- 1077 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kaçak Osmanlı askerleriyle ilgili döykü denemesi
…..Bir zamanlar Trakya paşa eli müdafaa heyeti Osmaniye’si kongresinde Trakya milli kuvvetler komutanlığına seçilen Cafer Tayyar paşa yunan askerleri ile yaptığı savaş sırasında ağır yaralanmış ve düşman kuvvetlerinden olan yunan askerleri tarafından esir alınmıştı.
…..Cafer Tayyar paşanın ölümüyle başsız kalan ve büyük çoğunluğu şehit edilen, Osmanlı askerlerinden büyük bir kısmı dağılıp gittikleri Trakya topraklarında kendilerine sığınacak yer aramaya başlarlar.
…..Bu askerlerin içindeki on üç kişilik bir gurup başlarında bizim hemşerimiz olan Konya’ lı Ahmet onbaşı ile birlikte Yunan askerlerine esir olmamak için, kurtuluşu sınırı geçerek Bulgaristan ‘a geçmekte bulurlar.
…..Ahmet onbaşı ve onun yanındaki on üç kişilik firari gurup gündüzleri gizlenip geceleri ise yol yürüyerek Bulgaristan topraklarına geçerler. Bulgaristan sınırları içine girmiş olan Ahmet onbaşı ve yanındakiler, buralardaki bir Türk asılı köyde gizlenir ve köylülerin yardımı ile bir müddet için orada yaşamaya başlarlar.
…..Fakat sığındıkları bu köy fakir bir köydür. Ve kendilerine sığınan bu on üç kişilik gurubu daha fazla köylerinde besleyecek durumda değillerdir.
…..Bir akşam bunların bulunduğu köye, Varna şehrinde çalışan Mehmet ova adında Türk asıllı bir Bulgar vatandaşı gelir.
….Türk asıllı olan Mehmet ova, Kara deniz kıyısındaki Varna şehrinde ay çiçeği yağı fabrikasında çalışan bir usta başıdır. Onun çalıştığı sıralarda bu köyden kendi çalıştığı bu ay çiçeği yağı fabrikasına işçi aranıyordur.
…..Kaçakları beslemekte zorlanan köy muhtarının aklına o anda, kendi köylerinde barınan bu Ahmet onbaşı ve yanındaki on üç Türk gelir. Gider Mehmetova’ya kendi köylerinde on üç kaçak Türk olduğunu bunların ise, çalışmak için işe ihtiyacı olduğunu ve ay çiçeği yağı fabrikasında çalıştırıp çalıştıramayacağını sorar. Muhtarın sorduğu soruya aldığı cevap olumludur. Çünkü bu fabrikada çalışanların çoğu Türk ’ tür ve onların da çalıştırmak için daha fazla işçiye ihtiyaçları vardır.
Mehmet ova bu kaçak Türk askerlerini barındıkları bu köyden alarak, Varna ‘ya götürür ve yağ fabrikasında işe yerleştir.
…..Ahmet onbaşı ve yanındaki kaçak on üç Türk Osmanlı askeri, kısa zamanda işe alışırlar ve çalışkanlıkları ile kendilerini patronlarına sevdirirler.
…..Artık onlara çalışmalarının karşılığı olan ücret ödeme zamanı gelir. Bir gün sabah erkenden fabrika sahibi Ahmet’i yanına çağırtır.
…..Ahmet ve arkadaşları kaçak asker oldukları için korkmaya başlarlar. İhbar edildiklerini düşünerek polisin kendilerini tutuklamasından ve alıp götürüp ya hapse atılmasından ya da onların sınır dışı etmelerinden korkuyorlardır.
…..Çünkü o sıralarda İstanbul işgal altında, ve orada İngiliz Fransız askerleri vardır yakalanıp götürülüp de onların sözünün geçtiği bir yerde tutsak olmak istemezler.
….Ahmet onbaşı ve arkadaşlarının amaçları, bulundukları yerden bir fırsatını bulup gizlice Anadolu ya geçmek ve Anadolu da, Mustafa Kemal Paşa nın komutasında yeniden savaşıp kurtuluş savaşına katılmaktır.
…..Ahmet onbaşı ve yanındakiler yakalandığı takdirde bütün planları suya düşecektir. Yine de çağrı üzerine Ahmet onbaşı ve yanındaki kaçak askerler korka, korka gider kendilerini çağıran patronun kapısını çalarlar.
….Patronun yüzü gülüyordur. Patron Konyalı Ahmet’e yer gösterir onu oturtur ve ona bir de çay söyler. Kaçak onbaşı Ahmet önüne gelen çayı içerken, hala düşüncelidir. Patron ona işten güçten bahsediyor, sıradan konuşmalar yapıyordur çünkü.
Ahmet onbaşı çay içerken, patron önündeki çekmecesini açar ve bir boş cüzdan çıkarır, onu Ahmet on başının önüne koyar.
