Sinirin psikoz efendisi
Hayatın sürüp giden tortuları üzerine abandıkça sinir katsayısı aritmetik olarak artıyordu. Bazen bir sigara dumanı bazen sigara kokusu, bazen en basit bir olay tepkisinin dozunu oldukça artırıyordu. Öfke soluyordu adeta…
Ahmet bilinmeyen denklemin bilinen tarafındaki kişisiydi.
Nedenini araştırmaya gerek duyulmayan, üstesinden gelemediği durum veya durumların hal çarelerinde çekilmez nokta olarak görülüp en ufak bir dürtüde azgınlaşan tepki ile karşılık veriyordu. Aslında kendisini dizginleyememenin verdiği acziyeti tüm duyuları ile yaşayarak cevap verme olarak muhatabına iade ediyordu da denebilir. Davranışsal bozukluk olarak tarif edilen bu yapılanma kafasında bağdaş kurdukça çekilmez biri olup çıkıyordu.
Hepsi bu mu? Elbette değil. Başka birçok sebebi olmalı.
İnsanın üstesinden gelemediği çözüm ya da çözümsüzlükler Kafsındaki düşünce yumağını büyüttükçe katman katman biriken doneler depresyonu tırmandırarak tavan yapmasına sebep olurdu Hayat denen çıkılmaz yokuşun tepesinde durmadan etrafa emirler yağdıran nefsanî istekler boş durmuyordu
Zaman bulanık bir su gibi akıyordu zihni gibi bulanık baskı altında tutmaya çalıştığı bilinçaltındaki nesneler birer dev gibi uyanıyor beyin damarlarını bir ahtapotun kolları gibi sıkıp sarmalıyordu
Bilinmez bir güç tüm reaksiyonlarını bir noktada topluyor azgın bir lav gibi önüne çıkanı yıkıp yakıyordu dürtüler renklerin katsayılarını da yüklenerek sinir katsayısına tepkisel bir feryat olarak yüksek avazda kendini belli ettiriyordu
Elleriniz titrer kafanız zonklamaya başlar, belki de “gözleriniz fal taşı” gibi açılır. Bu esnada istenç dışı kelamlar dökülüverir ağzınızdan. Sonradan telafisi mümkün olmayan bu davranış normal şartlarda hiç kullanmadığınız kelimeler… Hele bir de kafanızın içinde “kırk tilki geziniyor ve birinin kuyruğu diğerine de değmiyorsa” işte o zaman “hastalık vakıa” olarak literatürdeki yerinizi rahatlıkla alabilirsiniz. Artık her şey gözünüze “deve” gibi görünmeye başlamıştır. İşte Ahmet’te aynen bu psikozu yaşıyordu
Buğulanmış gözler dumanlanmış kafalar ve bilinmezliğin bir çözüm olarak sunulduğu karanlık bir ortam sesler ve renkler bulaşmış sis avurtlarınıza bir kene gibi çökmüş gözlerinizin feri kaçmış hayata farklı bir pencereden bakıyorsunuz eğri böğrü ya da sistemsiz bir sistematik
Davranış bozukluğunun duvara tırmanmış hali dengeler dengesizlikle paklanmaya çalışımlı ruh hali teğet gecen bir yasamın kıyısından yorgun bir savaşçı gibi geri dönmüş
Bir sigara izmariti, dumanı, çayın içilişi, kaşık sesi, konuşma tarzı yüz mimikleri ve yürüyüş gibi durumlar daha çok batar gözüne. Siz paklanmış yıkanmış birer mücevher ayarında muhatabınız pis pasaklı ve bronz ayarında ise sinir katsayısının tavan yapmasına sebep olur. Konu artık saplantı halini almıştır. Otomatikman bu hareketlere kurulursunuz. Sonra özellikle bu hareketleri arar ve patlamaya hazır bomba gibi etrafta gezinirsiniz.
Gözleriniz alır sizi başka âleme götürür sizi dertleriniz üzüntüleriniz kat kat birikir yığın olup kalır birde her şeyi içinize tan biri iseniz balon gibi şişmeniz içten bile değil kimin umurunda ki bu durum her kes kendi derdinde kendi âleminde kaptanlık yapmakla meşgul gemisini karaya çıkarmanın hesaplarını yapmakla yapmamak arasında med cezir oyunu oynamakta
Bilinmeyen denklemin bilinen tarafındaki yerini sağlam kazığa bağlayan aktörümüz bildiği yolda ilerlerken bile kafasındaki bilinmez askeri çözümlerin stratejik taktiklerini kurcalıyordu
Sinir katsayısını bertaraf etmek için durmadan çabalayan Ahmet, gözlerinin içindeki merteği bir türlü göremiyordu. Çözümsüzlüğün çaresine Önce kendisinden başlamalıydı.
Bedran YOLDAŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.