- 1096 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Nuh' un gemisi.
Gençliğin verdiği tazelik kudret ve tüm güzelliklerin doruğunda yaşıyordu hayatını Nuh.Yirmili yaşlarına daha yeni girmişti ve önünde yeni bir dönem açılmaktaydı, askerlik dönemi.
Aslında Nuh yaklaşık bir sene evvelinden önünde duran bu büyük gerçekle yüzleşmeye başlamış ve belki de kanındaki atalarından kalma ateş ile kendini hazırlamaya başlamıştı.
O gün gelip de kapıya çattığında tren istasyonundan kendisini tüm sevdiklerine el sallarken buldu, herkes ağlıyordu.İnsanların ne kadar da çok ağlanması gereken şeylere gülüp gülünesi şeylere ağladığını düşündü Nuh içinden. Belki de kendisini teskin etmeye çalışıyordu kim bilebilir?
İnsanlar bazen kendi kendilerini de kandırabilir.
Nuh un babası fakir bir kimseydi. Bu yüzden Nuh çetin şartlarda yetişmek durumunda kalmıştı bu yaşına değin.Askerliğe giderken babası onun cebine ancak on dört lira sıkıştırabilmişti ki bu paranın beş lirasını da tren biletine vermişti Nuh.
Nitekim Isparta’ya varabildiğinde ilk defa geldiği bu yerde kendisini hiç de yabancı gibi hissetmiyordu.Büyük bir heyecan tufanının tam ortasında kalmış bedeni kışlasının yolunu bulmaya çalıştı iradesiyle beraber.
İşte kışlanın kapısındaydı, içeriye şöyle bir bakış attı Nuh.Akşamüzeri olmuş güneşin ışıklarının kuvveti iyice zayıflamıştı artık yeryüzünde.Ve nizamiyeden ilk adımı sağ ayağıyla attı (BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİYM) besmele ile.
Kendisi gibi o anda nizamiyeden giriş yapan bir avuç arkadaşıyla beraber kışlanın içlerine doğru ilk yürüyüşleri Nuh un canını sıkmıştı.Mahşeri bir kalabalığın içerisinde yol alıyorlardı.Her taraftan amiyane hitaplar yükseliyordu kendilerine doğru.
-Torun...
-Çömez!
-Laynn!
-Bir var mı?
-On beş var mı?
-Yirmi altı var mı?
-Elli dokuz var mı ?Hüüoooop...Vesaire.
Bu hitaplar bir binadan içeri girip kayıt işlemlerinin başlaması ile son buldu.Yada sadece nuh öyle sanıyordu.Sonradan yanına yaklaşan bir çavuştan öğrendi Nuh o nizamiye giriş merasiminde tam on dört bin kişi tarafından karşılandıklarını.
Askerliğe başlamıştı Nuh.Artık sabahları 05:30’da kalkıyor traşını oluyor ve sabahın kör ayazının daha bir başka keskin hissedildiği Isparta’nın bu askeri kışlasında içtima ya çıkıyor , eğitimler ile tanışıyordu.
Şu veya bu şekilde bir haftayı atlatmıştı Nuh.mescit aramıştı kışlanın her tarafında ve bulmuştu.Artık arta kalan zamanlarında mescide gidiyor biraz olsun huzur tatmin ve teskin buluyordu.İlk mübarek Cuma gününe ulaştı askeriye de Nuh.
Bir çok angarya işi varken her şeyi göze alarak tabiri kaytarmak olan fiile bulaştı ve soluğu tam da Cuma vaktinde mescitte aldı.Bu Cuma onun için kararmıştı sanki.Orada bulunan herkes birer birer öğle namazını kılıp gidiyordu.Nuh ise Cuma namazını kılmanın yasak olabileceğini hayal bile edemezdi bu manzarayı görmeden önce.Ne de olsa burası Peygamber ocağıydı!!!
Tüm Milli ve manevi duygularını daha askere gelmeden eğitime tutup hazırlamaya başlamış, bu değerlerin benlik ve ruhunda zirveyi yakalamış olduğu zamanda askere gelmiş olan Nuh askerlikten nefret eder olmuştu.Artık hiç de disiplinli bir asker değildi Nuh!
Acemi birliğinde kaldığı yaklaşık kırk beş gün içinde geçen her Cuma yine gönlünde aynı sızıyı hissederek birliğinden usta birliğine sevk oldu Nuh. Bu akşam birliğindeki son akşamıydı ve tesadüfe bakınız yola çıkacağı gün günlerden bir mübarek cumaydı.