-Al bakalım Ahmet onbaşı bu senin için.
-der patronu.
…..Ahmet onbaşı şaşırmıştır. Önüne konan cüzdanı eline alır ve bakar kendisine verilen bu cüzdan, içinde hiçbir şey olmayan üç dört katlı boş bir cüzdandır.
…..Ahmet onbaşı şaşırır. İçinden eyvah bu adam bizi bir ay boyunca bedava çalıştırdı her halde demeye başlar. Şimdi de bizi bu boş cüzdanla buradan kovacak her halde diye düşünürken patron yerinden kalkar ve yanındaki çelik kasanın kapağını açar. Açılan çelik kasanın İçinde deste, deste taptaze kağıt paralar vardır. Onlardan birkaç deste çıkarıp masanın üstüne atar.
Sonra kaçak Ahmet onbaşıya döner ve ona şöyle der.
…..Evet Ahmet onbaşı, bilirim siz Osmanlı’lar paranızı cebinizde katlayarak taşırsınız ve kıymetini bilmediğiniz onları cebinizde rezil edersiniz. Ama bizler onu, yani paralarımızı kesinlikle cebimizde katlanmış olarak taşımayız ve bizler bu gördüğünüz kâğıt paralarımızı cüzdanın gözüne düzgünce yerleştirir, onları oradan lazım olduğunda tane, tane çıkarıp kullanırız der.
….Para ne parası olursa olsun, ister Osmanlı ister Alman mutlaka cüzdana düzgünce koyarız der.
…..Aksi halde bizim buralarda kırışmış parayı kimse almaz onun için ben de paradan önce sana o cüzdanı veriyorum ki vereceğim paraları onun içine düzgünce koyasın der patron.
….Arkasından da devam eder. Ben bu fabrikada sizlerin çalışmasından çok memnunum şimdi vereceğim şu parayı alın ve hepiniz cüzdanlarınıza güzelce yerleştirin daha sonra da diğer arkadaşların gelsin onlara da aynısını vereceğim diyerek parasını verir ve dışarı çıkartır Arkasından öbürlerini çağırtır.
…..Ahmet onbaşının ve arkadaşlarının yüreğine bir su serpilmiştir aldıkları parayı cüzdanlarına güzelce yerleştirirler ve teşekkür edip oradan ayrılırlar.
….O yıl çok kar yağmıştır, Varna’da ve çevrede ve hatta İstanbul da mevsim çok soğuk geçmektedir. Ve Varna da kömür çok olduğu için, oradan kömür götürmek üzere İstanbul dan yük gemileri gelmekte kömür yüklenip tekrar İstanbul’a dönmektedir.
…..Ahmet ve yanındakiler Anadolu’ya geçmeyi kafasına koymuşlardır. Ama bu nasıl olacaktır. Düşünürler ve onlar kafalarından her gece planlar yapmaya başlarlar.
…..Bunlar kaldıkları yabancı şehirden Anadolu’ya gitmenin bir yolunu aradıkları bir günün akşamı, iş çıkışında akşam vakti rıhtımda bir balıkçı lokantasına gidip kendilerine kazandıkları para ile ziyafet çekmeyi birkaç tek de içki içmeyi düşünürler.
….Akşam olur buz gibi bir hava vardır dışarıda, Ahmet onbaşı ve yanındaki kaçak arkadaşları ceplerinde kazandıkları para ile iskelenin bulunduğu yerdeki bir balıkçı meyhanesine girerler.
…..İçeriden mis gibi taze balık ve şarap kokuları gelmeye başlar. Bunlar doğruca gidip boş bir masaya çökerler. Garsona biraz balık ve yanında da şarap söylerler.
…..Onlar girdikleri bu yerde kendilerine gelen, nar gibi kızarmış taze balıkları yiyip şaraplarını içerken bir diğer masada da başkaları da içiyor ve ortada şarkı söyleyen şarkıcı kıza eşlik edip eğleniyorlardır.
….Bir müddet sonra yan masadan biri bunların Türk olduğunu anlar elinde hiç açılmamış bir şarap şişesi ile oturduğu yerinden kalkarak bunların yanına kadar gelir ve elindeki şarap şişesini masanın üstüne koyar.
….Beyler sizler Türk’sünüz galiba alın bakalım bu da sizlere benden der.
…. Ahmet onbaşı bu beklenmedik ikram karşısında, teşekkür ederek beraber içmeyi teklif eder ve onları masaya davet ederdir.
….Gelen yine bir Türk olan Şaban kaptandır. Şaban kaptan o yıl kaptanı olduğu motorlar ile, İstanbul’ a Varna limanından kömür taşıyordur. Hani derler ya “iyi olacak hastanın ayağına doktor kendi gelirmiş diye” İşte bu da öyle bir şeydir.
…..Tanışmalar olur sohbetler yapılır lafları döner dolaşır Ahmet ve onun yanındaki arkadaşlarının Türkiye’ye gitmesine gelir.
