KIRMIZI BACAKLI
Karı koca tilki yaşarmış eski zamanın bir diliminde, ülkenin birinde. Erkek tilkinin adı Hacı Pişman imiş her nasılsa, bayan tilkinin adı ise Arus imiş bir şekilde. Kurnazlanıp banıyorlarmış hayatın vakur akışı içinde. Mutlu sayılırlarmış. Kümesi bol memlekette tavuk hayaliyle süslü mehtaplı geceler yaşarlarmış.Oysa hiç tavuk tatlısı yememişler.
Arus Hanım bir gece rüya görür, rüyası kızarmış tavuk üstüne değil ama! “Kalk bey, kalk bakayım.” diye seslenivermiş kurnaz mı kurnaz kocası Hacı Pişman’a.
Bizimkisi çarnaçar: “Buyur hanım demiş, n’oldu da böyle sarsıyorsun beni.Tavuk tatlısı mı yaptın yoksa!”demiş.
Arus:”Yok bey” demiş “Tavuk tatlısı yok. Onu anca rüyanda yersin.” Ben başka bir şey anlatacağım sana. “Rüya gördümdü de onu anlatayım dedim sana.” Bizim bey tilki ise mahmur mahmur: “Anlat, de bakayım ne diyeceksen?” demiş. Arus söze girmiş:”Hey hacı, bu gece rüya gördüm.” diye başlamış. “Hoca çift sürüyormuş tarlada. Sonra öküzlerini alıp gitmiş eve. Ayrıca halkayla kayışını da bırakıvermiş tarlada. Sen şimdi kalk git hocanın tarlada bıraktığı halatla kayışı al gel. Bak rüyamda gördüm, vallahi oradalar, git al.”demiş.
Bizimkisi karısının rüyasında görüp kendisine anlattıklarını istemeyerek de kabul eder ve tarlaya gider.Gerçekten de halatla kayış oradadır.”Arus’un gördüğü rüya gerçekmiş meğer.” demiş kendi kendine:”Bizim hatun ne kadar da saf ve güzel bir gönle sahip ki Allah’ım ona bazı şeyleri ayan etmiş. Bundan sonra kıymetini bileyim bari” diye geçirmiş içinden. Tam bu esnada içinden geçirdiği cümleler nihayete ermeden Hoca çıkagelmiş tarlaya ve bizim Hacı Pişman’ı yakalamış kulaklarından. Bizimkisinin viyaklaması ciyaklaması nafiledir artık. Hoca, Hacı Pişman’ı önce güzelce yumuşatır. Sonra derisini yüzer. “De get, nere gidersen git”demiş Hoca gülerek. Hacı Pişman kıpkırmızı kalır ortada.Utanır, sıkılır evvela. Üryan bir halde karısına lanet eder sonra. Demin övdüğü karısına şimdi söver.
Arus Hanım ise evde heyecanlı bir şekilde kocasının yolunu gözlemektedir. Bekler ama nafile. Bizimkisini bir korku sarar ve bu korkuyla atar kendini dışarıya. Kocasını aramaya koyulur. Epey vakit sonra bakar ki karşıdan baldırı çıplak, gaydırı gubbak, kıpkırmızı bir yaratık kıvranmakta. Gayri ihtiyari seslenir Arus Hanım:”Hey kırmızı bacaklı! Hey kırmızı bacaklı!” diye. “Sen Hacı Pişman’dan bir haber getirdin mi bana?” diye sorar. Oysa kocasıdır o, sorduğu kişidir, tanımamıştır cısçıplak olduğu için. Onca yıllık hayat arkadaşını çıkaramamıştır yeni hali ile.Rüyasında gördüğü bir gerçeğin peşinde yolladığı ve Hoca’nın hışmına uğrayarak soyulan kocasını tanıyamamıştır. Kocası ise onu tanımanın rezaleti bir yana, uğradığı gazap öte yana, bir de karısının kendisini tanımamasından dolayı yarasına tuz basılmış bir halde inlemektedir. Bu haleti ruhiye ile yanıtlar Arus’unu:”He, he, he! Sen Arus’ sun hem de Deli Arus’ sun. Ağır ağır rüyalar görürsün beni daha çok belalara bulaştırırsın.”der.