- 2200 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
*** v E H İ M *** ŞİİRİNİN TAHLİLİ
ALİ RIZA ATASOY’UN *** v E H İ M *** ŞİİRİ ÜZERİNE BİR TAHLİL ÇALIŞMASI - Çelebi ÖZTÜRK
********** ALİ RIZA ATASOY - 1958 / ANKARA
Eğitimci şair Ali Rıza Atasoy 1958 yılında Ankara’nın Çamlıdere İlçesinde doğdu. 1985 yılında Erzurum Atatürk Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden mezun oldu. Bir süre Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatında yönetim görevlerinde bulundu. Ankara’nın Mamak ve Altındağ İlçelerinde öğretmenlik yaptı. Değişik İlçelerde İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü olarak çalıştı. Halen Amasya’nın Taşova İlçesinde İlçe Milli Eğitim Müdürü olarak kamu görevini sürdürmektedir.
Üniversite öğrenciliği yıllarından itibaren edebiyatla, bilhassa şiirle yakından ilgilendi. Şiirlerinde genellikle aşk, tabiat, özlem, umut, dostluk, yalnızlık, gece, yolculuk, hayat, ölüm gibi temaları işledi. Çeşitli yayın organlarında ve edebiyat dergilerinde şiirleri ve makaleleri yayımlandı. Evli olup, üç kız çocuğu babasıdır.
Ali Rıza Atasoy şiirleri incelendiğinde, aşk, toplumsal yergiler, psikolojik ağırlıklı şiirler, doğa şiirleri en güzel anlatımla ifade edilir. Şiirlerinde yalın bir dil kullanan şairin, Türkçeye saygısını da görmekteyiz. Şiirlerindeki dil duygu ve düşünceyi öyle güzel tasavvur eder ki, okuyucu hayal aleminde sürüklenir adeta. Okuyucu kendi duygularından çıkar ve tamamen şairin hipnozuna girerek bilinmedik bir mekâna doğru yol alır. Bu özellik, Ali Rıza Atasoy’ un şair olarak bilgi, tecrübe ve iyi şair olma özelliklerinden kaynaklanan bir unsurdur.
********** v E H İ M ***
O eski rüzgârlar esmiyor artık,
Nedamet kapıyı çalıp duruyor.
Çatıda bir ayak sesi ki tık tık,
Gölgesinin aksi cama vuruyor.
Ben miyim kaygılı bu bedbin adam,
Dipsiz boşluklara bakar gibiyim.
Gel gör bu içimde kaçıncı idam,
Bütün gemileri yakar gibiyim.
Şu titrek kalbimi saran bu vehim,
Çıkmaz sokaklara attı nafile.
Ah, kendi gölgeme sorarım:-Bu kim?
Sanırım yaklaşmış bizim kafile.
Ali Rıza Atasoy
Yeşilırmak Şiir Vadisi Grubu
1-DİL: Vehim şiirinde anlaşılır bir dil kullanılması şiiri gündelik dilden farksız kılmaktadır. Duru bir Türkçe ile yazılan şiir, her dönem, her yaş gruptan insanlar tarafından rahatlıkla okunabilir, anlaşılabilir.
Genel olarak şiirlerinde yabancı ve süslü kelimeler kullanmaktan kaçınan şairin, bazı şiirlerinde kökeni arapça ve farsça olan ve dilimize yerleşmiş bulunan eski kelimelere yer verdiği de görülmektedir. Vehim şiirinde de kökeni Farsça olan bedbin, kökeni Arapça olan nedamet ve vehim kelimelerini kullanmıştır.
