İYİ BÖLÜNMELER
27.08.2003
İYİ BÖLÜNMELER
Bölünüyorsun...
Sen, bölünmek nasıl bir şey bilmeden yapıyorsun bunu. Bölünmek; sen çoğalmaya başladığında başlar...
Küçük dünyanı büyük yapmak peşindeysen, alacağın riskleri hatırlatmak benim görevim olmalı. Her yürek, yeni yükleri vurur sırtına, sırtın pek kalın değilse, bölünürken, kendi başını yemen işten bile değildir. Sana insanları anlatmak, bir arıya bal yedirmeye benzeyebilir, ama ben bal yiyen arıların daha iyi ürettiklerini duymuştum.
İşte gerçek;
İnsan: eli ayağı olan ama iş bunları kullanmaya geldi mi, biraz ağırdan almayı seven canlıdır. Sürekli konuşur, ancak, iş konuştuklarını icraya geldi mi gene pek yavaştır.
Yemek yemek ilk görevi, yediklerini öğütmek işin sevimsiz yanıdır.
Gözleri iyi görür insanoğlunun, ama işine geldiğini... “Az laf, çok iş” gibi deyimlerin yerine, yenilerini üretmek için harcadığı zamanı, başka bir şeye harcayabilseydi, bugün “dünya” denilen yer, aslında “cennet” olarak anılabilirdi. Ama dünya, hep dünya olarak kalmaya devam edecek. Tartışmaları pek sever insan, ama ne için tartıştığını ya da bunun bir işe yarayıp yaramadığını sorduğunda, birkaç dakika düşünüp, “bilmiyorum”, yada “hayır” yanıtını verebilecek kadarda pervasızdır. Görüntü önemlidir, ismi bildik eşya parçaları için harcadığı parayla, kaç yetimi doyurabileceğiyse pek önemsiz... İş reklam kokuyorsa, o başka tabi!
Sadıktır! Sadakat için biçilen süre sona erdiğinde, bir başkasının kolunda kendini avutması insanlık hakkıdır. Her duruma uyum sağlama ve uyum sağladığı durumlardan yararlanma üzerine bir okul açılsa, pek çok dünyalının sınıf birincisi olacağına şüphe yok!.
Alkış almak, alkışlamaktan daha memnun edicidir. Burun kıvırmak, hakir görmek, lekelemek üzerine ihtisas yapanların sayısı, hiçte azımsanacak gibi değildir.
Bir çuval incir alıp, berbat etmek için programlanmış tek varlık gene insandır. Elindekine değil hep başkasının kolundakine heveslenir. Başkasının kolundakinin elindekinden iyi olması değildir önemli olan. O başkasının kolundadır ya!.
Şüphecidir, hatta kendinden bile şüphe edecek kadar şüpheci.
Sevmek gibi bir duyguyu yaşadı mı, önceleri duruma adapte olmakta pek zorluk çekmez, tabi sevmek denen şeyin, vermek olduğunu anlayıncaya kadar. İşte bu sırada işin rengi değişir. Her şeyin iyisine layık gördüğü bedeni için harcadığı zaman ve para, her şeyin kötüsüyle ödüllendirdiği ruhuna ne kadar zarar vermektedir, insan denen varlık bunu ancak kaybettiğinde anlar. Ama kayıplar maddi olduğunda!
Manen yaşamak, ya da manevi tatmin gibi şu an literatürde varolan, lakin, yakında çıkarılacağına inandığı kavramlar için, parmağını bile oynatmak gelmez içinden. Bir hata sonucu, gerçekleri ıskaladıysa; o zaman başka!
Ürkek görünür, görünüş aldatıcıdır diye düşünmek hakkımızdır! Uysaldır demek isterim, ama sen bu söylediğimi bir zırvalık olarak ta düşünebilirsin. Kırılgan, hassas, ince fikirli, nazik, düşünceli, aklı başında, saygılı, ahlaklı, sevgi dolu, anlayışlı insan çeşitleri de vardır. Bunları bulabileceğin yerleri şu an pek kestiremiyorum, ama aramak, bulmakta eşdeğer diyorsan sana kolay gelsin. Dişini sıktın mı, saçların ağarmadan bir kaçıyla karşılaşman işten bile değildir.
İşte böyle, çoğalmak istiyorsan, sana iyi bölünmeler!
TALAN AYŞE KANCA
YORUMLAR
Üzoalp;
"biraz da diğer taraftan bakmak gerektiğini düşünüyorum."
İşte sorun da burada. Diğer taraftan uzun süre baktıktan sonra bu fikirlere sahip oluyor insan. O "diğer taraf" dediğin yer birşeyler katmaya değil de birşeyler almaya başladığında ve bölünmelerin en beterlerini yaşadığında, ister istemez kıyı değiştirmek zorunda kalıyorsun. Kıyıyı değiştirince, adaptasyon dediğin şey çıkar karşına. Sersemletir seni, voğar bitirir. Önce kendine kızarsın, sonra şehre, sonra havaya suya... En son, tüm insanlığa sararsın, tıpkı bu yazıdaki gibi. Süreç benim bildiğim (ya da benim genelde uyguladığım) kadarı ile böyle ilerler.
İnan bana, bahsedilen iyi insanlar çoğu zaman yetemeyebiliyorlar. Çünkü öyle zaman oluyor ki, o insanları bile göremiyorsun. Gözün dönmüş oluyor.
İşte bu yazıyı bu yüzden sevdim ben bugün. Buyrun mesela:
"Şüphecidir, hatta kendinden bile şüphe edecek kadar şüpheci."
Felsefenin temeli, septiklerin delirten dünyası...
"Bir çuval incir alıp, berbat etmek için programlanmış tek varlık gene insandır."
Programlanmış... Onsekizinci yüzyılda buharlı makinanın bulunması ile mekanikleşmeye başlayan insan... Sanayi devrimi... Yirminci yüzyıl çılgınlığı, yirmibirinci yüzyıl rezilliği: Globalleşme... Programlanan insan duyguları değil mi? Nerde kaldı romantizm akımının, deha çağının coşkusu?
Nerelere saklandı bütün o Nebi'ler, Mevlana'lar?
İnsanlık eleştirisi aslında her iki kıyıya da yapılmalı bence...
insanlarla ilgili tesbitleriniz de haklılık payınız mutlaka var. biraz da diğer taraftan bakmak gerektiğini düşünüyorum. belki de siz diğer taraftan hiç bakamadınız. beni yanlış anlamayın. hayatınızda belki de bahsettiğiniz insanları tanıdınız. umarım son paragrafta belittiğiniz insanlar da tanırsınız. çüğnkü dünya da o şekilde insanalrda yaşıyor ve hiç te azımsanacak kadar değiller.
sevgi ve muhabbetlerimi bildiriim