Âşıkların Şifası
Mecnun acımasız bir hastalığa tutulmuştu. Günden güne erimekteydi. Anacığı yanıbaşında gözyaşları döküyor, Allah`a dualar ederek, biricik yavrusuna şifalar diliyordu. Kabile reisi olan babası hergün kurbanlar kesiyor, soyunun devam ettiricisi olan oğlunun sıhhat bulması için elinden geleni ardına koymuyordu. Ama an be an mecnun`un takati kesiliyor, gözünün feri uçup gidiyordu. Mecnun`u muayene eden onca hekim binbir reçeteler yazıp, pek çok ilaçlar tavsiye ettiği halde, mecnun şifa bulamıyor, sağlığına kavuşamıyordu.
Günler böyle acı ve elem içinde geçerken, şehre gelen semerkand`lı bir tabibe mecnun`un durumundan haber verildi. Mecnun`un ünü alemi tuttuğundan derdinin esasını bilmeyen kimse yoktu. Semerkand`lı tabib, yanındaki kimselerle mecnun`un evine doğru ilerledi. İçeri girdi. Ve zavallı mecnun`u yatağında kendinden geçmiş bir vaziyette, ölü gibi yatar halde buldu. Tabib şöyle bir mecnun`u süzdükten sonra, mecnun`un yakınlarına, şehrin dışındaki nehirden bir tas su getirilmesi gerektiğini söyledi. Mecnun`un akrabaları ve onu sevenler telaş ile yola koyuldu. Akşam olmadan semerkand`lı tabibin istediği bir tas su getirilmişti. Tabib, halsiz vaziyette bulunan mecnun`un koluna girdi. Onu biraz doğrulttuktan sonra, elinde ki tasta bulunan sudan bir yudum içirdi. Sonra mecnun`un dinlenmesi lazım geldiğini söyleyerek odayı boşalttırdı.
Sabah olduğunda mecnun sanki hiç hasta olmamış gibi uyandı. Ailesi, sevenleri sevinçten bayılacak gibiydi.
İnsanlar `onca reçetenin, ilaçın çare olmadığı hastalığa, bir yudum su nasıl deva olabildi` diye konuşup, semerkand`lı tabibden bir cevap beklerken... Tabib kalabalığa dönerek konuştu:
`Biliniz ki; aşıkların devaları ancak maşuklarındadır. Her türlü hastalık ve bela aşktandır. Aşk hastalığına düçar olan aşık için şifa, ya sevgilinin süründüğü hoş bir kokuda, ya tattığı bir kuru lokmada, ya da yıkandığı nehirdeki bir avuç sudadır.`