Övünmeyiniz! hem topraktan yaratılmış, hem de toprağa dönünce kendisini kurtların böceklerin yiyeceği insanın övünmesi neye yarar. hz. ebubekir
mesut.çiftci
mesut.çiftci

NEYE DÖNÜŞMEK

Yorum

NEYE DÖNÜŞMEK

( 2 kişi )

0

Yorum

4

Beğeni

5,0

Puan

39

Okunma

NEYE DÖNÜŞMEK

NEYE DÖNÜŞMEK

Zaman içinde değişmeyen şey pek yok gibi; duygular, düşünceler, insanlar, yerler ve dünya. Birkaç yıl önceki dünya ile şimdi yaşadığımız andaki dünya aynı değil. İnsanlar da ve insanların düşünceleri de aynı değil. Zamanla her şey değişiyor. Değişim evrenimizin olmazsa olmaz kavramlarından birisi olarak karşımıza çıkıyor. Bir şeyler durmaksızın değişiyor ve dönüşüyor. Burada insan için önemli olan ise kuşkusuz neye dönüştüğü. Değişim rüzgarları içerisinde savrulan insan neye dönüşüyor? Daha zalim birisine mi, daha merhametli birisine mi, daha kötü birisine mi yoksa daha iyi birisine mi? Elbette bu dönüşümü gerçekleştiren değişimin dayandığı temeller bu hususta oldukça önemli rol oynuyor. Ancak insanın özü de çok mühim. İnsanın özünde ne varsa onara dönüşüyor. İnsanın özünde iyilik ve merhamet varsa iyi birisine, kötülük ve zalimlik varsa kötü birisine dönüşüyor. O yüzdendir ki insan özünde ne olduğuna bakmalı ve eğer gerekiyorsa özünde kötülükleri çıkarıp yerine iyilikleri koyabilmeli. İnsan kalbinde ve zihninde hangi tohumu barındırıyorsa o tohum filiz verip büyüyor zamanla birlikte. Bu süreçte insan kendisi tohumlarını koymasa bile yabancı ot misali gönül bahçesinin toprağına bir şekilde düşmüş olan zalimlik, haset, kıskançlık gibi tohumlardan filizlene otları temizlemesi gerekiyor. Aksi halde bu kötü duygular öylesine gürleşiyor ki; insanın gönül bahçesinde kendisinden başka bir tohumun filizlenmesine izin vermiyor. Bir kanser hücresi gibi sarıyor insanın tüm yüreğini ve zihnini.

İnsan kendi yüreğinde ve kendi zihninde iyi bir bahçıvan olmalı. Gönül toprağını sabırla işlemeli ve bu toprakta hangi tohumların filizlenmesi gerektiğine karar vermeli. Bu toprağı ne susuz bırakmalı ne de suya boğmalı. Çünkü zamanla birlikle geçirdiği değişim bu bahçenin içerisinde ekili olan tohumlardan filizlenen duyguların toplamı olacak. İnsan bunu bilmeli, bunun farkında olmalı ve bu istikamette bahçesini dizayn etmeli. Peki, bu nasıl mümkün olabilir? İnsan nasıl iyi bir bahçıvan gibi gönül toprağını hazırlayıp iyi tohumlar yetiştirebilir? Elbette bunun mümkün olabilmesi için öncelikle iyi bir eğitim alması gerekir. Bireyler ve bireylerin oluşturduğu toplumun iyiliği için eğitim olmazsa olmaz bir şarttır. İyi eğitim almış bir birey gönül bahçesini dizayn edecek iyi bir bahçıvan olma yolunda ilk adımı atmış demektir. Elbette bu kendi başına yeterli değildir. Çünkü her insan bireysel gelişiminde kendisi de çaba göstermelidir. Öncelikle okumalıdır. Kendinden önce yaşamış tüm insanların en büyük mirası kitaplardır. Kitaplarla düşünceler yüzyıllarca öteye yolculuk yapabilir. Okumak insanın kalbindeki ve zihnindeki o gönül bahçesinin toprağını işler, havalandırır, tavına getirir, sular. Okumayan ve öğrenmeyen insanların gönül bahçelerinin toprakları sertleşmiştir, bakımsızlaşmıştır, kurumuştur. Öyle ki böylesi topraklara yeni bir tohum ekmek ve bu tohumu filizlendirmek zorlaşmış ve hatta imkansızlaşmıştır. Kurak çöle benzer bir toprakta iyilik ve merhamet tohumları nasıl filizlenebilir? İnsan okuyarak gönül bahçesinin toprağını işler ve hatta bu bahçenin sınırlarını genişletir. Okumak ve öğrenmek insanın kişisel gelişiminde olmazsa olmaz öğelerdir. Çünkü bu konuda hiçbir zaman yeteri kadar yoktur, olmaz. İnsan hiçbir zaman; “Artık benim bu dünyada okuyacak ve öğrenecek hiçbir şeyim kalmadı.” diyemez. Bu mümkün değildir. Buna inanan insan maalesef tüm algı kanallarını kapatmış bir insandır. Hem kendi bireysel gelişimini durdurmuştur hem de içinde bulunduğu topluma katkı sağlamayı bırakmıştır. Elbette böylesi insanlar da değişir ve dönüşür. Ama bu durumda söz konusu değişim ve dönüşüm negatif yönlü bir değişim ve dönüşüm olacaktır.

