Kötü Bir Gecenin İçinden
Saatlerdir iri iri yağan yağmurun altında perişan olmuştu. Gözleri 20 metre ilerisinde duran bankamatiğe takılmıştı. Eskimiş lacivert takım elbisesinden düşük düzeyde memur olduğu ilk bakışta anlaşılan bir adam bankamatikten para çekiyordu. Gecenin bu saatinde, böylesine bir yağmurda bankamatikten para çeken takım elbiseli bir adam hiçte normal değildi ancak Murat bununla ilgilenmiyordu. Girmeliydi. Lacivert takımlı adamın kapıyı açmasından yararlanarak içeri sıvışmalıydı. Başka türlü giremezdi sıcak ve güvenli bankamatiğe. Kapıyı açmak için bankanın kartına ihtiyaç vardı. Böylece sıcak bankamatiklerin evsizlerin yuvası olması engelleniyordu. Yürüdü ve bankamatiğin hemen yanındaki durağın bankına oturdu. Bankın üzeri gazetelerin ilan sayfalarını andırıyordu. Üzerine karşılıklı, karşılıksız aşklarını yazan yeni yetmeler bankın bütün boyasını kazımışlardı. Islak ve üşümüştü Murat. Durağın metal tavanına aralıksız vuran yağmurun sesi kulaklarında büyüyordu. Yaz aylarında yatacak yer sorunu olmuyor; aklının estiği parkta, istediği ağacın altına kıvrılıveriyordu. Havaların hep böyle olmayacağını bir an bile aklına getirmemiş belki de getirmek istememişti. Zaten dibe vurmuş bir adamdı, birde gelecekteki soğuk günleri düşünerek canını sıkıp kafa yormanın bir anlamı yoktu. O düşünmemişti ama Tanrı’nın hiç değişmeyen bir düzeni vardı. Eylül gelip ilk yağmur düştüğünde sonuç ortadaydı; kendisi gibi sefil bir durakta kırk derece ateşle oturuyordu.
Gözleri ve başı ağırlaşmıştı, başı bir an önüne düştü ama hemen kendini toparladı. Başını kaldırdığında memurun bankamatiğin kapısını açtığını gördü ve bütün yorgunluğunu, hastalığını unutup yerinden fırladı. Yağmur şiddetini iyice arttırmıştı. Koşarken acelesinden bastığı yerlere hiç bakmıyordu, ne kadar su birikintisi varsa her birine girip çıkmıştı. Dilenci kılıklı adamın etrafına sular sıçratarak kendisine doğru koştuğunu gören memur bir an telaşa kapıldı ve hızlı bir hareketle bankamatiğin kapısını kapatıp koşar adımlarla oradan uzaklaşmaya başladı. Oysa bu bankamatik Murat’ın geceyi sıcak bir yerde geçirmek için beslediği son umuttu. Bağlandığı son umudu kaybeden her insan gibi bir an ne yapacağını bilemedi. Kendine gelmeliydi çünkü şu dakikadan sonra, kurtarıcısı olabilecek tek adam oradan uzaklaşıyordu. Arkasından yalvaran, yorgun bir halde seslendi. Bu sesin sahibinin zararsız olabileceğini düşünen adam döndü, Murat’ı merak ve birazda korkulu gözlerle baştan aşağı süzdü. Murat, memura yaklaşıp kesik kesik titreyen bir sesle durumunu anlatınca ona acıyan memur, gidip tekrar bankamatiğin kapısını açtı ve aceleci adımlarla arkasına bakmadan, hayatındaki tek amacı yaşamak olan, her şeyini kaybetmiş bir adamın bu geceki evi, hastanesi, sıcak ana kucağı olacak bankamatikten uzaklaştı. Her şeylerini kaybetmiş ve toplumdan iyilik görmeyi unutmuş insanlar hayatlarında gerçekleşen küçük güzellikleri gözlerinde büyütürler. Muratta bu ruh haliyle; kendisine iyiliği sadece birkaç adım yürümek olan bu adını bile bilmediği adamı, bir iyilik meleği zannedip arkasından hayran hayran bakıyordu. Nihayet kendine gelip adama tapınmayı bırakınca, kendini içine girince her şeyin düzeleceğini zannettiği bankamatiğin klimasının altındaki köşeye atıverdi. Çok ıslanmıştı, üzerindekiler sabaha kadar kurumayabilirdi. Ama o sırada bunları düşünecek durumda değildi başı dönüyordu. Kulaklarında büyük bir kentin zeminine kulağını dayamış bir devin duyabileceği cinsten bir uğultu duydu ve gözleri kapandı.
