Kaybolup giden zamanın anısına..
Bilecik
Sene 2000..
İlkbaharın geldiğini müjdeleyen tomurcuklar,kuş sesleri ve daha sıcak bir güneşle
Yemyeşil bir gülümbe ile uyanıyoruz sabaha..
Tüm ilkbaharlardan daha farklı bir ilkbahar yaşıyorum.
İkinci baharı yaşıyor.
Dışarıda güzel sağanak bir yağmur var.o zamanlar tam anlamıyla parantezlerini kapayamadığım ama yaklaştıkça başkalaşan bir sevdanın kollarındayım.
öyle bir sevda ki sanki benim değil de başka birinin öyküsünü yaşıyorum.
Dilim tutuk,hareketlerim ivmesiz,içerden yeni çıkmış bir mahkum kadar şaşkınım.
Galiba bunları yaşamama sebep uzun zamandır bir kadının sıcaklığından uzak olmamdı.
Hiç düşünmeden,ölçmeden,parçalarını bir araya getirmeden olanların, rastgele ama büyük bir keyifle sürtüyorum günlerimi..
Yeni başlamış bir ilişkinin kekemsi ama o güzel lezzeti üzerimizde.Her ne kadar da birbirimizi görmeden kelimelerle,yazılanlar ile ruhumuzun zemin etüdünü yapsak da bir araya gelince aynı dili konuşmuyorsan bunların hiçbir önemi kalmıyor.
Her yeni ilişkide yeni heyecanlar,yeni patlamalar,beklentiler,yolculuklar..
Her yeni insanda hissedilen “kollarında son nefesi verme duyguları” dünyayı eline sığdırmalar,zamanın hep yetmediğinden yakınmalar,bir türlü irtibata geçemediğimiz mantığımız ve bir sürü içten gelen o hilesiz,riyasız duygular.
Kişiliğimizin yaptıklarımızla tahtaravalli oynadığı zamanlar..
Birde engel konmaya görsün daha da ateşliyor delirtiyor duyguları.hatta biraz fazla deli isen dağ falan deldiriyor.
Dünya dönmeye dursun sanki yöresel bir köy kızı ile beraberim.o kadar saf bir güzellik ve farklı anlamlar var ki sadece seyretmek ve yapacağı hareketleri önceden hissetmek gibi bir duyguya kaptırıyorum kendimi.artık ne yapsam günün deliliğinden kurtulamıyorum.
Yağmur sağanak yağıyor..
Usul ve yağması gerektiği gibi.
2 günlük hem çileli (kasımda aşk başkadır filmini bulmak için Erdal ile çektiğimizi bir biz birde Allah bilir.vcd bulmak için sokakta herkesi çevirmemizde cabası.)
hem de enfes bir 2 gün..
öyle yorulmuşuz ki fark etmeden bize yapılan o güzel pastayı yerken filminde gayretiyle uyuyup gitmişiz birbirimize sarılıp Erdal ile.
Kendi basına izlemiş uyumuş oda yanımızda..
İçinde onun ne hissettiğini düşünmeyen ve kendini aşkın kollarına bırakmış olan ben, bazı tavır ve davranışlarına sürekli senaryo yazıyorum içimden gereksiz.
Terastaki kahvaltı soframız yine çok zengin ve onunda katılması ile
kızarmış ,üstü baharatlı ekmekler elinden daha bir lezzetli geliyor..
Zamanı nasıl durduracağımızı tasarlarken birde bakıyoruz ki çoktan ikimize ayrılan sürenin sonuna gelmişiz bile.
Yağmur sağanak yağmaya başlıyor tekrar
Gece son trenle Ankara’ya uğurlamak için çıkıyorum evden.
susuyoruz yolda.
dur,
kal,
gitme diyemiyorum.
bakışıyor ve gülümsüyoruz lüzumsuz.ayrılığın o acı tadı üzerimizde ellerimizi tutarken bir yandan da sıkıyoruz sanki bir daha bir araya gelmicekmişiz gibi,çocukça..
tren garına yaklaştıkça içimdeki sızı daha çok azıyor ve gar a varıyoruz.
Satıcılar,yolcular,akrabalarını geçirmeye gelenler,sabahçılar..
Oturuyoruz bir süre bir bankta.
Yüzüne baktıkça geçmişim siliniyor,gelecek başka renklere bürünüyor.
Yüzünü ellerimin arasına aldığım an ise kayboluyorum gözlerine düşüp..
Gülümsüyoruz..
Sanki hiçbir şey yokmuş gibi.çenemizin ağrısına hiç aldırmıyoruz.ardından sözler veriyoruz bir dahaki buluşmamıza dair.ortamı dağıtmak için kızdırıyorum ve bir yandan da daha sarılıyorum,daha sarılıyor..
Yağmur sağanak yağıyor..
Ve önce sesi sonra kendisi yanaşıyor gara trenin.
Tıpkı onu benden almaya gelmiş bir canavar gibi duruyor önümüzde.
Kondüktör kapıdan yolculara çabuk olmalarını söylüyor.
Onun için herhangi bir yolculuk, ya bizim için..
Sarılıyor ,öpüşüyor ve ayrılıyoruz.ellerim ve bedenim hiç bu denli yerçekimini hissetmemişçesine ağırlaşıyor.
İnmesini ve seninle kalmak istiyorum ne olur beni gönderme demesini bekliyorum.
Bir yandan da atlayıp onunla gitmek geliyor içimden sınavları bir yana bırakıp.
Gece yalnız başına gitmesine içim elvermiyor..
Trenin kapısında bir ben bir o birbirimize gidip geliyoruz.
Sağanak bir yağmur yağıyor..
Hiçbir şey düşünmek istemiyorum.
An lar da gizli zaman çıkıp suratımıza şiddetli bir tokat atıyor ve yüzümüzün diger kısmını çevirmekten başka hiçbir şey yapamıyoruz..
Ve tren gardan yavaş, yavaş uzaklaşıyor.ipsiz sapsız göklere bırakılan uçurtma gibi hissettiriyor yaşanılanlar..
Israrla uzaklaşan trenin ardından bakıyorum.ta ki tren uzaklaşıncaya göz yaşlarımla bulanıklaşıp kayboluncaya dek..
Yağmur sağanak yağıyor..
Tren garında eve kadar yürüyorum o saatte..ne kadarda uğraşsam kırıntılarımı toparlayamıyorum içimin..
Her yer karanlık elektrikler yok Bilecik te, bunun önemi de..
Eve gelip koltuğa oturunca hissediyorum ayaklarımın sancısını.
En ağır saksı içinde çiçek olmayan saksıdır
Boş
Bomboş
Çiçeksiz bir saksı..
Onun olmadığı şehirler,ortamlar,odalar da işte böyle ağır,şekilsiz ve kokusuz..
Sağanak bir yağmur yağıyor
Hem dışarıya, hem içime
Cereyan yapıyor düşüncelerim
Yalnızlığa katlanmak bir şey değil de sensizlik çok zor..
Samur - Kasım 2000..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.