Hatalarımı düzelten kimse uşağım bile olsa efendim olur. -- goethe
Şadiye gürbüz(zaralıcan
Şadiye gürbüz(zaralıcan
@sadiye-gurbuz-zaralican

Kırmızı kapı…

11 Mart 2025 Salı
Yorum

Kırmızı kapı…

( 1 kişi )

1

Yorum

2

Beğeni

5,0

Puan

111

Okunma

Kırmızı kapı…





Biz kadınlığa doğar doğmaz sanki günahlara kitlenmişiz. Sezen Aksu’nun bir şarkısında dediği gibi "Hiç birimiz mahzun değiliz" .Halk söylemiyle kötüye çıkmış adımız . Özelikle iki bacak arası ritimlerim o adamların diline, bu kadar güzel işlemişken.Tekrar iyiye anılması biraz zor gibi görünüyordu.
Giriş, sonuç ve netice ben olunca yazılacaklar ( akli) bir engel vardı. Ve üstüme yıkılan suçların birçoğunu hak ediyorum. Şunun şurasında özel bir kadınım beden hikâyeler serisi sonrası gittikçe küçülen itibarsızlaşan kimlikleyim.


Genel toplum gözlemlemesi ile yaşayışın iyi ve kötü tanımına göre "Yaşayan bilir "derler ya! Bu boyası kırmızı olan kapının içe dağılan odalarının keşke bir dili olsa da. Bazılarına elimin, gözlerimin sakarlığı bulaştı ve benim neyi nasıl yaşadığımı söyleyebilseydi.
Dile kolay on iki yıl bozuk bir tartıya çıkıp hep aynı kilo ve boyda renklerin mora çalan bedenin iyileşmeye yakın boğuk bir sarıya dönüşmesi ise ayrı bir dengesizliktir.. nitekim erkek koyundan diğer erkeğin koynuna dudaklarımın arasında keyifli bir ıslık çalarak geçmedi.
Pis suların altına tutulan vücudumun her bir karesi çürümüşlük kokuyordu. O kokuşmuşluğun zaman zaman yerini temiz olacağına inandığım bir şeylere bırakma çaba oldu ise devamı gelmedi.
Mesela işletmenin sürekli çamaşır makinesi çarşaf, yatak ve külot yıkamaya başı dönerdi. Herkesin görevi durum müteradif yatağın bir köşesini benimseyen kâğıt peçetenin bedensel işçiliğe verdiği o göstermelik temizlik buna dâhildi.
Independent dağlar gibi küfür dil yükselip alçaldığı yerin en değerli şimdilik bir parçasıyım . Ücretini peşin ödeyen kısaca sevişme anında. Cümlelerin kendisi ile savaşmalarına komutanlık eden;Her kim varsa elinde ki silahları yere bırakmalıydı. Bir var ki bana yere çömelip boş kovan toplamayacak değil hedefine vuruşunu iyi yapan adam lazımdı.
Bir nevi kendime musallat olmuş kadına erkeğe özel olayına saplantılıyım. Sevişmenin en iyisi nasıl olur, pratiğe dökme konusunu duvarda ki ayna en iyi yardımcımdı.Onu karşıma alıp konuştuğumu anlatsam çok abartmış olmam her hale de. Bolca dokunuşa açık bedenim ve asırlık bir ağacın gölgesine sığınmış, ciddiye aldığım bir işim vardı.
dünyası ile savaşmanın süresi bazen engeli engelle kapatan ruh hali ile olurdu …Yan odanın sararmış duvarlarına içini döken sesleri hafif bile duyardım. O sesleri dudaklarının üzerinde yuvarlamaya çalışan yirmilik dişi çıkmış bir kız... Uzaktan gözlemlemeye çalışan birine göre Ticari kafası iyi çalışıyor gibiydi. Adamlara kadınlık hazzı veren o sevişecek saatleri kendi belirliyor ve arka planda bir (pezonun) varlığını gizlercesine suskundu. Bir başkası diğer başkası o kadar çok ki ne olur olsun kodunda unutkan her konuştuğuna da.


