- 854 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
12 Eylül (ilk önce - önce ve sonrasını göremeyenler)
Adak
ne tekkelere çapıt bağlanmış,
ne dilekler dilenmiş
ne adaklar adanmış doğumuma
ne de anamın bana gebeliğinden
babamın haberi varmış
kendiliğimden gelmişim
yalan dünyaya
ne başında bekleyeni olmuş anamın
ne şerbet, ne pelte getirilmiş
lohusalığında
ne hediyelere gark olmuşum,
ne anam ne babam kutlanmış
doğduğum için
onyedinci gününde
dünyaya geldiğimin
dedemin amcasının adını almışım
belli ki mübarek adammış
ne el bebek-gül bebek muamelesi
görmüşüm
ne cicilere-bicilere
bürünmüşüm
ne de kucaklara alınıp
fotoğrafım çekilmiş,
düğünlerde bayramlarda,
“-adı üsdünde güz bülücü
Allah’ın emaneti emme,
fazla yaşamaz” denilmiş
iş bilen ebelerce
dağ başında,
yağmurdan yağmura
su gören çalılar gibi büyümüşüm
büyümüş gitmişim
anamın südü inmemiş de
halime içleri el vermemiş
birilerinin,
kimileri süt getirmiş
kimi bebekli diğer analar
emzirivermiş
rastgeldikçe
dağda-bayırda, olmadık yerlerde
akranlarım “süt kardeşim”
anam ırgat, babam amele
hemen hergün ekin otuna,
afyon çapasına
evde kimse ilgilenmezmiş de
heybe gözünde taşınmışım
baharda, yazda
tarlaya, harmana
şekersiz, ezilmiş haşhaşla somruk ağzımda
güneşin gözünde kalmışım
ağlamaktan bitap düşmüşüm
boğazım bıçılmış
gıdığım yara
ırgata eynelden çıkmak yasakmış
kimse gelip yüzüme,
ellerime üşüşen sinekleri
kovamamış
mecalim de yetmezmiş,
başedemezmişim
çile çekmişim
ne adıma düğünler yapılmış
ne koluma al-yeşil poçular
bağlanmış
ne balon, ne top, ne düdük
ne de ağabeymin kıltopundan başka
oyuncak gördük
ne Hecaza giden dayılarımca
teyzeoğullarımınki gibi
oyuncaklar hediyeler alınmış
öğey evlat anam gibi,
hor görülmüşüm belli
öğey kalmışım
ne üstüme bayramlıklar alınmış
ne alınanlar üstüme oturmuş
ancak; büyüklerime yenileri alındığında
gayış, pontur, çorap, papba
yıllar sonra da bez bir çanta
sahibi olmuşum
okula gidişimin üçüncü yılında
sıradanlanmışım,
ne okul kitaplarım,
ellerininkine benzemiş
ne yeni kaplıklar geçirilmiş,
ne etiketlenmiş
babam; belki okul çağı gelen
çocuğundan habersiz
belki çaresiz
altı fotoğraf, yüz kuruşluk posta pulu
iki mektup zarfı,
bir de on lira
orta mektebe yazılmaya gitmişim velisiz
kimime ne mektubu yazacaklardı acaba
belki postaneyi kalkındırmanın yolu
belki başka uydurmaca
elimden itiraz gelmemiş,
itiraz hiçbir şeyi değiştirmezmiş,
dünyam!
en ücradaki; yabancı dili almanca
-garibanlar sınıfı-yla
güneş görmez
tabansız bir odaya hapsedilmiş
ötem-berim, kap-kacağım,
yatağım..
“yükse”l marka gazocağım
dığanda aş pişirmişim,
kapağı tabağım
doğru-dürüst harçlığım olmamış
bütün paramı kızılay koluna vermişim
idare etmişim
ne babası Almanyadaki diğer çocuklar gibi
aydan-aya da olsa mektubum gelmiş,
ne de mektup içinde harçlıklar gönderilmiş
kışlık odunumu, daha yazdan
çalıdan yelemişim
gücüm yetmeye-yetmeye
ne haftadan haftaya da olsa
büyüklerim gelip,
evime çeki-düzen vermiş
soba yakıp, yemek yapıp,
çamaşır yıkayıp
“-hoca!
