- 748 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
AHRET BORCU
Köyde kış kuzine başında geçerdi.
Mallara yal vermek, ahırı temizlemek, cuma namazları. Akşamları biraz sohbet, ceviz, kibrit oyunu . Boş denecek zamanlar. Henüz elektrik gelmemiş köye. Televizyon şehirde bir pastanede var. Cızırtılı, karlı Rus yayınları. Var desinler diye konmuştu. İnsanlar meraktan program değil de televizyonu seyrederdi.
Hafta başı şehirde kurulan pazar da olmasa köyde pineklenen günler.
İlkbahar gelince bahçe bellemeyle başlanır işe. Fındık işleri de yoğun olur; sezonluk. Paraya sıkışılan zamanlar. Tohumluk, gübre, ilaç. Hep veresiye olmaz. Fındık amele parası ürün sonrası ödenebilir, keşik yapılabilir imece usulü. Ama yemek; onca boğaz neyle doyar.
Her hafta biraz tereyağı, yumurtayı pazarda satıp öteberi almak. Çay, şeker, tuz, çeyizlik işleme malzemeleri o kadar. Yol parası da denklenirse…
Gübre ve tarım ilacı için para bulmak şart. Bir çanak tereyağı, beş on yumurtayla olmaz..
Köyün bakkalı derde deva. Yoklukta biraz fındıkla ihtiyaç giderilirdi. Kör Sülüman derlerdi arkasından. Gözler az da olsa görürdü görmesine de. Beyaz beyaz sulanır, akar; sürekli ovalanmaktan kıpkırmızı olurdu. Bir türlü geçmezdi. Doktor kapısı bilmezdi. Köye sağlıkçılar gelmişti. Yeni doğan bebeklere aşı için. Öğretmen, Süleyman’ın bebeği için haber gönderince kıyameti koparmıştı. El kadar bebeye ne iğnesi diyerek.
Köyün üç bakkalından biriydi. Cami ve okul yakınındaydı. Namaza gelenler, öğrenciler derken işler fena sayılmazdı. Fındık bahçesi yok denecek kadar azdı. Bakkal olmasa aç kalırlardı. Altı çocuk anasıyla birlikte dokuz nüfus. Bulgur bulamaç yeseler de avuç içi kadar bahçeyle doyulmazdı. Avluda yetiştirilen sebze, kapıda yetişen meyve akmasa da damlıyordu.
Çarşamba’ya sülük fabrikası yapıldı da eli biraz para gördü. Sülükler yağışlı havalarda öbek öbek çıkardı meydana. Çoluk çocuk dökülürdü bahçeye, dağa. Sepet, teneke dolusu sülüklerle dönerlerdi. Okul falan unutulurdu böyle günlerde.
Sülükler bakkalın yanında ki (han dedikleri) küçük odada birikirdi.
Süleyman’ın gözünden akan sular, sümüklü böceğin sümüğü... Köylü alışverişi kesmişti. Tek tük yoldan geçenler, umarsız çocuklar, veresiyeciler, o kadar.
Öğretmene de şaşıyordu köylüler.
Gözüne, sülüklere, sonra da ekmeğe dokunuyordu Süleyman. Dürüst adamdı. Ufak borçlar alır, zamanında öderdi. Sadık müşterilerinden sayılırdı. Son alışverişte yaşananlara kadar. Bir şey almak için gitmişti. Hanın kapısı aralıktı. Süleyman çocukların getirdiği sülükleri boşaltıyordu. Yiyenlerin(!) ağzını sulandıracak irilikte besili sümüklüböcekler. Taptaze, canlı. Arkalarında yol yol olmuş sümük şeritleriyle odanın camlarına tavanına kadar tırmanmış, pırıl pırıl yaratıklar.
Anlatılamaz. Hemen yanında ekmek kasası. Aynı ellerle helva, peynir, zeytin satışı. Çeşme yolun ta üst başında. Yıkayıp gelmesi zor…
Saniyelik anlar. Müthiş mide bulantısı, öğürtü. Eve dar atar kendini öğretmen.
Sümüklüböcek dağları yükseldikçe müşterisi azalıyordu Süleyman’ın.
Her eli sıkıştığında yaptığı gibi faizci Sivri Selver’den borç alacaktı.
Yukarı Çatak’lıydı Selver. İşleri tıkırındaydı. Çatak’a koca mağaza açmıştı. Şehirde otururdu. Kazandığını fındık bahçesine yatırırdı. Serenderi bile Süleyman’ın evinden büyüktü. İyiydi, saygılıydı.Camiye, okula yardım eder, herkesle iyi geçinirdi.
Günahkardı köylünün gözünde. Faizle para veriyordu. Ahrette misliyle ödeyecekti. Köylünün işi görülürdü görülmesine, içten içe de kinlenirlerdi. Dünyayı tutmuştu malı mülkü. Ama bunun ötesi de vardı. Nasıl verecekti hesabını Allah’a. Faiz haram diyordu Hatip Dayı her daim. Böyle bellemişlerdi.
Bıldır borç almış, ödemişti Süleyman. Her gün arabayla mal taşıyan Selver köy yolundan selamlamadan geçmezdi. Dılı dılı dılı.
Çok geçmedi duyulmaz oldu korna sesleri.
Allah sevdiği kulunu çabuk alırmış. Selver’i de öyle(!)... Genç yaşta aldı yanına. Elektrik çarpmasından öldü Selver. Borçlular için değil ama ailesi için çok acı oldu ölümü. Günlerce yas tutuldu. Gelenin gidenin arkası kesilmedi. Memleket böyle kalabalık cenaze görmemişti. Arabalar kuyruk olmuş, mezarlık dolup taşmıştı kalabalıktan.
Okula kimse gelmemişti o gün. Çoluk çocuk arabaların peşinde Çatak’a gitmiş, ders yapılamamıştı.
Ağlarsa anam ağlar
Gerisi yalan ağlar.
Boşuna söylenmemiş. Selver’in anası aylarca gözyaşı döktü, oğlunun ardından. Uyku girmedi gözüne.
Yataklara düşünce götürmedik hoca, yatır bırakmadılar.
Oğlum mezarında rahat değil diyor, ağlıyormuş. Rüyalarına giriyormuş, ana beni kurtar diyormuş Selver.
Birgün Selver’in yakınları gelmiş köye, soruşturmuşlar. Selver’den faizle para alanları bulup, fazlasıyla ödemişler alınan paraları.
O gün bugün Süleyman daha bir rahatladı. Piyango vurdu Kör Sülüman’a diyor köylü.
Fazilet Ünsal Eliaçık
Ortanca/mayıs 2009
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.