2- ZAMAN: V E H İ M şiirinde şairi psikolojik gel git içinde görüyoruz. Geçmişe özlem duyan şair pişmanlık içindedir. Ancak şiirin zamanını “Ben miyim kaygılı bu bedbin adam” mısrasında aramak gerekiyor. Mısrada görüldüğü gibi şair karamsarlık içindedir. “Ben”i kötümserlik içindedir. Psikolojik bir buhranı yansıtmakta ve şairin içinde yaşadığı zamanın durumu hakkında bilgi vermektedir. Aslında şiirin bütününde şiirdeki insanın psikolojik durumu ağırlık kazanmakta ve bu durum şiirdeki zaman ve mekân arasında bir ilişki kurmaktadır. Şiirdeki zaman, şairin içinde bulunduğu buhranı anlatan zamandır. “Şu titrek kalbimi saran bu vehim” mısrasında da görüldüğü üzere, şair bir kuruntu içindedir. Zaman şairin bu anını yansıtan ve yukarıdaki mısralarda görülen psikolojik durumdur. Şairin zaman karşısında tamamen çaresiz kaldığını görüyoruz.
3-MEKÂN: Şiirde öne çıkan mekân şairin “ben”idir. “O eski rüzgârlar esmiyor artık/Nedamet kapıyı çalıp duruyor” mısralarında görüldüğü gibi şair, geçmişe özlem duymakta ve peşini bırakmayan bir pişmanlık içindedir. “Ben miyim kaygılı bu bedbin adam” mısrasında da şairin “ben”i öne çıkıyor. “Şu titrek kalbimi saran bu vehim” mısrasında yine şairin “ben”inin öne çıktığını görüyoruz. Şiirdeki insanın zaman ve mekânı aşmakta çaresiz kaldığı anlaşılmaktadır.
4-İNSAN: Vehim şiirinde öne çıkan insan şairin kendisidir. İçinde yaşadığı zaman o anki durumu hakkında bilgi vermekte ve “Ben’lik” duygusu da ön plana çıkmakta, bu da şiire lirik bir hava vermektedir. Her dörtlük sonunda yinelenen ve zaman, mekân ve insan arasında ilişki kurulmasına neden olan mısralarda şiirdeki insan olarak karşımıza çıkan şair, “ben”lik duygusunu da dışa vurmaktadır. Birinci kıtanın ikinci mısrasında “Nedamet kapıyı çalıp duruyor” ve ikinci kıtanın birinci, ikinci ve üçüncü mısraları “Ben miyim kaygılı bu bedbin adam/Dipsiz boşluklara bakar gibiyim/Gel gör bu içimde kaçıncı idam”, üçüncü kıtanın birinci, ikinci ve üçüncü mısraları “Şu titrek kalbimi saran bu vehim/Çıkmaz sokaklara attı nafile/ Ah, kendi gölgeme sorarım:-Bu kim? “ şiirdeki insanın “ben”inin açığa çıkaran psikolojik çözümlemelerdir.
Geçmişe özlem duyan şiirdeki insanın, içinde yaşadığı zamanda karamsar ve kuruntu içinde olduğunu, bu psikolojinin şiirdeki insanın veya şairin “ben”i, yani ruhu hakkında bizi aydınlattığını görüyoruz.
Şiirin bütününde duygu ve düşüncede aşırı duygu yoğunluğu dikkat çekmektedir. Bu da şiire bir derinlik kazandırmaktadır. Bu nedenle de şiirde bir lirik anlatım söz konusudur. Lirizmin şiirde derinlik kazanması ise, şairin “ben”i ile açıklanabilir. Psikolojik baskı ve beraberinde gelen üzüntü, elem v.s. yoğunluk “ben”i etkilemektedir.
