- 640 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
IŞILDAK MANGASI (SON)
3. PERDE
SAHNE DOKUZ
(Işıklar söner, bir projektör perdeyi aydınlatır.)
FONDAN SES: Planlar gerçekleşti.18 Mart 1915 sabahında 16 zırhlı savaş gemisi Çanakkale Boğazına girdi. Uzun menzilli güçlü topları Boğaz’ın iki yakasını da yerle bir ediyordu.
Nusret’in döşediği mayınlardan habersiz olan Amiral Carden’in “Hedef İstanbul!” emri, patlayan mayınlarla ve kahraman Türk topçusunun isabetli atışlarıyla kısa zamanda şaşkınlığa, korkuya ve hezimete dönüştü.
Önce Fransızların Bouvet, sonra İngilizlerin İrresistible ve Ocean adlı devasa savaş gemileri Boğaz’ın derin sularına gömüldü. Ardından İnfelixible, Sufren ve Gaulois yaralanınca itilâf donanması Çanakkale’nin geçilmez olduğunu kabul etmek ve kaçmak zorunda kaldı.
Yenilgiyi hazmedemeyen itilâf devletleri General Hamilton komutasında Gelibolu’ya asker çıkarmayı planladılar ve beş hafta süreyle Limni adasına ve Ege’deki gemilerine asker yığdılar.
25 Nisan 1915’te itilâf devletleri Gelibolu yarımadasına binlerce değil, on binlerce değil, yüz binlerce askerle saldırdılar. Böylece tarihin en kanlı savaşları başlamış oldu.
Artık ne Bican kalmıştı, ne de Bican oğlu Baycan… Nice Şişko Galipler, Ozan oğlu Ozanlar, Şehit oğlu Mehmetler şehit olmuştu.
(Perde açılır.)
FONDAN SES: 30 Nisan 1915, Çanakkale, Çan…
(Dekor: Birinci perdenin aynısıdır. Sadece istif edilmiş odunlar azalmıştır. Esma ve Ayşe sahnededir.)
ESMA: (Ayşe’yi sırtından sol tarafa doğru iteleyerek) Çabuk kız, çabuk!.. Git ananı çağır. Yengemin doğumu yaklaşmış, hemen gelecekmişin de!..
AYŞE: (Çıkarken) Tamam anane, hemen gidiyom. (Soldan çıkar.)
ESMA:(Yere diz çöküp ellerini göğe açarak) Yarabbim, yardım et yarabbim!.. Şehit kocamın, kahraman Mehmet’imin yüzü suyu hürmetine yardım et. (Evden iniltiler, haykırışlar gelmektedir. Yerinde duramaz. Ellerini gözlerine siper ederek uzaklara bakar.) Bu gelen de kim? Muhtara beziyo ya… Haydi hayırlısı!..
ZÜHRE: (Telâşla soldan girer.) Doğdu mu ana, doğdu mu?
ESMA: Bebek kolayca doğar mıymış kız? Nerde kaldın bunca zaman? Çabuk içeri gir. Fatma kadın Zehra’nın yanında… Sıcak su mu hazırlıyacan, ne yapıcan; git yardım et. Benim içim götürmez, ben bakamam.
ZÜHRE: Tamam ana! (Eve girer.)
AYŞE: (Gülerek soldan girer.) Ben de geldim anane!
ESMA: Bir sen eksiktin!.. (İçerden ıstırap çığlıkları işitilir.) Çabuk git buradan!.. Evine gidip kardeşine bak, bir daha da gelme!
AYŞE: Bebek bize hediye getircek mi anane?
ESMA: Eğer kardeşine bakarsan getircek.
AYŞE: Ne getircek peki?
ESMA: Şeker getircek, lokum getircek. Haydi bakalım, hemen evine git!..
AYŞE: Peki anane… Şeker getirince hemen haber ver tamam mı? (Koşarak sağdan çıkar.)
ESMA: (Tekrar uzaklara bakar.) Muhtar bu muhtar!.. Hayırdır inşallah!.. (Eve yaklaşıp kulağını pencereye dayar, seslerli dinler.)
ZÜHRE: (İçerden) Doğum normalmiş anaa! Bebek dönmüş, az kaldı…
ESMA: (Tekrar yola bakarak) Ulan muhtar, kırk yılda bir gelirsin Şahin tepesine; o da böyle uygunsuz zamanda olur. Niçin geliyon ki buraya? Hay Allah!.. (Sıkıntıyla dolaşır, ıstırap sesleri devam etmektedir.)
MUHTAR: (Soldan girer.) Selâmün aleyküm Esma bacı!
ESMA: Aleyküm selâm muhtar!
MUHTAR: (Nefes nefese) Hele şurda birkaç dakika nefesleneyim. (Sedire oturur, tabaka çıkarıp sigara sarar.)
ESMA: Hayrola Muhtar, sen buraya pek gelmezdin; hangi rüzgâr attı seni?
MUHTAR: Hiç be Esma bacı!.. Yolum düştü işte! Hele dinleneyim az biraz.
ESMA: Sana gayfe yapayım diyecem ama çok kötü zamanda geldin Muhtar.
MUHTAR: Hayrola, kötü bir durum mu var?
EsMA: Hayırdır hayırdır! Hele sen söyle bakalım, niçin geldin?
