KerBela Faciası_1 Bölüm
İKİNCİ BÖLÜM... 2
KERBELÂ FACİASI 2
Hucr b. Adiyy’in Öldürülmesi Üzerine Yapılan Yazışmalar : 2
Muaviye b. Ebî Süfyan’ın, Hz. Hasan ve Hz, Hüseyin’e İkramı : 3
Hz, Hüseyin’in, İstanbul’u Fethe Giden Orduya Katılması : 3
Muaviye b. Ebî Süfyan’ın, Yezid’e Vasiyeti ve Şamlıların Yezld’e Bey’atı : 3
Yezid’in Ençok Çekindiği Kişiler : 3
Yezid’in Yaşı ve Doğum Tarihi : 3
Yezid’in Medine Valisine Emri : 3
Velid’in Mervan’la Görüşmesi : 4
Velid’in, Hz. Hüseyin’le Abdullah B. Zübeyr’i Huzuruna Çağırtması : 4
Abdullah b. Zübeyr’in Mekke’ye Gitmesi : 4
Hz. Hüseyin’in Velid’Ie Görüşmesi 5
Velid’în- Mervan’ı Kınaması ve Hz. Hüseyin’in Kanına Girmekten Ürpetmesi: 5
Muhammed b. Hanefiye’nin Hz. Hüseyin’e Öğüt ve Tavsiyeleri : 5
Hz. Hüseyin’in Mekke’ye Gidişi : 6
Abdullah b. Muti’in Hz. Hüseyin’e Tavsiyeleri : 6
Küfelilerin Hz. Hüseyin’i Küfe’ye Davet Etmeleri : 6
Hz. Hüseyin’in Küfelilere Cevabı ; 8
Basralıların Toplantıları Ve Ibn-i Ziyad’ın Tedbir Alması : 8
Hz. Hüseyin’in Müslim B. Akîl’i Küfe’ye Göndermesi 8
Müslim’in Küfe’deki Faaliyetleri : 9
Numan b, Beşir’in Küfelilere Hitabı : 9
Abdullah b. Müslim’in Numan b. Beşir’le Münakaşası : 9
Yezid’in Küfedeki Casusları : 9
Küfe’defci Durumun Yezîd’e Yazılması : 9
Yezîd’in Sercun’la Görüşmesi : 10
Yezîd’in Şamlılarla Görüşmesi : 10
Nuraan b, Beişr’in Azli : 10
İbn-i Ziyad’m Küfe’de Vazifelendirilmesi : 11
Hz. Hüseyin’in Basralı Ehl-i Beyt Tarafdarlarına Gönderdiği Mektup : 11
Münzir b. Carud’un, Gelen Mektubu Ibni Ziyad’a Haber Vermesi: 11
İbni Ziyad’ın Basralılara Ültimatomu : 12
Îbn-i Ziyad’m Basra Eşrafını Elde Etmesi : 12
Îbn-i Ziyad’m Küfe’ye Gelişi : 12
İbn-î Ziyad’ın Küfelilere Hitabı : 13
Müslim b. Akîl’in Kaldığı Evi Değiştirerek Bey’at Alma İşine devam etmesi : 13
Şerîk b.Âver, Müslim b. Akil Île Bir Arada : 13
Şerik’in, Müslim b. Akîl’e Bir Teklifi : 14
İbn-i Ziyad’m Kanım Dökmekten Müslim’i Alıkoyan Sebepler : 14
Müslim b. Akîl’in Küfe’d eki Başarısı : 14
Ma’kıl’in, Müslim b. Akll’i Bulmak İçin Vazifelendirilmesi : 15
Hâni’nin Başına Gelenler : 15
İbn-i Ziyad’m Mescidde Konuşması : 17
Müslim b. Akîi’in Ayaklanması : 17
Ibiu Ziyad’m Aldığı Tedbirlerle Halkı, Müslim’in Başından Dağıtması : 18
Müslim b. Akü’in Başına Gelenler.-. 19
Müslim b. Akil’in Vasiyyeti : 23
İbn-i Ziyad’ın Müslim b. Akîl île Münâkaşası: 23
Müslim’in, Köşkün Damında Boynunun Vumılup Yere Düşürülmesi: 24
Muhtar b. Ebî Ubeyd’in Başına Gelenler 25
Hâni b. Urve’nin Boynunun Vurulmasi: 25
Ahdul â’Iâ İle Umâre’iıin Boyunlarının Vurulması: 26
Müslim b. Akil İle Hâni’nin Başlarının Yezid’e Gönderilmesi: 26
Müslim b. Akîl’in Küfe’den Hz. Hüseyin’e Gönderdiği Mektup: 27
Hz. Hüseyin’in Yol Hazırlığına Başlaması, ibn_i Abbas’in Onu Vazgeçirmeye Çalışması: 27
Abdullah b. Zübeyr’in Küfe İşini Hz. Hüseyin’le Konuşması: 27
Muhammed b. Hanefiyye’nin Hz, Hüseyin’i Küfe’ye Gitmekten Vaz Geçirmeğe Çalışması: 28
İbn iAbbas’m Hz. Hüseyin’le tekrar konuşması: 28
Ömer b. Abdurrahman-ül Mahzûimî’nin Hz. Hüseyin’le Konuşması: 29
Abdullah b. Ömer’in Hz. Hüseyin’i Mektupla ve Şifahî Olarak Uyarması 30
İmam Şa’bî’nin, Irak’a Gitmemesi için Hz. Hüseyin’e And Veimesi: 30
Ebû Saîd-ül Hudrî’nin Hz. Hüseyin’e Öğütü. 31
Ahnef in Hz, Hüseyin’e âyeıt yazıp göndermesi : 31
Hz. Hüseyin’in Mekke’den Ayrılması : 31
Muhanuned b. Hanefiyye’nin Ağlaması : 31
Mekke Emniyet Birliği île Çatışma : 31
Abdullah b. Cafer’in Hz. Hüseyin’e Mektup Göndermesi : 31
Mekke Valisinin Hz. Hüseyin’e Mektup Göndermesi : 32
İKİNCİ BÖLÜM
KERBELÂ FACİASI
Hucr b. Adiyy’in Öldürülmesi Üzerine Yapılan Yazışmalar :
Hucr b. Adiyy, Hz. Ali’nin Iraklı Eshabımn büyüklerindendi.
Hz. AH, Eş’as b. Kays’ı azl edip Kindelerin başına Hucr’u getirmek istemişti.
Hucr ile Eş’as b. Amr, Âkilül Mürar oğullarından idiler. Hucr; Eş’as, sağ oldukça, bu işi üzerine almaktan kaçınmıştı.
Ziyad b. Ebih, onu bazı adamlarile birlikte Şam’a göndermiş, Muaviye b. E’bî Süfyan da, onların boyunlarını vurdurmuştu.
Küfeliler, buna son derecede üzüldüler.
Küfe Eşrafından bazıları Medine’ye gidip hâdiseyi Hz. Hüseyin’e haber verdiler.
Hz. Hüseyin «İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn,» dedi ve çok üzüldü.
Küfeliler, Medine’de kaldıkları müddetçe, Hz Hüseyin’in yanma gelip gittiler.
O sırada, Medine valisi Mervan b. Hakem idi.t-
Mervan, Küfelilerin, Hz. Hüseyinin yanına gelip gittiklerini Öğrenince, bunu, Muaviye b. Ebî Süfyan’a bildirdi ve «Bana, bu husustaki görüşünü yaz!> dedi.
Muaviye, Mervan’a yazdığı yazıda «Hüseyinle hiç bir suretle karşılaşma. O, bize bey’at etmiştir. Aradaki bey’atımra, vermiş olduğu sözü, bozmuş değildir.» dedi.
Hz. Hüseyin’e yazdığı yazıda şöyle dedi:
«İmdi, senin işlerinden bana bir şeyler erişti isp de, sen, bunu yapacak bir kimse değilsin.
Çünki, elini bey’ata uzatan kişiye, vefalı olmak, yaraşır.
Allah, sana rahmet etsin. Bil ki sen, ne zaman beni tanımazsan, ben de; sen: tanımam!
Ne zaman, sen, bana tuzak kurarsan, ben de, sana tuzak kurarım.
Karışıklık çıkarmak isteyen akılsız ve beyinsizler, seni yeltelemesinler vesselam!» [1]
Hz. Hüseyin ona şu cevabı yazdı :
«Yazın bana geldi. Sana, benden erişen haberden, ben, beriyim. Ahdimde, sonuna kadar durucuyum.
Yalnız iyi ve güzel olan işler, sahibini, Allah’a ulaştırır.
Benim, seninle ne çarpışmak, ne de, aleyhine kalkışmak istediğim vardır.
Ben; seninle uğraşmayı bırakmaktan başka Allah katında benim İçin bir mazeret bulunduğunu sapmayor, şu ümmetin işlerinden senin idarenden da-Jha büyük bir ibtilâ ve imtihan bulunabileceğini de, bilmiyorum!» dedi.
Muaviye b. Ebî Süfyan «Ebû Abdullah’a kötülükten başka bir şey yapmış olmadık!» dedi [2]
Muaviye b. Ebî Süfyan’ın, Hz. Hasan ve Hz, Hüseyin’e İkramı :
Müslümanlar araşma fitne düşmesini istemiyerek Hilâfeti Muaviye b. Ebl Süfyan’a bırakmasından sonra, Muaviye b. Ebî Süfyan, onlara son derece ikram eder, «Hoş geldiniz, safa geldiniz!» diyerek hal ve hatırlarım sorar, ken-kendilerine bol ihsanlarda bulunurdu.
Hattâ bir gün, Onlara iki bin vermiş ve «alıttız bunu! Ben, Hind’in oğluyum! vallahi, size, ne benden Önce, ne de benden sonra hiç kimse bu kadar çok ihsanda bulunmamıştır.» deyince, Hz. Hüseyin, ona «vallahi, sen de, ne
senden önce, ne de sonra, bizden daha üstün ve lâyık kimseye ihsanda bulunamayacaksın!» demişti.[3]
Hz, Hüseyin’in, İstanbul’u Fethe Giden Orduya Katılması :
Muaviye b. Ebî Süfyan’ın, Hicri elli birinci yılda îstanbül’u feth için gönderdiği orduya, oğlu Yezid üe birlikte Hz. Hüseyin de katılmıştı [4]
Muaviye b. Ebî Süfyan’ın, Yezid’e Vasiyeti ve Şamlıların Yezld’e Bey’atı :
Muaviye b. Ebî Süfyan, ölüm döşeğine düşünce, oğlu Yezid’i yanına çağırdı. Ona Hz. Hüseyin hakkında bazı nasihat ve vasiyetlerde bulundu: «Irak-îılar, Hüseyin b. Ali’yi ayaklandırmadan bırakmazlar.
Eğer, o senin üzerine yürür de,, sen ona galebe çalarsan, onu affet.
Çünki o, akrabalık yönünden başkasına benzemiyen, hakkı, en çok gözetilecek olan bir zattır» [5]
«Hüseyin’i kolla. Çünki, o, insanların, insanlara en sevgilisidir. Ona kargı akrabalık hakkını gözet. Kendisine yumuşak davran.
Ondan herhangi bir muhalefet görürsen, onun babasını öldüren, kardeşini geri durduran Allah, sana kâfi gelecektir!» dedi ve Hicretin altmışıncı yılında Recep ayının ortalarında Şam’da vefat etti [6]
Bunun üzerine, Şamlılar, Camide toplanarak Muaviye b. Ebî Süfyan’ın oğlu Yezid’e bey’at ettiler.
O sırada, Velid b. Utbe b. Ebî Süfyan, Medine’de; Yahya b. Hakzm b. Safvan b. Umeyye, Mekke’de; Nûman b.
Beşîr-i Ensârî, Küfe’de; Ubeydullâh b. Ziyad Basra’da vali bulunuyordu.[7]
Yezid’in Ençok Çekindiği Kişiler :
Yezid’in, Hz. Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr, Abdullah b. Ömer ve Abdur-rahman b. Ebî Bekr’in kendisine bey’at edip etmemelerinden başka bir çekince ve endişesi yoktu. [8]
Yezid’in Yaşı ve Doğum Tarihi :
Hicretin altmışıncı yılında Receb ayında babasının ölümünden sonra yerine geçtiği zaman Yezid b. Muaviye, otuz dört yaşında idi.
Hicretin yirmi altıncı yılında doğmuştu. [9]
Yezid’in Medine Valisine Emri :
Yezid b. Muaviye, Hicretin 60. yılı Recep ayında Dimeşk’a dönerek Medine valisi Velid b. Utbe b. Ebî Süfyan’a şöyle yazdı:
«Yazım sana gelince, Hüseyin b. Ali ile Abdullah b. Zübeyr’i buldur
Onların, bana bey’atlarım al.
Eğer, bey’at etmekten kaçınırlarsa, boyunlarını vur! Başlarını bana gönder!
Halkın da, bey’atını al.
Bey’attan kaçınanlar hakkında ise, Hüseyin b. Ali ve Abdullah b. Zü-beyr hakkında olduğu üzre, hükmü yerine getir! Vesselam.» [10]
Başka rivayete göre Yezidy yazısında şöyle demişti:
«imdi, Hüseyin’in, Abdullah b. Ömer’in ve Abdullah b. Zübeyr’in bey’atlarım zorla al.
Onlar, bey’at edinceye kadar, ne gevşeklik ve yumuşaklık gösterilecektir, ne de, uyuşmaklık! Vesselam!» [11]
Yezid’in, Velid b. Utbe’ye yazdığı bu yazısı, Fare kulağı gibi küçücük idi. [12]
Velid’in Mervan’la Görüşmesi :
Yezid’in emirnamesi gelince, Velid, bir fitne ve karışıklık çıkmasından korktu. Araları açık bulunan Mervan’a adam .gönderdi. Mervan, geldiği zaman, yazıyı ona okudu ve ne yapmak gerektiğini danıştı.
Mervan «Abdullah b. Ömer’le Abdurrahman b. Ebî Bekr, bu hususta bir ğey istemezler.
Hüseyin b. Ali ile Abdullah b. Zübeyr’e gelence, hemen adam gönderip onları çağırt ve Yezid’e bey’atlarım al.
Bey’at etmezlerse, Muaviye’nin ölüm haberi yayılmadan önce, onların boyunlarını vur!
Yoksa, onlardan her biri bir tarafa çekilir, muhalefete başlarlar!» dedi.[13]
Velid’in, Hz. Hüseyin’le Abdullah B. Zübeyr’i Huzuruna Çağırtması :
Velid b. Utbe, o zaman buluğ çağına ermek iizre bulunan Abdullah b. Amr b. Osman’a «Oğulcağızım! Haydi, Hüseyin b, Ali ile Abdullah b. Zübeyr’e git te, onları bana çağır!» dedi.
Çocuk, Mescid’e kadar gitti. Onlar, Mescid’de oturmakta idiler. Onlara «Valinin dâvetine icabet ediniz!» dedi. Çocuğa «Sen, git İzin sıra geliriz!» dediler. Çocuk, dönüp gitti.
Abdullah b. Zübeyr, Hz. Hüseyin’e «Sence, bu saatte adam gönderilip çağırılmamızın sebebi ne ola bilir?» diye sordu.
.Hz. Hüseyin «Sanırım ki: Muaviye, ölmüştür. Bey’at ifcin çağırılıyoruz!» dedi.
Abdullah b. Zübeyr «Ben, bundan daha başka bir maksad bulunduğunu sanıyorum.» dedi.
Mescidden ayrılıp evlerine gittiler. [14]
Velid, ikisine tekrar adam gönderip gelmeleri için ısrar etti. Hz. Hüseyin’in, Valinin yanına gitmesine, ev halkı razı olmadılar.
Abdullah b. Zübeyr, davetcilere «Acele etmeyiniz, yanınıza geleceğim!» diye cevap verdi.
Velid, âzadlı kölelerini ona tekrar gönderdi.
Onlar «Ey kâhiliyenin oğlu! Valinin yanına gelirsen, gel, gelmezsen, seni öldürürüz!» diyerek tehdid ve hakaret ettiler.
Abdullah b. Zübeyr de «Hemen geliyorum! Hemecı geliyorum!» dedi.
Abdullah b. Zübeyr’üı kardeşi Cafer b. Zübeyr, Velid’in yanına gitti. Ona «Allah, seni rahmetle esirgesin. Abdullah’ın üzerine düşmekten vaz geç. Ona, bir çok adamlar göndermen, kendisini korkutmuştur. O, inşallah, yarın sabah sana gelecektir.» dedi.
Bunun üzerine Velid, adamlarını ona salmaktan vaz geçti.[15]
Abdullah b. Zübeyr’in Mekke’ye Gitmesi :
Abdullah b. Zübeyr, Hicretin 60. yılında Recebin çıkmasına üç gece kala, cumartesi gecesi, yanında, kardeşi Cafer b. Zübeyr olduğu halde, Furu yolunu tutarak, Mekke’ye doğru hareket ettiler.
Sabaha çıkınca, Velid, onu arattı, bulduramadi. [16]
Kendisinin, Mekke’ye gittiğini haber aldı. [17]
Ümeyye oğullarının azadlılarından Habîb b. Kürre’nih kumandası altında otuz atlıyı peşlerinden koşturdu ise de onlara yetişmek mümkün olmadı. [18]
Hz. Hüseyin’in Velid’Ie Görüşmesi
Hz. Hüseyin, âzadlı kölelerile oğullarından bazılarını yanına alarak vali konağına doğru gitti.
Yanındaki gençlere, kapıda oturmalarını, sesini işitir işitmez, içeri dal malarını emr ettikten sonra, kendisi, Velid’in huzuruna girdi.
O sırada, Mervan b. Hakem, Velid’in yanında idi. Hz. Hüseyin de, Velid’in o bir yânına, oturdu [19]
Hz. Hüseyin, Velid’Ie Mervan arasında gerginlik bulunduğunu bildiği için, onu, Velid’in yanında görünce: «Akraba ile ilgilenmek, görüşüp ko nugmak, ilgisizlikten hayırlıdır.
Barışıklık ta, düşmanlıktan hayırlıdır
Şimdi, siz,, bir araya geldiğinize göre, her halde, Allah, aranızı düzeltmiştir.» dedi. .
îkisâ) de cevap vermediler, sustular.
Velid, Yezid’in yazısını okuduktan sonra, Hz. Hüseyin’i, Yezid’e bey’ata davet etti.
Hz. Hüseyin «înnâ lillâhi ve innâ Üeyhi râciun. Allah, Muaviye’ye rahmet etsin. Sana da, büyük ecir versin.
Bey’at işine gelince, benim gibi bir adam, gizli olarak bey’at edemez. Zâten, halkın önünde açıklamadıkça, bu bey’ata sen de, razı olmazsıa.
Sen, çıkıp halkı bey’ata davet ettiğin zaman, bizi de, çağırırsın.» dedi.
Velid, sulh-u müsâlemeti sever bir adamdı. «Peki, şimdi, evine dön. Halk, bey’at için toplandığı zaman, sen de, onlarla birlikte gelir, bey’at edersin.» dedi.
Mervan «Eğer, bu, şimdi yanından ayrılacak olursa, onu, bir daha hiç bir zaman ele geçirmeğe kadir ve muvaffak olamazsın! Hatta, onunla, senin aranda gok’ çarpışma olur.
Sen, bu adamı haps et. O, yanından gitmeden, ya bey’at eder, yahut onun boynunu vurursun!» dedi-
Hz. Hüseyin-, yerinden sıçradı. «Ey mor suratlı adamın oğlu! Yalan söyledin! Vallahi, sen alçaklaştın. Günah işledin.
Benim boynumu vurmağa, ne sen kadir ola bilirsin, ne de, o kadir ola bilir!» diyerek Velid’in yanından çıkıp gitti. [20]
Mervan, Velid’e «Sen, benim sözümü dinlemedin. Vallahi, seB, böyle bir fırsatı bir daha ele geçiremezsin!» dedi.[21]
Velid’în- Mervan’ı Kınaması ve Hz. Hüseyin’in Kanına Girmekten Ürpetmesi:
Velid «Yazıklar olsun sana! Sen, bana Resûllullâh Aleyhisselâmın kızı Fa-tıma’nın oğlu Hüseyin’i Öldürmemi mi telkin ve teklif etmek istiyorsun?! [22]
Ey Mervan! Sen, benim dinimi yıkacak bir şeye teşebbüs etmemi mi is tiyorsun?!
Vallahi, Hüseyin’i öldürüp te, dünyanın her tarafına, üzerine güneşin doğup battığı bütün dünya mal ve mülküne mâlik olacağımı bilsem, yine, onu öldürmeyi arzu etmem! [23]
Süb’hânallâh! (Bey’at etmem!) dedi diye Hüseyin’i mi öldüreyim?! [24]Vallahi, bu işi yapmamaktan doğacak sorumluluk, Kıyamet gününde Allah katmda Mîzan*da Hüseyin’in kanma girmenin hisabmı vermekten daha hafif, daha kolaydır [25]
Hem, onun kanı masundur, korunmuştur da!» dedi. [26]
Mervan, Velid’in görüşünü hiç te beğenmediği ve benimsemediği halde, ona «Senftı bu husustaki görüşün ve yaptığın yerindedir!» dedi. [27]
Muhammed b. Hanefiye’nin Hz. Hüseyin’e Öğüt ve Tavsiyeleri :
Hz. Hüseyin’in kardeşi Muhammed b. Hanefiyye, Hz. Hüseyin’e : «Ey kardeşim! Sen, bana halkın en sevgilisi ve şereflisisin. Mervan, seni, Yezid’e bey’at ettirmek için üzerine düşecektir.
Sen, şehirlerden uzak dur. Halka elçilerini sal. Onlar,senia yanına toplanır, sana bey’at ederlerse, bundan dolayı Allah’a şükr et.
Şâyed, halk, senden başkasının yanına toplanır, ona bey’at ederlerse, bundan, senin ne dinin, ne de insanlığın ve faziletin eksilir.
