- 1251 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
“SESİ İÇİNDE SAKLI”ASKERİMDEN MEKTUP VAR
Bugün bu köşenin çok özel bir misafiri var.
“Hala hazırda güney doğuda görev yapan,
yüreği ile sözleri ile, Türk olmanın gurur ve sorumluluğunu taşıyan,
Vatan denildi mi, bayrak olup esen,
kendisinin de ifade ettiği gibi, “şehitlerden şehitlere,” ya da asker yakınlarının arada dillendirmesi ile “hatırladığınız” askerlerimizden…
Onların yürekleri önce “her şey vatan için” der de, sonra uzak bir yerlere seslenir, “bizi sakın unutmayın. Arada bir selam, bir hatır yeter.”
ASKER MEKTUBU(2):
Ben terörle mücadelenin birinci safında yer alan bir bölgede görev yapmaktayım. Kara kış tam olarak hüküm sürmeye başlamasa da bölgemizde soğuklar ve yağmurlar kendini iyice hissettirmeye başladı. Bütün olumsuz hava şartlarına karşın, operasyonlar hızından hiç bir şey kaybetmeden devam etmekte…
Yazdıklarımla, elbette soğuk kış gecelerinde evlerinde sıcak odalarında huzur içinde oturanların huzurunu kaçırmayı istemem. Çünkü biz onların huzuru için buradayız.
Lakin onlarında, sadece şehit cenazelerinin ardından ya da bir yakınlarının ifadelerinden bu bölgede neler olup bittiğinden haberdar olmalarını biraz eksiklik olarak değerlendirmekteyim.
Belki de bu yüzden olacak “sizlerden aldığımız gücü hissetmek,” sizlere kendimizi hatırlatmak için, sık sık “sesi içinde saklı” mektuplar yazmaktayım.
Yalnız olmak insanın kendisi ile baş başa kalmasıdır. Hele bu yalnızlık zifiri bir karanlıkta, soğuk bir kış gecesinde, yanında bir tim askerinle birlikte, pusu mevziinde ise, o yalnızlık onlarca yalnızlık olur bir anda…
“Bir derdin varsa açabilirsin ağaçlara
Ağaç yaprak verir, sır vermez rüzgâra
Ve kış yaz,
Dalda kuş eksik olmaz
Dağ başında duman
Yalnızlık nedir göreceksin
öldüğün zaman “
Cahit Sıtkı Tarancı
Elbet yaşanılan bu “yalnızlık” devletimin personelini sahipsiz bırakmışlığı değil.
Bölgenin mevcut iklim, doğa ve yaşam koşullarının ve ağır sorumluluğunuzun hissettirdiği yalnızlık:
Zorlu şartlar da yaşamla baş başa kalıyorsunuz.
Her operasyonla hayata yeniden başlıyorsunuz
Genel olarak bölgede havalar saat: 16.00 itibari ile kararmakta ve 06.00’da aydınlanmaktadır. Kısaca gece dediğiniz kavram günün tamamı gibidir.
Böyle bir alanda gün boyu yapılan arama ve tarama faaliyetinin ardından ya bir dere yatağında ya bir tepe üstünde icra edilen pusu faaliyeti esnasında insan ruhunun ve bedeninin nasıl metanete ve sabra sahip olması gerektiğini anlatmaya çalışsam ne kadarını yansıtabilirim bilmem…
Gün boyu yapılan arama ve tarama faaliyeti ardından gece pusu yatılacak yere gelindiğinde zaten yorgun düşmüş olmana karşılık, “yaşam yeniden başlamış gibi” dik ve dinç olmak zorundasın.
Eğer havada yağış var ise yaşam her zamankinden bin kat daha güç olarak karşına çıkar. Yağış yok ise bu seferde gecenin ayazı damarlarına kadar işler.
Dakika düşelim senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Necip Fazıl Kısakürek’in “Zindandan Mehmet’e Mektup” şiirinde ifade ettiği şekli ile adeta başlangıcından sonuna kadar her dakika değil adeta her saniye yıl gibi gelir.
Birde buna yanında bulunan Mehmetçiklerin sorumlulukları eklendiğinde…
Artık, Onların zamanları da senin geçmeyen zamanlarındadır.
Sadece zaman mı eklenir. Tabii hayır.
Yenilen soğuk, önce senin vücudunu deler sonra onlara geçer.
Yağmur ve kar taneleri kurşundur, önce senin üzerinden geçer, sonra onların üzerine gider de, durdurabildiğini durdurursun, durduramadıkların, sızlar ta yüreğinde!