MUHTAR: Bazı haberlerim vardı da… (İçerden Zehra’nın ıstırap haykırışları işitilir. Muhtar aniden kalkıp sahnenin ön tarafına doğru ilerler.) Doğum mu var yoksa?
ESMA: Dedim ya, çok kötü zamanda geldin.
MUHTAR: (Geldiği tarafa doğru ilerlerken) O zaman kalın sağlıcakla, Allah kurtarsın; ben gidiyom.
ESMA: (Peşinden koşup kolundan çeker.) Dur hele muhtar, dur. Neymiş o haberler?
MUHTAR: Hiç be Esma bacı, ne haber olsun ki!.. Savaş hâli işte…
ESMA: İnşallah hayırlıdır!..
MUHTAR: Hayırlı, hayırlı!..
ESMA: Eee, hadi, söylesene!..
MUHTAR: 18 Martta düşman gemileri Boğaz’a girmiş, hepsi de mayınlara çarpıp parçalanmış.
ESMA: Bu mu haberin? 18 Martı duymayan mı kaldı muhtar? Hadi, çıkar ağzındaki baklayı!..
MUHTAR: 25 Nisanda düşmanlar karadan saldırmaya başlamışlar.
ESMA: Onu da duyduk. Gelibolu kan gölüymüş. Hadi Muhtar, geveleyip durma, ne söyleyeceksen söyle…
MUHTAR: Hepsi bu kadar Esma bacı, daha ne olsun ki!.. Hadi bana eyvallah!
ESMA: (Gitmeye yeltenen Muhtarı kolundan çekerek) Bana bak Muhtar, canımı sıkma!.. Çabuk söyle; Mehmet’imden haber aldın değil mi?
MUHTAR: Önemli bir haber yok Esma bacı, sonra söylerim.
ESMA: Şimdi söyliycen şimdi! Çabuk ol Muhtar, konuş! Mehmet’im yaralandı mı? Yoksa şehit mi oldu?
MUHTAR: Dün kasabaya gittim Esma bacı. Askerlik şubesinden şu listeyi verdiler bana. (Cebinden bir kâğıt çıkarıp gösterir.)
ESMA: Neymiş bu liste? Kimlerin adı yazılı?
MUHTAR: Galiba yaralıların listesi…
ESMA: Galiba ne demek Muhtar?
MUHTAR: Yani tam belli değil. İsimlerde bir karışıklık olabilir.
ESMA: Kâğıdı alıp bakar.) Niçin bakıyom ki bu kâğıda? Okuma bilmem ki ben. Söyle, kimlerin adı yazıyo burada?
MUHTAR: Beş kişi, bizim köyden beş kişi…
ESMA: Mehmet’imin de adı var değil mi? Niçin susarsın Muhtar? Evet desene!
MUHTAR: Maalesef Mehmet de var. Ama galiba…
ESMA: Yeter yeter, çocuk mu aldatıyon? Bunların hepsi şehit oldu değil mi? Mehmet’im şehit oldu değil mi?
MUHTAR: Kötü haber tez ulaşırmış. Başkasından duyacağına benden duy. Hepsi de kahramanca savaşmış ve maalesef…
ESMA: (Ellerini göğe açarak) Allah’ım, Allah’ım, Allah’ım!..
ZÜHRE: (İçerden) Anaa, gözünaydın ana, gözün aydın!.. Bi erkek torunun oldu.
ESMA: (Eve girerken) Allah’ım, bu ne yazgı Allah’ım, bu ne yazgı!..
MUHTAR: (Çok üzgün; pişman olmuş gibi kafasına elleriyle vurarak) Of, oof!.. Allah’ım beni affet!.. Ne yapayım yarabbi; bana yardım et, yol göster. Ne diyeyim, nasıl teselli edeyim bu kadınları? (Pencereye yaklaşarak) Sadece Mehmet mi Esma bacı, sadece Mehmet mi? Köyümüzün tam beş delikanlısı şehitlik mertebesine erişti. Akkuzuların ince Süleyman’ı, Çorbacıların kara Hüseyin’i… Daha sayayım mı Esma Bacı? (İçerden bebek sesi duyulur.)
ESMA: (Kucağında, kundak içinde bir bebekle çıkar. Çılgın gibi) Muhtar muhtar, şu bebeğe bak muhtar! Sen doğar doğmaz gözlerini açıp etrafa bakan bi bebek gördün mü? Şu bebeğe bak, şu gözlere bak muhtar! Bunlar Mehmet’imin gözleri… Mehmet’im küçülmüş de şu bedenin içine girmiş muhtar…Bak muhtar. Şu kapkara gözlere bak. Bunlar Mehmet’in gözleri değil mi? Nasıl da anasına bakıyolar! Bunlar Mehmet’in gözleri… Mehmet’im soyumuz tükenmiycek demişti de ben inanmamıştım.
Bak Muhtar, sen Mehmet öldü diyosun ama, bak, Mehmet yaşıyo. Bunlar onun gözleri, bu kara gözler Mehmet’in gözleri… Evlâdım doğduğu gün ben burada olucam demişti de biz inanmamıştık. Bak, Mehmet burada işte. Sadece biraz küçülmüş, küçülmüş de şu kundağın içine girmiş. Ölmedi, Mehmet’im ölmedi!
MUHTAR: (Ağlayarak haykırır.) Şehitler ölmez Esma Bacı, şehitler ölmez!..
(Perde iner.)
SON
Erturan Elmas
Bursa / 2004
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.