5-DUYGU VE DÜŞÜNCE: v E H İ M şiirindeki temel düşünce geçmişe duyulan özlem ve içinde yaşanılan zamandaki bocalamadır. Şiirin birinci bölümünü oluşturan dörtlükteki temel düşünce, geçmişe duyulan özlem ve beraberinde gelen pişmanlık ve bir kuruntudur. Birinci kıtayı oluşturan temel düşünceyi 1. ve 2. mısralarda görüyoruz. “O eski rüzgârlar esmiyor artık/Nedamet kapıyı çalıp duruyor” Şair, iç aleminin verdiği bir kuruntu içindedir. Öyle ki, rüzgâr esse, rüzgârın sesinden kuruntuya düşmektedir. Üçüncü mısrada belirtilen “Çatıda bir ayak sesi ki tık tık” anlatımından anlaşılması gereken ruhun kendisidir. Şiirdeki insanın ne kadar kuruntu içinde olduğu bu mısradan da anlaşılmaktadır. Pişmanlıkları onu kuruntuya itmekte, hiç olmayan zamanlarda, değişik mekânlarda “ben”i ile kapışmakta ve belki yapamadıklarından, belki boşa geçen zamandan pişmanlık duymakta ve içinde yaşadığı zamanı sorgulamaktadır. Şiirdeki insan, cama vuran kendi gölgesinin akisini izlerken o’nu başkasına benzetmektedir. “Gölgesinin aksi cama vuruyor” mısrasında bu duygu açığa çıkmaktadır.
Şiirin ikinci kıtasında, şiirdeki insanın kaygıları ve pesimist durumu, yani karamsarlığı ortaya çıkıyor. Her şeyi kötüye yoran, kötü gören şiirdeki insan, cama vuran ve başkasına benzettiği gölgenin halini de iyi görmemekte ve kötüye yorumlamaktadır. “Ben miyim kaygılı bu bedbin adam” mısrasında şiirdeki insanın, cama yansıyan akisini yine kötü ve karamsar bir insan tahlili yaparak yorumlamaktadır. Camdaki akise bakarak kendini bir gayeye hizmet eden insan olarak değil, aksine boşlukta ve bir hiç gibi gören insan profili çizmekte bunu da “Dipsiz boşluklara bakar gibiyim” mısrasında açıkça dile getirmektedir. Yaşamından bıkkınlık vardır. Camdaki akisin hali, ona, dipsiz bir boşlukta olduğu hissi vermektedir. Ki, içinde yaşadığı zaman hakkında da bilgi sahibi oluyoruz: Şiirdeki insan, her insanın zaman zaman düştüğü psikolojik buhranı yaşamaktadır. O’nu bu psikolojik buhrana iten nedenlerle savaşmakta ve iç aleminde bu nedenlere karşı bir intikam hissi beslemektedir. İçinde bu nedenleri öldürme isteği vardır. Bunu da üçüncü mısrada “Gel gör bu içimde kaçıncı idam” sözleriyle dile getirmektedir. Şiirdeki insanın, kendisini dünyanın bütün dertlerini omuzlamış gibi hissettiğini görüyoruz. Bu nedenle aşırı düşünce içerisindedir. Sürekli düşünce içinde olan insana “batan gemiler senin mi? ” diye sorulan deyimi bize hatırlatmaktadır. “Bütün gemileri yakar gibiyim” mısrasında bu düşünceye atıfta bulunan şair, mecazi bir anlatımda bulunmaktadır.
Şiirin üçüncü kıtasının birinci mısrasında, şiirdeki insanı kuruntu içinde görüyoruz. Hayatıyla ilgili ve/veya içinde yaşadığı zamana ait insanların kötü yaşantıları onu sürekli üzmekte, her şeyi kötüye yorumlamaktadır. Öyle ki, olmayacak şeyleri bile olacakmış gibi varsayarak büyük bir kuruntu yaşamaktadır. Bu düşüncelerinin içinden çıkamamakta ve bocalamaktadır. Aslında bu kuruntularının boş olduğunu da bilmektedir. Bunu da “Şu titrek kalbimi saran bu vehim /Çıkmaz sokaklara attı nafile ” mısralarında dile getirmektedir. Camda akisini gördüğü kendi gölgesinin haline kendi de şaşırmakta, “ bu ben miyim? ” diye şüpheye düşmektedir. “Ah, kendi gölgeme sorarım:-Bu kim? ” mısrasında bu düşünceyi görüyoruz. Şiirin son mısrasında yer alan “kafile” kelimesinden yolcu grubunun yaklaşmakta olduğunu anlıyoruz. Buradaki yolcu grubu, şiirdeki insanında dahil olduğu pişmanlık içindeki üzüntülü ve her şeyi kötüye yorumlayan kuruntulu insanların bulunduğu bir topluluktur. Ancak burada mecazi bir anlatım söz konusudur. Yaklaşmakta olan kafile tüm insanların üzüntülerini, kuruntularını yok edip, mutlu ve huzurlu bir gelecek temin etmek için yaklaşan yolcu grubudur. “Sanırım yaklaşmış bizim kafile” mısrasında bunu dile getiren şair, insan, zaman ve mekân arasındaki ilişkiyi çok kuvvetle kuruyor ve okuyucuyu da bu kafileye dahil ediyor.
