- 857 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
CENNETE KİM GİTTİ ?
Orta halli bir memur çocuğuydu.Öğretmendi babası,annesi de ev hanımı.Küçük bir Anadolu kasabasında yaşarlardı.Şikayetçi değillerdi hallerinden ama pek rahat da değildi geçimleri.Çok zor koşullar altında bitirmişti liseyi ve yeni girdiği üniversite seçme sınavlarının sonuçlarını bekliyordu.Doğrusu çok da umutluydu sonuçlardan.Kazanacağından emindi.Başarılı bir öğrenci idi ve paralı özel kurslara gidemese de öğretmen babasının da yardımlarıyla iyi hazırlanmıştı sınavlara.
Kazanacaktı kazanmasına ama bir de kazandıktan sonrası vardı.Bu ülkede devlet üniversitelerinde bile okumak hiç de kolay değil.Tek öğretmen maaşıyla oldukça da zor.
On sekiz yaşında,tuttuğunu koparan sağlam yapılı bir gençti o.Bir arkadaşının da fikrini alarak,okullar açılıncaya kadar inşaatlarda çalışıp para biriktirmeye,ailesine katkıda bulunmaya karar verdi.
- Ah be oğlum,nasıl kıyarım sana ? Ben yıllarca okuyup öğretmen olmuşum,yıllarca da hizmet vermişim bu ülkeye,seni okutmaya gücümün yetmemesi olacak iş mi ? derken gözlerinden bulutların son zamanlarda esirger olduğu damlacıklar boşandı babasının.
- Boş ver be baba.Benim için de spor olur,macera olur,deyip ortamı neşelendirmeye çalıştı Mustafa.Sarıldılar baba-oğul,sevgiyle,güvenle ve ülke koşullarının kötülüğüne karşı dirençle..
Çabucak iş buldular iki arkadaş bir inşaatta.Annesi bir güzel kahvaltısını ettirip dua ile uğurladı oğlunu.Sabah namazını birlikte kılmışlardı ana-oğul.Elini öptü annesinin işe giderken.Zorlandı ilk gün.Elleri kazmaya küreğe zor alıştı.Avuçları patladı .Tezkere ile harç taşırken ellerinin boşaldığı da oldu.Ama çok geçmeden alıştı.
Birkaç gün içinde zorluk çekmemeye,işini neşeyle yapmaya bile başladı.İyi para kazandı.Kayıt için para biriktirebileceğine olan inancı mutlu etti Mustafa’yı.
Birlikte çalıştıkları kalfanın evi inşaatın hemen yanındaydı.Yemekleri ve çayları o evden geliyordu.Küçük denecek yaşlarda bir de kızı vardı kalfanın.Onlara yemek ve çay getirirken dikkatini çekmeye başladı Mustafa’nın.İlk günlerde çocuk gibi gördüğü kız,gün geçtikçe büyüyor ve güzelleşiyordu sanki.Bakışları yüreklerine değmeye başladı.İçlerinde kıpırdanmalar oluştu iki gencin.Mustafa’nın ilk defa başına geliyordu.Günden güne de etkilenmeye başladı Hatice’den.Aralarında ufak tefek diyaloglar da oldu.
İki genç de bu olayın aşk olduğunu analamışlardı artık.Basbayağı sevmişlerdi birbirlerini.Arkadaşına da söz etti Hatice’ye olan aşkından.Yanlarında çalışan kalfa ve diğer işçiler de durumun farkına varmaya başladılar.Hiç kimse kötü bir tepki göstermedi.
Bir gün inşaatta çalışırlarken koşarak oraya doğru geliyordu Mustafa’nın babası.
Şaşırdılar,endişelendiler.Adam onların yanına vardığında ağlayarak sarıldı oğluna :
- Kazandın oğlum kazandın ! Emeklerin ziyan olmadı işte ! Hem de mühendis olacaksın !
Çıldırmış gibiydi adam.Bağırıyordı ve ağlıyordu.Elinde postadan gelen kağıdı herkese gururla gösterdi adam.Oğlu da kapıldı bu duygu seline.Sarılıp babasına :
- Sayende babacığım,sayenizde ! Şükürler olsun beni size mahçup etmeyen,emeklerinizi ziyan ettirmeyen Allah’ıma ! diye bağırdı ve ağladı ağladı.Kalfa,diğer işçiler ve Hatice kız da çok etkilendi baba-oğulun bu sevinçlerinden,mutluluklarından.
-Hadi bakalım,sen bu gün erken paydos et de doya doya bir yaşa bu sevincini deyip babasıyla birlikte evine yolladı kalfa Mustafa’yı.Annesine de sarılıp müjdeyi verdi.Ana-oğul uçtular mutluluktan ve şükrettiler Allah’a….
İkindi namazında yine müezzinlik etti Mustafa cemaate.Namaz sonrası mutluluğunu imam efendi ve diğer cemaatle de paylaştı.Onlar da ortak oldular sevincine,tebrik ettiler.
