AŞK ve KISKANÇLIK
“Kıskanırım seni ben / kıskanırım kendimden / bu nasıl aşk allahım / öleceğim derdinden” ya da “Mühür gözlüm seni elden / sakınırım kıskanırım / uçan kuştan, esen yelden / sakınırım kıskanırım” ve daha niceleri... Bu dizeler hemen aklıma geliverenler.
Kıskançlık olgusu aşk ile birlikte var olmuş ve tıpkı aşkın kendisi gibi şarkılara, şiirlere, romanlara konu olmuş. Peki durmadan zihinlerimizi meşgul eden ve adına kıskançlık denilen olgu nedir? Neden kıskanırız?
Sosyoloji, psikoloji ve felsefe gibi bilim dallarının da konusu olan kıskançlık olgusuna bilim adamları farklı görüşler ileri sürerek açıklık getirmeye çalışmaktalar. Örneğin, Sokolof “Kıskançlık insanın en az bilinen duygusu ve üzerinde en az konuşulan davranışıdır. Bir muammadır” derken, Decrates “Kıskançlık sahip olduklarını koruma isteğinden kaynaklanan bir tür korkudur” demiş. Ünlü antropolog Margaret Mead 1928 yılında yayımlanan bir kitabında, davranışlarımızın genlerimizle değil, çevresel faktörlere bağlı olarak belirlendiğini ileri sürmüş. Tıpkı Mead gibi bir çok sosyal bilimci kıskançlığın olgunlaşmamış çocukça bir duygu, kendine güvensizliğin işareti, ruhsal bozukluk ya da bozuk kişilik özelliği olduğunu söylemekte. Buna karşılık olarak evrimsel psikologlar kıskançlığın, evrimsel süreç içinde kazanılan evrimsel bir uyum olduğunu savunmakta ve farklı bir bakış açısı getirmekteler. Evrimsel psikologlara göre kıskançlık acı veren bir durum olsa da aşkın koruyucusudur ve bizler, kıskanç olan ataların çocuklarıyız. İşte tam burada aklıma hemen herkes tarafından bilinen rivayet geliyor. Rivayete göre, Adem ile Havva yasak meyveyi yedikleri için cennetten kovularak dünya üzerinde yaşamaya başladıklarından itibaren Havva toplam 20 defa doğum yapar. Her doğumda birisi kız, diğeri erkek olmak üzere ikiz çocuk doğurur. Çocuklar büyüyüp de evlenme çağına geldiklerinde vahiy yolu ile evliliğin ne şekilde olacağı bildirilir. Buna göre, ilk doğan kız, ikinci doğan erkek ile ilk doğan erkek, ikinci doğan kız ile evlenecektir. Ancak bu durum Kabil’in hiç hoşuna gitmez. Çünkü Kabil aslında Habil ile evlenmesi gereken ve kendisi ile aynı batında doğan İklima’ya aşık olmuştur. Bunun üzerine Adem her iki oğlunu da yanına çağırıp, Allah’a birer kurban vermelerini, kimin kurbanı kabul görürse İklima ile onun evleneceğini söyler. Her iki oğul da birer kurban seçerler ancak, Habil’in kurbanı kabul görür. Kıskançlık duygusuna kapılan Kabil kardeşi Habil’i öldürür. Böylece dünya üzerinde ilk cinayet aşk ve kıskançlık nedeniyle işlenmiş olur.
İdeal birlikteliklerin temelinde, dozunda kıskançlık duygusu bulunur ve dozunda olan kıskançlık sevginin, bağlılığın göstergesi olarak kabul edilir. Çünkü her bireyde, nedeni ne olursa olsun az ya da çok kıskançlık duygusu vardır. Kıskançlığın hiç olmaması kadar yanlış kullanılması, abartılması, karşı tarafa dünyayı dar eder niteliğe vardırılması da problem oluşturur. Dozunda olamayan kıskançlık, aşk gibi, sevgi gibi yapıcı bir duyguyu parçalayıp,yok eder.
Dozunda kıskançlıkların yaşanacağı, aşk dolu, sevgi dolu günler diliyorum.
Bahar Ş. Gülşen
Demokratgazete
30 Aralık 2004