…..Türk kaptan bunları para karşılığında motorunda taşıdığı kömürlerin altına gizleyerek İstanbul’a geçirebileceğini fakat Anadolu’ya götüremeyeceğini söyleyince Ahmet ve arkadaşları nasıl olsa İstanbul’dan bir yolunu bulur oradan Anadolu’ya geçeriz diye düşünür ve yanlarındaki bu kaptanın isteğini kabul ederler.
….Gidiş için planlar yapılır ve gidiş saati gelince bu on üç arkadaş kömür yığınlarının altında özel bir bölmeye gizlenerek Kara denizden İstanbul’a doğru yola çıkarlar.
…..Karadeniz hırçındır ve dalgalıdır. Çünkü mevsim son baharın son zamanları ve denizde rüzgar hiç eksik değildir bir bakıyorsun kuzeyden esiyor yük motorunu güneye sürüklüyordur bir bakıyorsun rüzgar ters esiyor ve yük motorunu tekrar geldiği yöne sürüklüyordur.
….Nihayet bunlar dev dalgalarda geçirdikleri birkaç günlük yolculuktan sonra İstanbul yakınlarına yaklaşınca denizdeki dalgalar kabardıkça kabarmaya deniz tehlikeli olmaya başlar ve korkunç bir dalgada kömür dolu yük motoru alabora olma tehlikesi ile karşı karşıya kalır.
….Şaban kaptan denizde alabora olmaktan korkuyordur. Batmak bir tarafa bir de motorunda on üç kaçak yolcusu vardır hele bir yakalansa vay onun başına gelenlere düşünür taşınır ve yakınlarda bulunan Fransızların kontrolü altındaki bir adaya çıkmaya karar verir. Ve kararını kaçak yolcularına da söyleyerek fikirlerini alır onlar da denizde batıp boğulmaktansa, karaya çıkıp düşman Fransız askerlerine esir oluruz daha iyi diyerek kaptanın fikrini kabul ederler ve İstanbul yakınlarındaki bu küçük adanın balıkçı iskelesine kaptan motorunu yanaştırır.
….Onların iskeleye çıktığını gören bir Fransız onbaşısı ve yanında üç asker iskeleye giderek kaptana ne olduğunu sorar.
….Kaptan İstanbul’a kömür götürdüğünü fakat fırtınaya yakalandıklarını söyleyip karaya çıkmak için izin istediğini söyler.
…..Fransız onbaşı adada kendilerinden başka bir yetkili olmadığını ve bütün asker mevcutlarının yanında getirdiği bu dört kişiden ibaret olduğunu söyleyince Kaptan içinden derin bir nefes alır.
….Çünkü motorda gizli olan on üç kişi onları haklamaya yeter de artardır bile. Hemen müjdeyi kaçaklara ulaştırır ve onlarla hep birlikte oradan karaya çıkarak oradaki Fransız askerlerinin misafiri olarak ağırlanırlar, yerler içerler dinlenirler ve hava düzelince de tekrar oradan yola çıkarlar.
….Artık Ahmet onbaşı ve on iki arkadaşı İstanbul’dadırlar. Ahmet ve yanındakiler yerini öğrendikleri müdafaa-ı hukuk cemiyetine giderek kendilerini tanıtırlar ve onların yardımı ile oradan Anadolu’ya geçerek Mustafa Kemal paşanın ordusunda yeniden istiklal savaşına katılmak isterler.
….Fakat onların bu istekleri hemen kabul edilmez. Onların kabul edilmesi için önce Haliç de bulunan, Çoban çeşme silah depolarındaki silahların gizli, gizli çalınıp tuz motorları ile Gelibolu’da bulunan Türk yetkililere ulaştırılmasında yardım etmeleri halinde savaştan kaçma suçlarının af edilebileceği onlara söylenir.
…..Onlar da bu da bizim için bir vatan hizmetidir diyerek, silahların yerinde gizli, gizli Anadolu ya gönderilmesinde kaçırılması işinde çalışırlar.
…. Silah depolarını basarlar hırsızlık yaparlar ve buradaki silah dolu sandıkları yerinden alıp Anadolu’ya tuz taşıyan tuz motorlarına yükleyip kaçırırlar.
….Daha sonra bir tesadüf eseri bir İngiliz askeri bir Fransız askerini vurunca, iki asker arasında husumet oluşur ve Fransızlar gizli , gizli bunlara yardım etmeye silah vermeye ve kendi gemilerini tahsis ederek onunla silah göndermeye başlarlar ve Ahmet onbaşı ile arkadaşları da o konu dada onlara yardım eder.
….Artık savaş bitmiştir, Anadolu düşmanlardan temizlenmiştir, onlar da Anadolu’ya geçerler asker kaçağından af edilmiş kişiler olarak gönül rahatlığı içinde gittikleri yerlerde yaşamaya başlarlar.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.