6-KENDİNİ AŞMA: Şiirdeki insanın, geçmişin özlemi ile yaşadığını, bazı nedenlere bağlı pişmanlıklar içinde üzüntü ve kuruntu içinde olduğunu görüyoruz. Şiirin bütününde psikolojik durumunun sergilendiğin şiir insanı, kendi “ben”i ile de mücadele etmektedir. Ancak bu mücadeleyi şiirin üçüncü kıtasının son mısrasında yer alan “Sanırım yaklaşmış bizim kafile” sözleriyle aşmaya çalıştığını görüyoruz. Çünkü, şiirin bütününde kaygılı ve kuruntulu bir tablo çizen şiirdeki insanın, şiirin finalinde, tüm insanları kaygılardan ve üzüntülerden, kuruntulardan kurtaracak bir kafilenin yaklaşmakta olduğunu belirtiyor ve bunu da “Sanırım yaklaşmış bizim kafile” mısrasında dile getiriyor.
7-ANLATIŞ TARZI: Vehim şiirinde Türk Halk Edebiyatının dörtlük nazım birimi kullanılmıştır. Birinci kıta; 4, ikinci kıta; 4, üçüncü kıta; 4 mısradan oluşmuş, şiirin bütünü 3 dörtlükten meydana gelmiştir.
Şairin tüm eserleri incelendiğinde, Türk Halk Edebiyatı dörtlük nazım birimini şiirlerinde ustalıkla kullandığı gibi serbest tarzda da başarılı eserler verdiğini görüyoruz.
O eski rüzgârlar/esmiyor artık, -11’li hece vezni/ duraklı
Nedamet kapıyı/çalıp duruyor.
Çatıda bir ayak/sesi ki tık tık,
Gölgesinin aksi/cama vuruyor.
Ben miyim kaygılı/bu bedbin adam,
Dipsiz boşluklara/bakar gibiyim.
Gel gör bu içimde/kaçıncı idam,
Bütün gemileri/yakar gibiyim.
Şu titrek kalbimi/saran bu vehim,
Çıkmaz sokaklara/attı nafile.
Ah, kendi gölgeme/sorarım:-Bu kim?
Sanırım yaklaşmış/bizim kafile.
Şiirin tamamı 11’li hece veznine göre duraklı yazılmıştır.
Birinci kıtada; a-b-a-b, ikinci kıtada; c-c-c-c, üçüncü kıtada; d-e-d-e şeklinde kafiye örgüsü kullanıldığını görüyoruz. Şiirde kullanılan kafiye yapısı, genel olarak zengin kafiyeden oluşmaktadır. Son kıtada tam kafiye de kullanılmıştır. İncelediğimiz zaman birinci kıtada artık, duruyor, tık, vuruyor, ikinci kıtada adam, gibiyim, idam, gibiyim, üçüncü kıtada vehim, nafile, kim, kafile…Vehim ve kim kelimeleri tam kafiyeden oluşmaktadır. Zengin kafiyeden oluşan mısra sonlarındaki bu kelimelerin kafiye dizilişinin ustalıkla kullanıldığını görüyoruz. Mısra sonlarında tekrar edilen kafiye dizilişi şiire anlam ve ses bakımından bir zenginlik katmıştır.
