!
Siz, benden ne istiyorsunuz?» dedi.
küfeliler, tutulup kaldılar. Cevap veremediler.
Bunun üzerine, Hz. Hüseyin «Ey Şebes b. Rib’î! Ey Haccar b. Ebcer! Ey Kays b. Eş’as! Ey Yezîd b. Haris! Sizler, bana (Meyvalar, yetişti. Her taraf yeşillendi. Kuyuların suyu çoğaldı.
Senin için askerler, yardımcılar hazırlandı. Hemen gel!) diye yazı yakmadınız mı?) diyerek seslendi.
Onlar (Biz, böyle bir şey yapmadık!) dediler ve inkâr ettiler.
Hz. Hüseyin (Sübhânallâh! Evet, vallahi, sizler, bu işi yaptınız!) dedik ten sonra:
(Ey insanlar! Beni, istemiyorsanız, bırakınız yer yüzünde emin olan yerime gideyim?) dedi.
Kays b. Eş’as «San-, Amucanın oğlunun hükmüne boyun eğsen olmaz mı? Onlar, sana ancak arzu ettiğin iyiliği gösterecekler, sana, onlardan hoşa gitmiyecek bir şey erişmîyecektir.» dedi.
Hz. Hüseyin:
«Hayır! Vallahi, ben, onlara ne ellerimi zelil olarak teslim ederim, ne de kölelerin ikrarları gibi ütrarda bulunarak bey’at ederim!
Ey Allah’ın kulları! Ben, sizlere (Hz. Musa’nın dediği gibi) Şüphe yok ki ben, beni taşlamanızdan, benim de, Rabb’ım, sizin de Rabb’mız olan Allah’a sığındım. (Dühan: 20)
«Ben, Hisab Günü’ne inanmayan her kibirli insandan, benim de Rabb’ım, sizin de, Rabb’ınız olan Allah’a sığındım. (Mü’min: 27) diyorum!» dedi. [136]
Ömer b. Sa’d «Eğer, senin işin benim elimde olaydı, tekliflerini kabul ederdim.» dedi.
Hz. Hüseyin «Ey Ömer! İşleyeceğin günahın sana âid olacağını ve bugün, ondan dolayı sorguya çekileceğini hiç düşünmüyor musun?!
Ey Allah’ım! Iraklılar, beni aldattılar, bana hile ettiler. Kardeşime yaptıklarını, bana da, yaptılar. , .
Ey Allah’ım! Onların işlerini boz, dağıt! Hepsini birer birer topta, yok et!» dedi. [137]
Ömer b. Sa’d «Sefihlerden bir cemâat, benim, seni öldüreceğimi söylüyorlarmış!» dedi.
Hz. Hüseyin «Onlar, sefihler değil, halimlerdir.
Vallahi, sen de, benden pek az zaman sonra Irak buğdayını yiyememekle gözüm aydın olacaktır!» dedi. [138]
Hz. Ali’nin, Ömer b. Sa’d Hakkındaki Keşif ve Teşhisi :
îbn-i Sîrin’in bildirdiğine göre: Hz. Ali, yıllarca evvel, bir gün, Amer h. Sa’d’e «Sen, Cennet ile Cehennem arasında muhayyer bulunduğun bir mev ki’de durup Cehennemi tercih ettiğin zaman, halin nice olacaktır?» diyerek onun, Kerbelâ’daki tutum ve davranışını haber vermişti. [139]
Züheyr b. Kayn’m, Küfelileri Uyarması :
Küfeli leşkerîer arasında bulunmuş olan Kesîr b. Abdullâh-uş Şa’bî der ki:
Hüseyin’e doğru ilerlediğimiz sırada, Züheyr b. Kayn, uzun kuyruklu bir at üzerinde, silahlanmış olarak bize doğru geldi.
(Ey Küfeliler! Sizi, Allah’ın azâbile uyarır, korkuturum!
Müslüman kardeşini öğütlemesi ve uyarması, Müslüman üzerine düşen bir hakdır.
Bu an’a kadar hepimiz kardeşiz. Tek din, tek millet üzereyiz. Aramıza kılıç düşmesin!
Sizler, nasihata bizden daha ehliyetli ve elverişlisiniz. Araya kılıç düşer se, alâkalar kesilir; biz, ayrı bir ümmet oluruz, siz de, ayrı bir ümmet olur, gidersiniz.
Muhakkak ki: Allah, ne yapıyoruz görülsün diye bizi de sizi de. Peygamberi olan Muhammed Aieyhisselâmın zürriyetile mübtelâ kılmış, imtihan ediyordur.
Biz, sizi, Ona yardıma, Ibn-i Ziyad azgınını ise, bırakmağa davet ediyoruz.
Sizler; o ikisinin, îbn-i Ziyad’la babasının ancak kötü bir saltanat sürdürdüklerini: gözlerinizi çıkardıklarını, ellerinizi ve ayaklarınızı kestiklerini, cesedlerinizi kesip biçtiklerini ve sizleri hurma ağaçlarına yükseltip astıklarını, Hucr b. Adiy ve Eshabı, Hâni b. Urve ve benzerleri gibi hayırlılarınızı ve Kur’an ehli olanlarınızı öldürdüklerini gördünüz!» dedi.
