- 814 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
Leyleğin Yumurtaları
Seyit Ali Mahallesindeki büyük boş arsada mahallenin çocukları her hafta sonu toplanarak çeşitli oyunlar oynarlardı. Kimisi futbol oynarken , kimisi de başka oyunlar oynarlardı.Taa ki arsanın sahibi olan Şekure Nenenin kızarak onlara bağırması ve bastonu ile onları kovalamasına kadar.
Şekure Nene bastonu ile onları kovalamaya çıkınca mahallenin çocukları oyunlarını bırakarak hepsi çil yavrusu gibi bir kenara dağılır, çoğu evine giderdi. Şekure Nene uzaklaştıktan sonra bazıları gene geri döner herkes yerini alır , oyunlarına devam ederlerdi.Şekure Nene yeniden gelene kadar.
O gün günlerden Pazar’dı. Mahallenin tüm çocukları toplanmış oyun oynamaktaydılar. Koskoca arsanın kenarındaki yarısı yıkılmış samanlığın duvarına birkaç yaşlı dede yaslanmış , eski günleri anarak , sohbet etmekteydiler. Günlerden Mayıs ayının sonuna doğru, leyleklerin yeni yeni gelerek ,yumurtlamaya başladıkları zamandı.Yaşlılar yükselen güneş ışınlarından istifade ederek eski günlerin nostaljisini yaparken, bir yandan da çocukları seyrederek zamanı değerlendirmenin sevincini yaşamaktaydılar .
Çocuklar oyunlarının en güzel yerinde , oyun oynadıkları arsanın üzerinde , masmavi gökyüzünde leyleklerin belirdiğini ve nazlı nazlı uçtuklarını ilk olarak fark edemediler.Leyleklerin arsanın üzerinde bir kaç tur atması ile leylekleri fark eden çocuklardan birisi oyundan sıkılmış olmalı ki, dikkatleri başka tarafa çekmek isterken leylekleri gördü. Bir süre leyleklerin nazlı nazlı uçmalarını seyrettikten sonra :
-Bakın… Leylekler… dedi.
Arsada oyun oynayan çocuklar , aniden oyunlarını bırakarak hızla geçen uçakları seyreder gibi arsanın üzerinde tur atan leylekleri seyretmeye başladılar.İki leylek havanın güzelliğinden faydalanarak iç güdüleri ile doğanın güzelliklerini yaşıyorlardı. Çocuklar bir süre leyleklerin nazlı nazlı gezmesini seyretti. Leyleklerde bir süre sonra arsanın hemen yanındaki Hüseyin Ağa’nın evinin üstünde kurdukları yuvaya kondular. Leyleklerin güzel güzel uçmasından sonra tek ayak üzerinde durmaları gene çocukların dikkatini çekmişti.Bunun sebebini anlayamamakla beraber çocukların hoşlarına gitmişti.
Çocuklar bire süre sonra bu seyirden de sıkıldılar.Mahallenin en yaramaz delikanlısı Mehmet bu arada aklına bir fikir gelmiş gibi orada bulunanlara sordu:
-Arkadaşlar aranızda hiç leylek yumurtası gören var mı ?
Bu soru karşısında çocukların hepsi şaşırmıştı.
Çünkü anne ve babaları onlara leyleklerin kutsal hayvanlar olduklarını ve sıcak aylarda memleketlerinde misafir olurken, soğuk aylarda ise daha sıcak memleketlere özellikle haccın yapıldığı Mekke ve Medine taraflarına giderek her sene hacı olduklarını anlatmışlardı. Leyleklerin çatısına yuva yaptıkları evlere bereket getirdiklerini ve o evin mutlu olduğuna inandıklarını da sohbetlerde çocuklarına aşılamışlardı.O yüzden orada bulunan çocuklardan hiçbirisi de hayatlarında leyleklere yaklaşamamışlardı. Hatta leyleklerin yuva yaptıkları evlerin sahiplerlerine bile “ Leyleklerin Mustafa” gibi güzel lakaplar bile takmışlardı.