Redif’in şiirde yer alması da şiiri zenginleştiren ve şiirde gerek dil, gerek biçim olarak anlamı kuvvetlendiren bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Birinci kıtada “ Nedamet kapıyı çalıp duruyor/Gölgesinin aksi cama vuruyor” İkinci kıtada “Ben miyim kaygılı bu bedbin adam/Gel gör bu içimde kaçıncı idam/ Dipsiz boşluklara bakar gibiyim/ Bütün gemileri yakar gibiyim” mısraları, Üçüncü kıtada “Şu titrek kalbimi saran bu vehim/Ah, kendi gölgeme sorarım:-Bu kim? ” mısralarında kelimelerin sonlarındaki am-im sesleri rediftir. Redifler uyağı güçlendiren eklerdir.
Şiirin birinci kıtasının birinci mısrasında r-s-k-i-e-a- seslerinin, ikinci mısrasında d-p-y-a-u-e- seslerinin, üçüncü mısrasında s-k-t-a seslerinin, dördüncü mısrasında g-n-s-r-u-i-a seslerinden oluşması, ikinci kıtanın birinci mısrasında m-y-b-d-i-ı-e-a seslerinin, ikinci mısrasında b-l-k-r-i-a seslerinin, üçüncü mısrasında g-m-ı-ç-i-e-a-d seslerinin, dördüncü mısrasında b-y-m-i-ü ve iç sesin ü ve i harfinden oluşması, üçüncü kıtanın birinci mısrasında t-m-b-u-i-a seslerinin ve iç sesin i sesinden oluşması, ikinci mısrasında k-l-t-a-ı seslerinin, üçüncü mısrasında g-r-k-a-e-i seslerinin, dördüncü mısrasında m-a-i-ı ve iç sesin a, i, ı harflerinden oluşması, mısralarda seslerinin sıkça yinelenmesiyle şiirde ses bakımından bir zenginlik yaratmıştır.
Şiirin bütününde a, i seslerinin en çok yinelenen sesler olduğu, yine u-e-ı-r-m- g-b gibi seslerinin ve birbirine yakın seslerin sıkça tekrarı şiiri hem zenginleştirmekte, hem de seslerde bütünlük sağlayarak kulağa hoş gelen bir ritim sağlamaktadır. Şiirin bütününde birbirine yakın seslerin aynı mısra içinde ve çapraz olarak tekrarı ile kullanılması şiirdeki uyumu zenginleştirmekte ve şiiri daha kuvvetli göstermektedir.
Şiirde, mısraların kendi içindeki ses uyumu, aliterasyon ve asonans şiiri zenginleştirirken, estetiksel, biçimsel ve şiir dili bakımından da farklı bir güzellik katmış, musiki havası yaratmıştır. Çapraz ses uyumu da dikkat çekicidir.
Birinci kıtanın ikinci mısrasında “ çalıp duruyor ”, üçüncü mısrada “ki tık tık”, dördüncü mısrada “cama vuruyor”, ikinci kıtanın birinci mısrasında “bu bedbin adam”, ikinci mısrasında “bakar gibiyim”, üçüncü mısrasında “kaçıncı idam”, dördüncü mısrasında “yakar gibiyim”, üçüncü kıtanın birinci mısrasında “ bu vehim”, ikinci mısrasında “attı nafile”, üçüncü mısrasında “sorarım:-Bu kim? ”, dördüncü mısrasında “bizim kafile ” diye sık sık tekrarlanan aliterasyon şiiri gerek ses, gerek biçim, gerek anlam olarak daha güçlü kılmakta ve zenginleştirmektedir. Şiirdeki durağın ikinci ayağını oluşturan bu söz grupları şiire anlam olarak güç kazandırmaktadır. Şiirin genelinde görülen ve sık sık yinelenmeleriyle şiiri zenginleştiren, süsleyen, biçim ve mânâ olarak derinleştiren aliterasyon, asonans, kafiye şiire kuvvetli bir ritim sağlayarak musiki havası vermektedir.