Her er kadın gibi çarşı pazar gezinmeyi seven biriyim. nitekim elbisenin altına ince çorap giyeceğimi ve hangi çantanın kola takılacağını hiç bilemedim. Kollarımın takılan diğer işte o kolların sayısını ben bile hatırlayamıyorum.
Her gün aynı saatte kırmızı kapı evin önüne sırlanan adamların bayramlık almaya giden çocuk mu? Yoksa siftahsız erik ağacının dibine abananı mı? Sorarsanız… Vallahi işime makam mevki belirlemeden ve yaş, diş taramasına gerek duymadan işleri bittikten sonra kalçalarına indirdiğim tekmenin sesini sadece duyabiliyordum.
Bu sabaha, yine kırmızı kapı aralığına bir mektubu elime tutturan kapı görevlisi Celil’in suratı ateşe karşı unutulmuş plastik leğen gibi usul usul eriyip ve siyah bir kül halini almıştı. Her seferinde bu adam, bana gelen mektubu hüzünlü bir yüz ifade ile uzatmasına çok anlam vermiyordum. Desem ki mektubun üzerinde kırmızı bir mühürle " er mektubu görülmüştür "mührü de yok idi; daha önce açıp okumuş olabilir mi? desem
Çünkü postacı ile aralarında ki diyaloğu o kadar kısa tutmuş ve mektubu avuçlarıma bırakma süresinden çokça azdı.
Boş bir koltuk bulup kalbi bir hürmetle gelen mektubu okumaya geçmem sonrasına boyaları akıtılmış yüzüme bakılmamasına herkes alışkındı. Bu günlerce devam ederdi. Kimse hayalet gibi evin içinde dolaşmama da ses çıkarmıyordu. Ben fikrimce bunun adı geber acılarınla davranışıydı…
Bizim avrat evinin kural koyucusu, meme uçları paslanmış kadınları geri hizmet alırken. Benim uykularımın abartısız geceden elli bin sefer bölünüp sonrasına toplaştırıyordu. .ya ben ise mahallenin yaramaz çocuklarının şaka olsun diye kıçına tenekeler bağlanmış bir kedi bazen de aldığı nefesin yedi ceddine söven bir kadın oluyordum
.İki bacağım açmak yerine birbirine yaslayıp bacaklarımı, acaba keyif aldığım şeyler yok muydu,?İçime düşen hüznün değiştiği vakitleri ben bile sözle dokunuşla açığa vuramazdım.

Daha dün orta yaşlarında göbeği et toplamış bir adam ilişti bedenime her ne kadar onun dudakta öpüş öpüşe gelemesem de adam bir ara çenemi sımsıkı kavrayıp öpmek istedi. Dedim ki garibim kim bilir eşi belki de hiç öpüşmeye gelememiş de olabilir diye olsun be her şeyin bir ilki vardır sert bir hareketle yapıştım adamın dudaklarına.Sonrası çok fenaydı. öpüştüğüm ağanın ağzı bildiğimiz tahin helvası kokuyordu .
ooy duman tutmaya beni o koku beni alıp bir anıma ve ayak basmaya korktuğum memleketime götürdü.
Evet bir gün babam ayakları yaralı ineğimizi satmak için ilçeye giderken . Yükten hafif bir kız çocuğu olduğum için bana "kızım hadi sende gel "demişti.
Başka bir şehrin kokusu yeni gelene o kadar güzel gelir ki bir an unutursun çiçek açan dağları ve akan küçük dereleri yaşadığın bilindik alanı geride bıraktıkça aldığın nefesin fiyattı kalitesi artardı.
Kasabanın Sokakları kup kuru ve temiz, evlerin içinde yaşayanların yerinde olma hayalini oracıkta kurumuştum. Hayalin bir parçasını ceplerime; bir parçasını başka bir güne hatırlatsın kendine ve benimde öyle olmuştu.
Babamın kasabaya satmak için getirdiği uyuz inek satılma şansı sıfır olduğundan dolayı da. Sadece canım sıcak ekmek arasında eriyen tahin helvası istemişti. Alırısız diye diye babam beni bizim evin kapısının önünde soluklandırmıştı.
Her günün sahnesi aynı yan rol alanları da her yerden seçilmiştir . mesela tahta kayık ustası bir adamın beni bedenine koca koca çivilerle çaktığı fantezisinin karşısında önce çok korkutmuştu. sonra sen tahta ol çiviyi ben çakayım dediğimde ise usta hemen kabul etti ve onun bedeni yüzlerce çivi çaktığımın keyfini şimdi hatırlarken bile gülüyorum..

