- 1070 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HECEYLE İLGİLİ BAZI MÜLAHAZALAR
Hece ölçüsü edebiyatımızın ve kültürümüzün ilk oluşum zamanlarına kadar uzanabildiği düşünülen milli ölçü sitemimizdir. Divan ı Lügat üt Türkî bu konuya aydınlık kazandıran ilk eserimiz olduğu gibi daha eski dönemlere ait Çinlilere ait kaynaklarla Uygur Türklerinden kalan metinlerde de heceyle yazılmış şiirlere ratlanılır.
İslamiyetin kabulu ile medereselerde yetişen ve orada İslami ilimlerle , Arapça ve Farsçayı öğrenen aydınlarımızın 11. yy dan itibaren aruza yönelmeye başladığı 13. yy dan itibaren de hecenin aydın edebiyatında artık hiç kullanılmamaya başladığı görülür.
Bu tarihten Milli Edebiyatçılara kadar hece ölçüsüne aydınlarımız " Köylü şiiri, köylü yırlamaları" olarak bakmaya başlamış ve şiirden bile saymamışlardır.Bu bakımdan 13. yy dan
1912 li yıllara kadar aydınlar heceyi görmezlikten gelip küçümsemişlerdir.
Buna rağmen heceli şiiirmizin Tekke ve Zümre şairleri, din dışı sahada çalıp söyleyen halk ozanları ve halkımız tarafından yaşatılmaya devam edilmiş; aruz aydınların, hece halkımızın ölçüsü olarak varlığını sürdürmüştür.
Milli edebiyatçılar " Herşey Türke has ve Türk’e göre olmalıdır. " ilkesiyle hareket ederek aruzun Arap ölçü şiiri olması münasebetiyle şiirde heceye dönüşü savunarak aydınların da heceyi kullanması göüşünü benimsediler. Bu tarihten sonra zaten Tanzimatçılarla başlayan divan şiirinden koparak yeni bir şiir stili ve anlayışı yaratma gayretinin son aşaması olan aruzun da terkedildiği görülür.
Her ne kadar toplumun gelişiminde ve değişiminde motor görevini yapan edebi eserler ve şiirler olsa da batılılaşma ve yenileşme politikalarının özet sonuçları olan bu durum bu defada başka bir hatayı doğurmuş ve bin yıllık divan geleneğinde elde ettiğimiz muazzam birikim heba olma tehlikesine maruz bırakılmıştır.
Heceyi ve aruzu modern batılı şiir sistemlerine adapte etme yolunu arşatırmadan kökten silip atmak ne derece isabetli olacaktı ?
Milli Edebiyat ve ve devamı olan Beş Hececiiler , ilk örneklerinde heceyi köylü şiiri görünümüden kurtarmak maksatlı heceli şiir uygulamalarına girdiler. Amaçları heceye yeni bir görünüm kazandırmaktan ziyade sadece ve sadece hecenin "şehirli bir şiir halinde de " yazılabileceğiydi. Bu kısır tutum hecenin sadece kırsal kesime ait konularına şehirli konular ilave etmekten öteye gidemedi.
Değişen şey bu yüzden konu seçiminden ibaret kalarak, aşk, gurbet, sılaya özlem, ölüm , facia , yayla, dağ , at, kır sevgisi yerine, memleket, sanat, kültür, milliyetcilik vatan , bayrak millet sevgisi gibi konu ilavelerinden ibaret kaldı.
Bu durum hecenin binlerce yıldır değişmeyen konularına ilave konular getirmesini sağlamakla beraber, binlerce yıldır alışılmış ve artık bıkkınlık veren söylem ve teknik tarzlarında bir yenileşme sağlayamadığı için alternatif şiir arayışlarının oluşumuna engel olamamış, serbest şiir ve II. yeni şiir hareketlerinin doğmasına da bir ölçüde sebeb olmuştur.
Buna rağmen heceye değişik söylemler ve teknikler kazandırma çabalarına kalkışan şairlerin de olduğu göz ardı edilmemlidir. Söz gelimi C.S.Tarancının şiirlerine bu gözle bakmalıyız. Şiirlerinde hecenin bildik söyleminden farklı mısra i kafiye ve durak dizinleri oluşturan Tarancının şiirleri heceye yeni boyutlar kazandırma girişimine örnek verilebilir.
Şüphesiz hece ölçüsünün bildiğimiz , alıştığımız tarzının devamı , devam ettirilebilmesi kültürümüzün ve geleneksel yapımızın sürdürülebilmesi açısından çok çok mühim bir hadisedir.
Hatta hecenin tamamen terkedilmesi kültürümüz açısından sonderece tehlikeli bir sona yaklaştığımızın en önemli işareti olacaktır.
Fakat, hecenin ana kurallarını koruyarak hecenin gelişimine katkıda bulunan her gelişmeye hecenin bekasını sağlamaya yönelik oldukça mühim çabalar olarak bakmayı da asla ihmal etmemeliyiz.
Çağdaş gelişmelere bigane kalmaya kalkmak gelişim ve değişimlere karşı çıkmak hele bu devirde çok yanlış bir tutum olacaktır. At var diye bisiklete, kağnı var diye kamyonun gelmesine karşı çıkmak ne kadar mantıklı bir tepki olabilir.
Gelişimin her şeyde olduğu gibi hecede de olduğu, ilk heceli şiirlerden bu güne kadar ki binlerce yılda hecenin pek çok merhaleden geçerek bu hale geldiği, bu teşekküle binlerce yılda ulaştığı ve bugüne hemde tüm gözardı edilmelerine rağmen bu sebebler neticesinde ulaşabildiği unutulmamalıdır.
Mesela islamiyet öncesindeki koşuk türü islami dönemde koşma ve türlerine ayrılarak teknik, konu , söylem, kafiyeleniş, durak açılarından güzelleme, varsağı, semai, hikmet, deme saz, nefes, şathiyye , satranç gibi türlere kavuşmuştur.
Konunun özeti şudur : Koşukların bu değişimlere uğramaya başladığı dönemde yaşayanlar, bu değişimi ve gelişimi yaratmaya kalkışanlara "KOŞUKLAR VARKEN BUNLARI NEDEN ÇIKARTIYOR, HECEYE KOŞUKLARA NEDEN ZARAR VERİYORSUN ? SEN VATAN VE KÜLTÜR HAİNİ MİSİN DİYE SORMUŞLAR MIDIR.
Kimse koşuklara zarar vermemiştir. O günki koşuklar islamiyetle değişen yaşam biçimine ayak uydurmayı bu değişimi sağlamayı başaran A.Yesevi, Yunus,Kaygusuz H.Bektaşı Veli gibi şairlerimizin sayesinde dini tasavvufi konuları işleyen şekillere bürünüp gelişmiş, halkımız bunun adına sopnradan türkü diyerek koşukları eski haliyle ve çağdaş değişimlere göre adapte de ettirerek devam ettirmiş, din dışı halk ozanlarıda koşuklara yeni biçemler, söylem, konu, teknik ve bakış açıları ilave ederek eski koşuklara koşma, yeni bulduklarına da semai, varsağı, güzelleme, taşlama, ağıt,lebdeğmez gibi adlar vererek heceyi zenginleştirmişlerdir.
Bu gün heceye yeni teknik ve söylem önerenlere karşı çıkan arkadaşlarımızın bir şeyi olduğu haliyle binlerce yıl aynı şekilde sürdürmeye kalkışmanın doğru bir tercih olamdığını anlamaları gerekir.
Yukarılarda sözü edilen gelişmelere katkıda bulunan hiç bir dini veya din dışı ozanımız vatan ve kültür haini değildir. Onlara o devirde bile kimse " Siz neden koşukları bu hale getirdiniz. Sen yoksa hecenin düşmanı mısın ?" diye sormamıştır.
Aksine bu ozanlarımızın " Bildiğimiz haliyle kalsın , hece ve halk şiirimiz eskiden geldiği gibi olmaya devam etsin " diyenlerden çok daha fazla kültürümüze hizmet ettiğini kabul etmemek hiç akıllıca bir düşün şekli olmayacaktır.
Üstelik bu değişim ve gelişimleri sağlayanların hepsinin tıpkı Ahmet emmi, Hasan dayı bildiğimiz insanlardan birileri olduğu unutulamamalıdır. Gelişim ve değişim önerebilen insanların diğer insanlardan üstün olan tek bir özelliği vardır.
Onlar sadece konuya normal insanlardan çok daha fazla vakıf olan ve gelişme değişimlerin zamanının geldiğini , konuyla ilgisiz ya da daha az ilgili kişilerden önce görüp, sezebilen
insanlardır.
Gelişmelere bir de şu açıdan bakılabilmelidir. Pusulayı bulan kişi pusulayı bulduğunda bunun sayesinde kıtalar keşfedileceğini asla tahmin bile edememiştir. Fakat sadece karanlıkta doğru yönü bulmak için yapılan bu çok basit aleti denizlerin sonsuz boşluğunda çıktıkları yöne doğru şekilde ulaşmayı sağlayacağını gören denizcilerin müthiş işine yaramış, bu basit alet Amerika, Avusturalya ve Güney Afrika kıtalarının keşfine, yoksul abtı aleminin bu günki medeniyete ulaşıp Aya bile çıkmalarına ,Osmanlının da çökmesini sağlayarak bizim de hala bunları n önemini tartışmaya devam ediyor oluşuna sebeb olmuştur.
Yenileşme, başkalaşma ve değişimlere bu gözlükle bakmayı öğrenebilmeliyiz.
Üstelik bunu öğrenmekle kalmamalı, toplumu yaönlendirebilenlerin şairler ve dipler olduğunu bilerek bunu insanlarımıza da anlatabilmeliyiz.
Kuru kurusuna vatanı sevdim demekle vatan gelişmeyecektir.Vatan bir arzidir. Arazi gelişemez ama raziyi insanları geliştirebilir.
Bu devirde dahi aynı çıkmaz sokakta doğup, aynı çıkmaz sokakta ölmememiz dilekleriyle.