Küfeliler, Züheyr’e söğdüler, îbn-i Ziyad’ı övdüler ve ona düa ettiler.
«Vallahi, senin adamını ve yanındakileri Öldürmedikce veya onu ve Es-habını vali İbn-i Ziyad’a götürüp teslim etmedikçe, ayrılmayacağız!» dediler.
Züheyr b. Kayn, onlara «Ey Allah’ın kulları! Fâtıma (Rd. A.) mn oğlu, sevgiye ve yardıma, Sümeyye’nin oğlundan daha lâyık ve müstahıktır.
Eğer, Onlara (Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt’ine) yardım etmeyecek iseniz, bari, onları öldürmekten Allah’a sığınınız!
Şu zat ile, Amucasmın oğlunun (Yezîd’in) arasına gerilmeyiniz. Yemin ederim ki: Yezîd, sizin itâatınızdan, Hüseyin’in öldürülmesinden başkasını ister ve bekler!» dedi.
Şimr b. Zilcevşen, Züheyr b. Kayn’a bir ok attı ve «Sus! Allah, seni sustursun! Uzun sözlerinle bizi bıktırdın artık!» dedi.
Züheyr b. Kayn; «Ben, sana hitap etmiyorum! Sen, hayvandan başka bir şey değilsin!
Vallahi, senin, Kitabullâh’dan iki âyeti bile doğru dürüst okuyabileceğini
sunmam!
Kıyamet gününde rezil ve rüsvay olacağını, inîetici azaba uğrayacağını sana müjdelerim!» dedi.
Şimr «Allah, seni de, senin adamını da, aynı zamanda kahr etsin!» dedi. Züheyr «Sen, beni ölümle mi korkutuyorsun?
Vallahi, ölümle bir arada bulunmak, sizinle temelli kalmaktan daha sevgili ve daha hayırlıdır!» dedikten sonra, Küfelilere döndü ve sesini yükselterek «Ey Allah’ın kullan! Şu Şeytan, değersiz herif ve benzerleri, sizi sakın dininizde aldatmasın!
Vallahi, Muhammed Aleyhisselâmın zürriyetinin ve Ehl-i Beyt’inin kanlarını döken, onların haremlerine saldıran. Onlara yardım edenleri Öldüren bir kavm, Muhammed Aleyhisselâm’ın şefâatına eremez!» dedi.
Hz. Hüseyin, ZÜheyr’e «Gel, artık! And olsun ki: Firavun Hanedanı, Mümin olaydı, kavmlarına öğüt verir, doğru yola davette onlara yeterlerdi.
Sen, şunlara öğüt verdin ve gerçekleri tebliğ ettin. Öğüt ve tebliğ fayda verirse, verir!» dedi. [140]
Hürr. b. Yezid’lıt Nedamet Duyması ve Hz. Hüseyin Tarafına Geçmesi :
Ömer b. Sa’d’le Simr b. Zilcevşen ve Husayn b. Nümeyr, Hz. Hüseyin’e îbn-i Ziyad’m emrini tebliğ için adam gönderdikleri zaman, süvari kumandam Hür b. Yezid de onların yanında bulunuyordu.
Hz. Hüseyin; Allah ve İslâmiyet adına and vererek kendisini Yezid’e göndermelerini isteyince, onlar «Hayır! Ancak, İbn-i Ziyad’m hükmüne boyun eğilerek teslim olunacaktır!» dediler.
Hürr «Şunlann, size yaptıkları teklifleri, siz, ne diye kabul etmiyorsunuz?!
Vallahi, bunu, Müşrik Türkler ve Deylemler, sizden dilemiş olsalardı, onların dileklerini red etmez ve kendilerine engel olmazdınız!?» dedi.
Hürr’ücı görüşünü benimsemekten kaçındılar ve «O, îbn-i Ziyad’m hükmüne boyun eğmedikce, olmaz!» dediler.
Ömer b. Sa’d, harekete geçeceği sırada Hürr, ona «Allah, sana iyilikler versin! Sen, bu zatla çarpışacak mısın?!» dedi. -
Ömer «Evet! Vallahi, onların başlarını Önlerine kolayca düşürecek bir çarpışma yapacağım!» dedi.
Hürr «Onun, size yapmış olduğu tekliflerden birisini ne diye kabul etmiyorsunuz?» diye sordu.
Ömer «Vallahi, bu iş, benim elimde olaydı, öyle yapardım. Fakat ne çare ki, senin valin bunu kabule yanaşmadı!»
Bunun üzerine, Hürr, Ömer b. Sa’d’in yanından ayrılıp halkın durduğu yerlerden bir yere geldi, durdu.
Hürr’ün yanında, kendi kabilesinden Kurre b. Kays bulunuyordu. Hürr, ona «Ey Kurre! Atım bu gün suladın mı?» diye sordu. Kurre «Hayır!» dedi.
Hürr «Onu, sulamak istemez, misin?» diye sordu.
