1
Yorum
4
Beğeni
5,0
Puan
174
Okunma
Bulunduğum şehrin biraz yükseklerinde, otele varır varmaz üzerimdeki o adama ait bütün kokuyu suyun altına tutmam, en çok sol yanımı acıtmıştı. Ama biliyordum ki suyun götürdüğü kokunun ardında yüreğimde bıraktığı izler bir ömür silinmeyecekti. Bunun hesabını el azıda şimdi kendime bir bir ödüyordum.
Bu konuyla ve başka meselelerle ilgili çok sorgulandım. “Neden bu kadar hızlı hareket ettin? Uğradığın mağduriyete neden sessiz kaldın?” dediler. Hadi, benim hatalarımı düzayak bir eve geçiş gibi düşünelim, peki ya karşımdakinin hiç mi günahı yoktu?
En içsel değerlendirmeye gelince, kuru bir çölü andıran bedenim, onunla göz göze geldiği anda şehvetle uyanmış, fakat bu yanıt bulamayışımı kimseye anlatamamıştım.
Sırtım temiz bir yatakla buluştuğunda, onun dün gece tren hızıyla yarışan hareketleri gözlerimin önüne bir bir sıralandı. Dokunuşlarının verdiği hazla ıslanmış kırmızı iç çamaşırımın ter birikintisi bacaklarımı sıyırıp geçerken, göğüs uçlarımın onun parmakları arasında kaybolmasına bile kızamıyordum. İsteklerine hâkim bir adam, yapması gerekeni yapmış ve bu kadar isteksizliğe baş eğen organlarımı harekete geçirmişti.
Dudaklarını kirleten şarap, benim dudaklarımdaki şarap kirliliğiyle birleşince, üzüm tanelerine şükür duası ediyordu. Alan ve veren gözün içinde kaybolmuştu; kısaca, sevişme anında kimsenin hakkı gasp edilmemişti. Hem şeytan hem de masumiyet kazanmıştı.
Yüzümün çehresinde gezinen o büyük hazzı yaşarken, o an birileri gelip beni bende alacak diye saklanıyordum. Bütün bedenimi uçurumlardan yuvarlayıp geri kalan süremi yaşamaya ve yaşatmaya göre şekillendiriyordum.
Ondan önceki geceden kalan hemen hemen her şeyi beynimden silip atan şey, kapıdaki cılız tıkırtı oldu. Üzerimdeki kirli beyaz bornozun savruk eteklerini toparlayarak kapıya doğru yürüdüğümde, aklıma gelenin başıma geleceği korkusuna kapıldım. Gözlerim bekleyiş içinde bir cellattı; evet, onun benden önceki parçalanmış hayatını idam etmesine yakın bir yerdeydim. “Yapma bunu ona,” diye iç sesimin yükseldiğini duyuyordum.
Suyun varlığına inanan biri, yağmur damlasına da sabır göstermeliydi. Kapının öteki yüzünde duran kişiyi merak etmemi bir sonlandırmalıydım. Tekrar tekrar üzerimdeki bornozun etek boyunu düzelterek kapıyı ardına kadar açtım.
O da ne! Karşımda havada asılı duran bir beden parçası yoktu. Kapının boşluğuna çağırılmam, sanki komşu çocuklarının çalıp kaçtıkları kapı ziline benziyordu. Belki de kapının çalındığını sadece beynimde kurgulamıştım.
Kapıyı kapatıp tren hayalimi bıraktığım yere dönmeden önce pencerenin kenarına gelip şehri izledim. Bu kez göğüslerimi bedenimin altına toplayıp yüzükoyun yatağa uzandım.
Odanın penceresi yarı açıktı. Hafif bir rüzgâr, odanın içinde duran nesnelerle oynuyordu; kimi devriliyor, kimi ise uzunca bir hışırtıyla yerinde kalıyordu.
Artık kaderime razı gelmiş, avuçlarımda kalan son parayla bu otel odasına ve sessizliğin kıt kanaat geçindiği bu şehre tek geceliğine misafir oluşuma şaşırıyordum.