Gündelik yaşamımızda yaptığımız her bir eylem zaman içinde yankılanarak büyür ve bizi belli sonuçlara götürür. Meşhur bir söz vardır, denir ki “Roma bir günde kurulmadı.”. İnsan da aynı bu sözün özünde bahsedildiği gibi sahip olduğu sonuçlara bir günde ya da bir anda ulaşmamıştır. Bu bir dizi eylemin bir sonucudur. Kendimden bir örnek vermek isterim bu konuda. Ben uzunca bir süredir fazla kiloları olan bir insanım. Şimdilerde bu duruma obezite ismi veriliyor. Gerçek şu ki ben bir günde şişman bir insan olmadım. En son yediğim öğle yemeği ya da en son yaptığım kahvaltı beni şişman bir insan haline getirmedi. Aynı şekilde nasıl bir günde ya da bir öğünde şişman bir insan olmadımsa bir gün yemek yemeyerek ya da bir öğün atlayarak da fazla kilolarımdan kurtulamam. Bu mümkün değildir. İçinde bulunduğum şişmanlık durumu yalnızca bir sonuçtur ve bu sonuca ulaşmak için için zaman içinde birçok tercih yapmışımdır. Yani öğünlerimde yüksek kalorili yiyecekler tercih etmişimdir, hareketsiz bir yaşamım olmuştur, öğünler dışında abur cubur olarak tabir edilen yüksek kalorili atıştırmalıkları tüketmişimdir. Belki tek başına kilo almak için bu bahsettiklerim o kadar da fazla etkili olmamıştır ama zaman içinde birikerek şu an içinde bulunduğum sonucu doğurmuştur. Yani insanı elbette tek bir sigara kanser ya da KOAH hastası etmez ama yirmi yıl boyunca her gün içtiğiniz iki paket sigara sizi bu hastalıkların pençesine düşürebilir. İşte bu yüzdendir ki şimdiki zamanda yaptığımız her eylem önemlidir ve büyük bir bütünün parçasıdır. Her insanın sahip olduğu değişim ve dönüşümün önemli parçalarıdır bu eylemler. Zaman içinde yankılanır ve yığılarak büyürler.