Kurre b. Kays der ki «Hürr’ün çarpışmada bulunmamak ve bir tarafa çekilip gitmek istediğini zano. ettiğim ve atın üzerine binip bu işi yapacağından korktuğum için, sen, onu sulama. Kendim gidip sularım dedim. Hürr’-ün bulunduğu yerden ayrıldım.
Vallahi, Hüseyin’in yanına gitmek istediğini sezseydim, kendisile birlikte ben de, giderdim!»
Hürr, Hz. Hüseyin’e doğru azar, azar, yavaş yavaş yaklaşıyordu.
Ona, ksrcdi kabilesinden Muhacir b. Evs «Ey Hürr b. Yezid! Sen, ne yapmak istiyorsun?
Yoksa, onlara saldırmak mı istiyorsun?» diye sordu. Hürr, sustu. Cevap vermedi.
Hürr’ü, ısıtma titremesi gibi bir titreme tutmuştu. Titreyip duruyordu. Muhacir b. Evs «Ey îbn-i Yezid! Vallahi, senin şüpheli bir halin var!?
Durduğun yerde şu anda gördüğüm şeye benzer bir hali, ben, vallahi, senden hiç bîr zaman görmemişimdir!
Bana (Küfelilerin en cesaretlisi ve gözü pek olanı, atılganı kimdir?) diye sorulsaydı, muhakkak, setli gösterirdim!
Öyle olunca, senden görmüş olduğum bu hal, nedir?» dedi.
Hürr «Vallahi, kenedimi, Cennetle Cehennem arasmda farz edip ikisinden birini seçmekte serbest bırakıyorum.
Vallahi, Cennet’e, hiç bir şeyi tercih edemiyorum. îster kesilip biçileyim, yarılıp yırtılayım!» dedi. Sonra da, atını tepip Hz. Hüseyin’in yanına vardı.’
«Allah, beni, Sana feda etsin ey Resûlullah’m oğlu! ,
Ben, Seni, geri dönmekten alıkoyan, malum yolda yürüten ve en sonunda şu yere getirip indiren adamıa’ım!
Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah’a yemin ederim ki: ben, ne yapmış olduğun teklifi, onların böyle temelli red edeceklerini, ne de, Seni bu yerde kuşatıp bu kadar mûşkil duruma düşüreceklerini sanmamıştım.
Kendi kendime: (Ben, ne yaptım! îbn-i Ziyad ve adamlarının emirlerini yerine getirmek için yola çıkıp şu cemâati zarara soktum!
Fakat, onların, Hüseynin kendilerine yapmış olduğu tekliflerini kabul edeceklerini sanmıştım) dedim.
Vallahi, Senin yaptığın teklifleri, onların kabul etmeyeceklerini bilseydim, Seniın işinden dolayı hayvanıma atlamazdım bile!
Bu yolda Rabb’ıma karşı benden sâdır olan günahdan dolayı tevbe etmek ve Senin önünde Ölünceye kadar Sana derd ortağı olmak üzre yanma geldim!
Bunun, benim için bir tevbe olabileceğini mümkün görür müsün?» dedi.
Hz. Hüseyin «Evet! Bunu, Allah, senin bir tevben olarak kabul eder ve günahını bağışlar. Senin ismin ne idi?» dedi.
Hürr «Ben, Hürr b. Yezid’im!» dedi.
Hz. Hüseyin «Sen, Hür’sün! Ananın taktığı isim gibi inşâallâh dünyada da, Âhirette de, sen, hür’sün!
Hayvanından in!» dedi.
Hürr «Benim atlı bulunmam, yaya olmamdan Senin İçin daha hayırlı ve faydalıdır!
Ben, onlarla bir müddet atlı olarak çarpışayım. Bakalım, attan inene kadar işin sonu ne olur?» dedi.
Hz. Hüseyin «Nasıl istersen, öyle yap! Allah, seni - rahnietile esirgesin!» dedi.[141]
Hürr’ün Küfelilere Hitabı:
Hürr, Hz. Hüseyin’le görüştükten sonra Küfeli arkadaşlarının önüne doğru vardı. Onlara :
«Ey cemâat! Hüseyin’in size yapmış olduğu tekliflerden birisini kabul etmez misiniz ki Allah, sizi, Onunla çarpışmakta!n alıkoysun?» dedi.
Hürr’ün arkadaşları «Şu Emîr, Başkumandan Ömer b. Sa’d ile konuş!» dediler.
Hürr, Ömer b. Sa’d’e de, daha Önce arkadaşlarına söylediği sözler gibi sözler söyledi.
Ömer b. Sa’d «Eğer, ben, bunun bir yolunu, çâresini bulabilseydim, yapmayı çok arzu eder ve yapardım» dedi.
Hürr, Küfelilere dönüp «Ey anaları ağlayasıca Küfeliler! Siz, Onu davet ettiniz. Yanınıza gelince, bıraktınız. Onun önünde kendiniz çarpışacağınızı söylediniz. Sonra da, Onu, Öldürmek için üzerine atıldınız! Kendisine insafsızlık ettiniz. Onu haps ettiniz. Her tarafından çep çevre kuşattınız.
Onu, kendisinin ve Ehl-i Beyt’inin sığınabileceği, Allah’ın geniş yerlerine yönelip gitmekten de, men ettiniz.