eti senin kemiği benim” denilmiş
okuluma uğranılıp
çamaşırlarımı yıkamışım
soğuk suda çitilemişim
döşek altında ütülemişim
odamı süpümüş
aşımı pişirmişim
soba yakmaya üşenmiş
yorganımı başıma çekmişim
yapayalnız,
bir başıma,
kendimle ben ilgilenmişim
ne yaşıtım kızlarca kaale alınmışım
ne de dudak büküp “-büyü de gel” denilmiş
ne sevda yüklü mektuplar döşenmişim birine
ne de birisi,
birinden,
bana haber getirmiş
olgunluğumun altında
büyük aşk yaşadığıma hükmedilmiş
acılarında, ağlamak için,
omuzlarıma yaslanılmış
sarhoşluklarında
dert ortağı ilan edilmişim
o kadar,
bir de;
“iyi dost” “delikanlı” olduğum söylenmiş
akranlarım arasında
kara günlerinde;
herkesin yardımına koşmuşum
üzerime vazife olandan fazlasını
elimden geleni yapıyormuşum
dar günümde
herkes adresinden ayrılmış görünür
oysa!
kimsenin kapısını çalmamışım,
çok şükür
yabani otlar gibi direnmişim
hayatta kalma uğruna
dere kenarına tutunup, kuru,
ham topraktan ileriye,
dereye
kök salarak içmişim suyu
ölmemişim,
açlıktan ölen görmemişim,
mücadele etmişim
geçinip gitmişim kıt-kanaat yıllarca
ne çalmış, ne çarpmışım
“karın tokluğuna ırgat” olmuşum ağalara
kimsenin malında-mülkünde gözüm olmamış
razı olmuşum kaşığımda çıkana
kimseye de hakk ettiğinden fazla
saygı duymamışım
yüksek karaktere,
ahlaka,
erdeme
çalışana,
üretene,
verene
elpençe divan durmuşum
nasipten öteye yolum gitmemiş
kısmetime razı gelmişim
olmayan işten hayır beklemişim
aç kalmışım
açıkta kalmışım
kaderime kahretmemişim
küsmemiş, kırılmamışım
gülüp geçmişim
tam da
işler yoluna giriyor
derken,
bir gün;
tesadüfen şahit olduğumuz
hırsızlık,
yaralama ve
cinayetin
suçlusu olarak lanse edilmişiz,
arkadaşlarımız
selamı kesmiş
komşularımız muhbirlik etmiş
öz kardeşlerimiz pusu kurmuş,
yaylım ateşine hazır,
makineli tüfekle
gidip kendiliğimizden teslim olmuşuz
nezarete atılmışız
korkutulmuşuz
üstelik
serseri bir kurşuna isabet etmişiz
cabadan yediğimiz onca dayak
yanımıza kâr kalmış
isnat edilmeyen suçları bile
kabullenmişiz
altı ay sonra başlamış mahkememiz
ne savcı,
ne hakim,
ne avukat
masumluğumuza inanmamış
zaten her davalı söze
“-ben masumum hakim bey”
diye başlarmış,
o gün,
o saatte,
orada
ne işimiz varmış
yine de
“dünyamızda ne işin vardı”
denilmediğine
şükretmişiz
Türk Ceza Kununu’nun
bilmem kaçıncı maddesine göre
idamlıkmışız
dışarıdakilerce,
asıl suçlularca
mazlumlarca
hatta
yakınlarımızca,
akranlarımızca,
aynı suçlardan hapis yatmışlarca
bize ahlakı,
erdemi,
dürüstlüğü,
adaleti,
salih kulluğu telkin edenlerce
ne eksikliğimizin farkına varılmış,
ne adaletin tecellesine aldıranımız
ne mahkememiz kollanmış
ne davacılar gerçeğin peşinde
ne hüküm verecekler
suçsuz yere hapse atılmışımızın
bütün şahitler kaçışmış
gören-duyan olmamış
ifademiz alınmamış,
söylediklerimiz tutanaklara geçmemiş
ne birinin vicdanı sızlamış
ne başka birinin endişesi varmış
haktan-adaletten yana
neymiş gaspa uğrayanların,
bizimle alıp-veremediği
çözememişiz
anlayamamışız,
fakir gelmişiz
fakir,
aç bırakılmışız
hiçbir şeyimiz olmamış
onurdan başka
ona da çok cereme çekmişiz
kimse farkına varmasa da
dünyaya gelmekmiş
suçumuz-günahımız
kaderimiz buymuş
alın yazımız böyle yazılmış
birileri çalıp, çarpıp, öldürtüp
çaldıkları yüzü-suyu hörmetine