Şiirdeki bilinen edebi sanatların başarıyla kullanıldığını görüyoruz. Teşhis, Kapalı İstiare, Tecahül-ü Arif, Hüsn-ü Ta’lil, Mübalağa, Tevriye, Tekrir, Leff Üneşr, İstifham gibi sanatların kullanılması asıl mânâyı gizlemekte ve anlama derinlik vererek şiire derinlik kazandırmakta, bu da şiire lirizm katmaktadır.
Şiirde Arapça ve Farsça kökenli bedbin, nedamet ve vehim gibi kelimeler kullanılmıştır. Şairin tüm eserleri incelendiğinde bu özelliği dikkat çeker. Genel olarak kullanılan bu yabancı kökenli kelimeler halk arasında bilinen ve tanınan kelimelerdir.
Duygusal yoğunluk ve şiirin bütünü içinde ele alınması gereken ahenk dikkat çekicidir. Şiirde ritmin kurulmasını sağlayan öğelere baktığımız zaman, nazım birimi, vezin, uyak ve seslerin ustaca kullanıldığını görüyoruz. Şiirde bir ahenk (uyum) vardır. Şair, şiirdeki ahengi birbiriyle uyumlu seslerin, belli bir ritimle bir arada toplamasıyla sağlamıştır. Şiirde ahengi sağlayan ses ve ritim unsurları olan kafiye (uyak) , redif, aliterasyon, asonans ve ölçü birbiriyle uyumlu bir şekilde kullanılmış, bu da şiiri zenginleştirerek, bir musiki sezgisi yaratmıştır.
Şiirdeki dil gündelik konuşma dilinden farklıdır. Şair, seçtiği kelimelerle güzel ve uyumlu bir dil oluşturmuş ve günlük dilden bağımsız ve özerk mâna dili meydana getirmiştir. Bu dil mânâ bakımından derin ve ağırdır. Şiirde kullanılan kelimeler farklı bir anlam ifade etmektedir. Bu farklılık şiir dilinde ortaya çıkan bağımsız ve özerk bir anlam ile şiire yansımaktadır. Şairin güçlü ve akıcı bir anlatım tarzı vardır, poetikası güçlü ve zengindir. 12 Mayıs 2008
TAHLİL: Çelebi ÖZTÜRK
Kırıkkalem Şiir Tahlileri Dergisi Editörü
YORUMLAR
Gerçek mânâda yorum budur .Bakış açısı bu olmalı ancak,hem bu donanım çok fazla yok. Hem de zaman isteyen bir iş.Az olsun öz olsun diyen de olmayınca.Yorumlar işte böyle yazı şeklinde sergilenir oldu.
Dil konusunda katılıyorum.Ben de aynı fikirdeyim.Herkes aynı kelime hazinesine sahip değil.Gerçekten bu dili kullananlara bir sözüm yok.Ancak sırf bir şeyler bildiğini göstermek amacı ile bu şekilde şiir yazan var.Müzik profiline hip hop koymuş , başlık osmanlıca kelimelerden içerik basit bir aşkı anlatıyor avatar fotoğrafı yarı açık ilgiyi toplamak amaçlı genç bir sanatçımız.Eh durum bu olunca işte olacak olan o kadarlık.Gerçi benim dediklerim kulağına gitti daha edepli bir resimle değiştirdi ama ....
Ben de yazarım ancak kaç kişi anlar bu meçhul.
Bir eser bırakmak adına çabalıyorum yapabileceğim ne varsa kapıları zorluyorum.
Hiç bilmediğim bir alanda öğrenmeye çalışıyorum.
Sanıyorum öğrenmeye başladım.Ama çalışmaya ve öğrenmeye devam....
Size de bu konudaki göstermiş olduğunuz güzel yorum ve analiz için teşekkür ediyorum.
Selam ve saygımla.