- 950 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Etek ve Pantolon4
Emel, oturup çayını yudumlarken arka masalardan bir sesle irkildi.Buralardan olmadığı belliydi bu sesin.Biraz daha kulak kabarttı ve birden Çaykara’daki dağ köyünün çocukluğunu, genç kızlığa adım atışını, Ahmet’i hatırladı.Sese doğru yüzünü çevirdiğinde iki damla gözyaşı... Hiç unutmamıştı onu.Ahmet’ti bu.Amerika’da tahsil görmüş ve İstanbul’a bir iş için gelmişti.Evlenmemişti.Trabzon’da yaşıyordu.On beş sene önce Ahmet’in kendisine verdiği sözü hatırladı:’Bir gün mutlaka karşılacağız.İnsan ne günahından ne sevabından kaçabilir.’ O an tüm bedeni kasılmıştı.Ahmet’ti bu.Keçilerin başında bıraktığı Ahmet.
Belli belirsiz sesi titreyerek:
-Ahmetttttttt
-Emelllll
Sonra dağ dağa kavuştu.Özlemler vadilerden çoşkuyla aktı.
Havaalanında Ahmet’in uçağı kalkmak üzereydi.Emel eşini ve çocuklarını bırakmıştı.Aşk her şeyi affederdi.Onları Allah affeder mi bilmem.Trabzon onların aşk coğrafyası olmuştu.
Bu şehir yemyeşil yamaçlarıyla, hırçın deniziyle, fındık bahçeleriyle,temiz caddeleriyle, kültürel birikimiyle çok güzel kaybolunabilecek bir şehirdi.
Ev tuttular.Ahmet Emel’e şehrin dışında bir şirkette iş bulmuştu.İkisi de çalışıyor; ikisi de kaymakları balları birbirinin üzerine boca ederek geçinip gidiyorlardı.Avuçlarını değil birbirlerinin bedenlerini yalıyorlardı.
Bu yalama içi o kadar arttı kı aşkın vidaları gevşedi.Çivileri çıkınca artık Ahmet balyoz gibi yumruğuyla kopan parçaları yapıştırmaya çalıştı.
Ne yazık ki aşk bir çivi gibi yüreklerinde kaldı.
İlişki bitince Emel aynı şirkette çalışmaya devam etti.Ama kalacak yeri yoktu.Yalnızdı. Aklına derya geldi.Derya ile kuzendiler.
Derya sabah uyanır uyanmaz Emel’i salonda kanepede uyurken buldu.
-Emel kalk artık.İşe geç kalacaksın!
-Ben patronculuk oynayan adamın yanına gitmem.Bugün iş arayacağım.
-Tamam.Sen bilirsin.Ben işe gidiyorum.
Derya Emel’in gelmesine sevinmişti.Mantık olarak aynı beyne
sahiptiler.İkisi de kadındı.İkisi de yorgundu.
İki kadın akşam evde oturup konuştular.Derya kızıl saçlı,yeşil gözlü,balık tenli, uzun boylu, konuşması tutarlı, zeki ve güzel bir kadındı.
Emel de kızıl saçlı, mavi gözlü, iri dudaklı, konuşması arzulu, boyu az uzun bir kadındı.
Bu iki güzel güzel bir fikirde birleşti.Artık etek değil pantolon giyeceklerdi.Erkek garsonların ve aşçıların olduğu lokantalarda yiyeceklerdi.Erkeksiz yaşamayacaklardı ama aşkı onlar olmadan da yaşayabileceklerdi.Bunları düşündükten sonra Uzun Sokak’ta kafe bara gitmeye karar verdiler.Saat sekizdi aylardan eylül.
-Hadi hazırlanalım Emel
-Olur yalnız pantolon giyelim Derya
-Tamam
Uzun Sokak Trabzon’un en aktif caddelerinden biridir.Sokak iki kadınla pasifleşti.Sanki sokağın duygularının ırzına geçilmişti.Kadınlar yürüdükçe kaldırım taşlarından inleme sesi geliyordu.Bütün şehrin talihi kanla yazılıyordu sanki.Topuklar şehrin kasıklarına saplanıyordu.Trabzon kadınlar tarafından fethediliyordu.
Kafe barın içi loş ışıklı özenle yerleştirilmiş masalar, İstanbul’dan getirtilmiş tabureler ve aksesuarlarla donatılmıştı. Bu kafede her gece canlı müzik olurdu.Solist Kemal kadife sesiyle herkesi büyülerdi.En büyük ideali İstanbul’da şairlerin uğrak yeri bir barda şarkı söylemekti.Şiir yazardı şairleri kanatlı atlara benzetirdi. Bir Rum’du aslında. Herkes kadar Türkiye düşkünüydü.
Kemal’in en büyük zaafı kadınlardı.Onu gören kadınların yumurtalıkları ağırır, arzu edilirdi.Şiirlerle şarkılarla bayanları cezbederdi. Bir de Rum olmanın getirdiği farklılık onu diğer sureti çoğaltılmış Türk erkeklerinden farklı kılardı.Şarkısını bitirip Derya ile Emel’in masasına yaklaştı.
-Ne haber kızlar?
-İyilik ve güzellik senden.
-Benden de iyilik.
-Sesin çok hoş.Biz bayanlar ağzı iyi laf yapan erkekleri severiz.
-Sağolun.Bu gece sizlere en güzel şarkılarımı söylemek istiyorum.Ne dersiniz?
-Bir şey mi dememi istiyorsun.Derya Emel’e dönerek:
-Bebeğim kalk aşk yuvamıza gidelim.
Kemal’in şaşkın bakışları arasında kalkıp uzaklaştılar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.