avukatları sayesinde aklanırmış
onlar her zaman haklılarmış
hiçbir suçtan
mahkumiyet almazlarmış
bütün suçların suçlusu olmak için
dünyaya geldiğimizi
kanıksamışız,
suçlu olduğumuza
kanaat getirilmiş
vatan haini ilan edilmişiz,
gazetelerde sekiz sütuna manşet
boy boy resimlerimiz çıkmış
hüküm biz daha doğmadan verilmiş
kimbilir Allahın hangi sevgili kulunun
suçunu bertaraf içinse
bütün deliller aleyhimize
darağacından döndüğümüze
şaşakalmış, şaka sanmışız
inanmamışız
oturmuşuz
bir banka
ne yanımızda biri
ne elimizde sigara varmış
boşluğa doğru
göz alabildiğince uzayan bir dünya
ne gelenimiz-gidenimiz
ne üzülenimiz
ne kırk yıldır görmediğimiz biri aramış
Allahın selamını vermişiz
gelip-geçene
alan olmamış
kendimiz almışız
bilmem ne vakit sonra
hürriyetimize kavuşmayı beklerken
başkalarına söz verildiği için çıkan-aftan
en-az yararlanan kişi- olarak
serbest kalmışız
ne karşılayanımız olmuş davullarla
ne eller üzerinde taşınmışız
ne kucaklanmışız çıkışta
kalakalmışız
oysa
………..
bizi affetmeden önce
…………..
üstelik
……….
darağacından kurtulduğumuz halde
……….
…….
farketmemişiz
….
bunca sene
……….
asılı kalmışız
Memet,
ulan memet
……………
ulan hıyarağası,
ulan puşt,
kaç yıl oldu köyden çekip gideli
bir daha yolun köye uğramadı
sana kim ne etti
ulan
anan!....
“-yoklamaya gelecek” derdi
bizim tertipler askere giderken bile,
bu gün, yarın diye bekledi
sonraları
“dağıtım iznine gelecek”
sonra, sonra
“ıramazan bayramına gelecek”
deye beklemişler be!
kurban bayramına bile gelmedin
hadi bi suret yollamadın
neyse de
el kadar bir mekdip
yazmadın
bayram tepriği de mi
gönderemezdin
teskere aldığında da uğramadın
bana sarılır, ağlar
beni “-memedim” deye koklardı
kadın
ulan memet
ulan onun-bunun çocuğu”
diyeceğim
mübarek kadındı anan
ulan memet
eşşoğlu-eşşek
diyeceğim
adam gibi adamdı baban
….
adam gibi adamdı diyorum
………
sana hiç benzemezdi
sen kime çektin bilmen ki
çekmeden gidesi
hayvan
baban….
vefasız, hırsız, namert değildi
vefasız dedim
ardından su serpenleri hatırlıyorum da
hırsız dedim,
çalıp gittiğin kalpleri
namert diyorum,
verdiğin sözleri
o sözler uğruna,
seni
yıllardır bekleyenleri
biliyorum ya,…
biliyorum ya
ulan
adam;………
adam gibi adamdır dedim ya baban için!
her söze “-benim oğlan …”
diye başlar
ardından
başarılarından
aşamalarından
bahsederdi herkese
bana bile
oysa ben
senden gelen mektupları okurdum ona
sil baştan bir daha
sonra ananı çağırırdı bir defa daha
okudur,
okudur,………. okudur ağlarlardı
senin yazın bellemiştiler yazımı
anan-baban,
ulan!...
ulan memet
ulan gahrolası
bir kere bile yazmak gelmez miydi aklına
kıran mı girdi, ölet mi deyyus
yağlı kurşunlara mı geldin
merak ediyorum…
hiç uykun bölünmedi mi
bunca zaman
gece yarılarında
benim yarım kadar da ha!
kalemin,
el kadar bir kağıdın yok muydu
yazmayı unuttun mu
unuttun mu;
hışırı,
çağlayı
göğ eriği,
ütmeyi
teze bosdanı
deri peynirini
neyse de
yayık ayranını nasıl unutur
insan
insan anasını…
babasını,,,,
köyünü nasıl unutur
ulan
ulan memet
Unuttun mu
kuzu gütdüklerimizi
bobaçca yapraklarında
baktığımız falları
o falı senden öğrenmiştim
sen yedi kız sıralardın
ben iki
üstelik
o kızların yedisi de sana yangındı
yedisi de sana baygın, zevdalı
sana başka havas olanlar da vardı
ulan Memed
ben!