O; kendisine ne bir fayda sağlamağa, ne de kendisinda^ bir zararı kaldırmağa kadir olmayan bir esir gibi önünüzde, elinizde sabahladı!
Onu ve Onun kadınlarını, çocuklarını ve Eshabım; Yahudilerin, Mecûsî-lerin, Nasrânüerin serbestçe içtikleri, köy domuz ve köpeklerinin içinde yuvarlanıp ağnadıkları akıp duran Fırat suyundan da, mahrum ettiniz!
Sizler, onları, böyle susuzluktan cansız düşürmekle, Muhammed Aleyhis-selâmın arkasından Onun zürriyetine karşı ne kötü, ne çirkin hareket ettiniz!
Eğer, siz, bu gününüz, bu saatinizde, üzerinde bulunduğunuz kötülüklerden vaz geçip tevbe etmeyecek olursam*, AUâh da, sizi, susuzluktan yanıp kavrulacağımz Kıyamet gününde sulamiyacaktır!» deyince, piyadeler, Hiirr’-ün üzerine yürüdüler ve onu oka tuttular.
Bunun üzerine, Hürr, geri döndü. Hz. Hüseyin’in önünde durdu. [142]
Küfelilerden Otuz Kişinin Hz. Hüseyin Tarafın» Geçmesi j
Ömer b. Sa’d’in leşkerinden Küfeli otuz kişi «Resûlullâh Aleyhis selâmın kızının oğlu, size, Üç teklifde bulundu. Siz, onlardan hiç birini kabul etmediniz!» diyerek Hz. Hüseyin’in tarafına geçtiler ve ölünceye kadar Onun yanında çarpıştılar. [143]
Ömer b. Sa’d’in, Leşkerini Hücuma Geçirmesi:
Ömer b. Sâ’d, leşkerini, Hz. Hüseyin ve Eshabma doğru harekete geçirdi ve âzadlısma «Ey Züveyd! Sancağını yanıma yaklaştır!» diyerek seslendi.
Sancak, kendisine yaklaştırılınca, yayının ortasına bîr ok yerleştirip Hz. Hüseyin ve Eshabına doğru atarak «Şâhid olunuz ki ilk oku atan kişi, ben’-im!» dedi.[144]
Abdullah b. Umeyr île Hanımının Fedakârlık ve Yararlıkları:
Uleym oğullarından Abdullah b. Umeyr, Küfe’ye gelip Hemdan mahallesinde Ca’d kuyusu yanında bir ev edinmişti.Kendisi, Nemir b. Kasıt kabilesinden Ümmü Vehb bint-i Abd adındaki hanımla da, evli idi.
Abdullah b. Umeyr, halkın Nuhayla’da toplandıklarımı görünce, niçin toplandıklarını sordu.
«Resûlullâh Aleyhisselâmın kızı Fatıma’nm oğlu Hüseyin’in üzerine gönderilecekler!» denildi.
Abdullah b. Umeyr, müşriklere karşı cihada çok düşkündü.
«Peygamberlerinin kızının oğluna karşı çarpışmağa giden şu cemaatla çarpışmak kadar, Allah katında, müşriklerle çarpışmaktan daha sevaplı bir cihad olamayacağını sanırım!» diyerek evine dönüp kadınının yanına girdi, işittiklerini ve yapmayı düşündüğü şeyi ona haber verdi.
Ümmü Vehb «Çok isabet etmişsin. AUâh, seni, işlerinde doğruya eriştirsin! Öyle yap! Beni de, yanında götür!» dedi.
Abdullah b. Umeyr, hanımı ile birlikte bir gece yola çıkıp Hz. Hüseyin’in
yanına gelmiş bulunuyordu.
Ömer b. Sa’d, bir ok attığı ve iki taraf birbirlerine ok atışına başladıkları sırada Ziyad b. Ebî Süfyan’ın âzadlısı Yesar ile îbn-i Ziyad’ın âzadlısı Salim, meydana, çıktılar ve «Bize karşı meydana çıkıp çarpışacak hanginiz var?» diyerek seslendiler.
Habîb b. Müzahir ile Büreyr b. Hudayr sıçrayıp kalktılar. Hz. Hüseyin, onlara «Siz, oturunuz!» dedi.
Abdullah b. Umeyr, kalktı. Ebû Abdullah! Allah, Seni rahmetile esirgesin! Bana izin ver de, şunlara karşı ben çıkayım?» dedi.
Hz. Hüseyin; Abdullah b. Umeyr’in uzun boylu, pazularmın kuvvetli, iki omuzu arasının enli, geniş olduğunu görünce «Sanırım ki: sen, onların ikisile de, çarpışmağa denksin ve haklarından gelirsin. İstersen, karşılarına çık, çarpış!» dedi.
Abdullah b. Umeyr, hemen onlara karşı vardı. Ona «Sen, kimsin?» diye sordular.
Abdullah b. Umeyr, kim olduğunu onlara bildirdi.
«Biz, seni tanıyamadık. Bize karşı Züheyr b. Kayın, yahut Habîb b. Mu-zahir, yahut Büreyr b. Hudayr meydana çıksın!* dediler.