Dünya nimetlerine kırklanan adamların olduğunu söylesem hadi canım olur mu? öyle şey duyar gibiyim evet Gül kolonyası ayak kokusuna iyi gelindiğini söyleyen bir partnerim bile olmuştu. adamın tövbe iteklediği dilen yarım saat sonra konuştukları itliğin daniskası şeylerdi başı dönene kadar devam ederim gelindik "vol" ün bolluğuna
Her yıl avrat evinde iş kalitesini artırdığına kadına bir ödül verilme geleneği vardı. ne Doğrusu kura da benim adım çıktımı? kendini bir hafta kayıp etmem söylenince direk onu aradım. Yüzümün ortasına devrilen bir hüzün ile bulunduğum avrat evinin o kırmızı boyası parçalanmış kapısını peşim sıra çekip el şakasına hiç gelmeyen dağların zirvelerini selamlamıştım.
Bir tek muhatabım olan gece yağan kar tanelerinin orta yerine gömdüm; el ayak seslerimi Ve bir ara demir bir yumruk tam göğsüm üzerine inip kalktığını hissettim. Sonra saçlarımı başımın üzerine yığıp o kırmızı kalem ile sabitlemiş, Işık hizam ben ötesi yerler gidip gelirken uçuş uçuş olan rüzgâra, köz olmaya yakın ateşlere karıştım.
Düşünce savaşımın ne vakte biteceğine bilmezken o küslüğüm evrenin bir başına kalış saatlerine denk gelmişti. Dudağım göçünü zayıf bir katıra yükleyen üşüyen el ayaklarım rüzgâr ile gülüp dalaşmaktaydı.
Yüreğimin hiç adamlar ve dev lokmalarına yenik düşmüş gibi çöp kovaları dışına dışlanan çöplere benzetiyorum. Asıl kafa karışıklığı neden olan koku ve benimle bir sebebiyet nedenini, arayacak olursam. İçimin kirliliği ya bir yok oluş yâda varoluş görünüyordu. Kıpkızıl bir duvar boşluğunu yaslanmış bedenim ve bana ait olan kirlenmişliği alıp sonra zihnimde olması gereken yere bırakmakla az biraz nefes alır gibi oldum.Tükenmişliği doğaya bırakılan yılkı atları gibi kendi üzerime doğru sürdüğümde ise korkup bir kenara kaçamıyorum. Tam tersine celallenip üzerime üzerime yürüyorum. Dilimden dökülen, cümleleri tekrarını gezinip hatamın nerede olduğunu en azından birazın düzeltme çabası işime yarasın istiyorum.
Bembeyaz karların üzerinde Hem yürüyor; hemde onu yatağın sağ tarafıyla bıraktığım gözümün önünde tekrar tekrar canlanıyordu. Evet, onun koynundan çıktığım an itibarı ile tektim. Aslında korkmak kavramı bana itici geliyordu gel Diyemedim dilimin ucuna takılmış bir sus kilidi vardı. Nasıl bir cümle kullansan açılır; demek yerine en kolay yolu seçmiş, anahtarı bilinmeye bir yerden unutulmuş arayıp o anahtarı bulmamaya kendimi ikna edemiyorum. Saatler önce hafif nemli dudakların dudağımda bıraktığı ize tiksinen o parmak uçlarımla dokunup geri çekiliyorum. Sevişmenin güzelliğini yüzüme gözüme bu sefer çirkince bulaştırmış O adamın bedenine acemi bir ressamın boyaladığı beyaz tuvale benzer tırnak, kan izler bırakmıştım.
Bazen oyuna kendini iyi kaptırmış bir çocuktum. Düşüme sebebimi milyon nedene bağlıyken biraz ağlayıp sonra sıcak bir cümle duyma isteği gelip gitti fakat Hiçbir şey olmamış gibi katıla katıla gülüyorum da.
