ATEŞLE OYNUYORLAR!
"Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü
Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü
Işık ışık dalga dalga bayrağım."
(Arif Nihat Asya)
Utanmazlar, hainler ve iblisler seni ‘kutsalımı’, görkemli İstiklâl Marşı’mı, millî ve manevî değerlerimi hedef alan meş’ûm söylem ve davranış biçimleri sergilemekten hiç bıkmadılar... Değil seni kendilerini (!) yırtsalar, muratlarına asla eremezler.
Milletler, bayraklarına ve millî marşlarına manevî değer verirler; bunu ’nihilist’ yaklaşımlarla hiçe sayanların aşağılık duygusunun ve zavallılığının göstergesi olan hiçbir saldırısı milletimizi ve devletimizi asla yıldıramaz. ‘Acep nereye varır bu işin encâmı?’, diye kendilerine hiç sormazlar mı?
Bayrak; bir milletin onurudur, şerefidir, kutsalıdır. Şanlı ay-yıldızlı bayrağımız istiklâlimizin, bağımsızlığımızın timsalidir. Her karış toprağı şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış vatanımızda bu güne değin nice badirelere uğrayan ve her defasında da sağ salim kurtulan nâ-mağlûb milletimizin ve âli devletimizin sabrını fazla zorlamasınlar...
"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır
Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır."
(Mithat Cemal Kuntay)
Necip milletimizin her ferdi faziletli ve haysiyetli olup, bayraklaşan ’kuvayı milliye’ ruhuyla, mâzide olduğu gibi el-ân ve âtide de, en nâ-müsâid ahvâlde dahi şecâat arz etmeye muktedirdir. Allah; basiretli, ferâsetli ve muzaffer milletimize, devletimize asla zevâl vermesin... Râbbim, te’dib edilmemiş nâ-mühezzeb yaratıkları ıslâh etsin.
Dahilî ve haricî şer odaklarının güdümünde tafralar satmaya devam eden hilkat garibeleri iğrenç pençelerini bayrağımızın üzerinden derhal çeksin! Necis, ne idüğü belirsiz, diyâr-ı âcezenin üç buçuk çapulcusunun âcz içre sergilediği yampiri (~çarpık) zihniyet emeline asla nail olamayacaktır. Allah, kendilerini iflâh etmesin...
Biraz da lügat mânâda bayrağın tanımına, menşeine ve tarihçesine göz atalım :
Bayrak, üstünde bir millet, topluluk, askerî birim, resmî daire ya da bireyin alâmeti bulunan, renk ve biçimle özelleştirilmiş kumaş parçası olup, çoğunlukla dikdörtgen biçimindedir ve bir kenarından bir göndere ya da halata bağlanmıştır. Bayraklar biçim ve işlevlerine göre; sancak, bandıra, alem, flama, fors, filandra, gidon, çatal gidon gibi adlar alırlar. Başlangıçta genel olarak savaşlarda kullanılan bayrak, dostla düşmanı ayırt etmeye ve toparlanma noktalarını belirtmeye yarayan önderlik alâmetiydi. Bugün de bir ölçüde bu niteliğini sürdürmekle birlikte, artık işaretleşme, süsleme ve gösteri amacıyla da yaygın olarak kullanılmaktadır.
Bayrak, muhtemelen Hintlilerin ya da Çinlilerin buluşudur. Çin’ deki Çu hanedanlığının kurucusunun (10 y. 1122) önünde beyaz bir bayrak taşıdığı söylenir; ayrıca M.S. 660’ta düşük rütbeli bir soylunun, üstünün karşısında bayrağını indirmediği için cezalandırıldığı da bilinmektedir. Eski Hindistan’da da aynı ölçüde önem verilen bayraklar arabalar ve fillerle taşınırdı. Bayrak, savaşta saldırının ilk hedefiydi ve düşmesi, yenilgi değilse de, kargaşa anlamına gelirdi.
Bayrak Avrupa’ya büyük ihtimalle Sarazenler tarafından getirilmiştir. Ama İslam dininin putperestlikle ilintili görülen her türlü imgeyi yasaklamış olması, bayrakların tasarımını da etkilemiştir. İslam tarihinin ilk dönemlerinde bayraklardan sık sık söz edilir; bunlar Hint bayraklarından alınmış olabilir. Lâkin İslam’da bayraklar büyük ölçüde basitleştirilmiştir ve düz siyah, beyaz ya da kırmızı oldukları görülür. Siyahın, Hz. Muhammed’in sancağının rengi olduğu sanılmaktadır. Emeviler beyaz bayrak kullanmış, Abbasiler M.S. 746’da (H. 129) bunun karşıtı olan siyahı, Hariciler ise kırmızıyı seçmişlerdir. Bu nedenle Umman Sultanlığı’nın bayrağı düz kırmızı olup, Fatımilerin rengi olan yeşil de sonunda İslam’ın rengi haline gelmiştir.
