ADI KONULMAMIŞ HAYALLERİM VARDI!...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir varmış, bir yokmuş diye başlayan …
Körebedir ölüm…
Bizi esir eden hayata…
Zamanın belirsizliğinde bir gelgittir yaşam.
Adı konulmamış hayallerim vardı.
Benimle beraber büyüdüler.
Çocukluğumun gizli bir köşesinde, dokunamadığım, üstüne titrediğim hayallerim vardı benim…
Mercimek tarlalarında, küçük ellerimle, toprağa amansız savaşlar açmaktı belki…
Güneşin alnımda çizgiler bıraktığı o yaz zamanlarının, susayıp, domates ekmek yediğim, ekmek kavgasının küçük ama cesaretli bir savaşçısı…
Çok ama çok eskiden… Kağıttan uçurtmalar yapar, gökyüzünün içinde özgürce dalışlar yaparken, sevgisini içime kazıdığım küçüklük arkadaşımı, elektrik tellerinin o titreten gelgitlerinde yitirilişini anımsıyorum nedense…
Ne ölümdü o…?
Korku dolu bakışlarıyla, en sıcak yaz gününün belirsiz zamanında uzak bir mesafeden, göz yaşlarımı çocuksu bir matemle bırakmıştım geçmişime…
Birbirine geçmiş yüzü, kırılıp, dağılan kemikleri, içimde kanayan acılarla kaldı o zamanın kuytularında…
Ah! Zaman…
Ne belirsiz şeysin sen…
Seni anımsadığım her defasında yaşlanıp, bir şeyler eksiliyor benden…
Ben çocuktum işte çocuk…
Bir gece vakti, terörün o kasvetli korkusuyla henüz tanışmamışken bile, içimdeki çocuksu duygularıma tutsak düşmekti belki de benimkisi…
Mahallenin birkaç adımlık yolunu, elleri korku taşıyan, kaygı taşıyan o karanlık yüzlere kurban olmamak sebebiyle uzatmak zorunda kalıp zar zor evimin yolunu bulup, yatağımda sessiz, ve küskün uyumaya koyulduğum yıllarımın faillerini arıyorum şimdi…
Çalınan sadece çocukluğum değildi…
Bütün çocukluklar…
İşçi bayramlarında, grevlerde, lokavtlarda kör bir kurşuna gelmeyelim diye korkularımızı içimize saplardık…
Ve her sapladığımız o korku; sonradan acısı çıkacak, kanayacak ezik, büzük hatıraların yüreğimizde açtığı yaralar bırakacaktı sonra nedense…
En kötüsü ne biliyor musunuz…?
Geçmişini silmeye, sildirmeye çalışmak…
Ne kadar da zor oysa…
Kendi hatıralarınızı, kendi dehlizlerinize, kendi damarlarınıza salıvermeye çalışmak…
Ah ! zaman…
Sıra olmayı yokluklardan öğrendiğimiz, tüpçü kuyruklarında belirsiz bekleyişlerimizin sebebini öğrenmeye çalıştığımız zaman…
Kanamalı bir hastanın, her adımda sokağın o toprak yüzeyine bıraktığı kan damlacıkları gibi kanıyor bazen yüreğim…
“Neden” diye sormaya bile belki cesaret edemediğim…
gurbetlerde, bavullarımıza çocukluğumuzu doldurup, para kazanmaya çıktığımız, külfet olmayalım diye ekmek kavgasını yaptığımız, bedenimizin o ağır zamanlarının altında ezildiği, bir yandan da okumaya çalıştığımız zamanlar…
unutamam sizi, hiçbirinizi…
Bir bilmecedir yaşam…
Bir varmış, bir yokmuş diye başlayan …
Zamanın belirsizliğinde bir gelgittir yaşam…
Sizi unutmak, kendine ihanet etmektir aslında…
Ah ! zaman …
Kim unutabilir ki seni…?
Ben kendime ihanet edemem ki...
YORUMLAR
Evet işte hayat, yaşadıklarımızla bilinen. Bazen anıların bir köşesine sıkışıp kalan ve hala acıyan sızlayan hayaller buğusunu yayarken gözlerimize anımsanırlar bir gün bir yerlerde . Ama yaşam bu işte sürer gider. Gerisinde unutulmazlık izlerini bırakarak
Harika bir yazıydı kaleminizle büyülediğiniz.
Kutluyorum sevgiyle saygıyla..
bana bu kurdelayı layık gören sevgili yöneticilere ve değerli edebiyat dostlarına teşekkür ederim...
aslında başından da belirttiğim gibi, şiir benim alanım değildi.
genelde yazı ve öykülerle başladım yazmaya.
yazmak benim için yaşamaktır.
yazdıkça hayatı daha iyi anlıyorum.
ve yazdıkça, okudukça daha az hata yapmaya, insanları daha az kırmayı öğreniyorum ...
sürçi lisan ettikse affola...
sevgi ve saygılarımla...
zekice tarafından 4/11/2007 12:32:02 AM zamanında düzenlenmiştir.