Münazara
Lise yıllarıydı.
Edebiyat dersinden münazara düzenlemiştik.
Münazara konusu şuydu galiba:
’İnsan yazılmaya değer bir eser mi bırakmalı,yoksa okunmaya değer bir şey mi yazmalı?
’Biz okunmaya değer bir şey yazmalı konusunu almıştık.
Hocamız konuya hazırlanmamız için bize iki gün süre tanımıştı.
Bizim grupta kızlar çoğunluktaydı ve iş bölümü yaptılar.
Bize konuyla ilgili yabancı bir düşünürün buna benzer görüşlerini bulup getirmek düşmüştü.
Ama gelin görün ki biz cumartesi- pazar gezdik,tozduk bu konu hiç mi hiç aklımıza gelmedi.
Sabah sınıftan içeri girerken aklımıza geldi.Hemen olaya bir çözüm yolu bulmalıydık.
Bulduk da.
’Amerikalı ünlü düşünür Dawid Robert (böyle birisi yok tabi bu konuda şöyle şöyle demiştir.’diye.
Yine sanki düşünür öyle bir söz söylemiş de biz de ona dayanarak şöyle düşünceler ileri sürmüştük:
Kutsal kitaplarda okunmaya değer şeyler yazılı olduğu için herkese ulaşmış insanların yaşamlarına yön vermiştir vb.
Grup sözcülerimiz kızlara bu yazılı notu verdik.
Çok sağlam bir araştırma yaptığımızı söyledik.
Uzatmayalım münazara başladı.
Bizimkiler ilk bölümde girişlerini yaptılar.
Kendi düşüncelerini açıkladılar.
Bizim verdiğimiz sözde önemli araştırmanın sonuçlarını ikinci turda açıklayacak puanları toplayacaklardı.
Biz dört arkadaş bu ana en arkada sırada tanıklık etmeye kara vermiştik.
Tam bu araştırma sonuçları büyük bir hararetle açıklanıyordu.
Öyle ki grup başkanımızın gözleri parlıyordu.
Dönüp dönüp yazdığımız düşünce adamlarının isimlerinin üstüne basa basa olayları açıklamaya çalışıyordu.
Biz arka sırada gülme krizine yakalanın önüne etten duvar örüyorduk.
Sessiz ama karnımızı bıçak gibi kesen gülüşmelerimiz sonucu ağlamaya başlamıştık artık.
Sonra öğrendik ki yarışmayı kazanmışız.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.