Meydanda Yesar, Salîm’in Önünde bulunuyor, Salim ise, onun arkasında duruyordu.
Abdullah b. Umeyr «Ey zâniyenin oğlu! Şu insanlardan, seninle çarpışmayı arzu eden ancak bir kişidir. Onlardan, sana karşı çıkan o kişi de, iyi bil ki senden daha hayırlıdır!» dedi ve hemen üzerine saldırdı. Onu kılıçla vurup yere düşürdü. Kılıçlayıp durduğu sırada, Salim, haykırarak Abdullah b. Umeyr’e saldırdı. Kılıçla bir darbe indirdi.
Abdullah b. Umeyr, sol elile korundu. Parmakları kesildi. Hemen toparlanıp Sâlim’e yöneldi. Kılıçla vurup onun da, işini bitirdi. Dönüp recez okuyarak Hz. Hüseyin’in yanma geldi.
Abdullah b. Umeyr’in hanımı Ümmü Vehb, eline bir sırık geçirerek Abdullah b. Umeyr’e doğru vardı.
«Babam, anam Sana feda olsun! Muhammed Aleyhisselâmm temiz, pâk olan zürriyetinin önünde çarpış!» dedi.
Abdullh b. Umeyr, onu, kadınların bulunduğu yere geri göndermek isteyince, Ümmü Vehb, onun eteğine yapıştı ve «Senin yakınında, Seninle birlikte ölmedikçe, Seni bırakmayacağım!» dedi.
Hz. Hüseyin, ona «Siz, Ehl-i Beyt’e dahil olarak hayırla mükâfatlandınız. Allah, seni rahmetile esirgesin! Sen, kadınların yanına dön! Onlarla birlikte otur.
Çünki, savaş, kadınlar üzerine borç değildir» diye seslenince, Ümmü Vehb, kadınların yanma döndü. [145]
Küfe Leşkerinin İlk Hücumlarının Geri Püskürtülmesi:
Küfe leşkerinin sağ kol kumandanı Amr b. Haccac, bütün birliklerile birlikte hücuma kalktı.
Yanlarına yaklaştıkları zaman Hz. Hüseyin ve Eshabı, onlara mızraklarla karşı koydular ve giriştiler.
AtJar, ürktü. Mızrakların üzerine gelemediler. Yüz geri edip giderlerken de, onları oka tuttular. Onlardan bir kısmını öldürdüler, bir kısmını da. yaraladılar. [146]
Abdullah b. Havza’nın Küstahlığı ve Feci Akıbeti:
Temim oğullarından Abdullah b. Havza, Hz. Hüseyin’in karşısına gelerek. «Hüseyin, içinizde mi?» diye sordu.
Hz. Hüseyin, sustu. Ona, cevap vermedi.
îbn-i Havza’nın ikinci sorusunda da sustu. Yine ona, cevap vermedi.
Üçüncü sorusunda, Hz. Hüseyin’in Eshabı «Evet! Hüseyin, şudur! Ne istiyorsun?» dediler.
İbn-i Havza «Ey Hüseyin! Seni, Cehennemle müjdelerim!» dedi.
. Hz. Hüseyin «Sen, yalan söyledin! Hayır! Ben, Gafur ve Rahîm olan Kabb’ımın rahmet ve mağfireti, kendisine itaat olunan Şefaatçim Muham-med Aleyhisselamın şefaatile Cennete giderim!
Ya sen, kimsin?» dedi.
İbn-i Havza «tbn-i Havza’yım!» dedi.
Hz. Hüseyin, hemen ellerini, koltuk altlarının beyazı gorününceye kadar, yukarı kaldırdıktan sonra «Ey Allah’ım! O;ıu, Cehenneme at!» diyerek düa etti.
îbn-i Hav2a, öfkelendi. Atım, birden Hz. Hüseyin’in üzerine sürdü. Arada, su harkı bulunuyordu. At, harktan atlarken, İbn-i Havza, atın üzerinden düştü. Sol ayağı üzengide asılı, sağ ayağı yukarı kalkık, başı, aşağıda asılı kaldı!
At, ürktü. îbn-i Havza’nın başını; taşlara, ağaçlara çarpa çarpa kaçtı!
İbn-i Havza, böylece, ölüp gitti![147]
îbn.i Havza’nın Başına Gelenden, Mesruk’un İbret Alması:
Mesruk b. Va.il, kendi kendine «Süvarilerin Önünde bulunursam, belki, Hüseyin’in başını kesmek, bana nasib olur ve böylelikle, îbn-i Zİyad’m ya-mnda bir mevkie nail olurum!» diyerek, Hz. Hüseyin’in üzerine yürüyen süvarilerin en önüne geçmiş bulunuyordu.
Mesruk; b. Vâil; İbn~i Havza’nın başına geleni görünce, «Ben, şu Ehl-i Beyt’ten bu şeyi gördükten sonra, artık, onlarla hiç bir zaman çarpışmam!» dedi. Süvarileri bırakarak leşkerin en gerilerine geldi.[148]
Büreyr b. Hudayr’m, Yezîd b. Mâkıl ile Lânetleşerek Çarpışması ve Şehid Olması t
Amîre b. Rebîa oğullarımdan Yezîd b. Mâkıl, meydana çıkıp «Ey Bürery b. Hudayr! Görüyor musun : "Jlâh, sana neler yaptı?» diyerek seslendi.