Biz insanlar zaman çizgisini algılamakta çoğu zaman hataya düşeriz. Sanırız ki zaman yalnızca yaşadığımız andan ibarettir. Halbuki zaman doğumumuzla ölümümüz arasındaki çizgidir bizim için. Bu çizgide geriye doğru gitmek imkansızdır. Her an ileriye doğru sürüklenmekteyiz. Ama bizler sanki ileriye doğru gidiyormuş gibi değil de olduğumuz yerde duruyormuş gibi hissediyoruz. Saatler, günler, haftalar ve hatta aylar geçmiyormuş gibi hissettirirken yılların bir anda geçmiş olduğunu fark etmemiz bu yüzdendir. Kendini yetiştirebilmiş, kendi bireysel yaşamında değişiklikler yapma kudretine sahip insanlar zamanın bu doğrusal hareketinin farkında olan insanlardır. Elbette bu farkındalığa sahip olabilmek içinse emek harcamak gerekir. Nasıl yüreğinin ve zihninin gönül bahçesini işlemek amacıyla iyi bir bahçıvan olabilmek için emek ve çaba harcamak gerekiyorsa bunun için de aynı şekilde emek ve çaba harcamak gerekir. Esasında bunlar birbirinin aynı şeylerdir. İyi bir bahçıvan bununda farkındadır. Çünkü bahçıvan bahçesinde yalnızca güneşli bir gün yaşanmayacağını bilir. Eğer sonbahar mevsimindeyse kış mevsimine ya da kış mevsimindeyse ilk bahar mevsimine hazırlıklar yapar. İnsanda gelecekte karşılaşacağı sonuçlar için hazırlıklar yapmalıdır. İyi sonuçlarla karşılaşmak istiyorsa iyi alışkanlıklar edinmelidir. Esasında hayatımızda çoğu zaman bunu yaşarız. Örneğin hayatımızda hayatımızın istikametini belirleyen sınavlar vardır. Üniversite sınavı bu sınavlara örnek olacak verilebilir. Benim zamanında lise deniliyordu ama şimdi ortaöğretim deniliyor. Bir orta öğretim son sınıf öğrencisini ele alalım. Bu öğrenci eğitim ve öğretim senesinin başında olsun yani eylül ayında. Üniversite sınavı da haziran ayında yapılsın. Bu öğrencinin sınava on ayının olduğunu gösterir. Basit bir matematik hesabıyla on ayın üç yüz gün olduğunu hesap edebiliriz (10 x 30 = 300). Bu üç yüz gün boyunca öğrenci eğer düzenli olarak ders çalışırsa ve günde en azından yirmi soru çözerse bu üç yüz günde altı bin soru eder (300 x 20 =6000). Günde yirmi soru elbette fazla bir zamanını almaz. Ama on ayda altı bin soru oldukça yeterlidir. Bu öğrenci bu alışkanlıkla üniversite sınavında elbette başarı elde edecektir. Ancak günlük rutinlerinden vazgeçmeden yalnızca sınava birkaç hafta kalan yüzlerce soru çözen ya da hiç çözmeyen bir öğrenci sınavda başarılı olamayacaktır. Bu başarısız olma sonucu ise on aylık bir süreci kapsamaktadır. Örneğe sığ bir bakış açısıyla baktığımın elbette farkındayım. Çünkü günümüzde öğrencilerin üniversite sınavına yalnızca on aylık bir sürede değil üç dört sene süren lise hayatları boyunca hazırlandıklarını biliyorum. Bu örneği detaylara takılmadan özünden anlatmak için kullanıyorum. Başarı ya da başarısızlık sonucu bir sürecin sonucudur demek istiyorum.