Daha bir moralle çalıştı Mustafa inşaatta.Yorgunluk falan duymaz oldu.Okul günlerini ve sonrasında kazanacağı mühendisliği hayal etmeye başladı.En sonrasında da Hatice kızı alıp kuracağı mutlu yuvasını,çocuklarını hayal etti.
Okullar henüz açılmamıştı.Kasaba meydanında büyük bir kavganın olduğunu gördü.Oraya doğru koştu Mustafa.Hatice’nin babasının,yanında çalıştığı kalfanın kasabanın gençleri tarafından dövüldüğünü görünce müdahale etmekten kendini alıkoyamadı.Ama gücü yetmedi,ne kavgayı ayırmaya,ne de sevdiği kızın babasını dayak yemekten kurtarmaya….
- Defolup gideceksin bu kasabadan,diye hiddetle bağırıyordu gençlerden birisi.
- Tamam,tamam gideriz dedi adam.Ağzındaki burnundaki kanları eliyle sıvazlayarak ,beli hafif bükük koşarak uzaklaştı oradan….
- Pis sapık,senin yaptığını canavar yapmaz ulan !
- Kendi kzına,kendi öz kızına bu yapılır mı be !
- Öz kızı değildir bence !
- Doğru mu söylüyorsunuz ? Kim söyledi ?
- İnkar etmiyor ki p……..k !
- Hamileymiş kızcağız !
- Olur mu be olur mu !
Mustafa kulaklarına inanamıyordu.Neden söz ediyordu bu adamlar ?
Ortalık biraz daha sakinleşince rezil gerçek tamamen anlaşılmıştı.Kalfa,kendi kızı ile cinsel ilişkiye girmiş ve onu hamile bırakmıştı..
Hatice idi adından söz edilen zavallı kız…Hatice ise Mustafa’nın sevdiği idi.Kazandığında dünyaların onun olduğu okulu bitirdiğinde evlenmeyi hayal ettiği o güzel kız dı.İleride çocuklarının annesi olarak görmeyi rüyalarında görmeye başladığı Hatice’si idi o….Hayatında duymadığı ve bir daha asla duymak istemediği böylesine çirkin,iğrenç bir olay nasıl oluyor da onun sevdiğinin başına geliyordu….
Ne dense boşunadır artık.Bu çirkinlik yaşanmıştır.Fakat bunu kabullenmenin en zor geldiği kişilerin başında Mustafa gelmektedir.Aklı şuuru kaybolmuştur bir anda.Nereye gittiğinin ne yaptığının bile farkında değildir o gün.Akşam olmuş,gece olmuş ve hatta sabah yaklaşmıştır ve Mustafa hep dolaşmaktadır kasabanın sokaklarında.Bilinçsizce,
şuursuzca dolaşmaktadır.
Gecenin en zifiri karanlığının olduğu saatler Mustafa’nın da dünyasının karardığı saatler oldu.Ne gözleri etrafını görüyor ne de ayakları onu başka yerlere götürüyordu.
Meydandaki çeşmenin su dolu yalağı gözüne ilişti ve kendini o suyun içine bırakıverdi.
O sudan yardım umdu Mustafa.Gördüklerinden,duyduklarından kurtulmak temizlenmek istedi.Çok çirkindi çünkü gördükleri de duydukları da.Sudan çıktığında tüm bunlardan temizlenmeyi umdu.O kötü ve çirkin olayı olmamış olarak yeniden dünyaya gelmek,sabaha tertemiz uyanmak istedi.
Sabah ezanını o suyun içinde duydu Mustafa..Ama kirli hissetti kendini.Kalkıp namaza gitmekten belki de ilk defa kaçındı.Bir süre sonra camiden imam ve diğer cemaatten insanlar sabah namazından dönüyorlardı.Mustafa’nın cemaatten arkadaşlarıydı onlar.
Namazlarda müezzinlik ettiği,aynı camide aynı safta namaz kıldığı insanlardı .Suyun içinde gördüler onu ; tanımadılar.
- Sarhoş p…..k ,içip içip sızmış,dedi birisi.
- B… içesice dedi diğeri.
- Ellerini kıpırdatıyor ..
- Geberesice….
Duydu onları Mustafa..Utancından seslenemedi.Kötü bir şeydi demek yaptığı.’Benim’ diyemedi.Öylece kaldı suda…….
Sabah olduğunda tertemiz olmuştu Mustafa…Zaten temiz olan bedeni de ruhu da daha bir temizlenmişti : Göçüp gitmişti dünyadan.Öğrendiklerinde imam ve cemaat suçlu hissetti kendini.Ama kimseye bir şey demediler.
- Allah Allah ! Mustafa içki içmez ki !
-İçkili değilmiş zaten !
- Peki ama ne arıyormuş o suyun içinde ?
- Kendini atmış ,intihar etmiş diyorlar..