Yağmur bütün vahşetiyle yağmaya devam ederken, rüzgârda aynı şiddetle ona eşlik ediyordu. Bu ikilinin birlikteliği, berbat bir punk grubunun müziğinden daha rahatsız ediciydi ve ikilinin saldırılarına dayanamayan bazı ağaçların dalları kopmuşlardı. Cama sert sert vurulunca birden irkilerek uyandı. Bankamatiğe girip yatalı tam 3 saat olmuştu ama Murat’a yalnızca 5 dakika uyumuş gibi geliyordu. Üstü başı hala ıslaktı ve yattığı yerde elbisesinden akan suların orada birikmesiyle küçük bir birikinti oluşmuştu.
Başını çevirip cama vuranın kim olduğuna baktı, gördüğü surat onu hiç memnun etmemişti. Halil, bütün kötülüğünü yansıtan, kanlanmış ve saçı sakalı yüzünden zorla görünen gözlerini Murat’ın üzerine dikmiş bakıyordu.
İki yılı biraz geçmişti Halil sokaklara düşeli. Felakette bütün ailesini kaybetmiş ama kendisi bir sıyrık dahi almadan, kurtarıcı ekiplere bile gerek kalmadan göçük altından kurulmayı başarmıştı. Deprem ondan sadece ailesini değil; geçmişini, geleceğini, hatıralarını ve daha birçok şeyini de almıştı. Hayatını kazanmasını sağlayan, sahip olduğu en değerli varlığı hafızasını kaybetti. Ama kurtulduğu için şanslıydı. Günün gazeteleri felakette hayatta kalanlar için kullandıkları ifade buydu; “şanslı.”
Günlerce ne olduğunu anlamadan enkazların arasında dolaştı. Bazıları onu fark etmedi, bazılarıysa görmezlikten geldiler. Zaten depremzedeler hastanelere sığmayıp sokaklara taşmışlardı. Diğerlerine göre çok şanslı(!) olan bu sapasağlam adamın hastaneye götürülmesi, ekstra bir yatak demekti. O günlerde herhangi bir hastanede alelade bir yatak bulmak bile imkânsızdı. Aklı yerinde olmadığı için ne sağlık hizmetlerinden yararlanabildi ne de devletin verdiği geçici prefabrik konutlardan.
Şimdilerde sokakların kötü adamı olmuştu. İki yıl boyunca yaşadığı sokak hayatı onu sertleştirmiş ve acımasızlaştırmıştı. Çünkü artık medeni değil yabani bir hayatın kucağında yaşıyordu. Sokakta döngü böyleydi; güçlüler kazanır ve acıma gibi yumuşak duygulara kesinlikle yer yoktur.
Bu konuda kulaktan kulağa aktarılan şehir efsaneleri bile vardı. Bir defasında sokağın en güçlülerinden bir adamla, başka bir evsiz yatacak yer yüzünden kavga etmişlerdi. Tabi ki güçlü adam zayıf olanı hemen altına alıp yumruklamaya başlamıştı. Adamın ağzından, burnundan kan gelince ona acıyıp bırakmıştı. İşte tam burada oyunun ikinci perdesi başlamıştı. İçindeki acıma duygusuna yenilmiş adamı kötü bir son bekliyordu. Diğeri, o arkasını döner dönmez bıçağını çıkartıp karnına saplamıştı. Bunlar belki efsaneydi ama sokağın töresini anlatması bakımından değerli sayılırlardı.
