- 702 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
İŞTE BİZİM KAHVE
Henüz elektriğin Kurtköy’e gelmediği günlerde,köyün 3 kahvesinden biri.
Arka tarafında,uzak köylerden gelenlerin hayvanlarını bağladığı bir ahır,yan tarafında
bir bakkal dükkanı.
50-60 metrekare genişlikte eski ahşap çatılı,kirli siyah tahta tavanlı.Duvar
dipleri uzun tahtadan yapılmış-bizim peyke dediğimiz oturaklarla çevrili.6 eski masanın
etrafında,yine eski püskü,tahtakuruları tarafından kemirilmeye başlanmış ahşap sandal-
yeler.(Şimdi çöpte bile o kadar eskisini bulamazsınız.)
Köşede basit bir camekanla çevrili ocaklığımız.İlk zamanlar odun kömürü ile
ısıttığımız su güğümü ve üzerinde eski püskü iki çaydanlık.Temizliğin sıfırın altında ol-
duğunu söylemek zorunda olduğum lavabo ve bardakları yıkamak için kuullandığımız
musluklu su küpü.Bir de yerde gömülü,içme suyu için kuullandığımız küp var.
Tabii taşıma su kullandığımızı anladınız.Kahvenin ortasında tavana asılı,fitilli,
pompalı,gazlı bir lüks lambası var.
Babam içgüveysi olarak 4-5 sene evli kaldığı annem tarafından kovulunca,Te-
peören Köyü’nden buraya gelip,İbrahim Ağa’dan kiralamış bu kahveyi.
36 yaşındaymıştı,buraya geldiğinde.8 yaşıma geldiğimde annem beni ve daha
sonra benden iki yaş büyük ablamı da postaladı,babamızın yanına.Kısa bir süre üçümüz
birden bu kahve köşesinde yaşadık.Daha sonra ablamı annem aldı.
Babam ,daima asık suratlı,sigarası ağzından pek düşmeyen,bana annemin bir
ajanı gözüyle bakan,okuma yazma bilmeyen,kısa boylu,gür saçlı,hafif sarışın,yeşil gözlü,
hayata kahretmiş gariban biriydi..
Her zaman müşterilerle takışır,küfürleşir,kavga ederdi.Şakalaştığı insanlar da
yok değildi ama onlar genelde alaya alırlardı,küçümserlerdi babamı.
Ben geldiğim günden beri,her zaman yardım ettim,babama.Garsonluk yaptım.
Derslerimi,kahvede çalıştım.Çocukluğum oyunsuz ve oyuncaksız geçti diyebilirim.
Hem genç,hem de yaşlı müşterilerimiz vardı.Yaşlılar beni daha çok sever,hatta
benimle oyun oynarlardı.
Bir Hamza dayı vardı;tek bacaklı.Bütün işi benimle oynamaktı.Beni evlatlık almayı
bile düşündü.Babam vermedi.Beni evine götürdü.Karısı İsmet Teyze de çok severdi.Ye-
mek yedirir,çamaşırlarımı bile yıkardı.Annem birkaç defa onlara gelip beni görmüştü.
Bir Sabri Kahya vardı.Babamın baba memleketinden-Gebze Mollafenari- olduğu
için akrabamız gibiydi.O da severdi beni.
Yaşlılar genelde ,metal sarı taşlarla oynanan domino ve tavla,gençler ise genel-
likle kağıtlarla oynanan oyunları oynarlardı.
Yaşlıların oyunları genelde,sohbet ve şakalı olurken gençler,çok kötü küfürler
ederdi.Hatta el şakaları ve bazen de kavga dövüş ederlerdi.
Parasına oyun,sadece Ramazan aylarında tombala çekerek oynanırdı.Tombala
taşlarını bazen bana çektirmeleri,hoşuma giderdi.
Bitişiğimizdeki bakkal dükkanını,bizim de mal sahibimiz olan İbrahim Ağa çalıştırı-
yordu.Herşeyimizi oradan alırdık.
Kahvemizin bahçesinde bir su kuyusu vardı.Yazın gazozları,soğuması için sepetle
bu kuyuya sallandurırdık.Bazen ip kopar,bazen sepetin üstünden gazozlar kuyuya dü-
şerdi.Yaz biterken,bir su motoru bulup,kuyunun suyunu boşaltırdık.Babam belime bir ip
bağlayıp beni,gazoz şişelerini toplamam için kuyuya sallandırırdı.
Yine kahvemizin bahçesindeki bir ağacın kütüğü üzerinde Kasap Kadir Ağa et ke-
sip satardı.
Kadir Ağa çok küfürbaz bir adamdı.Öyle ki,hakimler,savcılar,kaymakamlar bile
onu kızdırıp küfür ettirirler,bundan zevk alırlardı.
Kahvemiz genelde ,gece 11’den sonra kapanırdı.Benim uykum erken geldiğinden,
ben boş bulduğum bir peykede,başıma tavla,altıma pösteke koyup,üzerime de babamın
eski kumaş paltosunu örter uyurdum.
Kahve kapandıktan sonra babam,başka bir peykenin etrafına 5 tane de sandalye
dizip,yatağımızı,yorganımızı serer,beni de yanına yatırırdı.
Tam 10 sene bu kahvede bu şekilde babamla birlikte yaşadık.
Yokluk görmedik,açlık görmedik.Sabahları bisküi-çay,öğlenleri zeytin-peynir-ekmek
akşamları bazen yine bakkaldan aldığımız katıklar,bazen de babamın o kahve köşesinde
pişirdiği kuru fasulye,makarna,hatta bazen sütlaç bile yedik.Şükürler olsun,hiç aç kalma-
dık.Parasız kalmadık.Kimselere borçlu olmadık.
Ama temizliği beceremedik.Pisliği,sefaleti yaşadık.Tahtakuruları,bitler pireler sırtı-
mızdan eksik olmadı yıllarca.
Taki,ilkokulu bitirip camii hocasına kuran okumayı öğrenmek için gitmeye başladı-
ğım günlere kadar.Camiide hocamdan dinimi öğrendim,abdesti,namazı,temizliği öğrendim.
O sefalet yuvasında,temizlenip,beş vakit namaz kıldım.Tahtakurularından,bitten-pireden kurtulmayı öğrendim.Ve bir gün ev tutup,evde oturmak da kısmet oldu.
Değerli dostlarım.Dini birşeylere alet edenlerden olmadım asla.Ama öyleleri yüzün-
den dinden uzaklaşmak da doğru değil.Dinimiz,gerçekten çok güzel,çok faydalı.
Ne mutlu,dinimizi iyi anlayıp,doğru yaşayanlara.
Fikret TEZAL