- Ama neden ?
Nedenini hiç kimse anlayamadı.Annesi ağladı,babası ağladı,hısım akrabası ağladı,sevenleri ağladı Mustafa’nın.Bir de Hatice’si ağladı kendi başına geleni bile unutup.
İmam efendi teneşire yatırıp yıkamaya başladı Mustafa’nın naa’şını.Gözleri açıktı.Kapatmaya çalıştı,olmadı.Tekrar denedi,yine olmadı.Bir türlü kapanmıyordu gözleri.İmam efendiye ;
- Hocam ; bana dinimi sen öğrettin.Kur’an okumayı,namaz kılmayı da..İçki içmenin günah olduğunu da öğrettin.Hiç gördün mü,duydun mu içtiğimi ? İnsan yaşamının ne kadar kutsal olduğunu dinimiz söylemiyor mu ? Gördüğünüzde yaşıyordum ben.İsteseydiniz kurtarabilirdiniz.Hata insanlara mahsus değil midir ? Beni niye kurtarmadınız Hocam ?
der gibi bakıyordu.Tekrar denedi Hoca gözlerini kapamayı,yine duyar gibi oldu aynı sözleri.Defalarca devam etti…Ve sonunda dayanamadı Hoca..Orada kalp krizi geçirip göçtü dünyadan.
Mustafa’nın cenazesini de ertesi güne bıraktılar.İlçeden Müftü efendi geldi her ikisinin birlikte cenazesini kaldırmak için…
-Bakın ey cemaat.Bakın da ibret alın ! Bir tarafta Allah’ın verdiği canı kendisi alarak cehenneme gitmeyi hak eden bir mefta,diğer tarafta en kutsal mesleği ifa ederken,görev anında vefat eden ve doğrudan cennetlik bir şehit ! Dinimizde kendi canına kıyanın cenaze namazının dahi kılınmaması gerekir aslında ama biz yine de kılıyoruz.O doğrudan cehennemliktir.Hoca efendinin de cennetlik olduğundan asla şüphe etmeyiniz, diye vaaz verdi Müftü efendi.Utandılar Mustafa’yı suda görüp de kurtarmayanlar.Başlarını önlerine eğdiler.Yüzleri kızardı ama , ‘Hayır,o cehennemlik olamaz.Gerçek günahkar biziz.
İsteseydik kurtarabilirdik.’ diyemediler.’Amin ‘ dediler Müftü efendinin söylediklerine ve defnettiler her iki cenazeyi de…
Müslümandı onlar.İslam dinine inanmışlardı.O yüzden abdest alıp namaz kıldılar.Cennetin ve cehennemin olduğunu da biliyorlardı.Ama şunun yanıtını asla veremediler :
Hangisi cennete gitti ? Mustafa mı yoksa İmam mı ?
Fikret TEZAL - YUVASIZ
YORUMLAR
Kim bilir? Çok dokunaklı bir öykü.Bazı gerçeklerin söylenmesi de gerekiyor elbet ama genelleme yapmamak kaydıyla.Hükâyede böyle bir anlatım sezdim.Ve hiç de doğru bulmuyorum.Evet kimin nereye gideceğini Allah'tan başka kimse bilemez. Siz ise imayla kimin nereye gideceği konusunda karar vermişsiniz bile.Sakat olan bu.
Evet güzelbir yazı.
Kimin cennetlik veya kimin cehennemlik olduğunu ancak Cennet ve cehennemi yaratan bilir.
Dinimizde insanın guru ve kbir den uzak durması adına amelini beğenen ucup denen bir hastalığa düşmüştürki Allah muhafaza yaptıklarının iptali ile sonuçlanır.
Yine insanların günahkar bile olsalar Allahın rahmet ve mağfiretinden umt kesmemeleri için Allahtan ümit kesmenin küfür ile denk tutulması çok önemli bir konudur.
Onun için Mü-min beynel havfi verrece yani korku ile umut arası bir düşünce sahibiolmalıdır.
Yani Cennete tüm insanlar içinde bir kişi dahi girecek olsa hiç kimse ben olabilirim umudunu kaybetmeden o talihli olma adına üzerine düşen gayreti göstermesi.
Yine tüm insanlar içinde bir tek kişi cehenneme gidecek ise yine her kes cehenneme girecek o tek insan ben olabilirim endişesini taşımalı ve o kişi olmama adına gerekli dikkat ve hassasiyeti göstermelidir.
Bütün bunlardan sonra Yazı güzeldi ve insani sorumluluklar adına önemli bir mesaj vardı.
Yazarını tebrik ederim.
çok güzel bir öykü Fikret ağabey, ellerine, yüreğine sağlık, gerçekten çok güzel olmuş, cennetede gitse bir insan, cehennemede gitse, tanrının istemiyle olur herşey, ölüm de, yaşamda, ama gerçekten bir insanın canına kıyması çok üzücü birşey, tebrik ederim abim saygılar.