Eski Türkler siyah, sarı, kırmızı ve beyaz renkler kullanmışlardır. Ün kazanmış kahramanlar mızrak ucuna yaban öküzü ya da at kılından yapılmış, ’yak’ denen bir simge takarlardı. Türklerde hükümdarların yanı sıra valilerin, beylerin, kaptanların ve komutanların da bayrakları vardı. İslamlığı benimsemelerinden sonra Türkler eski geleneklerini korumakla birlikte Abbasilerin ve Bizans’ın etkisinde kaldılar. Yaklaşık 1250’de hilal işaretini benimseyerek, Asurluların M.Ö. 9. yüzyılda kullandıkları ve büyük ihtimalle daha da eskiye dayanan bu kutsal simgeye döndüler. O tarihten sonra hilal, kimi zaman yanında bir ya da daha çok yıldız olduğu halde İslamlığın resmi simgesi olarak kabul edildi.
Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’ye Anadolu Selçuklu sultanının gönderdiği bayrak beyazdı ‘Ak Alem’ ve bu I. Süleyman’a (Kanuni) değin padişah bayrağı olarak kaldı. Donanma bayrağı genelde kırmızıydı ve üstünde iki ya da üç hilal vardı. Orduda ise beyaz bayrak kullanılırdı. 1529’a değin dört adet olan saltanat sancağını, bu tarihte I. Süleyman yediye çıkardı. Ordudaki beyaz, sarı, alaca ve kırmızı bayraklara yeşil ve siyah da eklendi. Ayrıca eyalet ve sancakların da kendilerine özgü bayrakları vardı. III. Selim ve II. Mahmud dönemlerinde bayraklara belirli ölçüler getirildi. Kırmızı zemin üstüne hilal ve sekiz köşeli bir yıldızlı bayrak 19. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin resmi bayrağı oldu. Abdülmecid döneminde (1839-61) sekiz köşeli yıldız beş köşeliye dönüştürüldü.
Saltanat (1 Kasım 1922) ve halifelikle (3 Mart 1924) birlikte saltanat ve hilafet bayrakları da kaldırılınca yalnızca resmi bayrak kaldı. 29 Mayıs 1936 tarihli ve 2994 sayılı Türk Bayrağı Kanunu ve 5 Haziran 1937 tarihli ve 2/7175 sayılı Türk Bayrağı Nizamnamesi ile Türk bayrağının biçim ve boyutları, kullanım kuralları belirlendi. 22 Eylül 1983’te de 2893 sayılı yasayla kullanım kurallarına ilişkin hükümler yeniden düzenlendi.
Avrupa’da ilk ulusal bayraklar ortaçağ ve Rönesans’ta kabul edildi. Bayrak, yüzyıllar boyunca pek çok özel işlev kazanmıştır. Eskiden siyah bayrak korsanların simgesiydi. Sarı bayrak bütün dünyada bulaşıcı hastalık işaretidir. Bir gemide sarıhumma, kolera ya da benzeri bir bulaşıcı hastalığa yakalanmış insanlar olduğunu belirtmek için sarı bayrak çekilir ve gemi karantinadan çıkana kadar indirilmez. Sarı bayrak, karada karantinaya alınmış yerlere de asılır. Beyaz bayrak ise dünyanın her yerinde ateşkes anlamında kullanılır.
Denizde bayrak indirmek teslim olmak anlamına gelir. Bir ülkenin bayrağı bir başka ülkenin bayrağından yukarı asılmışsa, birinci ülke zafer kazanmış demektir. Bu yüzden barış zamanında iki dost ülkeden birinin, bayrağını öbürünün bayrağından yukarı asması hakaret sayılır. Her ulusun bayrağını kendi gönderine çekmek gerekir. Gemiler de bayrağı hafifçe indirip sonra gene yavaş yavaş direğe çekerek birbirini selamlar. Saygı ifadesi olan bu harekete denizcilikte ’mezestre’ denir. Askerî törenlerde, birlikler bir hükümdarın ya da denetleme subayının önünden geçerken alay bayraklarını indirerek onu selamlarlar. Gönderde yarıya indirilmiş bayrak her yerde yas ifadesidir. Bir gemi tehlikede olduğu zaman bayrağını, ulusal alâmet baş aşağı gelecek biçimde, ters çevirerek asar.
Bayraklara duyulan ilgi, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana, bayrağın ortaya çıkma ve kullanım amaçlarıyla sınırlı olmaktan çıkmıştır. Siyaset bilimciler, tarihçiler, sosyologlar bayrakları, belli zaman ve yerlere özgü kültürleri ifade eden, insan ürünü simgeler olarak kabul ederler. Bayrağın tarihçesi; simgesel niteliği, bir toplumun töreleri içindeki yeri, tasarımı, yapımı ve başka yönlerini bilimsel olarak inceleyen alana "vexillology", yani sancakbilim ‘Latince vexillum: ’sancak’’ adı verilir.
Eksilmesin ezân sesi câmilerimizden;
İnmesin ay yıldızlı bayrağım gönderinden;
Sönmesin hârlı ateşi ocaklarımızın;
Bitmesin muhabbeti ulu otağımızın... (Muhteşem Türk adlı şiirimden.)
Saygılarımla.