CEP ÖYKÜSÜ:
Bazılarının yapısında teknoloji iticiliği vardır; yeni gelişen teknolojik araçlara kolay uyum sağlayamazlar. Çarli Çaplin sesli filmi yıllarca benimseyememiştir. Bazı eski yazar ve gazeteciler bilgisayarın bütün olanaklarına karşın hâla daktilo kullanırlar; bazıları da (ben gibi) hâlâ elle yazıp sonra daktiloya ya da bilgisayara geçerler. Ben de bu uslanmaz teknoloji iticilerinden biriyim. Yeni gelişen teknolojik araçlara çok geç alışırım.
Bizim eve telefon, televizyondan sonra girdi. O zamanlar telefon, yatırım sayılabilecek denli değerliydi. Başvurduktan yıllar sonra bağlanabiliyor, elden ele devirlerde önemli kazançlar sağlayabiliyordu. On yıl denli sıra bekleyenleri anımsarım. Bir gün eve geldiğimde telefonun bağlanmış olduğunu görünce sevinçten havalara uçtum. Artık bizim evimiz de telefonu olan ayrıcalıklı evlerden biri olmuştu. Hemen bu sevincimi paylaşmak için arkadaşlarımı aramaya başladım: “biliyor musunuz, bize de televizyon bağlandı” dedim. “Onun adı televizyon değil telefon” diye uyardıklarında utandım ama televizyon yerine telefon demeye alışıncaya dek bu yanlışı çok kez yineledim ve her seferinde de cehaletimden ve görmemişliğimden çok utandım. Bilgisayara hâlâ alışamadım. Bolca yabancı teknik terim kullanıldığı için, yapılacak işlemin Türkçe anlamları açıklanıncaya dek anlayamıyor, dolayısı ile de öğrenemiyorum.
Cep telefonunda da aynı şeyleri yaşadım, o nedenle de kısa süre öncesine dek cep telefonum yoktu. Önceleri cep telefonu olanların konuşmaları ilginç ve gülünç geliyordu: “Cebin var mı? (Var, hem de bir sürü; pantolonumda beş, gömleğimde bir, ceketimde beş adet... Peki bundan sana ne?). Cebini açık tut seni arayacağım: (Allah Allah, cebimde ne işin var? Sanki, açık bırak pencereni, örtme perdeyi bu gece, der gibi, bu, cebini açık tut da ne oluyor?). Cepten arıyorum, uzun konuşamayacağım ya da beni cepten ara: (Acaba hangi cepten? Cüzdan cebiyse neyse de bozuk para cebi ya da kıç cebiyse yandın. Hani yaşını küçük söyleyenler için; küçül de cebime gir, derler ya, işte öyle bir şey). Cebin ne marka? (Marka giyme merakı ne denli de gelişmiş. Giysiler bitti, şimdi de ceplerinin markalarına geldi sıra). Cebin titreşimli mi? (Çok kösnül bir soru; ey telefon titre ve kendine dön).
“CEBELLEZİ”DEN “CEPRETER”E:
Eskiden cepçiler, cep harçlıkları, bir de cebi delikler vardı: ( cep delik, cepken delik, kevgir misin be kardeşlik? O.V.) Cep bilgisayarları ve cep telefonları ile birlikte yeni kavramlar türemeye başladı. Şimdilerde “ cepreter ”ler çıkmış: ( Sekreterin cepte olanı; kucaktakini bilirdik de cepte olanını yeni duyuyoruz. Oysa sekreterin, gözü cepte olanına iyi gözle bakmazlar .) Bir de sokak duyurularında “ cep to cep ”leri görüyorum: ( Cepcebe demek olsa gerek; kadeh tokuştururken cancana der gibi ). İlk gençlik yıllarımızda şaka olsun diye “ elim cebimde, cebim delik, bil bakalım elimde ne var ?” diye sorardık arkadaşlarımıza. Kızlar ya utanır ya da bozulurlardı bu şakaya. Artık yanıtı çok kolay; cep telefonu. Ne denli karşı olursak olalım, kendini öylesine benimsetti ki bize, eskilerin rüşveti anlatan “ almam elime koy cebime ” ya da “ almam elime yan cebime ” sözünü anımsatıp, önünde sonunda yaşamımıza giriyor. İstesek de istemesek de alıp sokuyoruz cebimize. Artık hem cep sapıklarımız hem de her ay sayıp sövdüğümüz cep faturalarımız var. Cebin var mı, derdin var!
Adnan Acar (Deermişim adlı kitabımdan)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.