Bu gün dağıtım izni için yola çıkacağını evdekilere haber vermişti Nuh. Bir miktar da para istemişti. Lakin para gelmedi kışlanın postanesine,zira Nuh un babası fakir bir kimseydi. Bilemeyiz ne ızdıraplar içinde kalarak bu çaresizliğini bile Nuha iletememişti. Sonunda Nuh durumu idrak etti ve kabullendi çaresizce.
Her zamanki gibi saat 05:30’da kalkmış ve bir çocuğu dahi zor doyuracak kadar verilen kahvaltısını etmişti Nuh. Saat 07:30 olmuştu. Nuh cebinde parasının olmamasının utancıyla komutanının yanına gitti ve tekmilini verdi;
-Bir durum arz edebilirmiyim komutanım?
-Söyle.
-Komutanım ben aileme haber verdiğim halde onlar bana bu gün için yol paramı gönderemediler. Sanırım otobüslerin kalkmasına yarım saat kalmış şu zamanda başka bir yerden de bu parayı temin edemem. Lütfen bana yardım edin.
Komutan duygulanmış olmalıydı. Nuh’a acıyan gözler ile bakarak şöyle dedi;
-Benimle beraber gel!
-Emredersiniz komutanım.
Komutanıyla beraber Nuh kışlanın içindeki idari bir binaya girdiler. Komutanı orada kısaca Nuh’un durumunu başka bir komutana anlattı. Trenle gönderelim dedi Nuh’un komutanı. Masanın arkasındaki komutan Nuh’a dönerek sordu;
-Dağıtım izni kullanıyormusun yoksa direkt usta birliğine mi gideceksin?
-Dağıtım iznimi kullanıyorum komutanım,memleketime gideceğim.
-Öyleyse yapabileceğim bir şey yok, eğer direkt birliğine gitseydin sana harcırah çıkarabilirdim diye cevap verdi komutan.
Nuh neredeyse ağlayacak kadar utanmıştı. Bu diyalogun ardından tam düşüncelere dalmıştı ki komutanının sesiyle irkildi.
-Beni takip et,nerelisin sen?
-Balıkesir komutanım.
-Nerde bu Balıkesir arabaları?
-Az ileride tören alanının kıyısında komutanım.
-Pekala beni oraya götür.
-Emredersiniz komutanım.
Böylece Nuh komutanını arabaların yanına götürdü. Ama ne yazık ki Isparta dan Balıkesir’e direkt araba bulunmuyordu. En yakın yer olarak Bursa’ya giden bir arabanın şoförüyle konuştu Nuh’un komutanı. Ve geriye gelip şoförün onu Bursa’ya kadar götürmeyi kabul ettiğini söyledi. Oracıkta vedalaştılar Nuh ile komutanı. Nuh’un son sözleri komutanına karşı şükran doluydu.
-ALLAH sizden razı olsun komutanım.
-Seni de ALLAH kavuştursun asker.
Saat 08:15 gibi Nuh’unda içinde bulunduğu otobüs Bursa’ya doğru yola çıkmıştı. Nuh otobüsün içinde Nuh’un içindeyse bin bir çeşit duygular tıngır mıngır ağır aksak yoldaydılar. Eskişehir’e kırk beş km. mesafede ki Kırka kasabasına varmıştı otobüs yoğun bir yolculuktan sonra. Cuma vakti yaklaştıkça Nuh’un içinde bir kıpırtıdır baş göstermişti. Ne zamandır cumaya gidemediğini düşünüyordu Nuh. Saatine baktı 12:30’u işaret ediyordu ve iyiden iyiye acıkmıştı artık. Cebinde parası yoktu. Bu düşünceler içinde otobüsten burada inerek cumayı kılmayı düşündü Nuh. Bir yandan param yok karnım aç bu yabancı ellerde yolda kalırsam halim nice olur diye aklından geçiriyordu. Ama içinden gelen bir ses vardı Nuh’un! ALLAH her şeye kadirdir ve aynı ALLAH doğru kulunun yardımcısıdır. Ve bu sese iltifat eden Nuh sonunda otobüs Kırka dan çıkmak üzereyken yanından geçen muavine seslendi;
-Burada ineceğim.
Şaşırmış görünen muavin sen Bursa’ya gitmiyor muydun diye sordu.
-Hayır dedi Nuh; burada ineceğim.
Muavin şoförü uyararak arabayı durdurtup Nuh’u indirdikten sonra yola koyuldu.
