- 845 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SAVAŞ VE KÜÇÜK KIZ
Binlerce yıllık koca şehre,
Gökyüzünde dolaşan,
Kara kanatlı canavarlardan,
Ölüm yağıyordu.
İnsanlar çare arıyor,
Hangi yöne gideceklerini bilmeden,
Şehirden uzaklaşıyordu.
Ve işgalciler,
Ve onların işbirlikçileri,
Hiç Yüzleri kızarmadan,
Sokaklara saldırıyordu.
İnsan avlıyorlardı acımasızca.
Tam bu utanç manzarasının ortasında
Küçücük bir kız,
Kırmızı kurdelasıyla,
Kardeşleri, anne ve babasıyla,
Koşar adım kaçıyorlardı.
Yanan şehrin dışına…
Bir damla su da almamışlardı yanlarına.
Açlığa susuzluğa alışırlardı da,
Alışamadıkları;
Dilleri dillerine benzemeyen,
Ve sadece öldüren
Robot kılıklı adamlardı…
Epeyce uzaklaştılar,
Hava kararıyordu.
Babası çadır kuracak,
Düz bir zemin arıyordu.
Buldular da sonunda.
Kocaman bulutların altında.
Suyu ve çadır yerini.
Annesi yanında getirmişti, demliğini.
Çay içtiler,
Bu anlamsız kaçışın yorgunluğu üstüne.
Hala yıldızlar uçuşuyordu,
Koca şehrin üstünde.
Korkunç yıldızlardı bunlar,
Düştükçe yükseliyordu alevler ve dumanlar.
Şimdilik ölüm uzaktı,
Tek amaçları yaşamaktı.
Ah bir kedilerini de getirebilselerdi,
Ve küçük kız kedisini sevebilseydi,
Olsun canları sağdı ya…
Görülen yıldızların altında,
Çok komşuları kalmıştı,
Belki kiminin bedeni parçalanmış,
Kimi diri diri yanmıştı,
Petrol kokusuna…
Etraflarına da bir iki çadır geldi sonra.
İlkel yaşam böyle bir şey diye düşündü küçük kız.
Çünkü dedi; ne akşamın karanlığında
Ne de sabah olduğunda,
Yaşam kolay değildi…
Kimi yakacak aradı dağlarda,
Kimi yiyecek ve su aradı,
Dereler de, ovada.
Orda da arkadaşları oldu çocukların,
Orda da kavgalar oldu.
Örneğin; su yüzünden.
Ama güzeldi arkadaşlıkları,
Barış çayı içerlerdi açık havada
Her kavgalarından sonra…
Oysa on beş kilometre ilerde,
O güzelim şehirde,
Bombalar yağıyordu.
Nereden geldiği belli olmayan şarapnel parçaları
Canlar alıyordu,
Çocuk canları, büyük canları,
Ve hatta hayvanları…
Neden ve kimi öldürdüklerini düşünmeden,
Silahlar sıkılıyor,
Ve neden öldürüldüklerini bilmeden,
Yıkıntılar arasında yatıyordu insanlar
Kımıldamadan ve anlamsız…
Demek savaş böyle bir şeydi.
Küçük kızın kurdelesi aklına geldi.
Tam çadırın arkasında,
Bir çalıya takılmıştı.
Uzandı minik elleriyle
Sıyırarak dikenleri,
Ön taraftan bir ses geldi.
Çok değişik ve anlaşılmayan…
İşgalci askerler;
Ellerinde korkunç kara metaller,
Filmlerde ki kötü adamlar gibi,
Sırıtan dişleriyle,
Ateş açmaya başladılar..
Açık yeşildi çadırlar.
Sanki kırmızı çiçek açtılar.
Kanlar, kanlar, kanlar…
Dona kaldı küçük kız,
Çadırların arkasında.
Önce bir sessizlik,
Sonra bağıra çağıra,
Yevmiyesini kurtaranların edasıyla
Uzaklaştılar…
Küçük kızın elindeki,
Kırmızı kurdela,
Karıştı çadırlara düşen kırmızıyla.
Gözyaşları arasında...
Yerde sevdiklerinin bedenleri,
Solgun ve sessizdi.
Hepsi de esen rüzgardan habersizdi.
Uzaklaşanlar;
İki bacakları,iki kolları,kafaları,
Ve kararmış gözleri var.
Görünüşte insan gibilerdi,
Ama insan insanı öldürmezdi.
Hayır onlar insan değillerdi!...
Değillerdi!...
CEMAL EROĞLU(ŞUBAT/2008-YOLCULUK)
YORUMLAR
çok güzel omuş, Cemal bey, çok iyi yansıtmışınız durumu. Bu çocukluaarın ne kadar çocuk olduklarıyla ilgili ileride koca koca kitaplar yazılacaktır eminim..
benim yazılarımda da , "2 resim,1karşılaştırma,1soru "a dlı yazıda da benzer bir konu işlenmiştir...
saygılarımla...
(bu arada öykülerde neden hiç yorum yapılmıyor anlamıyorum...)