birinin bile aklına düşmemiştim
bobaçca falında bile
düşmemiştim
ulan
sonra!
sonra gitdin halt etcek gibi
okumaya sözde
rahmet okuttun
dostluğa
ehbaplığımıza
arkadaşlığımıza
çocukluğumuza
çocukluğumuzda
güzel olan her şeye
yazları bile gelmedin
“-okulu var” dediler
sonraki yıllarda
“-izin vermeyomuş patıronlar
bahara işallah”
deye avundu seninkiler
“-işallah” dedi, soranlar
sorduğuna, soracağına pişman
o yedi kız birbirlerine girdiler
ha deyince kimseye
hele köyden birine
“-he” demediler
senden umut kesmediler
ama biliyor musun anana
“-anam” derdiler
anam
oysa bilirsin öteden beri
anan hiç birini
layık görmezdi sana
zavallıların kalbini de kıramazdı asla
amma
köydeki son vakitlerini anar da
anan
“-aldırmadım” derdi bana
“-aldırmaz göründüm,
kinayelerine
süzülüşlerine
bükük boyunlarına
tafralarına
gözyaşlarına
her gidenin ardından bakdım
baka-kaldım
boynumu büktüm
gözyaşı dökdüm
ilenemedim
memedim”
derdi kadıncağız
o sana ilenmedi,
hiş kimseye de ilenemezdi zati
ben ileneceğim
ulan memet
ulan ben sana ne diyeyim
uğruna köyü terk edip gittiğin
seni şehirde alakoyon
o kadın
terk edip gittiğin köyün
hangi kızından güzel o(ğ)lum
hangisinden daha fazla seviyor seni
hangisinden daha vefalı
ulan!
uğruna ince hasdalıkdan gitti
sana hepsinden fazla
havas olan
köyden başka biri
anan
anan;
“-üç denesinin ardından
dovalarınan böyütdüm memedimi”
derdi senin için
“-merdimenin başında oturuyon
bazar yoluna bakıyon
ne zaman
sen soka(ğı)n başından çıktın mı
soluğum dutuluyo
bağrım yanıyo
len çocuk
memet de yanındadır sanıyon
seni gördüm müydü, sankı
memedi görmüş gadar oluyon
ne fakıtdır sen de görünmüyon yavrım”
derdi ıramatlı
gün aşırı gitsem bile
elimi avuçlar
koklar salmazdı
ulan toprağa vermeye bari
gelmez mi
insan
sen ne biçim adamsın ulan
adam gibi adamdı dedim ya baban için
vefasız, hırsız, namert değildi dedim ya
yalancı da değildi baban
garibandı, cahildi
ama
bir çevreye çıkıladığı mektuplarını
ezbere okurdu adam
sol iç cebinde saklardı cekedinin
ve eli hep kalbinin üzerindeydi
derken….
dili söylemez
kulakları duymaz
gözleri görmez oldu da
mektuplarını
elinden,
dilinden
düşürmedi
adam
ulan memet
babayın sağ eli
hep cekedinin altında
kalbinin üstündeydi
mektupların
sol iç cebindeydi cekedinin,
boynu bükük,
nur yüzlü başı
sol koluna yaslı
burnu sağ elinin üzerindeydi
………
kas-katı
……….
bunca sene
sen nerelerdesin memet!
……
ulan memet
Allah belanı versin
yağlı kurşunlara gelesin”
demeyeceğim
ilk yarıyıl tatiline gelip de
köyden son gidişinde
sımsıkı sarılışımızda vardı bir şey
ilk defa jilet tutmuştun herhalde
ipek gibi pürüssüz,
kaygandı yüzün
o gün
her gidişinden
bir başka üzgündün
…..
ulan memet
sakalın bile yoktu daha
dam başlarından
buğulu gözlerle uğurlanmıştın
hiç acelen de yoktu
arabaya en son sen binmiştin
araba harekete geçerken
bir anlık göz göze geliş
bir de
köşeyi dönüp,
gözden tam kaybolacağı
en son anda
son bir defa
geriye bakışın
………
o gün ne yağmır yağmıştı ulan
“-ekinde, harmanda
yalınız goma bizinkileri”
diye yazacaktın değil mi
senden sonra
ne ekinleri oldu
ne harmanda gözleri
ne de
“asker mektubu görülmüştür”
damgalı mektuplar
………….
