DOĞMAK VE SONRASI
Yaşlılık nedir? Hayattan elini eteğini çekmek mi? Aksine daha sıkı yapışmak mı hayata? Ben huzurevinde, hayata ne olursa olsun daha sıkı yapışmasını öğrendim. Oradaki insanlar öyle yapıyor. Hayatın en acımasız yönlerini görmelerine rağmen...
Bir teyze anlatıyor. Adı Müzeyyen.İki gün önce bir arkadaşlarını kaybetmişler. Hepsi çok üzülmüş. Belki arkadaşlarına, belkide kendilerininde böyle bir köşede ölüp gidecek olmalarına... Arkadaşının ölümünü anlatırken yaşlı gözleri doluyor ve her defasında hayata-yaşamaya inat tutuyor gözyaşlarını ve bizleri kandırırcasına gelmeye çalışıyor, her zorlukta yüzüne eklenen çizgilerin arasından...
Hani bebekler yüzünüze bakarya, tüm saflıklarıyla... Hani içiniz acırya bazen mutluluktan bazende üzüntüden... İşte Müzeyyen Teyze bana baktığında içimi acıtan bir duygu kaplıyor tüm benliğimi, işte o zaman ben, ben olmakta çıkıyorum...
Müzeyyen Teyze’nin annesi iki yaşındyken ölmüş. Hayata karşı ilk sınavını daha iki yaşında vermiş. Onu babaannesi büyütmüş. Sonra evlenmş bir kız bir erkek çocuğu dünyaya gelmiş. Yaşlanınca onu çocukları buraya getirmişler. Huzurevine...
Ama buna rağmen hiç kırgın değil çocuklarına ve hala çok seviyor. Onları anlatırken gözleri doluyor. İki çocuğuda çalışıyormuş ve arada geliyorlarmış yanına ziyarete ve hergün onları geçirmeye çalışıyormuş Müzeyyen Teyze özlemini...
Bunları anlatırken iki sözünden biri ’Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz.’ oluyordu. Bizim için bu söz sadece bir atasözünsden ibaretti belki.
Ve Müzeyyen Teyzenin sözleri şöyle bitiyor: ’Annenizi sevin, o sizi dokuz ay taşıdı, başucunuzdan ayrılmadı ve en önemliside bunları yaparken bir kere olsun ’of’ bile demedi...’
Buları düşünüyorumda onların yerinde olsaydık ne yapardık? Dğduk ya sonrası...
18 ARALIK 2004 CUMARTESİ