Ve kendi düşüşüme bir adım ileriye gitsem soğuğa yâda canlı kalmayı başaran başka bir canlıya yem olacaktım. Yani kendi yokluğumu hazırlayan ben bu sefer nasıl bir çözüm bulup az önce kalmaktan rahatsız olduğum can evine geri dönecektim. Onun tam tersi ben buz bir şatonun şimdilik en mühim karaları alıp veren ana kraliçesiydim. Ve çıkıp karşı cinse beni eksik bıraktığı yerleri tek tek işaret edip haddini bildirmem lazımdı. Yoksa kalp makamım kırık olarak tarih sayfalarında yerini alacaktı. Boyumun göğe kısaldığı saatler çok erken de olabilir ona geç kalmışda olabilirdim. Ufak bir can evi yüreğim ocakta yanmaktan şikâyetti hiç olmayan bir ateş yanıyor. Suyun buhar ile yarısı göğe yarısını bardağın içine saklanıyordu. Aramızda ki mesafeleri bir karışa indirmişiz bir parçamız bir birinde kalırken; diğerini hazırlanmakta. Dişlek bir arzunun seyrinde gözler ışıl ışıldı. Ben artık kumaşlardan bir araya gelen o bez bebek; o ise tahta parçalarından kopup gelen iskemle, masaydı.
Gittikçe uzaklaştığım bir hissin aynen su ile ağzını çalkalayan bir değirmen taşına dönüştü… Aklıma buğday tanesinin iç içe tozlaşmasına nasıl rızalık gösterdiğine izlemek kaldı.Aşk konusunda çok cesaretli sayılmam ve annemin en hünersiz kızıyım. Sandığıma koyacak çeyizliklerimi, bekleye bekleye sarartmış kimini de gözden çıkarmış biriyim. Bir erkeğin beni güzelliğe odaklandıracağı yerleri kendime saklayıp aah! İşte kör olası o kadınlığımı baş göz etme vaktini kaçırmamalıyım da...
Onun çıplak bedeni ile gülüşüne bir borcum kabarmamasına şahitlik edecek bir yerdeyiz. Pencerenin kibar ışıklara teslim saatleri kuş sesleri bulundukları dalları işkâl etmiş ve çok uzaklardan çocuk sesleri ,renkli gülüşleri duyuyorum . İki nefesin büyüttüğü tek kalpleyiz, hafif kirpik uçlarında uyanma telaşı başlayınca; Oda bende kim kimi unuttuğu yerde bulabileceği düşüncesi ile yüzümü birbirimizin yüzüne çevirdik.
Ve sonrası daha güzel bir hareketle yatağın içinde kadınlık kokan bedenimi kol kuvveti ile bir hamlede üzerine toplamıştı. Bir iki dokunuşun sonrası uzun bir ip köprünün üzerindeyiz ve bunun adı var olanın yanında hak ettiğimiz bir sevgi biçimiydi. İşte yatağın sıcaklığı bedenimin zayıflığı ile daha mücadele edemediğini anlayınca geri dönüp tekrar ten sıcaklığı kalbimi hızla yumrukladı. Kırğınlıklarımın üstünü örten bir bez parçası önce siyahtan sonra kırmızıya dönüştü ve benim sevişmelerimin inançların dışına atıldığını görmem iyi olmuştu. Doğal taşların arasında seçilip işlenmiş ve becerikli bir kadının hangi erkek ret eder ki. Verimli toprakların sahibi oluşunu beden dili ile o kadar güzel anlata biliyordu ki kaç sefer kapaklansam onun bedenine o kadar kendimle barışıp geri dönüyordum. Onun bu dakika kadınlığımı kırmızıdan alıp mora teslim etmiştim. Biz burada kocaman bir aşk ülkesini kurup idare