KAYANIN DİĞER YÜZÜ
Dağ başlarında küçücük bir köy okulunun, küçücük bir lojmanına tek başına sıkışmış öğretmen de aslında farksızdır senden…
Belki yatağı seninki gibi taş yorganı gökyüzü değildir ama onunda gözüne uyku girmez. Batar yattığı yer. Adeta üstüne çullanır yorganı ve geceyi oda senin gibi dakika düşerek tamamlar.
Zaman zaman onlarla karşılaştığımız da “komutanım, elektriğimiz kesildiğinde günler boyu karanlıkta kalırız. Çok şükür ki Jandarma Karakolunun jeneratör ışıkları uzaktan görünür de içimizi ısıtır” derler.
Anadolu’mun eğitim savaşçılarının bizim varlığımızdan kuvvet alması elbet bizi çok mutlu eder. ama pekte dile vermedikleri çoğu zaman gözlerine yansıyan yalnızlıkları, her seferinde daha da hüzünlendirir beni,,,
Gece dakikalar sayılarak sabahın aydınlığına kavuştuğunda, birliğine intikal etmeyecek ve faaliyetine bir başka alanda, gün ile birlikte devam edeceksindir.
Geceyi yine bir başka yerde geçirecek olmanın ağırlığına, birde taşıdığın tüfek, teçhizat ve sırt çantası yük bindirir ki burada da yeni bir yalnızlık başlamıştır, artık sana…
Sabah olunca Mehmetçiklerinin gözünün içine bakarsın daha düne kadar annelerinin, babalarının biricik kuzusu olan bu yavruların, bu dağ başlarında hangi ruh hali ile yattıklarını merak edersin.
Operasyona çıkarken, mecburen haber veririsin eve, bu seferde karakola dönene kadar merakla beklemeye başlarlar, zaman her iki taraf içinde uzun sürer, geçmez olur bir dahaki kavuşmaya.
Mesleğe daha 18–19 yaşlarında başladığımız da hepimiz idealist gençler olarak yurdun en ücra köşelerine dağılırken bir operasyonda karşılaştığımız arkadaşımızla kayanın bir yüzünde kısa bir nefeslenmenin ve bu esnada çekilen bir resmin ardından, kayanın diğer yüzüne geçtiğimizde arkadaşımızı şehit verdiğimiz günler gelir aklıma!
Bunun gibi birçok olay…
KENDİ YAŞAYAMADIĞI SOKAK.
Haber göndermişti Diyarbakır’dan, daha önce yanında çalışan personelinin izine gelen askeriyle “Git orada komutanım var. Ellerinden öp selamımı söyle bir emri var mı” diye.
Daha 20 gün geçmemiştir selamını alalı askerinin, televizyon alt yazı geçer…
Çıkan çatışmada 2 güvenlik görevlisi şehit oldu diye…
Gümüşhacıköylü J.Asb.Kd.Çvş. Hayati ARDIÇ’IN 30 Ağustos akşamı. Şehit olduğunu öğrenmiştim, hem de yeni rütbesini taktığı gün. Ardıç Kuşum derdim. Kuş olup elimden uçacağını nereden bilirdim.
‘Hayati’m daha hayatının baharında Türk Bayrağına sarılı tabutu ile memleketine giderken, ne çok isterdim cenazesinde bulunmayı, ama bir başka köşede görevdesindir sende…
Hiç yaşlanmaz Hayati!
Hep delikanlıdır. Binlerce verilen şehitler gibi, hep gencecik upuzun yatarlar kara toprakta!
“ ‘Hayati’nin ailesini ararsın ilk zamanlar “bende sizin oğlunuzum” dersin her arayışında yaraları depreşir, konuşamaz olurlar seninle, yüreklerine su serpeyim derken yüreklerini bir kez daha burkmanın sızısı acıtır senide.”
Kendi yaşayamadığı sokağına, yaşasın diye adının verildiğini duydum sonra…
Toprağın tapusu şehit mezarıdır. Şehitliklerdir. Biz onları hiç unutmadık, hep andık yalnız bırakmadık.
Burada ki yalnızlığımızı bitirense, bir hatır, bir selam, bir alo…
Tamda mektubumda yalnızlığımızın en zor yanını, özlemi anlatacaktım ki…
Minicik sıcacık bir ses telefon da…
“Baba seni çok seviyorum”
Hâlbuki “baba” bile diyemiyordu, en son onlara veda edip evden ayrıldığımda...
Asker mektubu işte bu…
ONLAR ORADAN SESLENECEK, BİZDEN DE ORALARA GÖNÜLLER DOLUSU SEVGİ, SELAM VE DUA HEP GİDECEK.
YORUMLAR
Askerlerin yalnızlıgi başka birseye benzemez. Herşeye hasretlik, özlem ceker, gerçekten zor...