Ben, ancak, şundan korkarım ki: sen, şehirlerden birisine varırsın. Halk, senin hakkında anlaşmazlığa düşerek çarpışırlar da, ilk mızrak sana dokunur!
Senin gibi, gerek şahsiyet bakımından, gerek. Ana ve Baba bakımından, insanların en hayırlısı olan bir zatın boş yere kanı dökülür ve Ev halkı da, zelil ve perişan olur! dedi.
Hz. Hüseyin «Peki, nereye gideyim kardeşim?» diye sordu.
Muhammed b. Hanefiyye «Sen, Mekke’ye git. Orada sükûnet ve rahat bulursan, ne âlâ!
Rahat olamazsan, Yemen’e git. Orada sükûnet ve rahat bulursan, ne âlâ!
Rahat bulamadığın takdirde, dağ başlarına çık. Halkın işlerinin nereye varacağını bekle.
Senin için faydalı olan görüş, açıklanmıştır!» dedi. [28]
Hz. Hüseyin’in Mekke’ye Gidişi :
Muhammed b. Hanefiyye’nin-tavsiyesi üzerine Hz. Hüseyin. Hicretin 60. yılında Recep ayının bitmesine iki gece kala, pazar günü [29]akşam olup gece karanlığı çökünce, kız kardeşleri Ümmü Külsum’u, Zeyneb’i, kardeşinin oğlunu, Kardeşi Ebû Bekir’i, Cafer’i, Abbas’ı ve Medine’de bulunan bütün Ev halkını yanma alarak Mekke yolunu tuttu.
Medine’de yalnız kardeşi Muhammed b. Hanefiyye kaldı. Abdullah b. Abbas da, bir kaç gün önce Mekke’ye gitmişti.[30]
Abdullah b. Muti’in Hz. Hüseyin’e Tavsiyeleri :
Hz. Hüseyin, bir hayli yol aldıktan sonra Abdullah b. Muti’e rastladı. Abdullah b. Muti, Mekke’den dönüyor, Medine’ye gidiyordu. Hz. Hüseyin’e «Nereye gidiyorsun?» diye sordu. Hz. Hüseyin «Şimdilik Mekke’ye!» dedi.
Abdullah b. Muti «Allah, hakkında hayırlı eylesin. Ben, sana başkabir görüşü işaret ve tavsiye etmek isterdim.» dedi.
Hz. Hüseyin «Nedir o?» diye sordu.
Abdullah «Mekke ye vardığında, oradan bazı memleketlere ve meselâ Küfe ye de, gitmek isteyeceksin. Sakın, oraya gideyim deme!
Çünki, orası, uğursuz bir memlekettir.
Baban, orada öldürüldü.
Kardeşin Hasan, orada yalnız bırakıldı, aldatıldı ve yaralandı.
Sen, Mekke Hareminden ayrılma.
Hicaz halkı, sana, hiç kimseyi denk tutmaz.
Sen, sana bağlı olanları her tarafdan oraya çağır. Gelip yanında toplanırlar.» dedi.
Hz. Hüseyin «Allah, dilediği şeyi takdir ve hükm eder!» dedi. Sonra, devesinin yularını bırakıp yoluna devam etti ve Mekke’ye ulaştı.
Mekke’de, Şi’b’-i Ali’ye indi. .
Mekkeliler, oau, görünce, yanında halka halka toplandılar. Abdullah b. Zübeyr’i bıraktılar.
Halbuki, daha Önce, onun başında toplanmakta idiler.
Abdullah b. Zübeyr; Hz. Hüseyin, Mekke’de oturdukça, halkın, kendisi yanında toplanmayacağım bildiğinden, sabah akşam, Hz. Hüseyinin peşinden ve yanından ayrılmadı.
0 sırada, Yezid, Mekke valisi Yahya b. Hakîm’i azl etti.[31]
Küfelilerin Hz. Hüseyin’i Küfe’ye Davet Etmeleri :
Küfeliler, Muaviye b. Ebî Süfyan’ın vefat ettiğini, Hz. Hüseyin’in de, Mekke’ye gittiğini haber alınca, Ehi-i Beyt tarafdarlanndan bir cemaat, Süleyman b. Sured’in evinde toplandılar. [32]
Süleyman b. Sured, Peygamberimizin Eshabındandı. îsmi Yesar’dı. Müslüman olduğu zaman, Peygamberimiz, onun ismini Süleyman’a çevirmişti. Kendisi, kavminin Eşrafındandi. Peygamberimizin vefatından sonra Küfe’ye gelip yerleşmişti.
Süleyman b. Sured, Cemel ve Sıffın vakalarında Hz. Ali’nin yanında bulunmuştu.
İş üzerinde hemen karar veremez, çok düşünür dururdu. [33]
Süleyman b. Sured «Muaviye, Ölmüştür.
Hüseyin, halkın bey’atım alacaktır. Kendisi, Mekke’ye gitmiştir. Sizler, Onun ve Babasının Tarafdarları bulunuyorsunuz.
Eğer, siz, bunu biliyorsanız, Ona yardım edeceğinizi ve Onun düşma-nile savaşacağınızı kendisine yazınız.
Şayed korkacak, korkaklık edecekseniz, adamcağızı aldatmayınız!» dedi.
Toplantıda bulunanlar «Hayır! Onu, aldatmayacağız. Onun düşmanüe çarpışacağız. Onun uğrunda öleceğiz!» dediler.
Süleyman b. Sured «Öyle ise, Ona yazı yazınız.» dedi. Özet olarak şöyle yazdılar :
Bismillâhirrahmânîrrahîm
Hüseyin b. Ali’ye
Süleyman1 b. Sured, Müseyyeb b. Necebe, Rifâa b. Şeddad ve Habîb b. Muzâhir’le Küfeli Mümin ve Müslümanların Hüseyin’e Tarafdar olanlarından!
Selâmün aleyküm!
Biz, Allah’a hamd ederiz ki O’ndan başka ilâh yoktur.
imdi, [Allah’a hamd olsun ki düşmanını öldürmüştür...
Bizim İmamımız, Önderibiz yoktur. Hemen gel!
Umulur ki: Allah, bizi, Senin sayende hak üzerinde toplar.
Numan b. Beşir, Vali köşkünde oturmaktadır.
Biz, onunla ne cumada toplanıyoruz, ne de, bayram namazmâ çıkıyoruz.
Yanımıza geleceğini haber alacak olursak, Seni karşılamağa çıkar, Sana Şam’da kavuşuruz inşaallâh.
Allah’ın selâm ve rahmeti üzerine olsun.» [34] Küfeliler, gönderdikleri’ başka bir yazılarında da : Senin yanında yüz bin kişi bulunacaktır!» dediler [35]
Süleyman b. Sured ve arkadaşları, Küfe Valisi Numan b. Beşir’i kovacaklarım da, mektuplarında bildirdiler.
Mektubu, Ubeydullâh b. Sübey’ül’Hemdânî ve Abdullah b. Veddâk-üs Sülemî ile Mekke’ye gönderdiler.
Bunlar, Ramazanın onunda Mekke’ye eriştiler ve mektubu Hz. Hüseyin’e sundular.
O gün, akşam olmadan, Bişr b. Müshir-üs Saydâvî ile Abdurrahman b. Ubeyd-ül Erhabî, yanlarında Küfe Eşraf ve kabile Reislerinin elli mektubu olduğu halde, Hz. Hüseyin’in yanına geldiler.»
Her mektup, Küfelilerden iki, üç, dört kişi tarafından iinzalı, mühürlü olarak gönderilmiş bulunuyordu.
Sabaha çıkınca, Hâni b. Hâni’ üs-Sübey’î ve Saîd b. AbduIIâh-ül Has’a-mî, yanında elli mektupla geldi.
Ö gün, akşam olduğu zaman, Saîd b. Abdullâh-üs Sakafî, Küfelilerin Reislerinden Şebes b. Rıb’î, Haccar b. Ebcer, Yezîd b. Haris, Azre b. Kays, Amr b. Haccac ve Muhammed b. Umeyr b. Utarid’in gönderdikleri bir mektupla çıka geldi.
Küfelilerden diğer günlerde de, hayvanlarına azıklarını yükleyip Hz. Hüseyin’e mektup getiren Elçiler birbirini takip etti[36]
Küfeliler, Hz. Hüseyin’e «Biz, Seni’n bey’atına kendimizi bağladık Biz, Senin yanında Ölümü göze aldık!
Senin yüzünden cumada, cemaatta bulunamamaktayız. Hemen yanımıza gel!» demekte idiler. [37]
Hâni ile Saîd b. Abdullah’ın getirdikleri mektupta da şöyle deniliyordu:
Bismîllâhîrrahmânîrrahîm
Hüseyin b, Ali’ye:
Onun Taraf darı olan Mümin ve Müslümanlardan!
İmdi, haydi gel artık. Bütün "halk, seni gözleyor. Onların, senden başka tmam ve Önderleri yok. Acele, acele gel, Vesselam.» [38]
Küfeli kabile Reislerinden Şebes b. Rib% Haccar b. EbcerT Yezid b. Haris, Yezid b. Rüveym, Azre b. Kays, Amr b. Haccac ve Muhammed b. U-meyr-üt Temimi de, birlikte yazıp gönderdikleri mektuplarımda şöyle demekte idiler:
«İmdi, her taraf yeşerdi. Meyvalar yetişti. Kuyuların suyu çoğaldı. İstediğin zaman gel.
Senin İçin askerler, yardımcılar hazırlanmıştır. Sana selâm olsun.»[39]
Abdullah b. Abbas’m Yezid’e gönderdiği mektupta açıkladığına göre : Hz. Hüseyin’in Küfe’ye davet edilişinde Yezid’in de, parmağı vardı [40]
Hz. Hüseyin’in Küfelilere Cevabı ;
Hz. Hüseyin, Küfelilerin hepsine bir mektup yazıp Hâai b. Hâni ve Saîd b. Abdullah’la gönderdi.
Hz.Hüseyin,bumektubunda şöyle dedi :
Bîsmîllâhîrrahmânîrrahîm
Hüseyin b. Ali’den,
Küfe’de bulunan Mümin ve Müslüman cemaatına!
îmdi, bana, mektuplarınızla en son gönderdiğiniz Elçileriniz Hâni ve Saîd geldiler.
Andığınız, anlattığınız her şeyi anladım.
Sözlerinizin özü olarak : (Bizim için bir îmam ve önder yok. Sen, hemen gel. Umulur ki: Allah, Senin sayemde, bizi, hidâyet ve hak üzerinde toplar.) diyorsunuz.
Kardeşim ve Amucamın oğlu olan, ailem halkından güvendiğim Müslim b. Akîl’i size gönderiyorum.
Sizin hal ve gidişinizi, işinizi ve görüşünüzü inceleyip bana yazmasını kendisine emr ettim.
Eğer, o, sizin bütüfl ileri gelenlerinizin, fazilet ve üstün akıl sahibi olanlarınızın görüşlerinin de, yanıma gelen Elçilerinizin görüşlerinin aynı ve yazılarınızdan okuduğum şekilde olduğunu bana yazacak olursa, inşaallâh, hemen hazırlanır, yanınıza gelirim.
And olsun ki: Kitabullâh’la âmil olmayan, a’dâlet terazisini elinde tutmayan, hak ve gerçek dine göre hareket etmeyen, nefsini Allah’a bağlamayan kişi, gerçek mânâda, İmam ve Önder olamaz! Vesselam.» [41]
Basralıların Toplantıları Ve Ibn-i Ziyad’ın Tedbir Alması :
Basralı Ehl-i Beyt Tarafdarları da, Abdulkays oğulları kadınlarındanMâriye’nin evinde günlerce toplandılar. Hz. Hüseyin’e bey’at hususunda konuşmalar yaptılar. UbeyduIIâh b. Ziyad; Hz. Hüseyin’ift geleceğini haber alınca, Basra’daki Vali vekiline yazdı. Gözcüler dikilmesini ve yolların tutulmasını emr etti.
Abdulkays oğullarından Yezîd b. Nubayt, Hz. Hüseyin’in yanma gitmek için hazırlandı.
Kendisinin, on oğlu vardı. Onlara «Hanginiz, benimle birlikte gelir?» diye sordu.
Yezid’in Abdullah ve Uzeydullâh adındaki oğulları, kendisile birlikte gitmeğe karar verdiler.
Yezid b. Nubayt, Mariye’nin evinde toplanan dostlarına ve arkadaşlarına «Ben, Hüseyin’in yanına gitmek için, acele ediyorum ve gidiyorum!» dedi.
Onlar «İbn-i Ziyad’ın adamlarının, sana bir zararı dokunmasından korkarız!» dediler.
Yezid b. Nubayt, kendisinin peşine düşecek olanlarım ellerinden kolay ca ve rahatça kurtulabileceğini söylüyerek Mekke yolunu tuttu ve Hz. Hü< seyin’in yamna vardı.
Kendisi ve iki oğlu, Kerbelâ’da, Hz. Hüseyin’le birlikte şehid oldular. [42]
Hz. Hüseyin’in Müslim B. Akîl’i Küfe’ye Göndermesi
Hz. Hüseyin, Müslim b. Akü’i çağırdı. Ona «Ey Amucamin oğlu! Seni, Küfe’ye göndereceğim. Küfelilerin görüşlerinin hangi noktada toplandığına bak.
Eğer, onlar, bana gönderdikleri mektuplarında oldukları üzre iseler, bana acele yaz. Yanına gelmekte acele edeyim.
Şayed, durum başka olursa, sen, benim yanıma dönmekte acele et.» dedi. [43].
Hz. Hüseyin; Müslim b. Akîl’i Küfe’ye, Kays b. Müshir-üs’Saydâvî, Umâ-re b. übeyd ve Abdurrahman b. AbduHâh-ul’Erhabî ile birlikte gönderdi ve Müslim’e, dâima j&Hâh’dan korkmasını ve işini gizli tutmasını emr etti. [44]
Müslim b. Akıl, ev halkının işlerini düzenlemek üzre, Medine’ye gitti. -Sonra da, Kays kabilesinden iki kılavuz kiralayarak yola koyuldular.
Kılavuzlar, gece, yolu şaşırdılar. Sabaha çıkınca «Âh! Of!» demeğe başladılar.
Susuzluğa ve hararete dayanamayacak, yürüyemeyecek hale geldiler.
Müslim’e «Sana, şu yana doğru gitmeni tavsiye ederiz. Oraya doğru gidersen, belki, sen kurtulursun!» dediler.
Müslim, kılavuzları, can çekişir bir halde bırakarak, tavsiye edilen yola doğru, yanındaki adamları ve uşaklarıyla birlikte, yürümeğe devam etti.
Nihayet, bir su başına gelip kavuştular.
Müslim, bu suyun başında bir müddet oturdu. Hz. Hüseyin’e, oradan bir mektup yazdı.
Bütün olan bitenleri, çektikleri sıkıntıları, kılavuzların başlarına geleni, niyetlenmiş olduğu bu yoldan pek te hayır ve uğur gelmiyeceğini mektupta bildirerek kendisini Elçilikten af ile yerine başka birisini göndermesini diledi ve kendisinin kaldığı Hubeyt vadisinde cevap beklediğini de, sözlerine ekledi.
Müslim, mektubu Kays b. Müshir-üs Saydâvî’ye verip Hz. Hüseyin’e gönderdi.
Kays, Mekke’ye gelip mektubu Hz. Hüseyin’e teslim etti.
Hz. Hüseyin, mektubu okudu ve Müslim’e şu cevabı yazdı: «imdi, gönderdiğim yere gitmekten seni tereddüde düşüren, alıkoyan şey, kanâatunca, senin korkaklığındır.
Korkaklığı bırak. Sen, emr ettiğim yere git.
Ben, seni bu işten af edici ve yerine başkasını gönderici değilim! Vesselam!»
Müslim, Hz. Hüseyin’in mektubunu, kendisine okuyana «Ben, kendim için korkmuş değilim!» diyerek yola devam etti.[45]
Müslim’in Küfe’deki Faaliyetleri :
Müslim, Küfe’ye varıp kavuştu. Orada Muhtar b. Ebî Ubeyd-üs Sakafî’nin evine indi.
Ehl-i Beyt Tarafdarı olan Küfeliler, Müslim’in geldiğim haber alınca, başına toplandılar.
Müslim, onlara, Hz. Hüseyin’in mektubunu okudu. [46] Hz. Hüseyin’in mektubu okunurken ağladılar.
Abis b. Ebî Sebîb-üs Şakin, Habîb b. Müzahir, Sâid b. AbdulIâh-ul’Ha-nefî ve Haccac b. Ali ayağa kalkarak bfirer konuşma yaptılar ve kılıçlarım çekip bu yolda çarpışacaklarını ve Allah katındaki ecirden başka bir gey beklemeyeceklerini de, ifâde ettiler.
tş, Küfe’de yayıldı. Hattâ Küfe Valisi Numam b. Beşîr de bunu işitti.[47]
Numan b, Beşir’in Küfelilere Hitabı :
Numan b. Beşîr, minbere çıkıp Allah’a hamd-ü sena ettikten sonra «Sizlere derim ki: ey Allah’ın kulları! Fitneye ve tefrikaya koşmayınız. Çünki, bunlarda adamları yok etmek, kan dökmek ve mal gasbı vardır.
Ben, benimle çarpışmayan kimse ile çarpışmam. Ben, üzerime atılmayan kimsenin üzerine atılmam. Zan ile bir kimseyi suçlamam ve yakalamam.
Fakat, sizden, kim yaptığı bey’attan döner, İmamınıza muhalefet ederse, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’a and olsun ki sizden yardım beklemeden kendi kılıcımla vurur, onu yere düşürürüm!
Umarım ki sizin hakkı tanıyanlarınız, batılı istiyenlerden çoktur!» dedi..
Numan b. Beşîr, yumuşak huylu, ibadet ve taata devamlı, sulh-u müsâ-. lemeti sever bir kimse idi,[48]
Abdullah b. Müslim’in Numan b. Beşir’le Münakaşası :
Abdullah b. Müslim b. Saîd-ül Hadramî camide ayağa kalkarak «Senin düşmanına karşı bu şekildeki gidişatın, zaillere yaraşır bir görüş ve gidiştir!» dedi.
Numan b. Beşir «Allah’a tâatta zaiflerden olmaklığım, Allah’a mâsiyette güçlülerden olmaklığımdan bence daha sevgili ve yeğdir!» dedi. [49]
Abdullah b. Müslim «Sen, zaif, belki kat kat zaif, gevşek bir kimsesin. Memleket, bozulmağa yüz tuttu!»’ dedi.
Numan b. Beşir «Zaif olup ta (Allah’ın tâatmda bulunmam, kuvvetli olup ta, Allah’a isyanda bulunmamdan bence daha makbul ve yeğdir.
Ben, Allah’ın örttüğü Örtüyü yırtmam!» dedi.
Abdullah b. Müslim, Numan b. Beşir’in bu sözünü Yezid’e yazdı. [50]
Yezid’in Küfedeki Casusları :
Abdullah b. Müslim ile Umâre b. Ukbe, Yezîd’in Küfe’de görevli iki casusu idi. [51]
Küfe’defci Durumun Yezîd’e Yazılması :
Abdullah b. Müslim, Yezîd b. Muaviye’ye yazdığı yazıda:
«Müslim b. Akil, Küfe’ye geldi. Ehl-i Beyt Tarafd«yı olan Küfelileri Hü- ’ şeyin b. Ali’ye bey’at ettirmeğe başladı. Küfelilerin kalblerini bozdu.
Eğer, Küfe, sana lâzım ve burada senin hükmün yürüyecek ise, buraya; emrini yerine getirecek, senin düşmanın hakkında işlediğin işi işleyecek güçlü bir adam acele gönder.
Çünki, Numan; zaif, hattâ iki kat zaîf ve gevşek bir adamdır, bu işin hakkından gelemez! Vesselam!» dedi.[52]
Küfe’deki durumu, Yezîd’e böyle ilk önce Abdullah b. Müslim yazıp bildirdiği gibi, aynı şekilde Umâre.b. Ukbe, daha sonra Ömer b. Sa’d b. Ebî Vakkas da yazdı.[53]
Yezîd’in Sercun’la Görüşmesi :
Gelen mektuplar, Yezîd’in yanında iki gün kaldı.
Yezîd, babası Muaviye b. Ebî Süfyan’ın en yakın adamı olan Sercun b. Mansur’u [54] yanına çağırdı. Ona:
«Hüseyin, Küfe’ye doğru yönelmiş, gidiyormuş. Müslim b. Akil de, Küfe’de, Hüseyin için, halkın bey’atını alıyormuş.
Bana haber verildiğine göre: Küfe valisi Numan b. Beşir de, idarede za’f gösteriyor, hatalı ve zararlı konuşmalar yapıyormuş.
Senin bu husustaki görüşün nedir?» dedi ve kendisine Küfe’den gelen yazıları okudu. Küfe’ye kimin gönderilmesi uygun olacağını da, sordu. [55]
Sercun, Basra yalisi Ubeydullâh b. Ziyad’ı tavsiye etti. Yezid, «Onda hayır yoktur!» dedi. [56]
Yezîd, Ubeydullâh b. Ziyad*a pek yüz vermez, onu azarlar dururdu. [57]
Sercun, Yezîd’e «Eğer, baban Muaviye dirilseydi onun bu hususta görüsünü alırmıydın?» diye sordu.
Yezîd «Evet!» dedi. [58]
Sercun «Eğer, Muaviye sağ olup ta, Küfe’ye İbn-i Ziyad’ı göndermeni sana tavsiye etseydi, onu tayin edermiydin?» diye sordu.