Büreyr «Allah, benim hakkımda vallahi, hayır yarattı, senin hakkında da şer!» dedi.
Yezid b. Mâkıl «Yalan söyledin. Sen, bundan Önce de, çok yalancı idin! Levzan oğullarına gittiğinde, Ali b. Ebî Tâlib’in hidayet ve hak rehberi olduğunu, Osman b. Affan’ın, kendisini boş yere harcadığım, Muaviye b. Ebî Süfyan’ın ise doğru yoldan saptığını ve başkalarını da, saptırdığım bize anlatmadın mı idi?» dedi.
Büreyr b. Hudayr «Bunun, benim inancım ve sözüm olduğuna şehâdet ederim!» dedi.
Yezid b. Mâkıl «Ben, şehâdet ederim ki: sen, doğru yoldan sapmışlardansın!» dedi,
Büreyr b. Hudayr «Öyle ise, gel, yalancıya lanet etmesi ve gerçekçi olmayanı Öldürmesi için, Allah’a düa ederek lânetleşelim. Sonra da çıkıp çarpışalım!» dedi.
Meydana çıktılar. Ellerini kaldırdılar. Yalancıya lanet etmesi, haklı oîa-nm, haksız olanı öldürmesi için, Allah’a düa ettiler. Sonra, vuruşmağa başladılar.
Yezid b. Mâkıl, Büreyr b. Hudayr’a te’sirsiz bir darbe indirdi. Ona, hiç bir zarar veremedi.
Bunun üzerine, Büreyr, Yezid’e şiddetli bir darbe indirdi. Yezid’in miğferini boydan boya yardı. Kılıcın ucu beynine dayandı.
Yezid, dağdan düşer gibi yere düştü.
Büreyr’in kılıcı, onun başında saplanmış kaldı!
Yezid, başını yavaş yavaş deprettiği ve Büreyr de ona baktığı sırada
Radıy b. Münkız-ül Abdi, Büreyr’in üzerine hücum etti.
. Birbirlerinin boğazlarına sarıldılar, bir müddet boğuştular. Sonra, Büreyr, onu yere yıkıp göğsüne oturdu.
Radıy, Büreyr’e «kılıçla çarpışmak nerede kaldı?» dedi.
O sırada Kâ’b b. Câbir b. Amr-ül’ Ezdî, mızrakla hücum edip Büreyr’e, arkasından ansızın mızrağını sapladı. Sonra da, kılıçla vurup onu şehid etti.
Radıy b. Münkız, yere yıkılmış, üstü başı topraklara bulanmış bir halde idi. Kâ’b’a «Ey Ezdî kardeş! Sen, bana, hiç bir zaman unutamayacağım bir iyilikte bulundun!» diyerek- teşekkür etti.
Kâ’b b. Câbir, dönüp geldiği zaman, karısı veya kızı Nevâr, ona «Sen, Kıraat Üskadlarmın ulusunu öldürmek ve Fâtıma’nm oğluna karşı düşmanlarına yardım etmekle, büyük bir günah işledin!
Vallahi, ben, seninle hiç bir zaman konuşmayacağım!» diyerek çıkıştı.[149]
Ali b. Karaza’mn, Hz. Hüseyin’e Karşi Küstahlığı:
Amr b. Karazat-uT Ensârî, Hz. Hüseyin’in yanında, kardeşi Ali b. Kara-za ise, Ömer b. Sa’d tarafında bulunuyordu.
Amr b. Karaza, meydana çıkıp çarpışa çarpışa şehid düşünce, kardeşi Ali, Hz. Hüseyin’e kızdı: «Ey Hüseyin! Ey yalancı oğlu yalancı! Kardeşimi doğru yoldan saptırdın, aldattın ve en sonunda Öldürttün!» diyerek seslendi.
Hz. Hüseyin «Allah, senin kardeşini dalâlete sevk etmedi. Fakat, onu, hidâyete, seni de, dalâlete sevk etti!» dedi.
Ali b. Karaza, büsbütün kızdı : «Eğer, ben, seni öldürmez, yahut senin yakınında ölmezsem, Allah, beni öldürsün!» diyerek Hz. Hüseyin’e hücum etti.
Nâfi b. Hilâl-ül Murâdî, onu, karşıladı. Mızrakla vurup yere düşürdü.
Arkadaşları’yetişip kurtardılar. Bir müddet tedavi edildikten sonra iyileşti.[150]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Taberi-Tarih c. 6, s. 219-220
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 86-87.
[2] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 87.