Mehmet’in bu sorusu karşısında şaşkınlıkla bakan çocuklar şaşkınlıkla Mehmet’e bakarken , Mehmet çocukların ilgisinden ve şaşkınlıklarından bir hayli mutlu olmuştu.O’na göre kutsal bir şey falan yoktu ve insanları eğlendirmek, hayatta eğlenmek en önemli şeydi.Anne ve babasının söylediği her şey bir kulağından giren , öbür kulağından çıkan cinsten insandı.
Çocuklarının şaşkın bakışları arasında daha 15 yaşında bir genç olan Mehmet:
-Arkadaşlar sizler leylek yumurtası görmek ister misiniz ? Ben çatıya çıkarak o yumurtaları size getiririm.Hem bugün Hüseyin Ağalar tarladalar ve kimsenin ruhu duymaz, dedi.
Çocuklar Mustafa’nın şerrinden hiç seslerini çıkaramadılar.Hepsi de Mehmet’in şerrinden hep korkarlardı.Bu yüzden hepsi de susmayı tercih etti.
Az ötede çocukların konuşmasını dinleyen ihtiyarlardan Hacı Hasan amca:
-Evladım, Leyleklerin yumurtalarına dokunulmaz.O yumurtalara dokunan insanların başına kötü işler gelir, bunca sene yaşımda ben bunlara şahit oldum.Leylek yumurtalarına bakma sevdanızdan vazgeçin siz ,der demez.
Mehmet hiddetle bağırarak:
-Sen sus moruk. Senden din dersi mi alacağız? deyince hem çocuklar hem Hacı Hasan amca sustular.Biliyorlardı ki onlarda Mehmet’i kızdırmanın , sonu hiçte hayra alamet değildi.
Mehmet yavaş yavaş, Hüseyin ağaların evine doğru yürümeye başladı. Tam bu sırada leylekler havalanmış ve yiyecek bulmak üzere yuvadan ayrılmışlardı. Mehmet Hüseyin Ağaların bahçesine geldiği zaman bir süre etrafına bakındı.Sonra gözleri ışıldadı.Biraz ilerde çatıya rahatça çıkacağı merdiven vardı.Merdiveni alarak duvara dayadı. Bütün çocuklar Mehmet’in peşinden gelmiş , biraz korku, biraz heyecan ve endişe ile olacakları izlemeye başlamışlardı.Çocuklardan bazıları buna itiraz etmek istemesine rağmen Mehmet’in kendilerine zarar vereceğini düşünerek buna cesaret edemiyorlardı.Çünkü Mehmet daha önce kim kendisine karşı gelmişse ona bir güzel meydan dayağı atmıştı.Çocuklar şaşkınlıkla bir büyüğe haber vererek bu çirkin davranışa son vermeyi de akıl edememişlerdi.Zaten Mehmet el çabukluğu ile merdiveni duvara dayadıktan sonra ip cambazları gibi bir çırpıda çatıya çıkmıştı.Çatıya çıkınca yuvadaki yumurtaları alarak hemen aşağıya indi.
Çocuklar yarı merak yarı korku duyguları ile hemen Mehmet2in çevresini sardılar.Normal tavuk yumurtasından biraz daha irice iki yumurta Mehmet’in avuçlarındaydı. Hüseyin Ağaların evinin bahçesinde çocuklar yumurtalara bakarken ilerde yaşlılarda duvarın dibinde endişe ile konuşmaktaydılar.Mehmet yumurtaları alarak arsaya geldi.Çocuklarda sürü halinde onu takip etmekteydiler. Mehmet’in amacı orada bulunan yaşlılara da bu yumurtaları göstererek, onlara korkulacak bir şey olmadığını ispatlamak istemekteydi. Tam bu sırada arsanın köşesinde Şeküre Nene belirdi.Çocuklar korkudan çil yavrusu gibi o yana bu yana dağılmaya başlamışlardı ki , bir anda Mehmet’in de elinde yumurtalarla koşmaya başladığını gördüler.