Yezîd «Evet!» dedi. [59]
Küfe valiliğinin Ibn-i Ziyad’a ek vazife olarak verilmesi hakkındaki Buyrultu, Sercun’un böylece re’yi alınarak yazıldı. [60]
Yezîd’in Şamlılarla Görüşmesi :
Rivayete göre : Müslim b. Akü’in Küfe’de «Ey Küfeliler! Resûlullâh Aleyhisselâmm kızının oğlu, bize, Bahdel-ül Kelbî’nin kızının oğlundan daha sevgilidir!» diyerek Hz. Hüseyin’e bey’ata davete başladığını haber aldığı zaman, Yezîd «Ey Şamlılar! Küfe’ye kimi vali tayin edeyim bana işaret ediniz?» diye sordu.
Şamlılar «Baban Muaviye’ain seçip kabul ettiği kimseye râzımısın?» dediler.
Yezîd «Evet!» dedi.
«Öyle ise, Ubeydullâh b. Ziyad’m Irak diyarına valiliği için buyrultu çıkar!» dediler. [61]
Nuraan b, Beişr’in Azli :
Yezîd, Küfe valisi Numan b.. Beşir’in Hz. Hüseyin’e karşı harekete geçeceğinden emin değil, hattâ korku ve endişede idi. [62]
Bunun için, onu, hemen azl etti ve kendisine şöyle yazdı:
«îmdi, hiç şüphesiz, övülmüşlerden olanlar, bir gün gelir, yeri im işlerden olurlar.
Verilmişlerden olanlar da, bir gün gelir, övülmüşlerden olurlar.
Sen, denildiği gibi, övülmüşlerden olarak bulunduğun ve anıldığın meslekin sonuna kadar ulaştın, yükseltilip bulutları aştın, bulutların da, üstüne çıktın.
Sana, dahası ne lâzım!...» [63]
İbn-i Ziyad’m Küfe’de Vazifelendirilmesi :
Yezîd, İbn-i Ziyad’a yazdığı yazıda :
«îmdi, Küfe’de bana taraf dar olanlar; Müslim b. Akîl’in, Küfe’de cemaatlar topladığım, Müslümanların tek saltanat Asasını ikiye yardığını, ayırdığını haber verdiler.
Bu yazımı okur okumaz, Küfe’ye git! .
îbn-i Akfl’i ele geçirinceye kadar, define arar gibi, acele ara, bul! Öldür, yahut sürgün et! Vesselam!» [64]
«îki kanadın varsa, kanatlan, Küfe’ye uç!» [65]
«Haber aldığıma göre: Küfeliler, yanlarına gelmesi için Hüseyin’e mektup yazmışlar.
Hüseyin de Mekke’den ayrılıp onlara doğru hareket etmiştir.
Beldeler arasında senin belden, günler arasında senin günün, onunla be-lâlanmıştır.
Sen, ya onu öldürürsün, yahut (bize bağlanmış olan aile nesebin kesilerek) kendi nesebine, babana döndürülürsün Ubeyd!
Sen, yok edilmenden sakm!» [66]
Diğer rivayete göre: «Hüseyin, Küfe’ye gidiyormuş.
Zamanlar arasında sendn zamanın, beldeler arasında senin belden onunla ibtilâlanmıştir. Valiler arasında da sen, onunla ibtilâlandın.» [67]
«..Onun hakkında yapılacak iş, ya ele geçirilip azadlanmak, yahut hürriyeti köleliğe çevirilmektir!» [68]
Yezîd’in yazısı, Müslim b. Amr-ül’Bâhilî’ye verildi ve su gibi akıp gitmesi emr olundu.
Müslim b. Amr, Basra’ya erişti. Yezîd’in yazısını İbn-i Ziyad’a teslim etti. îbn-i Ziyad, acele yol hazırlığım görüp ertesi günü Küfe’ye gitmeğe hazırlandı.[69]
Hz. Hüseyin’in Basralı Ehl-i Beyt Tarafdarlarına Gönderdiği Mektup :
Hz. Hüseyin, Basra Eşraf ve kabile Reislerine, âzadlısı Selman’la bir mektup göndermiş, mektubunda şöyle demişti:
Bîsmillahirrahmânîbrahım
Hüseyin b. Ali’den.
Mâlik b. Misma’, Ahnef b. Kays, Münzir b. Cârud, Mesud b. Amr ve Kays b. Heysem’e!
Sizlere selâm olsun [70]
İmdi, Yüce Allah, Muhammed Aleyhisselâm’ı insanlar arasından seçip Peygamberlikle, Risâletle şereflendirmiştir. Sonra, Allah, O’nu, kullarına nasihat ve getirdiği şeyleri tebliğ ettikten sonra manevî huzuruna aldı.
Biz ise, O’nun Ehl-i Beyt-i, Velîleri, Vasileri ve Veresesi bulunuyoruz. Onun yerine geçmeğe de, insanlar içinde en lâyık ve haklı olan biziz.
Biz, tefrikadan hoşlanmadık. Sulh ve müsâlemet istedik.
Biz, biliyoruz ki : bu hakka, onu ellerinde bulunduranlardan daha lâyık ve müstahık olan ben’im.
Allah; ihsan ve ıslahda bulunanları, hakkı araştıranları rahmetile esirgesin. Bizi de, onları da, yarlığasın.
Size, Elçimi bu yazı ile gönderdim.
Ben, sizi, Allah’ın Kitabına ve Allah’ın Peygamberi olan Muhammed Aleyhisselâm’m Sünnetine davet ediyorum.
O Sünnete ki öldürülmüş, yok edilmiş, onun yerine bid’atlar ihdas edilmiştir.
Sözlerimi dimler, emrime itaat ederseniz, doğru.yolu bulursunuz. Vesselâmü aleyküm ve rahmetullâh.» [71]
Münzir b. Carud’un, Gelen Mektubu Ibni Ziyad’a Haber Vermesi:
Hz. Hüseyin’in mektubu, Basradaki, Ehl-i Beyt Tarafdarlarına gelince, Münzir b. Carud’dan başka hepsi onu gizli tuttular. Münzir, onu ifşa etti. [72]
Çünki, kızı Hind’i tbn-i Ziyad’la evlendirmiş bulunuyordu.
Münzir, îfon-i Ziyad’ın yanına giderek gelen mektubu ve içindekileri ona haber verdi.
îbn-i Ziyad, Hz. Hüseyin’in Elçisinin aranmasını emr etti. Onu, bulup getirdiler. Selman’m hemen boynu vuruldu.[73]
İbni Ziyad’ın Basralılara Ültimatomu :
îbn-i Ziyad, halkı Basra ulu camiine toplattı. Minbere çıktı. Allah’a hamd-ü senada bulunduktan sonra :
«tmdı, vallahi, bana güç gelecek, yenilmiyecek, benim karşımda darma dağın edilmiyecek bir şey yoktur.
Ben, düşmanlık edenlere karşı güçlü, çarpışacak olanlara karşı zehirimdir! Okçu Kare’nin dediği gibi ben kârlı çıkar, sizin hakkınızdan gelirim!
Ey Başralılar! Mü’minler Emîri, benî, Basra ile birlikte Küfe’ye de, vali tâyin etti. Ben, bir sabah çıkıp oraya gideceğim.
Kardeşim Osman b. Ziyad, b. Ebî Süfyan’ı yerime vekil bıraktım.
Sizlerden herhangi birinizin, ona muhalefet ettiğinizi veya yalan bir haber verdiğinizi işitirsem, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’a and olsun ki ocıu da, onun bağlı bulunduğu ulu kişiyi de, onun velisini de öldürür, sizi, emirlerime boyun eğinceye, yola getirinceye, aranızda muhalif bırakma-yıncaya kadar yakını, uzağı, suçluyu suçsuzu bir tutarım.
Ben, babam Ziyad’ın oğluyum ve ona benzerim!» diyerek tehdidlerde bu-lutıdu. [74]
Îbn-i Ziyad’m Basra Eşrafını Elde Etmesi :
Ibn-i Ziyad, Yezid’in yazısını aldığı zaman, Hz. Ali’ye Tarafdarlıkla tanınmış Basra Eşrafı arasından seçtiği beş yüz kişiyi elde etti ki Abdullah b. Haris b. Nevfel ile Şerîk b. Aver onlar arasında idi.
îbn-i Ziyad’ın, Basralılar arasından ilk düşürdüğü, elde ettiği kişinin Şerik b. Aver onlar arasında idi.
îbn-i Ziyad’ın, Basralılar arasından ilk düşürdüğü, elde ettiği kişinin Şerîk b. Aver olduğu, Şerîk’in zor kullanarak elde edildiği ve kendisile birlikte bir çok kimselerin de, elde edildiği söylenir.
îbn-i Ziyad, Serik’ten sonra Abdullah b. Harisi de, yanında bir çok kimselerle birlikte elde etmiştir.
Bununla beraber, bu zatlar,. îbn-i Ziyad’ın Küfe’ye gitmekte gecikeceğini, Hz. Hüseyin’in ondan Önce gelip Küfe’yi ele geçireceğini ummakta idiler.[75]
Îbn-i Ziyad’m Küfe’ye Gelişi :
İbn-i Ziyad; yanında Müslim b. Amr-ül Bâhilî, Şerîk b. Aver, Münzir b. Cârud, ev halkı ve uşaklarından mürekkep on dokuz kişilik bir kafile ile Küfe’ye hareket etti.
Kadisiye’ye geldikleri zaman, İbn-i Ziyad, âzadlısı Mihran’a «Ey Mih-ran! Sen daha o hal üzeremisin? Köşkü gördüğünde sana yüz bin var!» dedi.
Mihran «Hayır! Vallahi, artık dayanamayacağım!» dedi ve İbn-i Ziyad’a o da, satıldı.
îbn-i Ziyad, Küfe’ye girince, hayvanından indi.
Yemen işi elbiselerden bir elbise giydi.
Başına da, Yemen tülbendlerînden siyah bir tülbend sardı.
Ağzını burnunu örttü.
Katırına bindi. Sonra, inip Küfe içinde tek başına yaya olarak yürümeğe başladı.
îlk önce, bekçilere, koruyuculara rastladı.
Bunlar, İbn-i Ziyad’ı görünce, Hz. Hüseyin zan ettiler «Hoş geldin ey Resûlullâh’ın oğlu!» dediler.
îbn-i Ziyad, onlara cevap vermedi.
Evlerindecı ve çadırlarından çıkan halk, İbn-i Ziyad’m yanma yığılmışlardı.
Çünki, Hz. Hüseyin’in geleceğini işitmişler, gelmesini bekleyip duruyorlardı.
İbn-i Ziyad’ı görünce, onu, Hz. Hüseyin zan ettiler.
İbn-i Ziyad, rastladığı cemâati selâmlamadan geçmiyordu.
Halk «Hoş geldin, ey Resûlullâh’ın oğlu! [76]
Ey Resûlullâh’ın oğlu! Allah’a hamd olsun ki, Seni, bize gösterdi!» demekte, îbn-i Ziyad’ın elimi, ayağını öpmekte idiler. [77]
Numan b. Beşir ise, halkın söylediklerini işitmiş, köşkün kapısını sıkıca kapattırmış ti.
İbn-i Ziyad, Öğle üzeri, köşke geldiği zaman, Numan b. Beşir, onu, Hz. Hüseyin sanıyor ve İbn-i Ziyad’ın etrafındaki halk ta, bağırıp çağırıyorlardı [78]
Numan b. Beşir, köşkün balkonuna çıktı. «Ey Resûlullâh’ın oğlu! Sen, benim yanıma ne diye geldin?
Beldeler arasında benim beldemi seçmekteki maksatın nedir?» diye seslenmeğe başladı. [79]
îbn-i Ziyad, ona «Aç kapıyı!» dedi,
Numan b. Beşir <vçmam!» dedi.
İbn-i Ziyad «Gecen uzasın!» diyerek kızdı.
îbn-i Ziyad’ın arkasındaki halktan bazıları «Ey cemâat! Kendisinden başka ilâh olmayan Allah’a and olsun ki: bu, Mercâne’nin oğludur!» diye bağırdılar.
Bazıları ise: «Yazıklar olsun size! O, muhakkak Hüseyin’dir!» dediler. [80]
îbn-i Ziyad, Numan b. Beşir’e «Uykun uzasın ey kör adam!» diyerek ağız ve burnunu örttüğü tülbendi açınca, Numan b. Beşir, onu tanıdı.
Halk ta «A! Mercâne’nin oğlu imiş!» diyerek bağrıştılar ve onu çakıl taş-larile taşladılar. [81]
Numan b. Beşir, kapıyı açıp İbn-i Ziyad içeri girince, kapıyı halkın yüzüne kapadılar [82]
İbn-î Ziyad’ın Küfelilere Hitabı :
İbn-i Ziyad, Küfe’nin ulu camiine gitti. Camide toplanmaları için halka seslenildi. Halk, toplanınca, îbn~i Ziyad, minbere çıktı. Allah’a hamd-ü senadan sonra :
«Ey Küfeliler! Mü’minler Emîri, benî, sizin şehrinize vali tayin etti. Harp ganimetleri, kendi aranızda bölüştürülecektir.
Mü’minler Emiri; mazlumlarınıza insaf ve adaletle muamele etmemi, beni dinleyen ve bana itaat edenlerinize ihsanda bulunmamı, âsi ve şüphelilerinize karşı şiddetli ve sert davranmamı bana emr etti.
Ben, onun bu yoldaki emrini sonuma kadar yerine getiririm.
Ben, itâatlılarımza karşı şefkatli bir baba, aykırı hareket edenlerinize karşı da, ıslatılmış zehir gibiyim! Kendisini esirgeyen, koruyandan bagka hiç biriniz sağ kalmaz. [83]
Ey insanlar! Ben, iyi biliyorum ki: benimle birlikte köşke kadar gelen ve bu suretle bana bağlılığını açıklayan kimseler Hüseyin’e düşmandırlar. Onlar, Hüseyin’in şehre girdiğini ve duruma hâkim olduğunu sanmışlardı.
Vallahi, ben, hiç birinizi tanıyamadım.» [84]
diyerek minberden indi. Vali köşküne gidip yerleşti.
Eski vali Numan b. Beşir ise, Şam’daki vatanına doğru hareket etti.[85]
Müslim b. Akîl’in Kaldığı Evi Değiştirerek Bey’at Alma İşine devam etmesi :
Müslim b. Akîl; îbn-i Ziyad’ın Küfe’ye geldiğini, eski vali Numan’un Kü-fe’den ayrıldığını, İbn-i Ziyad’ın hutbesini ve tehditlerini işitince, hayatı hakkında endişeye düştü. Yatsudan sonra Muhtar’ın evinden çıkıp Küfe’lile-rin Eşrafından Hâni b. Urve’nin evine gitti ve avlusuna girdi.
Hâni, o sırada kadınlarının odasında bulunuyordu. Kendisine haber gönderip dışarı çıkmasını istedi.
Hâni, dışarı çıktı. Müslim, ayakta duruyordu. Hâni’ye selâm verdi ve «Beni koruyasın ve konuklayasin diye sana geldim.» dedi. Hâni «Sen, bu ağır işi yüklemekle bana kıydın!
Eğer gelip evime girmemiş olaydın, seni, kendimden geri çevirmek isterdim.
Sen, bu koruma ve barındırma isteğinle, beni bağladın. Seni barındırmak ve korumak bana bir borç oldu!» dedi ve Müslim b. Akîl’i, kadınlarının evine aldı. Ona, orada bir oda ayırdı.
Bunun üzerime, Ehl-i Beyt Tarâfdarları, Hâni’nin evinde Müslim’in yanında toplanmağa başladılar.[86]
Şerîk b.Âver, Müslim b. Akil Île Bir Arada :
Hâni, İbn-i Ziyad’ın yanında Şerîk b. Âver’le buluşmuş ve görüşmüştü. Onu, evine getirip Müslim b. Akîl’in oturduğu odada konukladı.
Şerik b. Aver, Basra’da şeref ve itibar sahibi, hatırlı bir kişi idi. Basra Ehl-i Beyt Tarafdarlarmın büyükler indendi.
Müslim b. Akİl’in işi hakkında Hârai’yi teşvik eder durur, Müslim b. Akîl de, kendisine gelen Küfe’Iilerden, sözlerinde duracaklarına dair kuvvetli ahidler, misaklar alırdı.
Şerik b. Aver, Hâni’cıin evinde bulunduğu sırada ağır bir hastalığa tutuldu.
İbn-i Ziyad, onun hastalandığını işitince, ziyarete, yoklamağa geleceğini bildirmek üzre adam gönderdi.[87]
Şerik’in, Müslim b. Akîl’e Bir Teklifi :
Şerik b. Aver, Müslim b. Akîl’e «Senin gayen de, sana tarafdar olanların gayesi de, ancak, şu belânın, şu azgın herifin yok edilmesidir.
Allah, onu yok etmen için, sana imkân ve fırsat verdi.
O, benim hastalığımı yoklamağa gelecektir. Kalk, mahzene gir. Yanımda oturup dinlendiği sırada hemen çık, öldür onu!
Öldürdükten sonra, vali köşküne git, orada otur.
Halktan hiç bir kimse, onun hakkında seninle çekişmez, sana düşmanlık etmez.
Allah, bana sıhhat ve afiyet verirse, Basra’ya gider, orada ben senin işine yeterim. Basralılar, sana bey’at ederler.» dedi.
Hâni «Ben, İbn-i Ziyad’ın evimde öldürülmesini hoş bulmam!» dedi. Şerîk «Ne için hoş bulmuyorsun?
Vallahi, onu öldürmek, Allah’a yakınlıktır!» dedi. Sonra da Müslim’e: «Sen, bu hususta kusur etme! [88]
Ben (bana bir su içiriniz!) diye seslenirim. Sen de, o zaman gelir, kılıçla onun işini: bitirirsin!» dedi.
Müslm «olur!» dedi. [89]
O sırada «Vali, kapıdadır!» diye haber verildi. Müslim b. Akîl hemen mahzene girdi.
İbn-i Ziyad, Şerîk’in yanına girip selâm verdi. [90] Şerik’in döşeğine oturdu. Azadlı kölesi Mihran ise [91] İbn-i Ziyad’ın başucunda durdu. [92]
îbn-i Ziyad, Şerik’e «Kendini nasıl buluyorsun? Şikâyetin, hastalığın nedir?» diye sordu.
Şerîk, Müslim’in gelmesi için, sorunun cevabını uzattı durdu. Müslim’e duyurmak için de, bir beyt okuyup «Daha ne duruyorsun, ne bekliyorsun?» demek istedi ve beyti tekrarladı. .[93]
Şerîk «Bana bir su içiriniz! «diye seslemdi. Bir câriye bardakla su getirirken, Müslim’i görünce, vaz geçti.
Şerîk «Bana bir su içiriniz!» diye tekrar seslendi.
Üçüncüde «Yazıklar olsun size! Siz, bana sıcak su içiriniz. Keşke, buna kendimde kudret olaydı!» dedi.
Mihran, işi sezdi. İbn-i Ziyad’a gözlerile işaret verdi. îbn-i Ziyad, yerinden sıçrayıp kalktı.
$erîk «Ey Emîr! Size, vasiyyette bulunmak istiyordum.» dedi. İbn-i Ziyad «Yanına yine gelirim.» diyerek oradan ayrıldı.
Mihran, İbn-i Ziyad’ın peşinden çıktı. «Vallahi, seni Öldürmek istediler!» dedi. .
İbn-i Ziyad «Bu, benim, Şerik’e olan iyilik ve ikramımla nasıl bağdaşır? Hem de, Hâni’nin evinde!
O Hâni’nin evinde ki, kendisi babamın eline elini koyup bey’at etmiş bulunuyordur!» diyerek vali köşküne döndü. [94]
İbn-i Ziyad’m Kanım Dökmekten Müslim’i Alıkoyan Sebepler :
Müslim b. Akîl, mahzenden çıkıp Şerîk’in yanına gelince, Şerîk «Her halde, onu öldürmekten seni ancak korkaklık alıkoymuştur?» dedi.
Müslim «Onu öldürmekten beni iki mühim şey alıkoymuştur. Onlardan birisi: onu, Hâni’nin evinde öldürmeyi hoş ve uygun görmeyişim, ikincisi de: Resûlullâh Aleyhisselâm’jn (îman, ansızın adam Öldürmek için fırsat kollamayı engeller.
Mü’min, ansızın adam öldürmek için fırsat kollamaz.) Hadîsidir.» dedi.
Şerîk «Fakat, vallahi, sen, ocıu öldürmüş olaydın, işin düzelir, kuvvet ve kudret sende derlenip toplanırdı.» dedi.
Bundan sonra Şerîk, bir kaç gün daha yaşadı ve vefat etti. [95]
Müslim b. Akîl’in Küfe’d eki Başarısı :
Müslim b. Akîl, Hâni’nin evinde Küfelilerin bey’atmı almaktan geri durmadı. Onlardan, on sekiz bin kişinin gizli olarak bey’atmı aldı. [96]
Diğer rivayete göre bey’at eden, otuz binden fazla idi. [97]
Ma’kıl’in, Müslim b. Akll’i Bulmak İçin Vazifelendirilmesi :
Müslim b. Akîl’in bulunduğu yer, İbn-iZiyad’a bir müddet gizli kaldı. [98]
îbn-i Ziyad, âzadlısı Mâ’kıl’i çağırdı. Ona «Şu üç bin dirhemi al. Sonra, Müslim b. Akîl’i ve adamlarını araştır, bul. Onlara, bu üç bin dirhemi ver. Kendilerine: (Düşmanlarınızla yapacağınız savaşlarda bundan faydalanınız!) de! Senin, kendilerinden olduğunu onlara bildir.
Bu parayı verdiğin zaman, onlar, sana güvenecek olurlarsa, senden hiç bir haberlerini saklamazlar. Artık, sabahleyin yanlarına gider, her şeylerini öğrenirsin.
Haydi, git, böylece yap!» dedi. Mâkıl, Küfe’nin ulu camiine gitti. [99]
Camiin direklerinden bir direğin dibinde uzun uzun namaz kılan bir zat gördü.
Kendi kendine «Şu Ehl-i Beyt tarafdarları, uzun ve çok namaz kılarlar. Her halde, bu da, onlardandır.» dedi.
Namaz kılan zat, namazını bitirince, ayağa kalktı.
Mâkıl, onun yanıma vardı. «Canım, Sana feda olsun! Ben! Şamlılardan bir kimseyim. Zülkela’ın âzadlısıyım.
Resûlullâh Aleyhisselâm’m Ehl-i Beyt’inj sevmeyi Allah, bana ihsan etti. Onları, en çok sevenlerdenim.
Yanımda üç bin dirhem var. Ehl-i Beyt Tarafdarlarından birisine bunu vermeyi arzu ediyorum.
Bu şehre Hüseyin b. Ali Aleyhisselâmın bir dâvetcisi geldiğini işittim. Bazı işlerinde faydalanmak, Tarafdarlarından istediği kimseye harcamak üzre, bu parayı ona takdim etmeme delâlet ve tavassut edermisin?» dedi. Namazdan kalkan zat «Şu mescidde benden gayrı bir çok kimseler varken, bunu, bana ne diye soruyorsun?» dedi.
Mâ’kıl «çünki, ben, sende, senin yüzünde iyilik gördüm. Resûlullâh Aley-hisselâmın Ehl-i Beyt-ine Tarafdar olan kişilerden olabileceğini tahmin ettim!» dedi.
Bunun üzerine, o zat «jAllâh, sana iyilikler versin! Sen, beni iyi tanıdın. Ben, senin kardeşlerinden bir kimseyim, ismim, Müslim b. Avsece’dir. Seninle görüştüğüme sevinç duydum.
Ben de, o Ehl-i Beyt Tarafdarlarından birisiyim.
Şu Aîlâh’m belâsı İbn,-i Ziyad’ın korkusundan dolayı, bunu, bütün halktan gizli tutacağına, Allah adına yemin ederek bana söz ver!» dedi.
Mâkıl, Müslim b. Avsece’ye bu hususta istediği yeminli sözü verdi. Müslim b. Avsece, Mâ’kıl’e «Bu gün, don git. Yarın sabah olunca, sen, kılan bir zat amaz kılarlar.
Şamlılardan bana ihsan et birisine bunu | işittim. Ba-arcamak üzre, Eh tedipler var Aley-Afalımın et-
ıi iyi tanıdın. ivsece’dir. Sehalktansözü verdi.tanca, sen,benim evime gel. Seninle birlikte adamımıza, yâni Müslim b. Akîl’e gideriz. Seni, ona kavuştururum.» dedi.
Şamlı, gitti. Gece, yattı. Ertesi sabaha çılanca, Müslim b. Avsece’nin evine vardı.
Müslim b. Avsece, onu götürüp Müslim b. Akîl’in yanına soktu. Mâ’kıl ve i§i hakkında izahat verdi. Mâ’kıl de, yanındaki parayı Müslim b. Akîl’in önüne koydu ve ona bey’at etti.
Şamlı casus, artık, sabahları Müslim b. Akîl’in yanma serbestçe geliyor, kendisine engel olunmayor, bütün gün, onun yanında bulunuyordu.
O, böylece, Müslim b. Akîl ile Tarafdarlarının bütün haberlerine "vâkıf olmuştu.
Mâ’kıl, bir akşam, gece karanlığı basınca, ibn-i Ziyad’ın yanıma vardı. Olan, bitenleri, ona birer birer anlattı.
Müslim b. Akîl’in de, Hâni b. Urve’-nîn evinde bulunduğunu bildirdi.[100]
Hâni’nin Başına Gelenler :
Küfe Eşrafından Muhammed b. Eş’as ile Esma b. Hârice; selâm vererek İbn-i Ziyad’ın yanma girdikleri zaman, îbn-i Ziyad, onlara «Hâni b. Urve ne yapıyor? Nasıldır?» diye sordu.
İbn-i Eş’as’la İbn-i Hârice «Ey Emir! O, günlerden beri hastadır!» dediler.
İbn-i Ziyad «Nasıl olur? Benim işittiğime göre: o, bütün gün, evinin kapısının önüade oturmakta imiş!
Bizim yanımıza uğramaktan kendisini alıkoyan nedir?
Bize gelip selâm vermesi, kendisine düşen hak ve vecîbelerden değilmi-dir?» dedi.
İbn-i Eş’as’la İbn-i Hârice «Biz, bunu, ona bildirecek, yanına uğramakta gecikmemesini söyleyeceğiz.» dediler.[101]
İbn-i Ziyad «Hâni’yi, her halde bana getiriniz!» dedi.
îbn-i Eş’as’la İbn-i Hârice, İbn-i Ziyad’ın Hâni’ye bir kötülük yapmamasını sağlamak için «O, emân verilmedikçe, suçu bağışîanmadıkca, gelmez!» dediler.
îbn-i Ziyad «O, nerde, emâh nerde!
Gitseniz de, bir şeyler söyleyip onu, yanıma getirseniz olmaz mı?
Eğer, eman verilmedikçe, gelmiyecek olursa, ona eman veririz. Gidimiz, çağırınız onu!» dedi. [102]
Muhammed b. Eş’as’la Esma b. Hârice, İbn-i Ziyad’ın yanından ayrılarak Hâni b. Urve’nin yanına geldiler. İbn-i Ziyad’ın söylediklerini, kendilerinin ona verdikleri cevabı ve sözü anlattıktan sonra «Biz, sana yemin veriyoruz, îbn-i Ziyad’ın sana karşı kalbinde uyanan kinin, düşmanlığın silinmesi için, şimdi bizimle birlikte kalkıp onun yanına gideceksin!» diyerek direndiler.
Bunun üzerine, Hâni, katırını getirtti. Ona bindi. Muhammed b. Eş’as ve Esma b. Hârice ile birlikte gittiler.
Vali köşküne yaklaşınca, Hânî’nin kalbine bir korku düştü. Arkadaşlarına «Kalibime, bu adamdan bir korku düştü!» dedi.
Arkadaşları «Ne için kalbine korku düşüyor?! Sen, temiz, yaşlı, döğül-mekten uzak bir kişisin!» dediler.
Hâni, onlarla birlikte gitti. İbn-i Ziyad’ın yanına girdi. Kadı Şureyh de, orada idi.
Ibn-i Ziyad, Hâni’yi görünce «Ben, onun yaşamasını ve iyiliğini istiyorum. Oıise, benim ölümümü istiyor!» diye başlayan bir beyt okudu. [103]
Halbuki, îbn-i Ziyad, önceleri, Hâni gelirken, ona İkram ve iltifatlarda bulunurdu.
Hâni «Ey"Emîr! Nedir bu? Bununla, ne demek istiyorsun?» diye sordu.
Ibn-i Ziyad «Ey Hâni b. Urve! Senin, Mü’minler Enıîrine ve bütün Müslümanlara karşı evinde yaptığın şu işler nedir söyle bakayım?
Müslim b. AkîTi getirtip evine soktun. Çevrendeki evlerde onun için silahlar ve askerler topladım değil mi? Bunların bana gizli kalacağını mı san-dın?2» dedi.
Hâni «Ben, böyle hir şey yapmadım. Müslim de, yanımda değildir.» dedi. îbn-i Ziyad «Evet! Yaptın!» dedi. Hâni «Yapmadım!» dedi.
îbn-i Ziyad «Evet! Yaptın!» dedi.
Aralarında, söz çoğaldı. Hâni, itirafa yanaşmadı ve inkâr etmekte direndi.
Bunun üzerine, îbn-i Ziyad, casusu Mâ’kıTi çağırttı. M&’kıl, gelip önlerinde durdu.
tbn-i Ziyad, Hâni’ye «Bunu, tamyormusun?» diye sordu.
Hâni «Evet!» dedi ve Mâ’kıl’in, kendileri üzerine tayin edilmiş bir casus olduğunu ve bütün olan bitenlerin îbn-i Ziyad’a onun tarafından ulaştırılmış olduğunu anladı.
Elleri, yanlarına düştü. Bir müddet, kendinden geçti.
Sonra, kendine gelip îbn-i Ziyad’a «Beni dinle. Sözlerimin doğruluğuna iîian. Vallahi, sana yalan söylemeyorum. Kendisinden başka ilâh bulunmayan Allah’a yemin ederim ki Müslim b. Akîl’i de, evime ben çağırmış, getirtmiş değilim. Kapıma gelip oturduğunu görünceye kadar onun bey’at işinden de, haberim yoktu. Evimde kalmak istedi. İstediğini red etmekten utandım. Barındırılması ve korunulması için bana sığındı. Ben de kendisini evime aldım. KcEiukladim ve barındırdım. Onun işi, sana haber verilmiş olduğu üzre olmuştur.
İstersen, şimdi, sana karşı, hiç bir kötülük yapmayacağıma dâir seni tatmin edecek en ağır yeminle söz vereyim, yahut, İstersen, tekrar yanına dönüp geleceğime dâir sana, elinde bulunduracağın bir rehine vereyim de gideyim evimden istediği yere çıkıp gitmesini kendisine söyleyeyim ve kendisini himayemden ve komşuluğumdan çıkarayım?» dedi.
îbn-i Ziyad «Hayır! Vallahi, onu, bana getirip teslim etmedikçe, sen, benim yanımdan ayrılamazsın!» dedi.
Hâni «Hayır! Vallahi, ben de müsâfirim olan, himayem altında bulunan bir zatı, öldür diye hiç bir zaman sana getirip teslim etmem!» dedi.
îbn-i Ziyad «vallahi, onu, bana getireceksin!» dedi Hâni« Vallahi, getirmem!» dedi.
Aralarında söz çoğaldı.Ne Küfeli, ne de Basralı olmayan Şam’lı Müslim b. Amr-ü Bâhilî, Hâni’-nin, Müslim b. Akîl’i İbn-i Ziyad’a teslim etmemek hususunda direndiğini ve sesini yükselttiğini görünce, kalkıp «Allah, valiye iyilikler versin! Sen, beni bununla başbaşa bırak ta, kendisile bir konuşayım?» dedi ve Hâni’ye «kalk, şuraya gidip seninle biraz konuşalım!» dedi.
Hâni, kalktı. îbn-i ZiyadVı yakınında, bakınca görebileceği, seslerini yükselttikleri zaman, ne konuştuklarını işitebileceği, kıstıkları zaman, konuştukları kendilerinde gizli kalacağı bir köşeye çekildiler.
Müslim b. Amr-ül Bâhilî «Ey Hâni! Allah aşkına kendini öldürtüp te, kavminin, aşiretinin başını belâya sokma:
Şu kavm (Yezîd b. Muaviye Hanedanının) amucasının oğlu olan şu adamı, İbn-i Ziyad’a teslim ediver. Onlar, onu, ne öldürürler, ne de, kendisine bir zarar verirler.
Böyle yapmakta sa<na ne ayıp vardır, ne de eksiklik! Sen, onu, nihayet Sultana teslim etmiş oluyorsun!» dedi.
Hâni «Hayır. Vallahi, bu, benim için en ayıp ve en utanılacak bir harekettir.
Kendim sağ ve sağlam, kulağım duyar, gözüm görür, kollarım şiddetle tutar, sayısız yardımcılarım da, varken, himayem altındaki konuğumu teslim edeceğim öyle mi?:
Vallahi, tek başıma da, kalsam, hiç bir yardımcım da olmasa, onun yanında ölür, yine onu teslim etmem!
Vallahi, onu, hiç bir zaman îbn-i Ziyad’e teslim etmem!» dedi.
Îbn-i Ziyad, bunu işitince «Yaklaştırınız yanıma onu!» dedi. Hâni’yi yanına yaklaştırdılar.
îbn-i Ziyad «Vallahi, ya onu bana getirirsin, yahut boynunu vuracağım!» dedi.
Hâni, aşiretinin kendisini koruyacağını sanarak «Eğer, sen, beni öldü-rürsen, köşkünün çevresinde kılıçlar sakırdar!» dedi.
îbn-i Ziyad «Vay sen beni kılıç şakımasile mi korkutuyorsun? Yaklaştırınız yanıma onu!»dedi.
Yanına yaklaştırılınca, Hâni’nin önüne vardı. Elindeki keskin değnekle burnuna, alnına ve yanaklarına —değnek kırılıncaya kadar-— durmadan vurdu.
Hâni’nin burnu parçalandı. Üzerine, kanlar akmağa başladı. Yanaklarının ve alnının derileri, etleri sakalının üzerine döküldü.
îbn-i Ziyad «Sen,, kanını dökmeyi heîallâşürdın. Seni öldürmek, bize helal olmuştur.
Tutumuz bunu odalardan birisine atınız î Kapısını üzerine kapatınız. Kapıya da, bir bekçi dikiniz!» dedi ve öyle .yapıldı.
Esma b. Hârice, ayağa kalkıp îbn-i Ziyad’a «Sen, bize, bu adamı getirmemizi emr ettin. Biz, onu getirip yanma soktuğumuz zaman, vurup burnunu parçaladın. Kanım, sakalının üzerine akıttın. Onu, Öldüreceğini de söyledin» diyerek itiraz edince,. Ibn-i Ziyad «Sen, bizim lehimizde değilmisin?» dedi. Emr etti. Oda aşırı derecede döğüldü. Sonra, bırakılıp haps edildi.
Muhammed b. Eş’as «Biz, valinin lehimizde veya aleyhimizdeki görüşüne razıyız. Vali, terbiye edicidir!» dedi.
Amr b. Haccac, «Hâni, öldürüldü!» diye işitince, Mezhic kabilesi halkını topladı. Büyük bir toplulukla gelip vali köşkünü kuşattı.
Amr b. Haccac «Ben, Amr b. Haccac’ım! Bunlar da, Mezhic kabilesinin süvarileri ve ileri gelenleridir.
Biz, ne hükümete itâattan çıkmış, ne de, cemaattan ayrılmış izdir.
Fakat, bunlar, adamları olan Hâmi’nin öldürüldüğünü işitince, bunu hazm edemediler, işi büyüttüler.» diyerek seslendi.
îbn-i Ziyad’a «Şu kapıda yığılanlar» Mezhic kabilesi halkıdır!» denildi.
îbn-i Ziyad, Kadı Şurayb’a «Onların adamlarının yanına gir, gör onu. Sonra, Mezhic kabilesi halkının yanlarına git. Hâhi’min sağ olduğunu, Öldürülmediğini gördüğünü kendilerine haber ver!» dedi.
Kadı Şurayh, Hâni’nin yanına girdi. Ona baktı.
Kadı Şurayh der ki «Hâni, beni görünce: (Allah aşkına, Müslümanlar aşkına! Benim aşiretim, kabilem hep yok mu oldular?!
Din adamları nerede kaldılar?!
Onlar, beni düşmanları ve düşmanlarının oğlu ile baş başa bırakıp hep gaib mi oldular?!) dedi.
Hâni’nin, hâlâ sakalına yüzünden kanlar akıyordu.
Köşkün kapısında bir sarsıntı ve gürültü işitince, dışarı çıktım. Hâni, arkamdan (Ey Şurayh! Sanıyorum ki işittiğim gürültü, Mezhic kabilesinin ve Müslümanlardan bana tarafdar olanların sesleridir. Yanıma on kişi girip beni kurtarsınlar!) diye seslendi.
Dışarıya, Mezhic kabilesi halkının yanına çıktım. Yanımda Humeyd b. Bükeyr-ül Ahmerî vardı. İbn-i Ziyad’ın başındaki emniyet memur ve muhafızla rındandı. îbn-i Ziyad, onu, Hâni’nin yanma benimle birlikte göndermişti. Vallahi, yanımda o adam olmasaydı, Hâni’nin bana emr ettiği şeyi adamlarına tebliğ ederdim.
Mezhic kabilesi halkının yanına çıktığımda (Sizin adamınız hakkındaki tutumunuzu ve söylediklerinizi valiniz işitti ve Hâni’nin yanına girmemi bana emr etti. Gidip onu gördüm. Gördüğümü de, size söylememi emr etti. Size bildiriyorum ki Hâni, sağdır. Size, onun öldürüldüğü hakkında verilen haber, asılsızdır.) dedim.
Amr b, Haccac ve adamları «demek ki Hâni, öldürülmemiş, Allah’a şükürler olsun!» dediler [104]
Mezhic kabilesinin Seyyidlerinden olan Amr b. Haccac, onlara «İşte, adamınız sağmış. Ne diye fitneyi hızlandırıyor, körükleyorsunuz? Geri dönüp gidiniz!» dedi. Dönüp gittiler.[105]
İbn-i Ziyad’m Mescidde Konuşması :
İbn-i Ziyad, Hâni’yi döğdükten ve haps ettikten sonra halkın toplanmasından korkarak yanında halkın ileri gelenleri, kendi muhafızları ve uşakları olduğu halde mescide gitti. Minbere çıktı. Allah’a hamd-ü senada bulunduktan sonra «Ey insanlar! İmdi, size derim ki Allah’a itâata, İmam ve Önderlerinize itâata sarılınız. İhtilafa ve tefrikaya düşmeyiniz. Yoksa, helak olur, zelil olur ve öldürülürsünüz. Uyarılan kişi için, mazeret yoktur.» diyerek minberden indi.[106]
Müslim b. Akîi’in Ayaklanması :
îbn-i Ziyad, Mescidde konuşmasını bitirip minberden indiği sırada «İbn-i Akîl’geldi! İbn-i Akîl geldi!» diye sesler işitilince, acele köşke girdi. Köşkün kapılarını kapattırdı ve kilitletti. .
Abdullah b. Hâzim der ki «Vallahi, ben, Müslim b. Akilin, vali köşküne gönderdiği Elçisi idim. Hâni’nin başına gelenleri gözlerimle görmüşümdür. Hâni, döğüldüğü ve haps edildiği zaman, atıma binip Müslim b. Akîl’in yanına vardım. Murad oğulları kadınları toplanmışlar (Eyvah! Yanılıp aldanıp gitti O! Eyvah! Gayb oldu O!) diyerek feryad ediyorlardı.
Müslim b. Akîl’in yanıha girip bütün olaa bitenleri kendisine haber verdim. Müslim’e bey’at etmiş olanlar, on sekiz bin kişi idi. Hâni’nin evinin çevresindeki evlerde dört bin kişi vardı.
Müslim b. Akil (Yâ Mansur! Emit!) diye seslen!) dedi.
Ben de (Yâ Mansur! Emit!) diye seslendim. Bunu işiten Kuleliler de birbirlerine seslendiler. Halk, Müslim b. Akîl’in başına toplandı.
Müslim b. Akıl; Ubeydullâh b. Amr b. Uzeyr-ül Kindî’ye Kinde ve Rebîa kabileleri adına Sancak bağladı. Ona (sen, süvarilerin önünde hareket et!) dedi.
Müslim b. Avsece’ye, Mezhic ve Esed kabileleri adına Sancak bağladı (Sen, piyadelerle git ve onların başında bulun!) dedi.
îbn-i Sümâmet-es sâidî (Saydavî) ye Temîm ve Hemedan kabileleri adına Sancak bağladı.
Abbas b. Câdet-ül Cedelî ye Medinelüer adına Sancak bağladı. Sonra, kendisi de, köşke doğru hareket etti.»
Abbas b. Cedelî der ki’ «Biz, dört bin kişi ile yola çıktık. Köşke varıp kavuştuğumuz zaman, üç yüz kişi kaldık.
Biraz sonra, Müslim b. Akıl, Murad oğulları kabilesile birlikte gelip köşkü kuşattılar.
Sonra, halkı, yanımıza çağırdık. Hepsi yanımızda toplandılar. Kısa bir müddet geçmiş, geçmemişti ki, mescid ve sokaklar halkla dolmuştu. Akşama kadar halkın yığınağı devam et|i.
îbn-i Ziyad, çok sıkıştı. Köşkün büyük kapısına içeriden dayanmalarını adamlarına emr etti.
îbn-i Ziyad’m yanında emniyet memurları ve muhafızlarından otuz kişi ile ev halkından, âzadlılarından ve Küfe Eşrafından da, yirmi kişi bulunuyordu. [107]
O sırada köşkte bulunanların —-Küfe Eşrafı da, dahil olmak üzre iki yüz kişi kadar oldukları da, rivayet edilir. [108]
îbn-i Ziyad; Müslim b. Akîl’in bir çok halkla geldiğini görünce, Dellâl’a »Ey Allah’ın Süvarileri! Hayvanlarınıza atlayınız!» diyerek bağırmasını emr etmiş, dâvetine icabet eden olmamıştı
îbn-i Ziyad, gelen halk arasında kendi adamları bulunduğunu sanıyordu. [109]
Müslim b. Akîl’in^ yanında Muhtar b. Ebî Ubeyd yeşil, Ubeydullâh b. Haris ise kırmızı bir Sancak taşıyor ve üzerinde kırmızı bir elbise bulunuyordu.
Muhtar, gelince, Sancağını Amr b. Hureys’in kapısına dikti.[110]
Ibiu Ziyad’m Aldığı Tedbirlerle Halkı, Müslim’in Başından Dağıtması :
Müslim b. Akîl, köşkün çevresinde şiddetli çarpışma yaptı. [111] Ağır şekilde yaralandı. Arkadaşlarından da, bazıları öldü. [112]
Köşkün içinde bulunanlar, köşkün damına çıkarak halka kesek ve ok atarak halkın köşke yaklaşmalarına engel oldular. Akşama kadar böyle yapmaktan geri durmadılar. [113]
Eş’as, Ka’ka b. Sevr ve Şebes b. Rib’î, akşama kadar Müslim b. Akîl ve arkadjaşlarıle çarpıştılar.
Şebes b. Rib’î «Geceye kadar bekleyiniz. Bunların hepsi dağılır, giderler.» Ka’ka ise, Şebes’e «Sen, halka şehri kapadın. Yollarını aç, onlar, dağılsın-lar, gitsinler!» diyordu. [114]
İbn-i Ziyad, Kesîr b. Şihab b. Husayn’ı çağırdı. Mezhic kabilesinden kendisine tâbi olanların yanına varıp onları harpten, Sultanın cezasından korkutarak îbn-i Akîl’den ayırmasını ona emr etti.