[3] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 87
[4] Zehebî-Â’Iâmünnübelâ c. 3, s. 2O4205
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 87
[5] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 245
[6] Taberi-Tarih c. 6, s. 218
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 88
[7] Taberi-Tarih c. 6, s. 223, Dineveri - Kitabül’ahbar s. 245-246
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 88-89
[8] Dineveri-KitabüFahbar s. 243
[9] Taberi-Tarih c. 6, s. 222
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 89
[10] Tabcri-Tarih c. 6, v 22’,, Dineveri-Kıtabül’ahbar s. 246
[11] TaberîTarih c. 6, s. 230
[12] Taberi-Tarih c. 6, s. 224
[13] Taberi-Tarih c. 6, s. 224, Dineveri-Kitabül’ahbar s. 246
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 89-90
[14] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 246
[15] Taberi-Tarîh c. 6, s. 224
[16] Dtneveri-Kitabür&hbar s. 246
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 90-91
[17] Taberi-Tarih c. 6, s. 224
[18] Dineveri-KJt&bül’ahbar s. 246
[19] Taberi-Tarihc. 6, s. 224
[20] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 247
[21] Taberi-Tarih c. 6, s. 224-225
[22] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 247
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 91-92.
[23] Taberi-Tarih c. 6, s. 225
[24] Dineveri-KitaMl’ahlbar s. 247
[25] Taberi-Tarih c. 6, s. 225
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 92-94
[26] Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 201
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 94
[27] Taberi-Tarih c. 6, s. 211, Dine veri -Ki tabül’ahbar s. 247
[28] Dineveri-KitabüFahbar s. 247-248
[29] Taberi-Tarih c. 8, s. 211
[30] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 248
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 95
[31] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 95
[32] Taberi-Tarih c. 6, s. 226
[33] Dineveri-Kitabürahbar s. 248
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 96.
[34] Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 201*202
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 96.
[35] Dinoveri-Kitabül’ahbar a. 248
[36] Taberî-Tarih c. 6, s. 226
[37] Dineverl-KitabüTahbar s. 246
[38] Taberi-Tarih. c. 8, s. 226
[39] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 248
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 97.
[40] Taberi-Tarih c. 6, s. 227
[41] Dineverİ-KitabüTahbar s. 248
[42] Taberi-Tarih c. e, s. 227
[43] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 249, Taberi-Tarih c. 6, s. 227
[44] Taberi-Tarih c. 6, s. 227
[45] Dineveri-Kitalbül’ahbar s. 249
[46] Taberi-Tarih c. 8, s. 228
[47] Dineveri-Kitabül’ahbar a. 249
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 97-99.
[48] Taberi-Tarih c. 6, s. 228
[49] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 249
[50] Taberi-Tarih c 6, s. 228
[51] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 249
[52] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 249, Taberi-Tarih c. a, s. 228
[53] Taberi-Taiih c. 6, s. 228
[54] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 249
[55] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 99-100.
[56] Taberi-Tarih c. 6, s. 228
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 100-101.
[57] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 101-102.
[58] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 102.
[59] Taberi-Tarih c. 6, s. 229
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 102-103.
[60] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 103-104.
[61] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 104-106.
[62] Taberi-Tarih c 6, s. 229-231
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 106-107.
[63] Dineveri -KitalbüTahbar s. 250-251
[64] Taberi-Tarih c. 6, s. 231
[65] Ubeydullâh b. Hürr, Hz. Hüseyin’in, Mukatü köşkünde yaptığı yardım-dâvetine icabet etmediğinden dolayı sonradan çok pişmanlık duydu. Teessürlerini şiirle dile getirdi. (Dineveri-Kitabürahbar s. 262)
tbn-i Ziyad, Hz. Hüseyin’in şehadetinden sonra, Küfe Eşrafını yoklatmış-ti. Ubeydullâh b. Hürr’ü göremedi.
Günlerden sonra, Ubeydullâh b. Hürr gelip îbn-i Ziyad’in yanma vardı. İbn-i Ziyad, ona «Ey Hürr’ün oğlu! Nerelerde İdin?- diye sordu. Ubeyedullah -Hasta idim» dedi.
Jtbn-i Ziyad -Kalb hastası mı, yoksa, beden hastası mı idin?» diye sordu. Ubeydullâh «Kalbim hastalanmaraıştır. Bedenime gelince, Allah’a şükürler olsun ki: ona da, sıhhat ve afiyet verdi!» dedi.
İbn-i Ziyad «Yalan söyledin. Sen, düşmanlarımızla birlikte idin!» dedi. Ubeyduîlâb. -Eğer, senin düşmanınla -birlikte bulunsaydım, bulunduğum yerim görülürdü. Benim gibi bir kimsenin yeri gizli kalmazdı!» dedi.
tbn-i Ziyad, bir müddet onunla ilgilenmedi.
Ubeydullah b. Hür de, İbn-i Zİyad’m yanından kalkıp atına ibindi.
tbn-i Ziyad «Hürr’ün oğlu, nereye gitti?- diye sordu.
-Şimdi çıkıp gittil» dediler.
-Onu, hemen yanıma getiriniz!» dedi.
Polisler, Ubeydull&h’ı buldular. «Valinin dâvetine icabet et!» dediler.
Ubeyduliah, onlara atını verip «Ona haber veriniz ki: ben, ona, vallahi, hiç
bir zaman itaat ederek gelmem!» dedi. Sonra, Ahmer b. Ziyad-üt Tâi’nin
evine gitti. Orada, adamlarile toplandılar. Sonra da, Kerbelâ’ya gittiler.