Loş ışıkların göğsüne yaslanan gölgeme dönüp baktığımda, hatamla baş başa kalmıştım. Küfürlü seslerin arasında, bu gece suyun kokuyu götürdüğüne inanmış bir şekilde lavaboya gidip gelip ellerimi ve yüzümü yıkıyordum. Ruh hâlim bazen farklı tepkiler veriyor, bazen de çıldırma noktasına geliyordum. Onun öptüğü her yeri, bedenimden kazıyıp toz hâline getirmek sadece bana özgü bir ritüeldi.
Yüreğim, yüksek elektrik akımına kapılmış gibi kaskatıydı. Çirkin bir ses tonuyla gözyaşlarıma gömülmem, uzun uzun kapanmak üzere olan gözlerime molalar veriyordu.
Çünkü ben, arzularına iki mum yakıp karşısına oturmuş bir kadınım ve bir de kadehine kadeh tokuşturmuştum. Ama hayır, bu kadarı bana fazla gelmişti. Göz hakkımı çiğ çiğ yedirmiştim ona…
Peki, o kadar güzel başlayan aşkımıza sonra ne olmuştu? İsteye isteye bu şehrin üşüyen yanlarına gözlerimi kurban mı vermiştim, yoksa kalbimde bir eksik pay bırakmanın nazikliğine mi kapılmıştım, bilemiyorum. Kalbe yol tarifi hep uçurumların kenarına çıkıyorsa, içine doğmayan mutluluk hiçbir işe yaramayacaktı.
Sokakların asıl sahibi ayaklarımı kırıp, ıssızlığıma oturmam gerektiğine öyle böyle değil, ikna etmişti beni. Değişen bir ana karaktere yeni bir kişilik oluşturmak gibiydi yaşadıklarım.
Acaba o da benim gibi bir otel odasında, nemli havayı soluyor muydu? Tütün saran elleri göğsüne mi, yoksa başının altına mı koymuştu?
Özgürlüğüne yeni kavuşmuş bir adamın bedenimi görmesi, bana çürümüşlük hissi veriyordu ve bu bana yapılan büyük bir haksızlıktı. Bir an, kapının önceki çalınışında gelenin o olduğunu düşündüm. Eğer o olsaydı ne yapardım? İnan ki şu durumda, yetersiz bir algı içinde olup susardım belki de…
Sabahın ilk ışıkları, pasaklı geceyi ötelere iterken, araç sesleri insanların seslerine karışıp bir koro oluşturuyordu. Bütün gece uyumamak için direnen gözlerim ve bedenim çok halsizdi. Ayağa kalksam, kesin kendi gövdemin üzerine devrilirdim.
Özlem duyduğum bir evim ve hayatım varlığı gelince aklıma. Odanın içi nefesimi tüketen bir havasızlık ve sonrası sonrasına yaptıklarım cesaret isteyen hareketlerdi. Uslu bir çocuk gibi eşyalarımı toparlayıp dışarı çıktım.
Kendime verdiğim ödül, hayatımda hiç görmediğim bir adam ve bu şehir oldu. Kimsesizlik, beni bambaşka bir tarafa çekiyordu. Tren garına yürürken içimdeki korkunun adı, onun beni bulmasıydı.
Bir bilet kestirip tenha bir lokantanın kapısından içeri girdim. Buram buram yemek kokan lokantada, garsona mercimek çorbası sipariş verdim.
Garson çorbayı masaya bırakıp hızla uzaklaşırken, dün geceden beri aç olduğumu fark ettim. Trenin hareket saatine yarım saat vardı. İçimde insani duyguların hâlâ var olup olmadığını sorgularken, garın içinde onu arıyordum.
Ve nihayet, aynı kompartımanı almanın sevinciyle trene bindim. Ama bu kez yalnızdım. Onu bu koca trenin içinde nasıl bulabilirdim? Ya kendine başka bir yol arkadaşı bulmuşsa?
Ufak bir suç işlemiş ve cezası yalnızlık olarak verilmiş bir çocuktum. Kalbim fırlayıp uçurumlardan yuvarlanıyor, savunmasız ağlamak istiyordum.
Oysa bu yolculuğu beraber yapacaktık… Ama o, bana ihanet etmişti. Hikâyemizi üzerime yıkıp, kendisini geri çekmişti…
23-02-2025
İST
ZARALICAN
5.0
100% (2)