Nuh’un Kırka kasabası ile ilgili ilk izlenimleri buranın şirin mi şirin küçük ve tipik bir Anadolu kasabası olduğu idi. Bu esnada ezanlar okunmaya başlamıştı yeni yeni.Çarşının merkezinde bir camii gördü Nuh ama orayı tercih etmeyip daha kenarda bir camii aradı. Sanki içinde bulunduğu durumdan utanırcasına tenha bir yerde bir camii buldu. Bu gün için ona bu kadar utanç yetmişti. Camiye sırtında bir yafta gibi taşıdığı haki renkli büyük askeri çantasıyla beraber girdi. Abdestini alarak cemaatin içinde saf aldı. Ve asker oluşundan bu yana ilk Cuma namazını huşu içinde kıldı. Cemaatle beraber namazı kılan Nuh kimseye görünmek istemez bir halde en önce camiden çıkarak avlunun arkasındaki şadırvanda uzunca bir müddet eğlendi. Amacı caminin tamamen boşalmasını beklemekti. Sonunda çıkma zamanının geldiğini düşünerek askeri çantasını bıraktığı yerden alıp kapıya yönelen Nuh kapının tam önünde bekleyen uzun ak sakallı yaşlı bir zatı fark etti. Hürmetle yanından geçerek gidiyordu ki bu zat;
-Yabancımısın evladım diyerek Nuh’u durdurdu.
-Evet bey amca dedi Nuh.
Aynı zat bu kere;
-Askermisin
diye sordu Nuh’a ve Nuh yine aynı şekilde cevap verdi
-Evet bey amca.
Bu sefer aynı nurani kişi yalın bir şekilde aynen şöyle dedi;
-Haydi gel de bir yemek yiyelim.
Nuh’un açlıktan midesi kazınıyordu ama bu teklifi
-Sağ olun
diyerek geri çevirdi.Ama ihtiyar tekrarladı teklifini
-Haydi gel de bir yemek yiyelim.
Nuh bu sefer şöyle cevap verdi;
-Sağ olasın bey amca.İnşallah başka sefere,ALLAH razı olsun yolcu yolunda gerek.
Sanki bir daha buraya gelebilme ihtimali varmış gibi!!!
Nuh’un bu cevabı vermesine rağmen ihtiyarın ne tutumunda nede teklifinde bir değişiklik olmuştu. Şöyle dedi ihtiyar yineleyerek;
-Haydi gel de bir yemek yiyelim.
Nuh iyiden iyiye şaşırmış bir halde bu ihtiyarın içten gelen samimi davetini geri çeviremeyeceğini anlayıp;
-Haydi yiyelim bey amca
diyerek ihtiyarın peşinde yola koyuldu.
Muhterem zatın evine vardılar.NMükellef bir sofra kuruldu Nuh’un önüne ve hep beraber yemeğe başlandı. Nuh sanki gerçekten çok aç olduğunu belli etmek istemezcesine bu mükellef sofradan kibarca çok az denilebilecek bir miktar yemek yiyerek kalktı.
-Elhamdülillah...
Sonrasında ihtiyar zatın oğlu eve geldi. Sohbet etmeye tanışmaya başladılar. Oğul az ileride başladıkları kendilerine ait olan inşaat ile ilgilendiklerinden bahis etti. İhtiyar ise birkaç sene evvel hanımıyla beraber hacca gittiklerinden bahis ederek zevcesini Nuh ile tanıştırdı. Hepside müthiş iyi insanlardı. Bir vakit böyle sohbet ederek geçmişti ki Nuh müsaade ve helallik isteyerek bu muhterem zatın ve ailesinin evinden ömrü boyunca taşıyacağı bir minnet ve hürmet duygusu ile ayrıldı.
Ana yola çıkmış yürüyordu Nuh. Bir kenarda durup otobüsten inmeden evvel düşündüğü şeyi aklına getirdi. ALLAH her şeye kadirdir ve yine aynı ALLAH doğru kulunun yardımcısıdır. Bu sefer de ALLAH’A minnet duyuyor ve şükrediyordu.
-Elhamdülillah.