Halil sert sert cama vurmayı sürdürdü ve eliyle Murat’a kapıyı açmasını işaret etti. Murat kapıyı açmakta önce tereddüt etti ancak sonra Halil’den korkarak gitti kapıyı açtı. Halil Murat’ı iterek içeri girdi ve hemen kendini bir köşeye attı. Murat’ın sıcak bankamatikte geçirdiği bu üç saati dışarıda bardaktan boşalır gibi yağan yağmurun altında geçirmişti. Halil titreye titreye yere uzanıyordu. Muratsa hala kapıyı kapatmamıştı çünkü içi hiçte huzurlu değildi; Halil sokağın en tehlikeli adamıydı. Halil kapıyı kapatmasını emretmek için başını kaldırdığında Murat kapıyı aceleyle kapatıp dışarı çıktı ve yerden bir şey alıp hızla kaçmaya başladı. Bu anormal hareketten kuşkulanan Halil de yerinden fırladı ve Murat’ın peşinden koşturdu. Yağmurun ağırlaştırdığı giysileri yüzünden İkisi de çok hızlı koşamıyorlardı. Koştukları yolda birden hızla yaklaşan iki sarı ışık gördüler. Murat kaldırıma çıkıp kaçışına soluk soluğa orada devam ederken Halil’in kocaman gövdesi ayağının bir taşa takılmasıyla yere yuvarlandı ve onu fark etmeyen araba hızla bacağının üstünden geçti. Bacağı kırılmıştı ve fazlaca kanıyordu. Zaten bitkin olan Halil düştüğü yerde bayıldı.
Yağmur kesilmiş, rüzgârsa hala olanca kuvvetiyle esiyordu. Arkasına bakmadan kaçan Murat olanların farkına bile varmadan koşmaya devam ediyordu. Bir ara arkasına döndü ve Halil’in artık peşinde olmadığını gördü hemen bir ara sokağa girip gördüğü çöp tenekesine sırtını dayayıp oturdu. Yerden bulup içine bakmadan cebine attığı cüzdanı çıkarıp içini açtı. Cüzdanda tam 3000 ytl para vardı. Murat için bu harika bir paraydı. Parayı tutarlı kullanırsa ve kimseye fark ettirmezse bu parayla başka bir şehirde yeni bir hayata başlayabilirdi. Cüzdanı kapatıp iç cebine koydu. Beş dakika geçmeden gecenin yorgunluğuna yenik düşüp titreyerek uykuya daldı. Aylarca gezdiği sokakların soğuğuna ve özellikle bu geceki yağmura dayanamayan vücudu zatürreeye yakalanmıştı. Bütün gece sayıklaya sayıklaya bir sağa bir sola döndü, bir süre sonra sayıklamalar ve hırıltılı nefes alış verişler kesilmişti…
Saat sekiz sıralarında mahalleli bir kadın çöpün yanındaki adamı fark etti ve acıyarak ona baktı. Öldüğünü fark etmemişti. Saat onda, evin yağmurdan kirlenen camlarını silmeye çıktığında adamın hala orada olduğunu görünce telaşlanarak polise telefon etti. Gelen ekipler adamın öldüğünü anladılar. Kimliğini tespit etmek için ceplerine bakan memur ise; dün gece borcunu ödeyemediği için para aldığı tefeci tarafından vurulup ağır yaralanan adamın kimliğini ve 3000 ytl yi gördü. Cüzdanı aldı ve cesedin ambulansa kaldırılmasını rica etti görevlilerden. İçi sızlaya sızlaya arabasına bindi ve ağzına istemsiz olarak gelen acı bir küfür savurdu bu acımasız dünyaya…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.