Muhammed b. Eş’as’a; Kinde ve Hadranıevt’ten kendisine tabi olanların yanma gitmesini, halktan yanlarına gelecek olanlara emân sancağının açılmasını emr etti.
Ka’ka b. Sevr, Şebes b. Rib’î, Haccar b. Ebcer ve Şimr b. Zilcevşen’e ayini şekilde hareket etmeleri için emir verdi.
îbn-i Ziyad, büsbütün yalnız ve az kimselerle kalkmaktan çekinerek diğer Küfe Eşrafını yanında tuttu.
Kesîr b. Şihab, Muhammed b. Eş’as ve Ka’ka b. Sevr, kavm ve kabilelerinden kendilerine tâbi olanlarla birlikte İbn-i Ziyad-ın yanında toplandıklan zaman, Kesîr b. Şihab, îbn-i Ziyad’a «Ailâh, Emîr’e iyilikler versin. Köşkte seninle birlikte halkın ileri gelenlerinden, muhafızlarından, ev halkından ve âzadlılarından bir çok kimseler var.
Köşkün etrafını saranlarla çarpışmak üzre, istersen, sen de bizimle gel!» dedi. İbn-Î Ziyad, gelmekten kaçındı.
Şebes b. RibTye bir sancak bağlayıp onu dışarı çıkardı.
Bütün halk, Müslim b. Akîî ile birlikte bulunuyor ve tekbir getiriyordu.
İbn-i Ziyad, yanında topladığı Küfe Eşrafına «Halka görününüz. îtâatlı olanların fazlasile memnun edileceklerini söyleyiniz. Asi olanları ise, ümitlerinin boşa çıkarılacaklarını ve cezalandırılacaklarını söyleyerek korkutunuz.
Şam’dan kendilerine karşı askerî birlikler gelmekte olduğunu bildiriniz!» dedi.
Halka karşı ilk konuşan, Kesîr b. Şihab oldu ve «Ey insanlar! Buradan dağılıp ailelerinize kavuşunuz.
Şerri ve zararı hızlandırmayınız, körüklemeyiniz.
Kendinizi, Öldürmek için, ortaya atmayınız.
îşte size, Mü’minler Emîri Yezid’in askerleri de geliyor.
Eğer, siz, îbn-i Ziyad’la çarpışmağa devam edecek, yatsuya kadar dönüp gitmeyecek olursanız, o, zürriyetinize bile iyiliği haram kılmağa, Şam’lı-larla yapacağınız çarpışmada bozulup dağıldığınızda hasta yerine sağlamı, çarpışmada bulunup bir tarafa savuşmuş olanın yerine, çarpışmada bulunmayan ve ortada yakalayıp cezalandırmağa ve içinizde oma karşı âsi olanlardan bir kimse kalmayıncaya kadar bu şekilde hareket etmeye yemin etmiştir!» dedi. [115]
Muhammed b. Eş’as, Ka’ka b. Sevr, Şebes b. Rib’î, Haccar b. Ebcer ve Şimr b. Zilcevşen de «Ey Küfelîler! Allâh’dan korkunuz. Fitne ve fesad çıkarmağa acele etmeyiniz.
Şu ümmetin Asasını yarıp ikiye ayırmayınız.
Üzerinize Şam süvarilerini getirmeyiniz. Onların tadını tatmış, Emevîle-rin heybet ve azametlerini denemiş bulunuyorsunuz!» diyerek halka seslendiler.
Müslim b. Akîl’in yanında .bulunan adamlar, hemşehrilerinin sözlerini işitince, gevşemeğe başladılar. [116]
Dağılmağa yüz tuttular,
Kesîr b. Şihab, Kelp kabilesinden iki bin kişiyi Müslim b. Akîl’den ayırdı.
Müslim b. Akîl’in yanma gitmek istiyen Fityan oğulları gençlerinden birisini yakalayıp İbn-i Ziyad’a gönderdi. O da emr etti. Genç, haps edildi.
Muhammed b. Eş’as, gidip Umâre oğullanma mahallelerinde dikildi.
Umâre b. Salhab-ül Ezdî’nin silahlanarak Müslim b. Akîl’in yanma gitmek istediğim anlayınca, onu tuttu, İbn-i Ziyad’a gönderdi.
O da, onu haps etti. [117]
Küfelilerden bir adam gelip oğluna, kardeşine ve amucasmın oğluna «Geri dön! Çünki, bu kadar halk, yetiyor, sana hacet bırakmayorlardır!» dedi.
Bir kadın gelip oğlunu, kocasını ve kardeşini geri çevirinceye kadar onlarla ilgilendi. [118]
Başka bir adam gelip oğluna veya kardeşine «Yarın, Şamlılar gelip karşına çıkacak. Sen, harbi ve şarri ne yapacaksın, geri dön!» diyerek onları alıp götürdü,
Orada toplanmış bulunanlar, akşama kadar bölündüler ve dağıldılar. [119]
Müslim b. Akîl’in yanında beş yüz kişi kaldı. Sonra, onlar da, azala azala üç yüze ve en sonra otuza kadar İndi.[120]
Müslim b. Akü’in Başına Gelenler.-
Müslim b. Akü, vali köşkü yanındaki mescidde akşam namazını ancak, otuz kişi ile kıldı.
Müslim, böyle, yanında otuz kişiden başka kimse kalmadığını görünce, Kinde mahallesi kapılarına doğru yaya olarak yürümeğe başladı. [121]
Kinde kapılarına gelince, yanında ancak on kişi kaldı. Kinde kapısından çıktığı ve arkasına dönüp baktığı zaman, kendisine cıe gideceği yolu, ne barınacağı evi gösterecek, ne de karşılacağı düşmana karşı derd ortağı olacak bir kimse göremedi.
Küfe’nin eski sokaklarına doğru yürümeğe başladı. Nereye doğru gittiğini, nereye gideceğini bilmiyordu.
Kaidelerden Cebele oğullarının evlerine kadar gitti. Orada, Eş’as b. Kays’ın âzadlılari’rtdan Tav’a isminde bir kadının kapısına vardı. Kadın, Esîd-ül Hadramî ile evlenmiş, ondan Bilal isminde bir oğlu olmuştu.
Bilal, halkın yanında bulunuyor, Tav’a da, onun gelmesini bekliyordu. Müslim b. Akil, Tav’a’ya selâm verdi. O da, selâma mukabele etti-, Müslim «Ey Allah’ın kulu kadın! Bana, bir su içir!» dedi.
Tav’a, içeriden su getirip verdi. Müslim, suyu içtikten sonra, Tav’a, kabı içeri aldı.
Müslim, oraya oturdu. Tav’a, dışarı çıktı. Müslim’e «Ey Allah’ın kulu! Suyu içmedin mi?» diye sordu.
Müslim Evet! İçtim.» dedi.
Tav’a «Öyle ise, kalk, ailenin yanına git!» dedi.
Müslim, sustu, cevap vermedi.
Tav’a «Kalk, ailenin yanma git!» diyerek sözünü tekrarladı.
Müslim, yine sustu, cevap vermedi.
Tav’a «Sübhânallâh! Ey Allâhm kulu! Kalk, ailenin yanma git! Allah, seni af etsin. Benim kapımda oturmak, ne sana iyilik getirir, ne de, helâl olur!» dedi.
Müslim, ayağa kalktı. «Ey Allah’ın kulu kadın! Benim, bu şehirde ne bir konutum, ne de, yanında barınacak bir kabilem var!
Sen, bu günden sonra sana yetebilecek sevaplı bir iyilikte bulunsan olmaz mı? dedi.
Tav’a «Ey Allah’ın kulu! Nedir o iyilik?» diye sordu.
Müslim «Ben, Müslim b. Akîl’im. Şu kavm (Küfeliler) bana yalan söylediler ve beni aldattılar.» dedi.
Tav’a «Demek, sen Müslim’sin?» dedi. Müslim «Evet!» dedi.
Tav’a «İçeri buyur!» dedi ve onu, evinin içerisindeki ayrı bir odaya aldı. Odayı döşedi.
Müslim’e akşam yemeği hazırladı. Müslim, yemedi. Biraz sonra, Tav’a’nın oğlu Bilal geldi.
Bilal, anasının o odaya çok girip çıktığım görünce, anasına «Vallahi, ben, senin bu gece odaya çok girip çıkmandan şüpheleniyorum. Her halde, sende bir iş var!» dedi.
Tav’a «Yavrucuğum! Şuradan mı şüpheleniyorsun?» diye sordu.
Bilal «Oradan şüpheleniyorum. Vallahi, sen, bana ne varsa, mutlaka haber vermelisin!» dedi.
Tav’a «Git, sen, kendi halinle uğraş. Benden bir şey sorma!» dedî.
Bilal, ısrar edince, Tav’a «Yavrucuğum! Sana haber vereceğim şeyi halktan hiç bir kimseye söylemeyeceğine yemin edersen, söyleyeyim.» dedi.
Ona yemin ettirdikten sonra, Müslim b. Akîl’in gelip kendilerine sığındığını haber verdi. Bilal da sustu ve yattı.
Bilâl’ın, kötü tutum ve davranışlarile halk arasında yeri olmayan bir kimse olduğu söylenir.
Beri yandafl İbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl’in adamlarının, Önce işitmiş olduğu seslerini işitmeyince, kendi adamlarına «Çıkıp bir bakınız. Onlardan bir kimse görebilirmisiniz?» diye sordu.
Dışarı çıkıp baktılar. Kimse göremediler.
tbn-i Ziyad «îyi bakımz. Belki, karanlık altında sizi tuzağa düşürmek için gizlenmiş olabilirler!» dedi.
Mescidin bölmelerine çıktılar. Karanlıklarda bir kimse var mı diye ellerindeki ateş ışıklarile zaman zamaa baktılar. Karanlığı, ışıklarla taradılar, aradılar.
Direkler arasına ipler gererek kandilleri astılar ve yaktılar. Yakım, uzağı aydınlattılar. Minberin altına varıncaya kadar, her tarafa baktılar. Hiç bir şey göremeyince, İbn-i Ziyad’a bildirdiler. [122]
İbn-i Ziyad «Müslim ve taraf darları, bırakılmışlar; Küfeliler, Müslim’den ayrılmışlardır!» dedi. [123]
Mescid’in kapalı bulunan köşk kapısı açıldı.
îbn-i Ziyad, yatsu vakti, adamlarile birlikte Mescide gitti. Onlara, etrafında oturmalarımı emr etti. Polis ve Emniyet memurlarından, Küfe Eşraf ve ileri selenlerinden, kabile Reislerinden veya mücahidlerden olanların yatsu namazını ancak köşk mescidinde kılmaları, kendilerini temize çıkaracak, sorumluluktan kurtaracaktır!» diye seslenmesini Amr b. Nâfi’e emr etti.
Bir müddet sonra mescîd, halkla doldu, taştı.
Sonra, emr etti. Ezan okundu ve namaz için kamet getirildi.
Husayn b. Nümeyr «istersen, namazı halka ben kıldırayım. Yahut senden başkası kıldırsın. Sen, köşke gir,. Namazını orada kıl. Çünki, ben, düşmanlarından bazıları tarafından senin Öldürülmeyeceğinden emin değilim!» dedi.
İbn-i Ziyad «Öyle ise, gidip arkamda ayakta durunuz. Beni bekleyiniz ve cema’ata dikkat ediniz. Zaten, ben, halka namaz kıldırmak için mescide girmiş değilim!» diyerek minbere çıktı.. Allah’a hamd-ü senada bulunduktan sonra «İmdi, bilesiniz ki: câhil ve sefih Ibn-i Akîl, ihtilaf ve isyan çıkarmak için Küfe’ye geldi.
Kim, onu, bize bulur ve evinde olduğunu haber verirse, Allah için beraat eder, temize çıkar.
Kim, onu bize getirirse, ona, Müslim’in kan bedeli ihsan olunacaktır.
Allah’ın kulları! Allâh’dan korkunuz. îtaatmıza, bey’atımza sarılınız. Kendinize başka bir yol düşünmeyiniz.
Ey Husayn b. Nümeyr! Anan, seni yitirsin. Sen, Küfelilerin evlerine baskın yapacak, sokak ağızlarına gözcüler göndereceksin. Yarın, sabaha çıkınca, hutün evleri, altın, gümüş külçesi arar gibi birer birer aratacak, o adamı bulup getirinceye kadar aramaktan, göz kulak, olmaktan geri durmayacaksın!» diyerek minberden inip köşke girdi.
Husayn b. Nümeyr, Polis ve Emniyet Amiri idi.
Ibn-i Ziyad, Amr b. Hureys için bir Sancak bağladı. Sabahleyin halkı meclisine toplamasını ona emr elti. izin verilince, halk, İbn-i Ziyad’m huzuruna girdiler.
Muhammed b. Eş’as, geldi. İbn-i Ziyad, ona «Hoş geldin hainliği, yaramazlığı bulunmayan, suçlanmayan kişi!» dedi. Onu, yanma oturttu.
Sabaha çıkınca, Müslim b. Akîl’i evinde barındıran TavVnın oğlu Bilal b. Esîd, erkenden Muhammed b. Eş’as’m oğlu Abdurrahman’a gidip Müslim b. Akîl’in yerini, yâni anasının’ yanında bulunduğunu haber verdi.
Abdurrahman da, babasının yanma varıp İbn-i Ziyad’la otururken, bunu, ona gizlice söyledi.
Ibn-i Ziyad, Muhammed b. Eş’as’a «Oğlun, sana gizlice ne söyledi?» diye sordu.
O da «Bana, İbn-i Akîl’in evlerimizden bir evde bulunduğunu haber verdi!» deyince, İbn-i Ziyad, elindeki değnekle Muhammed b. Eş’as’ın böğrüne yavaşça vurarak «Kalk, hemen onu bana getir!» dedi.
Muhammed b. Eş’as, Müslim b. Akîl’i getirmek için kalktı. İbn-i Ziyad, mescidde yerine vekil bıraktığı Âmr b. Hureys’e haber gönderdi ve «İbn-i Eş’as’la altmış veya yetmiş adam gönder. Hepsi Kays kabilesinden olsun!» dedi. [124]
Müslimi yakalamak için gönderilen askerlerin yüz kişi oldukları da, rivayet edilir [125]
Amr b. Hureys, Kays kabilesinden seçilen askerî birliği Amr b. Ubey-dullâh b. Abbas-üs Sülemî’nin kumandası altında, Müslim b. Akîl’in üzerine gönderdi.
Bunlar, Müslim b. Akîl’in içinde bulunduğu eve geldiler. [126]
O sırada, Tav’a, Müslim için ateş yakmış, su ısıtmıştı. Müslim de, üzerinin kanını yıkamakta idi. [127]
Müslim b, Akîl, atların nallarının çıkardığı sesleri ve adamların gürül-tülerfcıi işitince, kendisi için geldiklerini anladı.
İbn-i Ziyad’ın gönderdiği askerler, Müslimin bulunduğu eve baskın yaptılar.
Müslim, kılıcını sıyırıp onların üzerlerine yürüdü. Kılıcını vura vura onları evden dışarı çıkardı.
Küfe askerleri, tekrar eve baskın yaptılar.
Müslim b. Akil, üzerlerine saldırıp onları dışarı çıkardı.
O sırada Bükeyr b. Humran ile birbirlerini kılıçladılar.
Bükeyr, Müslim’in ağzına kılıçla vurup üst dudağını kesti. Kılıcın ucu alt dudağına battı.
Müslim de onun başına kılıçla şiddetli bir darbe indirdi. Omuz köküne indirdiği ikinci darbe ile de Bükeyr’in omuzunu göğüs boşluğuna kadar yardı.
Askerler, bunu görünce, evin damına çıkarak onu damdan taşa tuttular.
Ayrıca, evin etrafımda kamış yaktılar. Damdan, Müslim’in üzerine inmeğe başladılar.
Müslim, evde banmlamayacağıni görünce, kılıcını sıyırdı.[128] «Bütün bu halk, Müslim b. Akîl’i öldürmek için mi toplandılar?
Öyle ise, ey nefs! Kaçınılmaz olan ölüme karşı çık!» dedi [129] Sokağa fırlayıp çarpışmağa girişti.
Muhammed b. Eş’as, Müslim’in yanına gelip «Ey genç! Sana emân var! Kendini boş yere öldürme!» dedi.
Müslim b. Akil, hem çarpışıyor, hem de «Ben, hür olarak ölmeğe yemin c:Uim!» diyordu.
Muhammed b. Eş’as «Sana ne yalan, ne hile, ne de, aldatma var! Bunlar, senin amuca oğullarındır. Seni, ne Öldürürler, ne de döverler!» dedi.
Müslim b. Akü, kendisine atılan taşlardan yılmış ve sinmiş, çarpışmaktan âciz bir hale düşmüş, arkasını evin duvarına dayamıştı.
Muhammed b. Eş’as. ona yaklaşarak «Sana eman verilmiştir!» dedi.
Müslim b. AMİ «Ben, gerçekten emân verilmiş, emin bir haldemiyim?» diye sordu.
Muhammed b. Eş’as «Evet!» dedi.
Amr b. Ubeydullâh-ü Sülemî hariç, orada bulunanların hepsi de «Sana emân verilmiştir.» dediler.
Amr b. Ubeydullâh ise «Benim, bunu bindirecek ne dişi, ne de erkek devem var!» dedi ve bir kenara çekildi.
Müslim b. Akîl «Bana emân vermeyecek iseniz, ellerimi sizin ellerinize teslim edip bağlatmam!» dedi.
Bir katır getirilip Müslim, onun üzerine bindirildi.
Etrafı kuşatıldığı, boynundan kılıcı çıkarıldığı zaman, Müslim’in, hayatından ümidi kesilmiş gibi idi ve gözleri yaşarmıştı.
«İşte bu, vefasızlığın, verilen emân sözünde durmamanın bir başlangıcıdır!» dedi.
Muhammed b. Eş’as «Ben, sana bir zarar gelmeyeceğini umuyorum!» dedi.
Müslim b. Akîl «Bu, bir umuntudan başka bir şey değildir. Sizin bana verdiğiniz eman sözü nerede kaldı? İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn!» dedi ve ağladı.
Amr b. Ubeydullâh-üs Sülemî «Biz, senin gibi birisimi arayıp bulmuş senin gibi teslim almıştık ta, o, hiç ağlamamıştı!» dedi.
Müslim «Vallahi, ben ne kendim, ne de zürriyetimden öldürülecek olanlar için ağlıyorum!
Fakat, ben, bana doğru gelmekte olan ailemden Hüseyin ve Onun Ev halkı için ağlayorum!» dedi. Sonra da, Muhammed b. Eş’as’a döaüp «Ey Allah’ın kulu! Görüyor ve anlayorum ki: vallahi, sen, bana verdiğin emân hükmünü yerine getirmekten "âcizsin! [130]
Senin elinden gelebilecek bir hayır yokmudur? Yanındaki adamlarından birisini benim tarafımdan Hüseyin’e göndersen de, benim söyleyeceklerimi Ona eriştirse, olmaz mı?
Çünki, ben, bü gün veya başka bir gün, Onun veya Ev halkının size, Küfe’ye çıkıp geleceğini sanıyorum.
Görüyorsun ki ben, bunun için ağlayor, üzülüyor ve sabırsızlanıyorum. Göndereceğin adam, Ona (İbn-i Akîl, beni, sana yolladı. Kendisi, Küfeliler elinde esirdir. Artık, onun yer yüzünde yürüdüğü görülmez. Belki de öldürülmüştür.
O, sana (izin sıra ev halkınla birlikte geri dön! Küfeliler, Seni aldatmıştır! Babanın adamları olan o Küfeliler ki babanın ölümü ile veya Öldürül-mesile O’ndan ayrılmayı temenni etmişlerdi.
Küfeliler, Seni de, beni de, yalanladılar. Bu, yalana çıkarılamayacak bir görüştür! diyor) desin!» dedi.
Muhammed b. Eş’as «Vallahi, bu isteğini, yapacağım. Sana eman verdiğimi de, İbn-i Ziyad’a bildireceğim!» dedi.
Muhammed b. Eş’as, kendisini ziyarete gelen şair îyas b. Asel-üt tâî’yi çağırdı. Müslim b. Akîl’in, Hz. Hüseyin’e bildirilmesini istediği şeyler yazılı bir mektubu ona verdi. «İşte, sana yiyeceğin’, cihazın, ailenin ihtiyacı olan şeyler!» dedi.
İyas «Hani binitim nerede?» diye sordu.
Muhammed b. Eş’as «İşte, binit te sana. Bin ona!» dedi.
Muhammed b. Eş’as, Müslim b. Akîl ile birlikte vali köşkünün kapısına kadar geldiler.
Muhammed b. Eş’as, izin istedi. îzin verilince, içeri girdi. îbn-i Ziyad’a, Müslim b. Akîl’in haberini verdi. Bükeyr b. Humran’ı vurup yaraladığım da, sözlerine ekledi.
îbn-i Ziyad «Allah, onu (Müslim’i) bizden ırak etsin!» dedi.
Muhammed b. Eş’as; Müslim b. AkîPin askerî birliğe nasıl karşı koyduğunu, kendisine, tarafından ne şekilde emân verilmiş olduğunu haber verince, Ibn-i Ziyad «Sen nerde, emân nerde! Biz, sani ona emân versin diye mi gönderdik?
Biz, seni, ancak, onu bize getiresin diye göndermişizdir!» dedi.
Muhammed b. Eş’as, sustu. Bir şey, söyleyemedi.
Müslim b. Akîl, köşkün kapısına geldiği zaman, çok susamıştı.
Köşkün kapısında bazı kimseler oturmuşlar, içeri girmek için izin bekliyorlardı.
Umâre b. Ukbe, b. Ebî Muayt, Amr b. Hureys, Müslim b. Amr-ül Bâhilî ve Kesîr b. Şihab bekliyenler arasiada idi,
Müslim b. Akıl, köşkün kapısına gelince, köşkün kapısının üzerinde duran ve içinde soğuk su bulunan küpü gördü. «Bana, şu sudan içiriniz!» dedi.