Oradaki şehitlere baktılar. Onlara mağfiret dilediler. Oradan ayrılıp Medâ-
İn’e vardılar. (Taberi-Tarih c. 8, s. 270)
[66] Dineveri-Kitabürahbar s. 250-251
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 107-109.
[67] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 109-110.
[68] Taberi-Tarih c. 6, s. 231-232 110.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 110.
[69] Taberi-Tarih c. 6, s. 232, Dineveri-Kitabül’ahlbar s. 251
[70] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 110-111.
[71] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 111.
[72] Taberi-Tarih c. 6, s. 232
[73] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 111-112.
[74] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 252
[75] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 252, Taberi-Tarih, c. 0, s. 232
[76] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 112-113.
[77] Taff: Küfe taraflarında Fırat kıyısında otsuz, susuz, ıssız, çöllük bir yerin ismidir. Kerbelâ ise; Taff da Hz. Hüseyin ile Eshabmm şshid edildikleri yen dir.
[78] Kerbelâ, Kerbele kelimesinden geimiş olup ayaklarda gevşeklik bulunmak, yürürken balçık içinde yürür gibi olmak manasına gelir. Kerbslâ’ya, ihtimal ki mevkiinin fbu gevşekliğinden, kötü kumluk bir yer oluşundan dolayı bu isim verilmiştir. (Yakut-Mucem-el Buldan c. 4, s. 36,445)
[79] Dineveri-Kitabü’l-ahbar s. 252-253
[80] Dineveri-Kitabü’l-ahbar s. 253
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 113.
[81] Aluned b. Hanbel-Müsned c. I, s. 85, Zehebi-Tarihul’islam c. 3, s. 10, Ebülfida-El’Bidâye Ven Nihaye c. 8, s. 199
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 113-114.
[82] Taberi-Tarih c. 6, s. 232-233
[83] Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 202
[84] Taberi-Tarih c. 6, s. 220
[85] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 114-115.
[86] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 115-116.
[87] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 116.
[88] Taberi-Tarih c. 6, s. 233-234.
[89] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 253-254.
[90] Ta’beri-Tarih c. 6, s. 234.
[91] Taberi-Tarih c. 6, s. 234, Dine veri-Ki tabül’ahbar s. 254
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 117.
[92] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 254
[93] Taberi-Tarilı c. 6, s. 234
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 118.
[94] Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 202
[95] îbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 217
[96] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 118.
[97] Taberi-Tarih c. 6> s. 234
[98] Taberi-Tarih c, 6, s. 234, Zehebi-Alâm. c. 3, s. 202
[99] Taberi-Tarih c. 6, s. 234, Dineveri-Kitabürahbar s. 254
[100] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 118-119.
[101] Amr b. Haccac, Hz. Hüseyin’e (Gel!) diye yazı yazanlardandı.
[102] Dineveri-Kîtabül’ahbar’s. 255, Taberi-Tarih c. 6, s. 234
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 119.
[103] Taberi-Tarih c. 6, s. 234
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 119-120.
[104] Taberi-Tarih. c. 6, s. 234f Dineveri-Kitabül’ahbar s. 255
[105] Taberi-Tarih c. 6, s. 234-235
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 120.
[106] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 121-122.
[107] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 122.
[108] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 122.
[109] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 123.
[110] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 123.
[111] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 123-124.
[112] Taberi-Tarih c. 6, s. 235-237 124
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 124.
[113] Dineveri-Ki abu l’ahbar s. 254
[114] İbn-i Abd-i Rabbih-îkdülferid c. 3, s. 217
[115] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 125.
[116] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 254
[117] Zehebi-Âİamünnübelâ c. 3, s. 202
[118] Dîneveri-Kitabül’ahbar s. 254-255
[119] Zehebi-Âlâm. c. 3, s. 202
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 125-126.
[120] Taberi-Tarih c. 8, s. 222
[121] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 256
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 126.
[122] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 126-127.
[123] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 127-128..
[124] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 128-129.
[125] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 129-130.
[126] Taberi-Tarih c. 6, s. 237-239
[127] Zehebi-Alâmünnübelâ t. 3, s. 2G2
[128] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 130-131.
[129] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 131-132.
[130] TaJberi-Tarih c. 6, s. 239-240
[131] Dineveri-Kjtabül’ahbar s. 256
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 133-134.
[132] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 134-135.
[133] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 136.
[134] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 136.
[135] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 137.
[136] Taberi-Tarih c. ’e, s. 240-243
[137] Zehebî-Alâmünnübelâ c. 3, s. 203
[138] Zehebİ-Tarihul’islam c. 3, s. 53
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 137-142.
[139] Zehebî-TarihuJ’islam c. 3, s, 53, Ibtı-i Esîr-El kâmil c. i, s. 118
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 142.
[140] Tataerî-Tarih c. 6, s, 243-244
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 142-144.
[141] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 144-146.
[142] Taberi-Tarih c. 6, s. 244-245
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 146-147.
[143] Ibn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferîd c. 2, s. 218, Zehebî—Âlâm, c. 3, s. 210
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 147.
[144] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 147.
[145] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 147-149.
[146] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 149.
[147] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 149-150.
[148] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 150.
[149] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 150-152.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 152
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.