Uzun lafın kısası insanın gelecekte ne halde olduğu şimdi yaptığı ve yapmaya devam edeceği eylemlerle ilgilidir. Bu eylemlerin bir sonucudur. Bu hayatın önlenemez değişim ve dönüşümüdür. Bundan on yıl sonra daha mı şişman olacağız, daha mı zayıf olacağız; daha mı hasta ya da daha mı sağlıklı olacağız; daha mı fakir ya da daha mı zengin olacağız işte tüm bunları belirleyen şu anki eylemlerimiz, gönül bahçesinde ektiğimiz tohumlardan kaynaklanmaktadır. Elbette hayat denkleminde her şey insanın kontrolünde değildir ve oldukça fazla değişken mevcuttur. Ancak bir insan doğuya doğru yürüyorsa doğudaki yerleşim yerine ulaşır. Doğuya doğru yürüyüp de kuzeydeki bir yerleşim yerine ulaşamaz. Bu durum içinde bulunduğumuz evrenin kuralıdır. Bir tarlaya buğday tohumu ekerseniz buğday hasat edebilirsiniz. Buğday ekip de mısır hasat etmek olmaz. Bu mümkün değildir. Bir bahçeye gül dikerseniz o diktiğiniz fideden gül çıkar, elma çıkmaz. Değinmek istediğim mühim husus şudur ki; hayatın karşı konulamaz değişim ve dönüşümünü kontrol etmek insanın ellerindedir. Nasıl değişeceğimize ve neye dönüşeceğimize karar verebiliriz. Hiçbir şey eskisi gibi kalmaz hayatta.
O hâlde insanın kendisine sorması gereken soru şudur: Bugün gönül bahçemde ne yaptım? Hangi tohumu ektim, hangisini söküp attım, hangisine bilmeden can suyu verdim? Çünkü çoğu zaman kötülükler bilinçli tercihlerden değil, ihmalden beslenir. İnsan zalim olmayı planlayarak değil, merhameti ihmal ederek zalimleşir. İyilikten vazgeçtiği için değil, iyiliği ertelediği için sertleşir. Gönül bahçesi de böyledir; bakılmadığında kendi hâline bırakıldığında, en hızlı büyüyen şey ne yazık ki yabani otlardır. İnsan çoğu zaman “Ben kötü biri değilim.” diyerek kendisini temize çıkarır. Oysa mesele kötü olmak ya da iyi olmak değildir. Mesele, ne yönde değiştiğimizdir. Çünkü değişim durağan değildir; ya iyiliğe doğru akar ya da kötülüğe. Yerinde saymak diye bir şey yoktur. İnsan farkında olmadan ya merhameti büyütür ya da hoyratlığı. Ya sabrı çoğaltır ya da öfkeyi ve bu çoğalış, zamanla insanın karakteri olur. Bir gün dönüp aynaya baktığında gördüğü şey artık tek tek eylemlerinin toplamı değil, onların oluşturduğu alışkanlıklar ve alışkanlıkların inşa ettiği bir kişiliktir. İşte bu yüzden küçük şeyler önemlidir. Bugün okunan birkaç sayfa, bugün edilen içten bir dua, bugün tutulmuş bir öfke, bugün vazgeçilmiş bir kötülük. Bunların hiçbiri tek başına hayatı değiştirmez gibi görünür. Ama zaman, küçük şeyleri büyütmekte ustadır. Nasıl ki ihmal edilen küçük alışkanlıklar insanı fark ettirmeden yanlış bir sona sürüklüyorsa, iyi niyetle yapılan küçük eylemler de insanı yavaş yavaş doğru bir yere taşır. Zaman kimseye torpil geçmez; ne iyiliği unutur ne kötülüğü. Her şeyi biriktirir, saklar ve günü geldiğinde önümüze koyar.

İnsan, gelecekte karşılaşacağı hayatın mimarıdır ama çoğu zaman bunun farkında değildir. Bugün attığı adımın yarın hangi kapıya çıkacağını düşünmez. Oysa hayat, rastgele açılan kapıların toplamı değildir. Hayat, hangi yöne yürüdüğümüzün sonucudur. İnsanın kader diye adlandırdığı pek çok şey, aslında uzun zamana yayılmış tercihlerinin sessiz sonucudur. Bu yüzden insan geleceğini merak ediyorsa, bugünkü hâline bakmalıdır. Çünkü yarın, bugünün büyümüş hâlidir. Değişimden kaçmak mümkün değildir. Zaman akacak, dünya dönecek, insan yaşlanacak. Ama insanın nasıl bir insana dönüşeceği hâlâ kendi iradesindedir. Gönül bahçesi her gün yeniden ekilir; farkında olsak da olmasak da. Mesele, bahçeyi kaderine terk etmek mi, yoksa eline küreği alıp sorumluluk almak mı istediğimizdir. Çünkü insan, eninde sonunda ektiğini biçer. Hiçbir hasat, tohumu ektiğimiz günü unutturmaz. Hiçbir şey eskisi gibi kalmaz hayatta. Ama insan isterse, değişimin yönünü belirleyebilir.

Şimdi insan neye dönüşeceğine karar vermeli; Franz Kafka’nın meşhur eserindeki Gregor Samsa gibi bir böceğe mi yoksa Victor Hugo’nun meşhur eserindeki Jean Valjean’nın dönüştüğü kendi kurtuluşunu başkalarının hayatını güzelleştirerek arayan bir insana mı?

Paylaş:
4 Beğeni
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (2)

5.0

100% (2)

Neye dönüşmek Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Neye dönüşmek yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
NEYE DÖNÜŞMEK yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL