- 556 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ALMANYA, ALAMANYA
Osmanlı zamanından beri müttefikimiz Almanya..
Birinci Dünya Savaşında da bu müttefikliğin suistimali ve sıkıntılarını çokça yaşadık hafızamızı zorlarsak.
Cumhuriyet sonrası gurbetçilerimiz için yeni bir iş kapısı olan Almanya halen 2 milyonun üzerinde gurbetçimize evsahipliği yapıyor.
Ortak Pazar ve yeni adıyla Avrupa Birliği serüvenimizde de Almanya ile sıkı ilişkiler içerisindeyiz ancak yine Almanya kendi çıkarları için dostluğa sığmayacak davranışlardan geri kalmıyor.
Tarihimizde ayrıcalıklı yer tutan Fransa ile birlikte Türkiyenin AB ye girmemesi için elinden geleni yapan Almanya, yetkili ağızlarıyla söylediklerinden başka, değişik yöntemler ile de AB sürecini baltalamaya çalışıyor gibi sanki.
Avrupa Ekonomik topluluğu ile 1959 yılında ilk anlaşma yapılmıştı.Uzun süreç çeşitli nedenlerle zaman zaman aksasa da 1987 de tam üyelik için başvuru hakkını kulandı Türkiye..2002 ye kadar yaşana gelgitlerden sonra katılım ortaklığı için karear alındı Avrupa Birliğinde.
Bu süreç zarfında 12 Eylül 1980 darbesi döneminde ilişkilerin askıya alındığının altını çizmek gerekiyor.Demokrasisi olmayan bir ülkenin AB ye kabulü mümkün değildi zira..
Bugüne geldiğimizde AB üyeliği için Almanya ve Fransanın başını çektiği bir muhalefet cephesi ile boğuşmakta Türkiye. Bu ülkelerin Türkiyenin tam üye olmaması için ellerinden geleni yapmakta olduğunu, hatta özel statülü ortaklık gibi tam netice vermeyecek tekliflerle süreci geciktirmeye çalıştıklarını görüyoruz.
Türkiyenin genç nüfusunun bu ülkeleri huzursuz ettiği söylense de, yapılan sözleşmeler gereği haklarını arayan Türkiyenin kendi isteğiyle süreçten vazgeçmesini sağlamaya çalıştıklarını söylemek,ya da Türkiyenin siyasi ve ekonomik olarak AB sürecinden dışlanmasını sağlayacak gelişmeler olmasını beklediklerini düşünmek yanlış olmaz sanırım.
Olası bir darbe ihtimali aslında biçilmiş bir kaftan Türkiyeyi bu sürecin dışına itmek, kazanılmış haklarını yok etmek için değil mi?
Ya da ekonomisi felç olmuş, buhranlar ile krizler ile boğuşan bir Türkiye herhalde AB serüvenini uzun bir süre unutup , iki kafadara nefes aldırmaya yarayabilirdi.
Hatta insan hakları alanında sorunlar yaşayan, terörle boğuşan, toprak bütünlüğü tehlikede olan bir Türkiye uzun süre AB kapılarını aklından geçirmezdi..
Yıllardır bitirilemeyen terör belasını PKK eşkiyalığını bu bağlamda düşünmek yanlış mı olur acaba?
PKK nın en büyük gelir kaynağının Avrupadaki ve özellikle de bu ülkelerdeki örgütlenmeleri eliyle oluşturulduğunu söylemek yanlış bir tahmin mi olurdu acaba?
BU amaçlar için Türkiyedeki ergenekon türü yapılanmalar ile de işbirliği yapmış olmaları ihtimali çok yüksek görünüyor.Özellikle Hablemitoğlu cinayeti bu işbirliğinin ortaya çıkması ihtimali üzerinde işlenmişdi, zira Hablemitoğlu Alman gizkli servisinin faaliyuetleri üzerinde ciddi bulgulara ulaşmıştı.Ergenekon yapılanmasının bu cinayetle ilişkisinden bahsediliyor.Hablemitoğlunun katilinin örgüt üyeleri tarafından ortadan kaldırıldığı iddianamede geçiyordu hatırladığım kadarıyla.Keza Uğur Mumcu da PKK ile bazı derin yapılanmaların ilişkisine ulaşmıştı ve ortadan kaldırılmıştı.
Ekonomik ve siyasi istikrarı sarsacak girişimlerin son zamanlarda hep Almanya kaynaklı olması tesadüf mü acaba?
Deniz Feneri hadisesinin 1 yıllık bir süreçten sonra alevlendirilmesi, Alman ortaklı Doğan gurubu medya kuruluşlarının yayınlarıyla birdenbire başbakanla irtibatlandırılmaya çalışarak gündeme sokulması da tesadüf değildi elbette.
Başbakanın sert çıkışını anlayamayanlar, basın özgürlüğü kisvesi altında bir hükümet kirizi çıkarmaya yetmeyen atağın, daha alt düzey irtibatlandırmalar ile hiç değilse gerekli yıpratmayı sağlamayı hedeflediklerini de elbette anlayamamışlardı.
Ekonomik kriz yaratmak açısından yapılan hamleler için ise bir türlü gelemeyen küresel krizin ülkeyi kasıp kavurmasını amaçlıyordu.
Medyadaki kalemşörler neredeyse bir yıla yakın zamandır global krizin gelmekte olduğunu, Türkiyenin tedbirler alması gerektiğini/İMF ile anlaşmalarını sürdürerek kontrol altına almak amaçlıydı elbette/pompalıyorlardı.
İMF ye esir olunduğundan dem vurarak siyasi krizi için malzeme edinmeye çalışan çevrelerin, tersine bugünlerde İMF ci kesilmelerinin, "Niye Türkiye İMF ile anlaşmıyor ki, kriz geldi gelecek, anlaşalım kurtulalım" argümanına sarılmaları hayret uyandırsa da bu açıdan düşünüldüğünde hiç de garip gelmiyor değil mi?
Türkiyenin ekonomik kararlarını kendi başına alıyor olmasından çok, İMF direktifleri ile daha rahat kontrol edilebilecek bir mekanizmadan geçmesini Almanya daha ehven bulmaz mıydı?
Son büyük kriz esnasında "Türkiyenin acil 90 milyar dolara ihtiyacı var" diye haber uçuran hangi kurumdu dersiniz?
Alman Deutsche Bank..!
Türkiye içerisinde adeta kriz çıkmadı diye tırnaklarını yiyen, bir an evvel bu hükümetten kurtulalım da bedeli ne olursa olsun diye karnındaki tilkileri dört döndüren çevreler kimlerdi peki?
Kendi ülkesinin savcısını katleden ve bu şekilde çıkacak kaostan siyasi çıkar uman yapılanmalar, yine kendi ülkesinin 2001 krizinden daha beter bir krize düşüp de halkın tüketilmesini göze almaktan çekinir miydi ki hiç?
Cebimizdeki paranın tamamı başkalarının eline geçecekti ama, hükümetten de kurtulacaktık bu çalkantılı dönemde oysa??
Peki sizce bu yapılanmalar niçin Almanyayı seviyor?
Gerçekten seviyor mu acaba, yoksa cidden vatan kurtardıklarını mı sanıyorlar?
Bu kadar saf olabilirler mi gerçekten?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.