Bu arada yolun az ilerisinde bir minibüsün gideceği istikamete doğru durduğunu fark etti. Minibüsün yanına giderek yolda kalmış biri olduğunu izah etti Nuh. Minibüs bir umre firmasının servis minibüsüydü ve minibüstekiler Nuh’u gidecekleri yer olan Eskişehir’e kadar götürmeyi kabul ettiler. Eskişehir’e geldiğinde araçtan inen Nuh helalleşerek tren garının yolunu tuttu. Balıkesir’e uğrayacak olan tren birkaç saat sonraydı. O zamana kadar Nuh’un beklemekten başka çaresi yoktu. Ve birkaç saatlik beklemenin ardında tren perona yanaştı. Nuh doğruca kondüktörün yanına giderek durumunu izah ederek yardımcı olmasını istedi. Kondüktör Nuh’u amirinin yanına götürüp;
-Bu arkadaş askermiş Balıkesir’e gidecekmiş ama parası yokmuş
dedi şefine. Tren hareket amiri Nuh’tan askeri kimliğini kendisine vermesini istedi.Nuh denileni yaparak askeri kimliğini amire verdi.Amir elindeki kimliği dikkat ile inceledikten sonra kondüktöre dönerek Nuh’u uygun bir yere yerleştirmesini söyledi ve ekledi.
-Sende Balıkesir’e vardığında gelip kimliğini benden almayı unutma!
Nuh gözleri önünde peki anlamında başını sallayarak kapıya yönelmiş bulunan kondüktörün peşine takıldı. Birkaç vagon ilerledikten sonra kondüktör Nuh’a eliyle boş bir koltuğu göstererek;
-Buraya oturabilirsin.Balıkesir’e geldiğimizde sakın uyuyup kalma her tren amiri bizimki kadar babacan ve yufka yürekli değildir. Dedi.
Sadece
-Peki efendim
diyebildi Nuh ve gösterilen koltuğa yerleşti.
Bulunduğu kompartıman tıka basa insan doluydu Nuh un. Meraklı gözler ile kendisini inceleyen birkaç çift göz yakaladığında bunları söylemek zorunda mıydı sanki bu adam diye içinden geçen düşünceye engel olamadı. Başını çevirip bakışlarını kaçırdı o insanlardan. Bu sırada tren Nuh’un memleketine uzak topraklarda yolları tüketmeye başlamış hareket etmişti. Buradaki her insanın ayrı bir hikayesinin varolduğunu düşündü. İçinde bulunduğu mahcubiyet buradaki en utanılacak hikayenin kendisinin ki olduğu hissini pompalarken benliğine, mantığı bu telkine itiraz ediyordu. Sen utanılacak bir şey yapmadın. Kirlinin temize akın karaya karıştığı bu zaman diliminde eğer utanılacak bir şey varsa oda kaderin varolduğu bir iklimde kaderden habersizce yaşayıp aslını bilmediği hikayeler hakkında yargılara sahip olmaktır. Bu düşünceler ile yorgun bedeninin göz kapakları ağır ağır kapandı Nuh un.
Tren o hepimize aşina olan bildik melodiyle mesafeleri eritmeye devam ediyordu. Nihayet bu melodi son bulduğunda yerini kondüktörün Balıkesir de inecek yolcular kalmasın uyarısı aldı. Bu uyarıyla uyanmıştı Nuh. Pencereye baktığında tanıdık bir yer görmenin sevinciyle doldu yüreği. Haki çantasını alıp acele ile treni boşaltan kalabalığın arasına karışarak indi vagondan. Doğruca tren amirinin yanına gidip kapıyı çalarak içeri girdi.
-Efendim
dedi;
-Ben burada iniyorum, çok teşekkür ederim.
Önemli değil diyerek kimliği uzatan amire minnetle bakarak kimliğini alıp dışarı çıktı.Sabah ezanları okunuyordu en tatlı haliyle şehrinin üzerine.
Hemen caminin yolunu tuttu Nuh. Şadırvanda güzelce abdestini alıp iki rekat sünneti müteakiben iki rekat farzı cemaatle aynı safta kıldı. Tesbihatın sonunda ellerini kaldırarak kalbini yüce MEVLA’nın lütfuna açan Nuh şöyle niyaz etti.
-Ey önceyi de sonrayı da yaratıp kulunun kalbine göre ihsan eden ALLAH’ım. Sen şüphesiz sana yönelenlerin hamisi sana güvenenlerin yardımcısısın Şahidim ki sen birsin, şahidim ki Muhammet sav. senin kulun ve elçindir. Ve yine şahidim ki sana güvenen yolda kalmaz sana inanan yoldan çıkmaz. Lütfun ile beni ailemi cümle ümmeti Muhammedi (s.a.v) bu yolculuğumda olduğu gibi hayat yolculuğunda da menzile erenlerden eyle.Kalbinde sadece senin sevgini görenlerden eyle.Bir ömür Hak yolunun yolcusu olanlardan şahadet nasip olup ölenlerden eyle.
Velhamdülillahi rabbil alemiyn.
Amin.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.