Müslim b. Amr-ül Bâhilî «O gördüğün soğuk sudan ha! Hayır, vallahi, sen, bundan bir damla bile tadamazsıu. Nihayet, Cehennem ateşi içinde Ha-mîm’i tadarsın!» dedi.
Müslim b. Akîl «Yazıklar olsun sana! Kimsin sen?» .dedi.
Müslim b. Amr «Ben, senin inkâr ettiğin hakkı bilen’in, senin tanımadığın, karşı geldiğin İmam ve Önderin öğütünü dinleyen ve ona boyun eğenin oğlu Müslim b. Amr-ül Bâhilîyim!» dedi.
Müslim b."Akil «Hay anan seni yifirsin! Sen, kabalığını, çirkin huyluiu-ğunu mu ortaya koyuyorsun?!
Ey Bâhiliyenin oğlu! Cehennem ateşi içinde temelli kalmağa ve onun Hammı’i-nden içmeğe sen daha lâyık ve müstahıksın!» dedi. Sonra da, duvara dayanarak oturdu.
Amr b. Hureys, Süleyman adındaki uşağmı gönderip küpten su getirtti ve Müslim’e içirdi.
Umâre b. Ukbe de, Kays adındaki uşağım kupa gönderdi. Küpün üzerinde mendil ve yanında da, su bardağı bulunuyordu. Kays, bardağa su doldurdu. Sonra, onu Müslime içirmek için getirdi.
Müslim, bardağı alıp içmek için ağzına götürdüğü zaman, bardak, Müslim’in ağzından akan kanla doldu.
İkincide de, öyle oldu.
Üçüncüde ise, kılıç darbesile yerinden oynamış bulunan Ön dişlerinden ikisi bardağın içine düştü. Bardağı kana boyadı.
Müslim b. Akîl «Allah’a şükürler olsum. Eğer, benim için dünya rızkından içecek su olsaydı, elbette, ben onu, içerdim!» dedi.
Müslim b. Akîl, İbn-İ Ziyad’m huzuruna sokuldu. îbn-i Zİyad’a selâm vermedi.
Köşk muhafızı «Valiye selâm vermiyor musun?» diye sordu.
Müslim «O, beni öldürmek istiyorsa, ona ne diye selâm vereyim. Eğer, beni Öldürmek istemiyorsa, vallahi, kendisine selâmım çoğalır.» dedi.
îbn-i Ziyad «Vallahi, o, muhakkak Öldürülecektir!» dedi. Müslim b. Akîl «Beni öldüreceksin öyle mi?» diye sordu, îbn-i Ziyad «Evet! [131]
Sen, sağ bırakılacağını mı samyor ve umuyorsun?» dedi. [132]
Müslim b. Akil «Öyle ise, bırak beni, kavmımdan bazılarına vasiyetimi yapayım?» dedi. [133]
îbn-i Ziyad «istediğini, vasiyyet et!» dedi. [134]
Müslim b. Akil’in Vasiyyeti :
Müslim b. Akil, îbn-i Ziyad’ın yanında oturanlardan Ömer b. Sa’d b. Ebî Vakkas’a baktı ve «Ey Ömer! Aramızda akrabalık var. Ben, gizli bir dileğimi yerine getirmeye seni vekil etsem, kabul edermisin?» diye sordu.
Ömer b. Sa’d, Müslim’in dileğini kabulden çekinip kaçınınca, îbn-i Ziyad «Amucanın oğlunun dileğini yerine getirmekten kaçınma!» dedi. [135]
Bunun üzerine, Müslim b. Akîl, Ömer’le bir köşeye çekildi.[136] Oturdular. îbn-i Ziyad, onlara bakıyordu. [137]
Müslim b. Akîl, Ömer b. Sâ’d’e «Yapacağım vasiyetimi yerine getirmeyi kabul ediyormusun?» diye sordu.
Ömer b. Sa’d «Evet!» dedi[138]
Müslim b. Akîl «Küfe’ye geldiğimden beri Küfelilere yedi yüz dirhem [139]borçlandım. Sem, onu, benim taraf undan öde! ([140]
Ben, Öldürüldüğüm zaman, İbni Ziyad’dan, cesedimi, kesip biçilmemek, teşhir edilmemek için, bağışlamasını iste.
Hüseyin b. Ali’ye tarafından bir Elçi sal.
Elçi. una, benim halimi, başıma geleni bildirsin. Kendisine Tarafdar olduklarını söyleyen §u kişilerin ihanetine bari kendisi olsun uğramasın.
Onlardan on sekiz bin kişinin bana bey’at ettikten sonra ahidlerini nasıl bozduklarını, sözlerinden nasıl döndüklerini haber versin de, O, Allah’ın Haremi olan Mekke’ye dönsün ve orada otursun. Küfelilerin sözlerine hiç aldanmasın! [141]
Halbuki, ben, ona mektup göndermiş, bütün Küfe halkının kendisile birlikte olduğunu bildirmiştim. O, bu mektubumu görür görmez, her halde, yola çıkmış, geliyordur!» dedi. [142]
Ömer b. Sa’d «Sana ait bu şeylerin hepsini yerine getirmek, boynumun borcudur. Ben, bunlara kefilim» dedi ve îbn-i Ziyad’ın "yanına döndü. [143]
îbn-i Ziyad’a «Müslim, bana ne söyledi, biliyor musun? göyle şöyle söyledi!» diyerek onun vasiyyetlerini birer birer acılattı, [144]
îbn-i Ziyad «Sen, onun, sana gizlice söylediği şeyleri açığa vurmakla kötülük ettin. [145]
Emin olan kişi, sana hıyanet etmez. Fakat, hâine de, güvenilmez.
Sana,havale edilen şeyleri yerine getirip getirmemek sana aittir. Biz, bi1 hususta dilediğini yapmaktan seni men edecek değiliz.
Eğer, Hüseyin, bizi istemezse, biz de, onu istemeyiz. Eğer o, bizi isterse,- bi/ de, kendisinden yüz çevirmeyiz.
Müslim’in cesedi hakkındaki vasiyyetine gelince: biz, sana bu hususta şefaat ettirmeyeceğiz.
Çünki, o, bizim adamlarımızdan değildir. Bu yolda bizimle çarpışmış, bize aykırı hareket etmiş ve bizi, yok etmeğe çalışmış, çabalamıştır.
Onu Öldürdüğümüz zaman, cesedine ne yapılacağını ben, bilirim!» dedi.[146]
İbn-i Ziyad’ın Müslim b. Akîl île Münâkaşası:
İbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl’e «Söyle bakayım ey Ibn-i Akîl! Halka getirdiğin şeylerle onların toplu işlerini, tek kelimelerini dağıtan, bölen, onları birbirlerine düşüren sen değil misin?» dedi.
Müslim b. Akîl «Hayır! Ben, buraya öyle bir şey getirmiş değilim.
Fakat, Küreliler; senin babanın, onların hayırlılarını Öldürdüğünü, kanlarını döktüğünü, aralarında Kisrâ ve Kayserlerin işlerim işlediğini söylüyorlar!
Biz ise, onlara adaletle enir etmeyi getirdik.ve onları, Kitabullâh’ın hükümlerine göz-e^hareket etmeğe davet ettik!» dedi.
İbn-i Ziyad «Sen mi bunu yaptın ey fâsık (haktan ayrılmış, sapmış)! Sen, Medine’de şarap içtiğin sırada, biz, Küfeliicr arasında adaletle emr ve Kitabullüh’m hükmüne göre harekete davet etmez miydik?!» dedi .
Müslim b. Akîl «Ben mi şarap içerdim?!
Vallahi, Ailâh biliyor ki sen, doğru söylemiyorsun. Sen, bilmediğin bir şeyi söylüyorsun. Ben, senin söylediğin gibi değilim.
Müslümanların kanını içen; Allah’ın, öldürülmesini haram kıldığını öldüren; kan dökmek haram olduğu halde, kan döken; kızgınlık, düşmanlık ve su-i zania adam öldüren; çalgı çalan, oynayan; yapmayacağı kötülük bulunmayan kimse, elbette şarap içmeğe, benden daha elverişlidir!» dedi.
îbn-i Ziyad «Ey fâsık! Senin umup ta, Allah yanında göremeyeceğin hali, onun ailesi, ev halkı görecektir!» dedi.
Müslim b. Akîl «Ey îbn-i Ziyad, Sen, kimin ehlinden, ev halkından bahs ediyorsun?» dedi.
îbn-i Ziyad «Mü’minler Emîri Yezid’in ehlinden!» dedi.
Müslim b. Akîl «Biz, her halimizde Allah’a hamd ederiz. Allah’ın, bizimle sizlerin aranızda vereceği hükme razıyız!» dedi.
İbn-î Ziyad «Halifelik işinde sizin için bir hak bulunduğunu mu zan ediyorsun?» dedi.
Müslim b. Akîl «Vallahi, o, zan değil, belki yakîndir» dedi.
Ibn-i Ziyad «Ben, seni, Islâmiyette hiç kimsenin Öldürülmediği bir öldürüşle öldürmezsem, Allah, beni öldürsün!» dedi.
Müslim b. Akü «îslâmiyette olmayan şeyleri ortaya çıkarmağa, zaten, sen, herkesten ziyade elverişlisin!
Sen, en kötü bir şekilde adam öldürmeyi, en tüyler ürpertici bir şekilde cesedleri kesip biçmeyi, en çirkin âdet ve kötülükleri işlemeyi, her kötülük ve yaramazlıkta herkesi geçmeyi elden bırakma!
Buna, böyle olmağa, insanlar arasında senden daha lâyık ve elverişli bir kimse yoktur!» dedi.
îbn-i Ziyad, kalkıp Müslim b. Akîl’in yanına geldi ve ona, Hz. Hüseyin’e, Hz. Ali’ye ve Müslim’in babası Akü b. Ebî Talib’e sövdü.
Müslim’in, îbn-i Ziyad’a karşı daha fazla konuşmasına müsâade edilmedi.[147]
Müslim’in, Köşkün Damında Boynunun Vumılup Yere Düşürülmesi:
Ibn-i Ziyad, emr etti. Toprak bir çanakla su getirilip Müslim b. Akîl’e içîrildi. «Onu, köşkün damına çıkarıp orada boynunu vurunuz! Sonra, cese-dile başını bir araya getiriniz!
Ey îbn-i Eş’as! Vallahi, benim, sana güvencim olmasaydı, sana, bunu teslim etmek istemezdim. Kalk, kılıcınla yanıma gel. Üzerine düşen vazifeyi yerine getir, Müslim’in boynunu Vur!» dedi.
Muhammed b. Eş’as «Ey îbn-i Ziyad! Vallahi, onunla, benim aramda bir akrabalık olmasaydı, onu Öldürürdüm!» dedi.
îbn-i Ziyad «Müslim b. Akîl’in, kılıçla bagma ve boynuna vurduğu o adam nerededir?» diye sordu.
Adam, çağırıldı., Gelince, îbn-i Ziyad, ona «köşkün damına çık, onun boynunu vur!» dedi.
Müslim b. Akil, köşkün damına çıkarıldı. Çıkarılırken o, tekbir ve sale-vat getiriyor, istiğfar ediyor ve «Allah’ım! Bizi aldatan, bize yalan söyleyen vû bizi bırakan kavmla aramızda Sen hükmünü ver!» diyordu.[148]
Müslim b. Akıl, köşkün damında halkın göreceği bir yere çıkarılmıştı.
Halk, koşküa kapısındaki geniş meydanlık tarafında toplanmış- bulunuyordu. [149]
Bükeyr b. Humran, Müslim b. Akîl’in boynunu vurup dönünce, İbn-i İ yad «öldürdün mü onu?» diye sordu.
Bükeyr «Evet!» dedi.
tbn-i Ziyad «Siz, onu köşkün damına çıkarırken, o, nasıl oluyor, ne sö Iüyordu?» diye sordu.
Bükeyr «Tekbir getiriyor, Teşbih ve istiğfar ediyordu. Kendisini öldü mek içki yanına vardığım zaman (Allah’ım! Bizi aldatan, bize yalan söyleye ve sonra da, bizi bırakıp ölmemize sebep olan kavm arasında Sen hükmür ver!) diyordu.
Ona (Yaklaş yanıma! Hamd olsun Allah’a ki: senden öcümü aldırdı!) di dini. Boynuaa kılıçla bir darbe indirdim. Fakat, hiç bir şey yapamadım.
Bana (Ey kul! Dökülen kanma karşı beni kılıçla tırmalaman sana ye miyor mu?) dedi.»
îbn-i Ziyad «iDemek, ölürken de, övünüyor!?» diye mırıldandı.
Bükeyr «ikinci darbede onu öldürdüm» dedi. [150]
Müslim b. Akîl’in boynu vurulunca, başı, meydanlığa düştü. [151]
îbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl’in cesedini sokaklarda çocuklara, ayağındaı çektirerek sürüttü. [152] Sonra da, astırdı.
Başını ise, Dımeşk’ta Yezid’e gönderdi.
Müslim b. Akıl, Hâşim oğullarından şehid edilip cesedi asılanların da başları, Dımeşk’a gönderilenlerin de, ilki idi. [153]
Muhtar b. Ebî Ubeyd’in Başına Gelenler
Müslim b. Akîl’in, evinde kaldığı Muhtar b. Ebî Ubeyd; Hâni b. Urve’nin, tbn-i Ziyad tarafından dövüldüğü ve haps edildiği gün, Hutarniye (Lekf) köyünden gelmiş, akşamdan sonra Küfe’nin Fil kapısında dikilirken, Hâni b. Ebî Hayyetülvâdiî’ye rastlamıştı.
Hani «Sen, burada ne duruyorsun? Ne halkın yarandasın, ne de, evindesin?» dîye sordu.
Muhtar «Sabaha çıkınca, yanlış işlerinizi ele alıp Kıyamet koparmayı düşünüyorum!» dedi.
Hâni b. Ebî Hayye «Vallahi, sanıyorum ki: sen, kendini öldüreceksin!» diyerek Amr b. Hureys’in yanma vardı. Muhtar’la aralarında geçen konuşmayı anlattı.
Amr b. Hureys; yanında bulunan Abdurrahman b. Ebî Umeyr’e «kalk, Amucanıa oğlunun yanına var. Arkadaşının nerede olduğunu bilmediğini kendisine haber ver. Kendi başına bir i§, bir yol tutmağa kalkmasın!» dedi.
Abdurrahman, Muhtar’ın yanma gitmek üzre kalktı.
Zaide b. Kudâme «O, emân verdiğin takdirde, senin yanma gelir!» dedi.
Amr b. Hureys «Ona, benden eman verilmiştir. Onun, Emir İbn~i Ziyad’a karşı bir hareketi varsa, lehinde en güzel şekilde şehadet ederim! dedi.
Zaide b. Kudâme «Bununla beraber, inşaallâh, hayırdan başka bir şey olmaz!» dedi.
Abdurrahmacı’Ia Zaide birlikte Muhtar’ın yanına vardılar. Ona, Hâni b. Ebî HayyeVıin ve Amr b. Hureys’in söylediklerini anlattılar. Kendi başına bir iş tutmağa kalkışmaması için and verdiler.
Bunun üzerine, Muhtar, îbn-i Hureys’in yanma vardı. Selâm verdi. Sabaha kadar onun Sancağı altında oturdu.
Halk, Muhtar’ın işini ve yaptığını konuşuyorlardı. Umâre b. Ukbe, gidip îbn-i Ziyad’a söylemişti.
Güneş yükselince, îbn-i Ziyad’ın kapısı açıldı. îçeri girmeleri için halka izin verildi. Muhtar da, içeri girenler arasında idi.
Ibn-i Ziyad, Muhtar’i yanına çağırdı. «Sen, Müslim b. Akîl’e yardıma gelen cemâat içinde imişsin?» dedi.
Muhtar «Ben, böyle bir şey yapmış değilim. Fakat, gelip Amr b. Hureys’in Sancağı altına indim ve onunla birlikte geceledim ve sabaha çıktım!» dedi.
Amr b. Hureys «Doğru söylüyor o. Allah, sana İyilikler versin!» dedi.
îbn-i £iyad, Muhtar’ın önüne geldi. Elindeki değneği kaldırıp Muhtarın yüzüne çarptı. Göz kapaklarını yukarı sıçrattı. «Eğer, senin hakkında Amr b. Hureys’in lehde şehâdeti olmasaydı, boynunu vururdum! GÖtürüaüz onu zindana!» dedi.
Muhtar, zindana götürülüp orada haps edildi. Hz. Hüseyin’in şehâdetine kadar orada kaldı. Abdullah b. Ömer’in, Yezid’e yazdığı mektup üzerlere zindandan çıkarıldı. [154]
Hâni b. Urve’nin Boynunun Vurulmasi:
Muharnmed b. Eş’as, tbn-i Ziyad’ın yanına varıp Hâni b. Ur ve hakkında onunla konuşmuş ve «Sen, Hâni b. Urve’nin Küfe şehrinde kabilesi içindeki mevkiini biliyorsun. Onun kavm ve kabilesi de, onun, benim dostum olduğunu ve onu senin yanma bizim getirmiş olduğumuzu biliyorlar.
Allah aşkına sen onu, bana bağışla! Çünki, ben, onun, Yemenliler kadar çok ve kuvvetli olan ve Küfelilerin ileri gelenlerinden bulunan kavm ve kabilesinin bana düşman olmalarını istemiyorum!» demiş, îbcı-i Ziyad da, öyle yapmayı va’d etmişti.
îbn-î Ziyad, onun, Müslim b. Akîl hakkındaki ricasını yerine getirmeyince, Hâni b. Urve hakkında verdiği sözünden de, döndü. Müslim b. Akîl’in boynunu vurdurduktan sonra, emr etti. Hâni b. Urve’yi bağlı olarak Koyun pazarına götürdüler.
Hâni b. Urvie «Ey Mezhic oğulları! Bana, bu gün yardım edecek Mezhic oğullan yok mu hiç?
Ey Mezhic oğulları! Benden olan Mezhic oğulları nereye gittiler? Neredeler [155]
Ey Murad Hanedanı!» diyerek avaz avaz bağırıyordu.
Kendisi, Murad oğulları kabilesinin Seyyidi ve lideri idi.
Murad oğullan, o zaman, dört bin atlı ve zırhb, sekiz bin piyade idiler.
Kinde ve başka kabilelerden müttefikleri olaolardan da, otuz bin zırhlı kişi onlara tabi ’idiler.
’ Murad oğulları, içlerinde Hâni’den başka sözü geçer lider bulunmadığı için, dağıldılar gittiler. [156]
Hâni b. Urve, kendisine, hiç kimsenin yardım etmediğini görünce, ellerinden pukagıyı çekip attı ve «Yok mudur bir değnek, yahut bir bıçak, yahut bir taş, yahut bir kemik parçası ki; insan, onunla, kendisini korusun!» diyerek haykırmağa başladı.
Cellâdlar, Hâni’nin üzerine uşuştular. Onu tutup sıkıca bağladılar. Kendisine «Uzat boynunu!» denildi.
Hâni «Ben, boynumu vurunuz diye size uzatacak kadar cömerd olmadığım gibi, kendimi öldürtmek için sizin yardımcınız da, değilim!» dedi,
îbcı-i Ziyad’m âzadlısı .Reşîd, Hâni b. Urve’nin boynuna kılıçla vurdu. Bir şey yapamadı.
Hâni b. Urve, kendi kendine «Hani, Allah’a dönüyor. Allah’ım! Senin rahmetine ve rızvamna yöneldim!» diyordu.
Reşîd, ikinci darbede Hâni’yi şehid etti.
Hâni’yi Murad oğullarından Abdurrahman b. Huseyn’rcı «Eğer, ben, onu Öldürmez veya onun yanında Ölmezsem, Allah, beni öldürsün!» diyerek mızrakla saldırıp şehid ettiği de rlvayat edilir.[157]
Ahdul â’Iâ İle Umâre’iıin Boyunlarının Vurulması:
İbn-i Ziyad, Kesîr h. Şihab’ın Fityan oğulları içinde yakaladığı Abdul’-âlâ’y1 çağırttı. Yanma getirilince, ona «İşini bana haber ver?» dedi.
Abdul’âlâ «Allah, sana iyilikler versin! Halk, ne yapıyor bir bakayım? diye çıkmıştım. Kasîr b. Şihab, beni yakaladı!» dedi.
îbn-i Ziyad «Söylediğin şeyden başka bir şey için çıkmadığına yeminlerin en ağırı ile yemin edebilir misin?» dedi.
Abdul’âlâ, yemin etmekten kaçındı.
Ibn-i Ziyad «Bunu, Sübey’ namazgahına götürünüz. Orada bunun boynunu vurunuz!» dedi.
Abdul’âlâ, oraya götürüldü. Kendisinin orada boynu vuruldu.
Müslim b. Akîl’e yardım için gelmiş olan Umâre b. Salhab-ul’Ezdî getirildi.
îbn-i Ziyad ona «Sen, kimlerdensin?» diye sordu. Umâre «Ben, Ezd’den’im» dedi.
İbn-i Ziyad «Bunu, kavminin yanına götürünüz!» dedi. Orada, onun da, boynu vuruldu. [158]
Müslim b. Akil İle Hâni’nin Başlarının Yezid’e Gönderilmesi:
İbn-i Ziyad, Müslim b. Akîl ile Hâni b. Urve’nin başlarını, Hâni b. Ebî Hayye ve Zübeyr b. Ervah-üt-Temîmî ile birlikte Yezid b. Muaviye’ye gönderdi.
Yezid’e yazdığı yazıda şöyle dedi:
«İmdi, Allah’a hamd olsun ki Mü’minler Emîrinin hakkını aldırdı. Ondan, düşmanının sıkıntısını giderdi.
Mü’minler Emîrine —ki Allah, onu tekrim etsin— haber veririm ki: Müslim b. Akîl, Hâni b. Urvet-ül Murâdî’nin evine sığınmıştı. Onların üzerine casuslar tayin ettim. Onlara, adamlarım tuzaklar kurdular. Nihayet, onların işlerini meydana çıkardılar.
Allah, onları, ele geçirmek fırsatını verdi. Suçlu olarak onların boyunlarını vurdum. Başlarını Hâni b. Ebî Heyye ve Zübeyr b. Ervah ile sana gönderdim.
Gönderdiğim kişiler, söz dinler, tâat ve öğüt adamlarındandır.
Mü’minler Emîri, onlara istediği şeyi sorsun. Onlarda yeteri kadar bilgi, doğruluk, anlayış ve takva bulacaktır. Vesselam!»
Yezid, îbn-i Ziyad’ın yazısına şöyle karşılık yazdı:
«İmdi, sen, benim istediğim gibi olmakta devam ediyorsun. Sen, yaptığını, akıllı ve beceriklilere yaraşır şekilde yaptın. Sebatlı, azimli bir kahraman saldırışile saldırdın. Başkalarına ihtiyaç bırakmadın. Kendin kâfi geldin. Hakkındaki zannımı ve görüşümü doğruya çıkardın.
Senia iki Elçini yanıma çağırdım. Onlara bir takım şeyler sordum. Onlarla gizlice konuştum. Kendilerinin görüşlerini ve faziletlerini senin andığın gibi, buldum.
Onlar hakkında hayır tavsiye ederim. [159]
Bana erişen habere göre: Hüseyin b. Ali, Mekke’den ayrılmış, senin tarafına doğru gelmekte imiş.
Ona, hemen casuslar kavuştur. Yollar üzerine gözcüler dik! Olanca duruşla bunun üzerinde dur! [160]
Zan üzerinde dikkatli ve ihtiyatlı ol. Töhmet üzerine yakala. Seninle çarpışmadıkca, sakın kimseyi öldürme! [161] Seninîe çarpışmadıkca, kimse ile de, çarpışma. [162] Her gün, olan bitenlerin haberini bana yaz. Vesselam!» [163]
Müslim b. Akîl’in Küfe’den Hz. Hüseyin’e Gönderdiği Mektup:
Müslim b. Akil, Hâni b. Urve’nio evine geçip orada on sekiz bin Küfe-Iinin bey’atım alınca, Hz. Hüseyin’e Abis b. Ebî Şebîb-üş Şâkjrî ile bir mektup göndermişti. [164]
Gönderdiği mektubunda şöyle demişti:
«îmdi, hiç şüphesiz, konak yeri tutmak için gönderilen kişi, kendi adamlarına yalan söylemez.
Kürelilerden on sekiz bin kişi bacıa bey’at etmiş bulunmaktadır.
Mektubum Sana erişince, gelmekte acele et. Çünki, bütün halk, senin-ledir.
Ebû Süfyan Hanedanına onlarım hiç meyilleri ve reyleri yoktur! Vesselam!» [165]
Müslim b. Akîl, bu mektubu, şehâdetinden yirmi yedi gece önce yazıp Hz. Hüseyine göndermişti.[166]
Hz. Hüseyin’in Yol Hazırlığına Başlaması, ibn_i Abbas’in Onu Vazgeçirmeye Çalışması:
Hz. Hüseyin, Müslim b. Akîl’in mektubunu alınca, yol hazırlığına başladı.
Abdullah, b. Abbas, bunu işitince, Hz. Hüseyin’in yanıaa geldi.
«Ey Amucamın oğlu! işittiğime göre: sen, Irak’a gitmek istiyormuşsun? [167]
Bana, açıkça bildir, sen, bu işi yapacak mısın?» dedi.[168] Hz. Hüseyin «Ben, bunun üzerindeyinr. [169]
înşâallâh-ü teâlâ şu bir kaç gün içinde derlenip toplanıp gideceğim» dedi. [170]
İbn-i Abbas «Ey Amueam’ın oğlu! Ben, senin nisabına bundan Allah’a sığınırım!» dedi. [171]
Hz. Hüseyin «Ben, gitmeğe azm etmiş, karar vermişimdir. Oraya, muhakkak gidilecektir!» dedi [172]
Ibn-i Abbas «Allah, seni rahmetile esirgesin. Söyle bakayım. Yanlarına gideceğin kavm, valilerini öldürmüşler veya kovmuşlar, memleketlerini onun elinden geri almışlar, düşmanlarını sürüp çıkarmışlar mıdır?
Eğer, böyle yaptıîarsa, onların yanına git.
Kğer, valileri başlarında bulunuyor, onlara hükmünü yürütüyor, Zekât ve Haraç âmilleri de, onların Zekât ve Haraçlarını toplayorken seni, yanlarına çağırıyorlarsa, onlar, seni ancak harbe, çarpışmağa çağırıyorlar demektir. [173]
Onların, Babanı ve Kardeşini bıraktıkları gibi, seni de, bırakmayacaklarından [174]seni aldatmayacaklarından sana yalan söylemeyeceklerinden, sana muhalefet etmeyeceklerinden, ürküp senin başından dağıtmayacaklarından, sana karşı halkın en şiddetli davrananı, düşman kesileni olmayacaklarından emin değilim!» dedi. [175]
Hz. Hüseyin «Ey Amucamın oğlu! Söylediklerini göz önünde tutacağım. [176]
Ben, Allah’tan hayırlısını dileyor ve ne olacağına bakıyorum!» dedi. Bunucı üzerine, İbn-i Abbas, Hz. Hüseyin’in yanından ayrıldı. [177]
Abdullah b. Zübeyr’in Küfe İşini Hz. Hüseyin’le Konuşması:
Hz. Hüseyin’in yanma, îbn-i Abbas’dan sonra, Abdullah b. Zübeyr geldi. «Ebû Abdullah! Ne haber var sende?
Vallahi, şu kavmin zulumlanna ve onların, Allah’ın sâlih kullarını hakarete uğratmalarına karşı cihadda bulunamamak hususunda Allâh’dan korkmaktayım!» dedi.
üz. Hüseyin «Küfe’ye gitmeğe karar verdim!» dedi. Abdullah b. Zübeyr «Allah, muvaffak etsin! [178]
Bilmem ki biz, Halifeliği ne diye şu kavme bırakıyor, onlarla uğraşmaktan vaz geçiyor ve kaçınıyoruz.
Halbuki, biz. Muhacirlerin oğullarıyız. Bu işi, idareye onlardan daha yakın ve önce geliriz.
Söyle bana, sen, şimdi ne yapmak istiyorsun?» dedi.
Hz. Hüseyin «Vallahi, Küfe’ye gitmekliğim içime ilham olunuyor, doğuyor.
Oradaki tarafdarlarım ve Küfelilerin Eşrafı da, bana yazı yazdılar. Allâh’dan hayırlısını diliyorum» dedi.
İbn-i Zübeyr «Benim de, oralarda senin tarafdarların gibi tarafdarlarım bulunsaydı, oradan vaz geçmezdim» dedikten sonra bu sözünden dolayı suçlanacağından korktu.
«Sen, eğer, Hicaz’da oturur, bu işi, orada yürütmek istersen, inşâallâh sana muhalefet olunmaz. [179]
Sen, yerinde oturup bizi ve Hicaz halkını kendine bey’ata davet etsen, biz de, senin bu dâvetine icabet etsek olmaz mı?
Çünki, sen, buna, Yezid’den de, Yezid’in babasından da, daha lâyık ve mâstahıksmdır! [180]
Sen, şu Mekke Hareminde oturur, memleketlere Elçilerini salarsan, yanına gelmeleri için Iraktaki Tarafdarlarma yazarsan, işin sağlamlaştığı zaman da, Yezid’in vali ve adamlarını sürüp çıkarırsan, daha uygun olur sanırım.
Seni barındırmak, sana yardımcı ve müşavir olmak ta, bana düşen bir vazife ve borçtur.
Eğer, sen, bana danışacak ve görüşüme göre hareket edeceksen, bu işe şu belde-i Haramda teşebbüs et.
Çünki, Mekke Haremi, Hicaz halkından olmayanların, her taraf halkının toplandığı, uğradığı yerdir.
Burada, Allah’ın iznüe senin isteyip te, elde edemeyeceğin bir şey olmayacaktır. Senin burada her emeline nail olacağını umarım. [181]
Sen, nereye gidiyorsun?! Öyle bir kavmin yanma gidiyorsun ki, onlar, babam öldürdüler ve kardeşini vurup yaraladılar!» dedi.
Hz, Hüseyin «Öldürülmem, Mekke’de bulunmamdan, benim için, daha sevgili ve hayırlıdır!» dedi. [182]
İbn-i Zübeyr, kalkıp gittikten sonra, Hz. Hüseyin, kendi kendine: «Hâ, buna, dünyada, benim Hicaz’dan ayrılıp Irak’a gitmekliğim kadar sevgili bir nimet verilmemiştir!
O, bende bulunan şeyin (hakkın) kendisinde bulunmadığını, halkın, onu, bana denk tutmayacağını ve kendisine sevgi göstermeyeceğini bilmektedir. Öyle olunca, Hicazı, ona boşaltmak, bırakmak için gideceğim!» dedi.
Ebû Saîd der ki: «îbn-i Zübeyr, Hüseyin b. Ali’ye: (Ey Fâtıma’nın oğlu! Yanıma gel!) dedi ve ona gizlice bir şey fısıldadı. Hüseyin, bize yönelerek (îbn-i Zübeyr, bana ne diyor, biliyor musunuz?) diye sordu.
(Bilmiyoruz. Allah, bizi, sana feda etsin!) dedik.
(Bana: sen, şu Mescidde otur. Ben, halkı senin başına toplarım) diyor.
Vallahi, buradaa bir karış dışarıda ölmem, bence, bir karış içeride ölmemden sevgili ve hayırlıdır.
Allah’a yemin ederim ki: eğer, ben, şu haşerattan bir haşerenin deliğinde bulunsam, onlar, hacetlerini bitirmek, arzularını yerine getirmek için, beni oradan çıkarmak isterler.
Vallahi, Yahudilerin cumartesi günü yasağını saymayıp çiğnedikleri gibi, onlar da, sırası gelince, benim üzerime yürür ve hakkımı çiğnerler! dedi.»[183]
Muhammed b. Hanefiyye’nin Hz, Hüseyin’i Küfe’ye Gitmekten Vaz Geçirmeğe Çalışması:
Muhammed b. Hanefiyye, Hz. Hüseyin’in arkasından Mekke’ye kadar gitti. Hz. Hüseyin*! bulup Ona, Küfe’ye gitmesinin doğru bir görüş olmadığını bildirdi.
Hz. Hüseyin, Muhammed b. Hanefiyye’nin görüşünü kabule yanaşmadı.
Muhammed b. Haneffiyye, oğullarından hiç birini Onunla birlikte göndermedi.
Hz. Hüseyin «Oğlunu, o yerde ölür diye mi göndermek istemiyorsun?» diye sordu.
Muhammed b. Hanefiyye «Senin öldürülmen, bizim katımızda, onların Öldürülmelerinden daha ağırdır! dedi. [184]
İbn iAbbas’m Hz. Hüseyin’le tekrar konuşması:
İbn-i Abbas, o gün akşam veya ertesi günü sabahleyin H2. Hüseyin’in yanma tekrar gitti . . .
«Ey Amucamın oğlu! Sen, gitmekten vaz geçip bekleyecekmisin? Sen, durmayacak, gideceksen, ben söylemeden duramayacağım:
Senin bu yönelip gideceğin yerde helak olacağından, kökünün kazınacağından korkuyorum!
Çünki, Iraklılar, gaddar, vefasız, sözlerinde durmaz bir kavmdır. Sakın, onlara yaklaşma. Sen, şu beldede otur.
Çünki, sen, Hicaz halkının Seyyidi ve ulususun.
Eğer, Iraklılar, dedikleri gibi, seni istiyorlarsa, onlara yaz: düşmanlarını (valilerini) sürüp çıkarsınlar. Sonra, yanlarına git. [185]
Eğer ille burada oturmayacak, oturmaktan kaçınacaksan, bari, Yemen diyarına git.
Çünki, orada kaleler, vadiler var. Orası, enine, boyuna geniş bir topraktır.
Hem, orada Babanın tarafdarları da vardır.
Orada, münzevî bir hayata kavuşmuş, halktan ayrılıp bir köşeye çekilmiş de, olursun.
Oradan halka yazılar yazar, dâvetcilerini her tarafa dağıtırsın.
Böyle yaparsan, istediğin selâmet ve afiyetin sana vâsıl, böylelikle muradının hâsıl olacağını umarım!» dedi.
Hz. Hüseyin «Ey Amucamın oğlu! Vallahi, biliyorum ki: sen, şefkatli bir Öğütçüsün.
Fakat, ne yapayım ki ben, bir kerre ayaklanmış, gitmek için de, derlenip toplanmış bulunuyorum.» dedi.
vVi Abbas «Eğer, mutlaka gideceksen, kadınlarını ve çocuklarını yanında götürme.
Vallahi, Osman b. Affan’m kadın ve çocuklarının gözleri önünde öldürüldüğü gibi, senin de, öldürüleceğinden korkuyor ve öylece öldürülmeyeceğinden emin bulunmayorum!» dedi. [186]
Hz. Hüseyin «Ey Amucamm oğlu! Ben, çoluk çocuklarımla birlikte gitmekten başka bir şey düşünemiyorum. [187]
Müslim b. Akil, Küfelilerin bana bey’at ve yardım hususunda birleştiklerini yazdı. Bunun üzerine, ben de, onların yanma gitmek üzre derlenip toplandım.» dedi. ’
İbn-i Abbas «Onlar, seni harp için çağıriyorlardır. Gitmekte acele etme.
Babanın, kardeşinin Eshabı olduklarım söyleyen o kişiler, bir sabah, başlarındaki valileri ile birlikte gelip seninle çarpışacaklardır!
Sen, Mekke!den çıkacak olursan, İbn-i Ziyad, senin yola çıktığını haber alacak, sana mektup yazmış olanları ürkütüp başından dağıtacak, onlar, sana en azılı düşman kesileceklerdir! [188]
Sanıyorum ki: sen, bir sabah, kadınlarının, kızlarının arasında Osman’ın Öldürüldüğü gibi, öldürüleceksin!. înnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.» dedi.
Hz. Hüseyin «Ebül Abbas! Sen, artık iyice yaşlandın!» dedi.
İbn-i Abbas «Eğer, sen, beni ziyaret etmiş olsaydın, iki elimle basma (iği) sarılır, saçını yakalardım. Seni durduracağımı bilsem, böyle yapardım!» dedi ve ağladı. [189]
Hz. Hüseyin «Vallahi, filan yerde şöyle şöyle öldürülmem için Mekke Hareminden çıkıp oraya gitmem, bana daha sevgili ve hayırlıdır!» dedi. [190]
Bunun üzerine, İbn-i Abbas, Hz. Hüseyin’in üzerine düşmekten vaz geçti. [191]
îbn-i Abbas, Hz. Hüseyin’in yanından çıkıp Abdullah b. Zübeyr’e uğradı. Ona «Ey Zübeyr’in oğlu! Hüseyin, gidiyor, gözün aydın![192] Hüseyin, Irak’a gidiyor, Hicazı sana boşaltıyor, bırakıyor!» dedi. [193]
Hz. Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr’e, halkın en ağır geleni idi. Çünki, halk, onu, Hüseyin’le bir tutmamakta idi. Hz. Hüseyin’in Mekke’den çıkıp gitmesi kadar onun hoşuna giden bir şey olmamıştır [194]
Ömer b. Abdurrahman-ül Mahzûimî’nin Hz. Hüseyin’le Konuşması:
Ömer b. Abdurrahman b. Haris b. Hişam-ül Mahzûmî der ki: «Iraklılardan, Hüseyin’e mektuplar geldiği, Hüseyin’in Irak’a gitmeğe hazırlandığı sırada, Mekke’de yanma vardım. Allah’a hamd-ü senada bulunduktan sonra (îmdi, ey Amucamın oğlu! Ben, sana bir hacet için geldim.
Eğer, öğütümü tutmayı uygun görürsen, sana bir öğüt vermek istiyorum. Uygun görmezsen, sana söylemek istediğim şeyden vaz geçeceğim) dedim.
(Söyle! Vallahi, ben, senin, ne kötü bir şey düşünebileceğini, ne de çirkin bir iş işlemeyi arzu edebileceğini sanmam!) dedi. [195]
Ona: (Ey Amucamın oğlu! Seninle aramızda bir süt emişme akrabalığı var. Bilmem ki, ben, sana nasıl öğüt vereyim?) dedim.
Bana: (Ey Ebû Bekir! Sen, herhangi bir suçla suçlanmamış kimselerdensin. Ne söyleyeceksen, söyle!) dedi. [196]
(işittiğime göre, dedim, sen, Irak’a gitmek istiyormuşsun. Ben, sana karşı çok şefkathyımdır. [197]
Senin Baban; îslâmiyete ilk girenlerin ilki, İslâmiyet uyarınca hareket edenlerin en iyisi, tutuş ve yakalayış bakımından da, Müslümanların en zorlusu idi.
Halk, ondan dünyalık umdu. Onun sözlerini dinledi ve başına toplandı. O da kalkıp Muaviye’nin üzerine yürüdü. Samlılardan başka herkes, Babanın başına toplanmıştı.
Muaviye ise, Şamlılar katında nüfuzlu ve itibarlı idi.
Bunun üzerine, halk, dünyaya tama ederek ve oma saplanarak Babam yüksündüler ve bıraktılar. Allah’ın ikram ve rızasına eriginceye kadar Ona karşı gelmekten, kin tutmaktan geri durmadılar.
Babandan sonra kardeşine de, yapılmayacak şeyleri yaptılar.
Sen, bunların hepsinde bulundun ve bütün olan bitenleri de, gözlerinle
gördün.
Demek ki Babana, kardeşine düşmanlık etmiş, Onlarla çarpjşmış olan Şamlıların, Iraklıların yanına gitmek istiyorsun?!
Halbuki, rakibin olan kişi, sayıca senden daha çok, hazırlılık ve kuvvetli* lik bakımından da, senden daha hazırlıklı ve daha kuvvetlidir.
Halk; ondan, daha çok korkar; dünyalığı, ondan, daha çok umar. Yanlarına varacak olursan, onlar, senden, mal ihsan etmeni istiyecekler. Çünkü, onlar, dünya ve dünyalık kuludurlar.[198]
Senin elde etmek istediğin beldelerdeki valiler ve Amirler onlardandır. Beytülmallar, Hazineler de, onların elindedir. *,.
Halk ise, şu dirhem ve dinarların (gümüş paraların, altun liraların) kuludurlar. [199]
Sana yardım etmeyi va’d edenler, seninle çarpışır ve seni bırakırlar. Senden çok, ona ve onun adamlarına yardım etmeyi arzu ederler [200]Sana yardım va’d’inde bulunanların seninle çarpışmayacaklarından, sden ziyade, seninle çarpışanların yanlarında bulunmayı arzu etmeyeceklerinden emin değilim!) dedim.
Hüseyin: (Ey Amuciımm oğlu! Allah, seni hayırla mükâfatlandırsın! Vallahi, biliyorum ki, sen, bana öğüt vermeğe geldin ve bağlayıcı konuşma yaptın.
Ben, senin görüşlerinden alacağımı aldım, bırakacağımı bıraktım. Sen, benîm nazarımda müşavirlerin Övülmeye en lâyık olanı ve öğütçülerin öğüt-cüsüsün! [201]
Allah, her ne takdir etti ise, Allah’ın, benim hakkımdaki hükmü ae ise, elbette yerine gelecektir!) dedi. [202]
Ona: (Ey Ebû Abdullah! Bizler, Allah’ın kullarıyız ve Allah katındaki ecri dileriz) dedim. [203]
Hüseyin’in yanından ayrılıp Haris b. Hâlid b. Âs’m yanına vardım. Haris, bana: (Hüseyin’le buluştuğun oldu mu?) diye sordu.
(Evet!) dedim.
(O, sana ne söyledi Sen, ona ne söyledin?) diye sordu.
(Ona şöyle şöyle söyledim. O da, bana şöyle şöyle söyledi) dedim.
Haris b. Hâlid: (Kabe’nin Rabbına and olsun ki: sen, ona gereken ögütü vermişsin. Arttk, onu kabul etmek veya bırakmak, ona âiddir!) dedi.» [204]
Abdullah b. Ömer’in Hz. Hüseyin’i Mektupla ve Şifahî Olarak Uyarması
Abdullah b. Ömer; Hz. Hüseyin’in Irak taraflarına doğru gitmek istediğini haber alınca, ona gönderdiği mektupta: yapmak istediği işin çok büyük olduğunu, kendisinin vurulup düşürüleceği yere götürülmek istenildiğini bildirdi: (Bana, Aişe, söyledi. O da, Resûlullâh Aleyhisselâmdan {Hüseyin, Babil toprağında öldürülecek!) buyurduğunu işitmişimdir, demişti» dedi.
Hz. Hüseyin, tbn-i Ömer.in bu mektubunu okuyunca, «Ben, elbette vurulup düşeceğim yere giderim!» dedi.
Abdullah b. Ömer, Hz. Hüseyin’in Irak’a doğru gittiğini haber alınca da, gidişinin ikinci gecesinde onunla buluştu.
Ona «Nereye gitmek istiyorsun?» diye sordu.
Hz. Hüseyin «Irak’a!» dedi.
Hz. Hüseyin’in yanında tomarlar ve mektuplar bulunuyordu.
İbn-i Ömer «Sakın, onların yanına gitme!» dedi.
Hz. Hüseyin «Bu, onların mektupları ve bana bey’atlarıdır.» dedi.
İbn-i Ömer «Şüphe yok ki, Allah, Peygamberini, dünya ile âhiret arasında muhayyer bıraktı. O da, âhireti tercih etti.
Siz de, Otodan bir parçasınızdır. Bunun için, hiç bir zaman dünyâya nail olamazsınız.
Allah, sizi, ancak, sizin için en hayırlı olana çevirir. Geri dönünüz!» dedi.
Hz. Hüseyin’in geri dönmeğe yanaşmadığım görünce, boynuna sarılıp onunla kucaklaştı ve vedâlaştı. [205]
İmam Şa’bî’nin, Irak’a Gitmemesi için Hz. Hüseyin’e And Veimesi:
İmam Şa’bî, Hz. Hüseyin’e «Allah askına, Irak’a gitme!
Çücıki, Iraklılar, inkarcı, mücadeleci bir kavmdır. Babanı öldürdüler. Kardeşini dövdüler. Her şeyi yaptılar da, yaptılar!» dedi.[206]
Ebû Saîd-ül Hudrî’nin Hz. Hüseyin’e Öğütü
Ebû Saîd-ul Hudrî, Hz. Hüseyin’in yanına gelip «Ey Ebû Abdullah! Ben Senin için hayırlı bir öğütçüyüm ve şefkatliyim.
İşittiğime göre: Taraf darın olan Kavm Sana mektup yazmış. Sakın, onların yanına gitme!
Küfe’de Babandan işitmiştim, demişti ki (Vallahi, ben, onlara küstüm. Onlarda, bana küstüler.
Ben, onlara kızdım. Onlar da, bana kızdılar. Ben, onlardan bir vefa ve hayır görmedim.
Onların, ne sebatları, ne azimleri, ne de, kılıca dayanmaları ve göğüs germeleri var!)» [207]
Ahnef in Hz, Hüseyin’e âyeıt yazıp göndermesi :
Ahnef de Hz. Hüseyin’e Rum sûresinin son âyetim yazıp gönderdi.
Bu âyette meal olarak şöyle buyrulur:
«Sen, şimdi sabr et. Şüphe yok ki Allah’ın vadi hakdır. Buna kat’î inanç beslememekte olanlar, sakın, seni sabırsızlıkla hafifliğe götürmesinler! Rum: 60)» [208]
Hz. Hüseyin’in Mekke’den Ayrılması :
Hz. Hüseyin; Mekke’de Şaban, Ramiazan, Şevval ve Zilkade aylarında oturdu. Zilhiccenin sekizinde sah, Terviye günü Mekke’den Küfe’ye doğru ayrıldı. [209]
Muhanuned b. Hanefiyye’nin Ağlaması :
Muhammed b. Hanefiyye, Hz. Hüseyin’in Ev halkıyle birlikte Mekke’den ayrılıp Küfe’ye doğru gittiğini Medine’de abdest aldığı sırada işitince, kendisini tutamayarak ağlamağa başladı ve gözlerinden damlayan yağların leğende sesler çıkardığı işitildi. [210]
Mekke Emniyet Birliği île Çatışma :
Hz. Hüseyin; Mekke’den yola çıkınca, Mekke valisi Amr b. Saîd b. Âs, kardeşi Yahya b. Saîd’in kumandasında gönderdiği emniyet birliğile önlerini kesti. «Nereye gidiyorsun? Don geri!» dediler, [211]
Birlik kumandanı «Mekke valisi, geri dönmeni sana emr ediyor. Dönmek istemezsen, seni, gitmekten zorla alıkorum!» dedi.
Hz. Hüseyin, dönmeyip yola devam etmek isteyince, iki taraf birbirlerine kamçılarla giriştiler.
Mekke valisi Amr b. Saîd, işitince, işicı, karışmasından korktu. Birlik kumandanına haber gönderdi. Dönüp gelmesini emr etti. [212] Mekke Emniyet birliği, Hz. Hüseyin ve Eshabinın, kendilerini dinlemiye-rek yola devam ettiklerini görünce «Ey Hüseyin! Allâh’dan korkmuyor musun da, cemaattan ayrılıp gidiyor ve şu ümmet arasına tefrika sokuyorsun?» diyerek seslendiler,
Hz. Hüseyin, onlara, Yüce Allah’ın sözüyle cevap verdi: Benim işim, bana, sizim işiniz de size âiddir. Benim yaptığımdan, siz uzaksını . Sizin yapmakta olduğunuzdan da, ben uzağım! (Yûnus: 41)»[213]
Abdullah b. Cafer’in Hz. Hüseyin’e Mektup Göndermesi :
Hz. Hüseyin’in oğlu Ali der ki «Mekke’den yola çıktığımız zaman, Abdullah b. Cafer, b, Ebî Tâlib, Hüseyin b. Ali’ye yazdığı mektubu, oğulları Avn ve Muhammed’le birlikte göndermişti.
Mektubunda şöyle diyordu:
(İmdi, ben, senden, Allah’a and vererek diliyorum: mektubumu gördüğün zaman, geri dön!
Çünki, ben, sana karşı şefkatliyim.
Yönelip gitmekte olduğun yerde senin için helak olmak ve Ev halkın için de, kökleri kazınmak tehlikesi vardır!
Eğer, sen, bu gıkı öldürülüp yok edilecek olursan, yer yüzünün ışığı sönecektir.
Çünki, sen, doğru yolda olanların bayrağı ve Mü’minlerin ümidisin!
Gitmekte acele etme. Mektubun arkasından ben de, geliyorum. Vesselam.)»[214]
Mekke Valisinin Hz. Hüseyin’e Mektup Göndermesi :
Abdullah b. Cafer, kalkıp Mekke valisi Amr b. Saîd b. Âş’ın yanına yardı. Onunla konuştu. Ona «Sen, Hüseyin’e bir mektup yaz. Mektupta: her türlü emniyetinin sağlanacağını, kendisine iyilik edileceğini, akrabalık haklarının gözetileceğini, kendisine itimad verecek şekilde bildir ve geri dönmesini iste. Belki, bu, kendisini tatmin eder de, döaer» dedi.
Amr b. Saîd «Ne istersen yaz, bana getir, müh.ürleyeyim» dedi. Abdullah b. Cafer, bir mektup yazıp Amr b. Saîd’e getirdi. «Bunu, mühürle ve kardeşin Yahya b. Saîd’le gönder ona.
Çünki, Yahya, onu, senden daha çok ıknâ ve tatmin eder. Hüseyin, Yahya’yı, senden daha iyi tanır» dedi.
Amr b. Saîd, öyle yaptı.
Abdullah b. Cafer’le Yahya gidip Hz. Hüseyin’le buluştular. Yahya, mektubu, Hüseyin’e okudu:
Blsmîllâhîrrahmanîrrahîm
Amr b. Saîd’den Hüseyin b. Ali’ye.
îmdi, beklediğin geye seni döndürmesini, erişmek istediğin doğru yola seni eriştirmesini Allâh’dan dilerim.
işittim ki: sen, Irak’a yönelmiş, gidiyormuşsun.
Senin hesabına, düşmanlıktan ve muhalefetten Allah’a sığınırım.
Senin oralarda helak olmandan korkarım.
Abdullah b. Cafer’le Yahya b. Saîd’i sana yolladım. Onlarla birlikte dönüp yanıma gel.
Benim yanımda senin için her türlü emniyet, akrabalık hakkını gözetme, iyilik ve güzel komşuluk vardır.
Bunları yerine getireceğime Allah şâhid, kefil ve vekildir. Vesselâmü aleyk!»
Abdullah b. Cafer’le Yahya demişlerdir ki «Biz, mektubu Hüseyin’e okuduk ve geri dönmesi için ısrar ettik. Biz, ısrar ettikçe, o, bu hususta bizden hep Özür dilemekte idi.
En sonunda «Ben, bir rü’yâ gördüm. Rü’yamda Resûlullâh Aleyhisselâ-mı gördüm. Rü’yâda, ben, bir işi işlemekle emr olundum ki onu işlemek, benim için gerekleşmiş ve her şeyden önce olmuştur! [215]
Ben, emr olunduğum şeyi, işlerim!» dedi. [216] «Nedir o rü’yâ?» diye sorulunca, «Ben, onu kimseye söylemedim. Rab-bıma kavuşuncaya Jkadar da, söyleyici değilim!» dedi.[217]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 224-225
[2] Ebülfida-Elbidaye Vennühâye c. 8, s. 162
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 19-20.
[3] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 20.
[4] Ebülfida-Elbidaye Vennihâye c. 8, s. 150-151
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 20.
[5] tbn-i Haldun-Tarih c. 3, s. 18.
[6] Zehebi-Siyerü Âlâmünnübölâ c. 3, s. 108
[7] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 20-21.
[8] Dineveri.KitabüI’ahbar s. 227
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 21.
[9] Ebülfida-Elbidâye Vennihâye c. 8, s. 146
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 21.
[10] Yakubî-Tarih c. 2, s. 241
[11] Belâzürî-Ensâbül eşraf c. 4, s. 12, Taberİ-Tarih c. 6, s. 188
[12] Ebülfida-EIbidâye Vennihâye c. 8, b. 146
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 21-22.
[13] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 22.
[14] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 227, Taberi-Tarih c. 6, s. 189
[15] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 22-23.
[16] BelAzüri-Ensabül eşraf c. 4, b, 13
[17] 1Dineveri-Kitaibül ahbar s. 228
[18] BelâzûriJEnsbül’eşraf c. 4, 6. 13
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 23-24.
[19] Dineveri-Kitafoül’ahbar s. 227-228
[20] Belâzüri-Ensabül’eşraf c. 4, s. 14-15, Taberi-Tarih c. 6, s. 189
[21] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 24-25.
[22] Dineveri-Kitabül’ahibar s. 228
[23] Belâzüri-Ensab. c. 4, s. 15, Taberi-Tarih c. 6, s. 190
[24] Taberi-Tarih c. 8, s. 190
[25] Dineveri-Kitabül’aıhbar s. 228, Belâzüri-Ensab c. 4, s. 15
[26] ehebî-Â’lâmünnübelâ c. 3, s. 198
[27] Taberi-Tarih c. 6, s. 19025
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 25.
[28] Belâzüri.Ensab c. 4, s. 15-16, Taberi-Tarilı c. 6, s. 190-191
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 26.
[29] Taberi-Tarih c. 6, s. 190
[30] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 26.
[31] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 27.
[32] Dmeveri-Kitabül’ahbar s. 228-229
[33] îbn-i Sa’d-Tabakat c. 4, s. 292
[34] Taberi-T&rih.c. 6, s. 197
[35] Taberi-Tarih c. 6, s. 221
[36] Dinaveri-Kitabül’ahbar s. 228-229
[37] Taberi-Tarih c. 6, s. 194, Mes’üdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 64
[38] Yakubî-Tarih ç. 2, s. 241-242, Taberi-Tarih c. 6, s. 197
[39] Taberi-Tarih c. 6, s. 197
[40] Yakubı-Tarih c. 2, s. 249
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 28-30.
[41] Taberi-Tarlh c. 6, s. 197.198
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 30-31.
[42] Taberi-Tarih c. 6, s. 198
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 31-32.
[43] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 230
[44] Taberi.TariJı c. 6, ş. 196
[45] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 32-33.
[46] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 23CJ-2Ü1, Taberi-Tarih c. 6, s. 198.199
[47] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 33.
[48] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 34.
[49] Taberi_Tarih c. 6, s. 199
[50] Taberi-Tarih c. 6, s. 194
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 34.
[51] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 231
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 34.
[52] Taberi-Tarih c. 6, s. 199, Dine veri-Kitabül’ahbar s. 231.
[53] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 35.
[54] Sercun b. Mansur, Yezid’in yakın adamı, yazıcısı, nedimi, müşaviri ve içki arkadaşı idi. (Belâzüri-Ensabül’eşraf c. 4, s. ’2, 81) Sercun’un babası Mansur ise, Rûmi (Anadolulu) idi. (Ebülfida-Elbidaye Vennihâye c. 8., s. 146, İbn-i .Htıldun-Tarih c. J, s. 19)
[55] Taberi-Tarih c. 6, s. 199
[56] Belâzüri-Ensato c. 4, s. 82
[57] Taberi-Tarihc. 6, s. 199
[58] Taberi-Tarih c. 6, s. 200
[59] Belâzüri-Ensabc.4,s.82
[60] Taberi-Tarih c. 6, s. 200
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 35-36.
[61] İbn-i Abd-i Rabbih-İkdülferid c. 2, s. 216
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 36.
[62] Zehebî-Â’lftmünnübelâ c. 3, s. 201
[63] Belâzüri-Ensab c. 4, s. 81-82
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 36-37.
[64] Taberi-Tarih c. 6, s. 200
[65] Zehefbi-Âlâmüimübelâ c. 3, s. 201
[66] Yâkubi-Tarih c. 2, s. 42
[67] İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 218-219, Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, 6. 205
[68] îbn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferid c. 2, s. 219, Yakubi-Tarih c. 2, s. 242, Zehebi- Alâm. c. 3, s. 205
[69] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 37-38.
[70] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 231
[71] Taberi-Tarih c. 6, s. 200
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 38-39.
[72] Taberi-Tarih c. 6, s. 200, Dineveri-Kitabül’ahbar s. 231
[73] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 231-232
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 39.
[74] Taberi-Tarih c. 6, s. 200.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 39.
[75] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 40.
[76] Tatferi-T&rih c. 6, s. 201-202
[77] Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 201
[78] Taberi-Tarihi c. 6, s. 201
[79] Mes’udî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66
[80] Taberi-Tarih c. 6, s. 202.
[81] Mas’ûdi-Murûcuzze’hcb c. 3, s. 66
[82] Taberi-Tarilı c. 6, s. 202
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 40-42.
[83] Dineveri-jKitabül’ahbar s. 232-233
[84] Taberi-Tarih c. 6, s. 202.
[85] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 42.
[86] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 42-43.
[87] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 43.
[88] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 233-234
[89] Taberi-Tarilı c. 6, s. 202.
[90] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 234.
[91] Mihran, son derece akıllı ve zeki ;bir kimse idi. İbn-i Ziyad’ın akıl hocasıidi. (Dinaveri-Kitabüî’ahibar s. 281)
[92] Taberi-Tarih c. 6, s. 202
[93] Dineverî-Kitabürahbar s. 234
[94] Taberi-Tarih c. 6, s. 202
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 43-45.
[95] Taberi-Tarih c. 6, s. 204, Dinaveri-Kitabül’ahbar s. 234-235
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 45.
[96] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 2335
[97] İbn-i Abd-i Rabbih-Ikdüİferid c. 2, s. 217
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 45.
[98] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 235
[99] Taberi-Tarih c. 6, s. 203 .
[100] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 45-47.
[101] Dineverİ-Kitaibül’ahbar s. 235-237
[102] Taberi-Tarih c. 6, s. 202
[103] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 237
[104] Taberi-TarUı c. 6, s. 205-207
[105] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 238.
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 47-52.
[106] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 52.
[107] Taberi-Tarih c. 6, s. 207
[108] Dineveri-Kitabül’afebar s. 238
[109] Taberi-Tarih c. 6, s. 221
[110] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 52-54.
[111] Taberi-Tarih e. 6, s. 215
[112] Taberi-Tarih c. 6, s. 221
[113] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 238
[114] Taberi-Tarih c. 6, s. 215
[115] Taberi-Tarih c. 6, s. 207-206
[116] Dîneveri-Kitabül’ah/bar s. 239.
[117] Taberî-Tarih c. 6, s. 208.
[118] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 239
[119] Taberi-Tarih c. 6, s. 208
[120] Ebül?ida-EI’Bidaye ven’Nihaye c. 8, s. 155
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 54-56.
[121] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 239, Taberi-Tarih c. 6, s; 208
[122] Taberl-Tarih c. 6. s. 209.
[123] Dineveri-KitabiU’ahbar s. 239.
[124] Taberi-Tarih c. 6, s. 209-210
[125] Dineverİ-KitabüFahbar s. 240
[126] Taberi-Tarih c. 6, s. 210.
[127] Taberi-Tarih c. 6, s. 221.
[128] Taberi-Tarjh c. 6, s. 210
[129] Mes’ûdî-Murûeuzzehep c. 3, s. 68..
[130] Müslim b. Akîl, Muhammed b. Eş’aş’ın emânı üzerine teslim olunca, kılıcını, silahını Muhammed b. Eş’as, elile soymuştu. Onun, "bu hareketini, bazı şairler «Sen, korkarak, amucanın yanında çarpışmayı, bıraktın. Halbuki, isteseydin, onu koruyabilirdin.
Muhammed Aleyh İs selâmın Ev Halkından bir cemaatı öldürdün! Onların kılıçlarını ve zırhlarını soydun!» diyerek kınamış ve yermişlerdir. (Mes’üdi-Mu-rûcuz2eheb c. 3, s. 68)
[131] Taberi-Tarih c. 6, s. 210-212
[132] Dineveri-Kitabürahbar s. 241.
[133] Taberi-Tarih c. 6, s. 212
[134] Dineveri-Kitabürahbar s. 241
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 56-65.
[135] Taberi-Tarih c. 6, s. 212.
[136] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 241.
[137] Taberi-Tarih c. 6, s. 212.
[138] Dineveri-Kitabürahbar s. 241.
[139] Dineveri’ye göre bin dirhem
[140] Taberi-Tarih c. 6, s. 212
[141] Dineveri-Kitabûl’ahbar s. 241.
[142] Taberl-Tarih ç. 6, s. 212.
[143] Dineveri-Kitabûl’ahbar s. 241.
[144] Taberi-Tarih c. 6, s. 212.
[145] Dîneveri-KitabÜİ’ahbar s. 241.
[146] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 65-66.
[147] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 67-68.
[148] Taberî-Tarih c. 6, s. 212-213
[149] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 241
[150] Taberi-Tarih c. 6, 3. 213
[151] Dineverİ-Kitabül’ahbar s. 241
[152] Yükubî-Tarih c. 2, s. 243
[153] Mes’ûdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 70
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 68-69.
[154] Taberi-Tarih c. 7, s. 58-59
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 69-71.
[155] Taberi-Tarih c. 6, s. 213-114
[156] Mes’ûdi-Murûcuzzeheb c, 3,.s.69
[157] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 71-72
[158] Taberi-Tarih c. 6, s. 214
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 72.
[159] Taberi-Tarih c. 6, s, 214-215
[160] Dineveri-Kitabürahbar s. 242
[161] Taberi-Tarih c. 6, s. 215
[162] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 242
[163] Dinaveri-Kitalbül’ahbar s. 242, Taberi-Tarih c. 6, 215
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 73-74.
[164] Taberi-Tarih c. 6, s. 211.
[165] Taberi-Tarih c. 6, s. 2li, Dineverİ-Kitabül’ahbar s. 243
[166] Taberl-Tarih c. 6f s. 224
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 74.
[167] Dineveri-Kitabürahbar s. 243
[168] Taberi-Tarih c. 6, s. 216
[169] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 243
[170] Taberi-Tarih c. 6, s. 216
[171] Taberi-Tarih c. 6, s. 216, Dineveri-Kitabül’ahtaar s. 243
[172] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 243
[173] Dineveri-Kitabül’ahbar s. 243,
[174] Dineveri-Kitabül’ahbars.243.
[175] Taberi-Tarih c. 6, s 216.
[176] Dineveri-Kitabürahbar s. 243
[177] Taberi-Tarih c. 6, s. 216
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 74-75.
[178] Mes’ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 65
[179] Taberi-Tariü c. 6, s. 216
[180] Mes’ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 65
[181] Dinevari-flCitabuTahbar s. 244
[182] Zehebi-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 197
[183] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 76-77.
[184] Ebülfida-Elbidaye Vennihâye c. 8, s. 165
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 78.
[185] Taberİ-Tarih c. 6, s. 216-217
[186] Taberi-Tarüı c. 6, s. 216-217, Dinaveri-Kitabül’ahbar s. 244
[187] Dmaveri-Kitabürahlbar s. 244
[188] Mesıidi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 64, 65
[189] Zehebî-Âlâmünnübelü c. 3, s. 200
[190] Mes’ûdi-Murûcuazeheb c. 3, s. 65, Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 1S6, Ze-hebî-Tarüml’islâm c. 3, s. 12
[191] Zehebî-Alâmünnübelâ c. 3, s. 196, Tarihül’islâm c. 3, s. 12
[192] Dineverî-Kitabürahbar s. 244
[193] Taberi-Tarih c. 6, s. 217
[194] Mes’ûdî-ıMurûcuzzeheb c. 3, s. 65
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 78-80.
[195] Taberi-Tarih c. 6, s. 215-216
[196] Mes’ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, a. 66
[197] Taberi-Tarih c. 6, s. 216
[198] Mes’ûdî-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66
[199] Taberi-Tarih c. 6, s. 216
[200] Mes’ûdi-Murücuzzeheb c. 3, s. 66
[201] Taberi-Tarih c. 6, s. 216
[202] Taberi-Tarih c. 6, s. 216, Mes’ûdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66
[203] Mes’ûdİ-Murûcuzaeheb c. 3, s. 66
[204] Taberi-Tarih c. S, s. 216, Mes’ûdi-Murûcuzzeheb c. 3, s. 66
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 80-82.
[205] ibn-i Abd-i Rabbih-Ikdülferld c. 2, s. 220, Zehebİ Alâmûnnübelâ c. 3, s, 196
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 82-83.
[206] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 83.
[207] Zehebi-Alâmünnübelâ c. 3, s. 197
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 83.
[208] Zehebî-Âlâmünnübelâ c. 3, s. 200
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 84.
[209] Taberi-Tarih c. 6, s. 215
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 84.
[210] Taberi-Tarih c. 6, s. 223
M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 84.
[211] Taberi-Tarih c. 6, s. 217-218
[212] Dine veri -Ki tabül’ahlbar s. 244
[213] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 84-85.
[214] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları: 85.
[215] Taberi-Tarili c. 6, s. 218-219
[216] îbn-i Esîr-Üsdülgabe c. 2, s. 21
[217] M. Asım Köksal, İslam Tarihi Hz. Hüseyin ve Kerbela Faciası, Akçağ Yayınları
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.