Herkese kafa tutan , önüne çıkanı pataklayan Mehmet nedense Şeküre Nene’den korkmaktaydı. Galiba Şeküre Nene’nin azameti Mehmet’i bile korkutacak kadar vardı. “Kırmızı Başlıklı Kız” masalındaki cadıya benzeyen Şeküre Nene hızlı adımlarla elinde bastonu ile koşar adımlarla gelirken , Mehmet ondan kaçmaya çalışmaktaydı.Tam bu sırada beklenmeyen bir şey oldu.Mehmet koşarken ayağı bir taşa takıldı ve elindeki iki yumurtada iki metre ileri fırlayarak param parça oldu.Tüm çocuklar önce şaşkınlık içerisinde bir kırılan yumurtalara, bir de “Kırmızı Başlıklı Kız” masalının cadısı gibi elinde bastonla üzerlerine gelen Şeküre Neneye baktılar. Şaşkınlıkları geçtikten sonra tüm çocuklar evlerinin yolunu tuttular. O gün kimse cesaret ederek oyun oynamaya gelemedi.
Orada bulunan her çocuk olayı anne ve babalarına anlatırken “Eyvahhh gene Mehmet’in başına bir iş gelecek “ diyerek olaya duydukları üzüntüyü anlatıyorlardı.
Tam bir hafta boyunca bu olay konuşuldu evlerde.O hafta olayın şokundan kurtulamayan çocuklardan hiç birisi de oyun oynamaya gelemedi.
Bir hafta sonra oyun oynamak için toplanan çocuklar aralarında Mehmet’i göremeyince Mehmet’in komşusu olan çocuğa Mehmet’in ne olduğunu sordular.Mehmet’in komşusu Kenan’ın çok heyecanlı, şaşkın ve üzgün halinden oradakiler kötü bir olayın olduğunu hemen anladılar.Kenan heyecanla:
-Tabii sizler duymadınız , geçen hafta Mehmet caddede her zamanki gibi dikkatsizce karşıya geçerken O’na bir araba çarptı ve ayağının iki yerden kırıldığını söylediler.Ben korkumdan geçmiş olsun demeye bile gidemedim. Annem bunu bana yorumlarken ‘ leylek yumurtalarını kıran insanın başına her türlü kötülük gelebilir’ dedi.
O zaman çocuklar anladılar ki , küçük yaşta anne ve babalarını bazen anlamasalar da onlar hayatta kendilerine hayatın sunduğu tecrübelerle konuşmaktalar ve söyledikleri her şey , her olay bir hayat deneyiminin , yüzyıllar boyunca gelen bir geleneğin ürünüydü.
Çocuklar daha sonra hep beraber oyun oynamaktan vazgeçerek güzel güneş ışığının altında kızlı erkekli toplandılar, yemyeşil çimenlere oturarak olayı enine boyuna çocukça konuştular tartıştılar. Çocukların oturup tatlı tatlı konuştuklarını gören ve o sırada arsanın yanındaki yıkık samanlığa yaslanmış güneşlenen Hacı Hasan Amca yanlarına gelerek Mehmet’i boşuna uyarmadığını 80 yaşın tecrübesi ile konuştuğunu anlattı.Çocuklar leylekler hakkında Hasan amcanın anlattıklarını can kulağıyla dinlerken , büyüklerini dinlemedikleri zaman başlarına neler gelebileceğini de iyice düşünmüşlerdi.Hep beraber kötülüklere karşı savaşacakları konusunda yemin ettiler .
Aradan yıllar geçmiş , Mehmet yaşadığı olaylardan hiç ders almamıştı.Evlenmişti ama huzuru bulamamıştı . Kızı hiç sevmediği insanlarla evlenmişti. Ama büyüklerini dinleyen ve derslerine her zaman çalışan çocuklarda hep güzel meslekler edinmiş, mutlulukları da çocukları ilke her zaman paylaşmışlardı.
TURAN YALÇIN-TOKAT
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.