- 1236 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
gül tablası
Kapıda bir aşkın çocukluğu. Belli ki düşe kalka gelmişti bir şiirin yırtık ucundan. Satırbaşı unutulmuş bir paragrafın yıllar önce konmuş son noktasında sessiz bir merhaba. Cevapsız bir gidişin ardından cevapsız bir geliş...
Gözlerindeki bulutta sağanak öncesi sessizliği. Elimi uzatamadım, uzaktı elleri ellerime. Kapıyı açık bırakıp salona doğru dünyanın en uzun yolunu yürüdüm. Hem ardımdan gelmesini arzu ediyordum hem de geriye döndüğümde onu bir daha hiç görmemeyi. Sehpanın üzerinden bir sigara aldım ve yaktım. Çakmak sesi ve eski bir şarkıdan kalma kapı sesi. Geriye döndüğümde yarım kalmış bir sigarayı yeniden yaktığımı farkettim. Duvara yaslanmış beni izliyordu. Yüzünde solup giden yılların kuru ifadesi. Özlem açıyordu bakışlarında ama mevsim bahar değildi...
—Yanındayım, dedi.
Ama ben başka bir düşün başucunda başka bir yokluğu yutkunuyordum. Yanımdaydı ama ben yoktum. Yarım bıraktığım şarabı alıp kanepeye oturdum. Gözlerimi halının üzerindeki merdiven desenine teslim ettim. Çıkıp çıkıp düşüyordum. Bütün coğrafyalarım yerle bir olmuştu bu sarsıntıyla. Hangi varlık bu kadar yok edebilirdi ki kendini...
Kanepenin diğer ucuna oturdu. İkimiz de sessizlikle boğmaya çalışıyorduk söylenecekleri. Yaklaştı ve elimden sigarayı aldı.
—Gül, dedi.
Aydınlıkla yanmıştı gül, karanlıkla meçhul. Ne zaman bir el uzansa, kendine batırırdı dikeni. Ya hiç söylenmemiş ya da erken söylenmiş bir cümleydi. Gözleri ilkyazdı yaprağı sonbahar. En son bir kaldırımda bülbülü sayıklıyordu.
—Mavisi kurudu, dedim.
—Ay, dedi.
Gecenin dilsiz yalnızlığına düşen bir şarkıydı ayın şavkı.Çoğalıp gelen gölgelerin sarhoşluğuna kuytu bir omuz.Bazen kor sıcaklığında gözyaşı bazen gün uçuran gülümseme.Beklenendi ay...Siyahı sevdiren.En son bir gün ortasında kendini ikiye bölüyordu.
—Gülün yarasında bir kan şimdi, dedim.
—Güneş, dedi.
Son ihtimaldi güneş. Son uzanış doğumdan ölüme. Yalnızlığın şiir hali, şiirin yasak adresi. Hasrete gönüllü olmaktı güneşin adı, gündüze sevdalı olup akşamı beklemek. En son bir gece yarısı gidişine ağlıyordu.
—Gülün göğsünde bir yanık izi şimdi, dedim.
Sonrası gül tablasında izmarit…
Ferhad Gülsün