etmişken; Çocukluğumuzun alışık olduğu yerlerde sevenlerin birbirlerine dokunmalarının halen bilindik mi? bahanesi çeşme suyu olan sevdaları düşündükçe daha çok sarılıyorum sıcaklığını emrime sunan bu adama da. Uykunun diğer hali ölümün her an geleceğini düşündükçe nefesime itaat şekilim değişiyor kalp atışım sakar bir insana dönüyor ve kendine gülenleri görüp yüzünü önüne döküp susuyor. Birinin ayak sesleri kaçan uykunun sebebi iken birinin de ayak sesleri sevinç nedeni olabiliyor.Kahve kokusu onun ayak sesleri yatağın içinden çıkıp mutfağa doğru gitmem sebep oldu.
Yine sevişmelerinin az buçuk gerisinde geliyor gibi yapıp yanaktan ısırıklar alıp elleri kalçalarımın üzerinde geziniyordu bense gülüşü kahve keyfine bağlayıp orada bir ömür kalmasını diliyordum.
Yüzünün şehrinde karanlık sokaklar ışıklık vitrinler kadar gözlerinde iki mavi gökyüzü yatıyordu. Şansına iyi bir hatun olmanın keyfini yaşıyorum. Nitekim kuşkanatlarım ve demir icatlarım yoktu. O gökyüzünün içinde gözlerimi görebiliyordum. Onunda benim gibi gidebilecek bir yeri kalmıştı işte bizi birbirine böyle sevgi ile tüketip biriktiren şey buydu. .
Saçlarımın arasında dik başlı bir kartalı andıran kırmızı kalemin artık usulca kâğıt üzerine şekillenecek o ben resmine iade edilmesi gerekiyordu. Zaten bir kadının sevişmeye hazır olduğunu gösteren özeliklerin başında tepesine topladığı saçlarının üzerinde ki toka ve kalemi sertçe masanın üzerine koyması olduğunu bu sefer bende patrikten uygulamaya geçirmiştim.
Yatağın içene gömülen bedenimizin son çalışır duruma getiren dokunuşları yapıp buradan bir deri bir kemik hislerle ayrılmamızın vaktiydi. Üstümüzü giyinip bize emanet verilen bu can evini aldığımız gibi bırakmamızın sonrası yemek masasının biriken renk renk boya kalemlerin arasında sadece kırmızı kalemi alıp tekrar sarı saçlarımın arasına sakladım. Ve dağların böğrüne serilen karın eşliğinden sessizliği aşkı bu seferlik geride bırakmaya hem üzülüyoruz hemde olsun bunları yaşamayacaklarımızın başı gözü sadakası deyip bir hayali keyifli yüz ifademizle kalmıştık ….

Paylaş
Beğenenler
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 

Topluluk Puanları (1)

5.0

100% (1)

Kırmızı kapı… Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Kırmızı kapı… yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Kırmızı kapı… yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
turgaykurtulus
turgaykurtulus, @turgaykurtulus
11.3.2025 17:53:02
5 puan verdi
Kalemin o kadar cesur ve sarsıcı ki okurken insanın içi titriyor. Kırmızı kapı metaforuyla anlattığın dünya, hem acı hem de çok gerçek. Kadınlığın, toplumun dayattıkları ve özgürlüğe duyulan özlem satırlarında ilmek ilmek işlenmiş. Her kelimenin altı dolu, her cümlede bir isyan var. Gunun yazısı olarak görmek isterim. Kalemine sağlık!

© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