- 1671 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ELİF KIZ
Hanımı ile gelmişti. Öyle görünce doğrusu şaşırdım da.. Neyse, söz dolaştı geldi oğluna.”Ne oldu senin oğlan?” Dedim.”Ne olacak..”dedi;”birkaç kapı dolaştık…” Ee.. dedim.”E’si şu, güzel bir kız var. Akşam istemeye gideceğiz.” Gideriz, dedim.
Dul bir kadındı. İki kız bir de oğlan çalışmaya gelmişler. Postabaşısını gördük, bize evi gösterecekti. Topal ayağını sürüyerek:
—Abi kendiniz bilirsiniz ama ayağınızı taşa sürtmeye değmez, dedi. Dostum;”olsun, yüz yüze görüşmek daha yerinde olur” dedi. Akşamın karanlığında kalktık eve gittik.
Toprak damlı eski bir evdi. Bahçeden seslendik, içeri buyur edildik. İçeri geçtik; yere bir parça muşamba ile iki makine halısı serilmişti. Dul kadın oklava ile hamur açıyor, kızları da sobada bunları pişiriyorlardı. Ceylan kıvraklığı içinde kızlar odanın içindeki eşyaları el çabukluğu ile düzene soktular, sonra salona çıktılar. Salonda bir müddet bekleştiler.
Hoş geldin sohbeti süredursun dostum işi çabuk tutup bir türlü konuya giremiyordu. Kaş göz işareti yaptım yine olmadı. Ben de konuya girme lüzumunu hissetmedim. Bu arada kapı tekrar açıldı ve kızlar içeri girdiler. Sohbet dönüp dolaşıyordu ama asıl niyet bir türlü ortaya dökülemiyordu. Sözün bir yerinde dul kadın,”başka dala girdin…” der gibi oldu. Avını tam yakalamanın verdiği kıvraklığıyla dostum:
-Başka dala da geçeriz.. geçelim, dedi.
—Geçelim, dedim. Kızlar kalkıp salona çıktılar.Söz açıldı: “Allah’ın emri peygamber’imizin izniyle kızınız Elif’i oğlumuza istemeye geldik..” Geldik, gelmesine de.. Gözlerini el örgüsünden ayıran dul kadın:
—Gelmeyin dedimdi…
İçeride soğuk bir sessizlik…
Kadın devam etti:
—Olmaz dediydim
—Olmayacak ne var? Allah’ın izniyle… Bu sırada Elif çay tepsi ile içeri girdi. Kısa süren sessizliği çay tıkırtıları bozuyordu. Elif kız çayını alarak somyanın bir kenarına ilişti. Konuşma devam ediyordu fakat anlayamadığım bir tuhaflık vardı. İstenilen kız karşımızda geçip gönül rahatlığı içinde çayını yudumluyordu. Bir kıza, , bir dostuma bir de dul kadına bakıyordum, değişen bir şey yoktu. Kendi kendime Allah Allah diyordum,bu nasıl iş?...
Neden sonra dostum Elif’e döndü:
—Sen ne diyorsun Elif?
Elif elindeki çay bardağını kaldırırken:
—Ne diyeyim… Diyerek omuz sallayarak:
—Olmaz! Üzerindeki şaşkınlığı atamamışken.. Dostum, eski bir hatayı tamir etmek ister gibi:
-Kusura bakmayın, ortada bir yanlışlık olmuş, postanız yanlış anlatmış;küçük kıza dünürcü olmuş!... Deyivermez mi! Ortada bir yanlışlık olduğu belliydi. Bu sözlerden sonra Elif kızın yüzündeki pembelik kızıl bir hal aldı, ses tonu değişti, ne diyeceğini bilmez bir haldeydi.
—Sen karar vereceksin!
Elif, neyin ne olduğunu yeni kavrarken, utangaç bir hal içinde:
—Benim haberim yoktu! Dedi. Bu sözle birlikte dul kadını sıcaklık bastı, kan-ter içinde, diliyle dişinin arasında:
-Söylediydim!... Diyebildi.
Dul kadın, yanlış da olsa küçük kıza yapılan dünürlüğün tekrar büyük kıza yapılmasına içerlemiş olduğu seziliyordu.
“Olmaz!” Dedi, başka bir şey demedi.
Çayımızı içtik ve ayağa kalktığımızda dostum üsteliyordu:
—Cevap beklerim…
Odadan çıkarken Elif kız’ın utangaç siması devam ediyor yüzünden terler akıyordu.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.