hani
“-mevsim bahar”dı
hani kar kalkar-kalkmaz
tabiat canlanırdı,
çiçeklenirdi dört-bir yan
hani umutlar yeşerirdi ya
baharla oğlaktan kuzudan
haz alırdı insan çobanlıktan
ulan memet
baharı bırakıp da
kuzuları
zümrüt yeşili
bu dağları bırakıp da..
gider mi
insan olan insan
gidermi ulan
kahrolası anarşizm illeti
ne ocaklar söndürdü
bilmiyorum
ulan memet,
giden gitti
ne uğrunaysa
ölen öldü
artık kan akmasın
analar ağlamasın
tetiğe ilk eli gideni değil,
atışı can alıcı noktaya ilk isabet edeni
Allah kurtarsın
..
…
….
olsa olsa;
senden bir mektubum fazla gelmiştir,
“görüldü” damgalı
belki birkaç gece fazla geçirmişimdir
“koğuş kalk”lı,
yaşamak ne zor iştir.
bir serseri kurşun dokunmamıştır alnıma
bir kahpe kurşun göğsüme
idamlık ne suç işlesem acaba
isyan mı çıkarmalı ne
gitmeli bir kim vurduya
YORUMLAR
AAAH AAH GARDAŞ
HALA İPLER BİZDE DEĞİL Kİ
DÜN KURDURULUP,
İKTİDARDAKİ PARTİ DAĞILIĞ
OLMADI BAŞKANSIZ BİR PARTİ İKTİDARDA
SONRA BİLMEM HANGİ KÖYDE OY KULLANILMAMIŞ MI NE
BİRİLERİ SEÇİLSİN GELSİN
SANIRIM OLAN SİİRTLİYE OLDU (İMZA VS)
GÖRÜLMÜŞ DUYULMUŞ ŞEY Mİ
DAHASI VAR
İÇERDE PAŞALAR
SATILMADIK NE KALDI BİLEN YOK
OFER AMCALAR.. ŞEREFSİZ AYMAZLAR
VATANDAŞIN BİR ŞEY GÖRECEK
DUR DİYECEK HALİ YOK
NE İŞTİR GARDAŞ
ESKİDEN BARİ TRT VARDI
MALİ DEN KAÇARSAK
EE..
SÖZÜN ÖZÜ
12 EYLÜL OLMASAYDI PKK OLUR MUYDU
YENELKUMAYLİK YENELKURMAYLİK
2 ADIM İLERİSİNİ GÖREMEYENLERLE
DEVLETÇE MİLLETÇE YANDIK
ALLAH SONUMUZU HAYREYLEYE AMA
İYİ BİR GELECEK HAZIRLAYAMADIK
BİZDEN SONRAKİLERE
ALLAHA ISMARLADIK
ALLAHA ISMARLADIK
Ah gardaşım okurken gözlerim doldu bu kadar benzerlik olur yani ,12 eylül yürek yaralayıcı yıllar acısı hala içimde ne deyim artık kadermi yoksa birileri birilerinin maşasımıydı birileri yedi doğdu yürüdü, birileri cerme çekti ahhhhhh,oynattılar bizleri iplerimiz başkalarının elinde cambaz gibi,yüreğin dert görmesin saygı ve selamlar.
Ah gardaşım okurken gözlerim doldu bu kadar benzerlik olur yani ,12 eylül yürek yaralayıcı yıllar acısı hala içimde ne deyim artık kadermi yoksa birileri birilerinin maşasımıydı birileri yedi doğdu yürüdü, birileri cerme çekti ahhhhhh,oynattılar bizleri iplerimiz başkalarının elinde cambaz gibi,yüreğin dert görmesin saygı ve selamlar.
Ah gardaşım okurken gözlerim doldu bu kadar benzerlik olur yani ,12 eylül yürek yaralayıcı yıllar acısı hala içimde ne deyim artık kadermi yoksa birileri birilerinin maşasımıydı birileri yedi doğdu yürüdü, birileri cerme çekti ahhhhhh,oynattılar bizleri iplerimiz başkalarının elinde cambaz gibi,yüreğin dert görmesin saygı ve selamlar.