- 36 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
-DARBECİ ZİHNİYET ARAMIZDA MI?-(5)
“İnsan bilmediğinin düşmanıdır” sözü meşhurdur. Bir yönüyle alırsak bilgi sonsuzdur. Ummanda bir damladır halbuki insan teki. Kapladığı alan bellidir. Düşmanlık tabir edilen bilmediğimizle ve nice meçhullerle aramızdaki mesafeyi tayin edecektir.
Masal ve fabl tarihi meşhur bir örneği kaydetmektedir bu konu etrafında. Samet Behrengi’nin “Küçük Karabalık” masalının karabalığı büyüklerinin sözünü, nasihatlerini dinlemez. Yeryüzünü tanımak tecessüsüyle çayları, nehirleri, denizleri görmek oradan da okyanusa açılmak ister. Açılır da. Bilgi ve hakikat evrenine doğru kulaç attıkça kutlu mücadelesi bir karabatağın midesinde son bulacaktır ne hazin ki. Gerçi bir mücadeleyle elindeki kama sayesinde canavarı alt eder, yaşama veda eder karabatak baba, fakat küçük dostumuzdan da haber alınmaz bir daha. Oysa ailesinin bilge yaşlılarını dinlese küçücük deresinde mutlu mutlu yüzecekti bir yaşam boyu. Ne karnı ağrıyacaktı ne başı hani.
Behrengi ustada ne yazık ki Şahlık İran’ında siyasi, toplumsal, kültürel çizgide devrimci bir mücadelenin güzel insanlarından biridir. Ne yazık ki yaşamı genç çağında sona erdirilir. Katledilir açıkçası. Bir nehrin yatağında bulunacaktır cesedi. O da “arı kovanına çomak sokmasa” tatlı tatlı hikayeler anlatarak uzun bir ömür sürmez miydi acaba? Ve dahi bir köy okulunda müfredat çizgisinde çocuklara bir şeyler verir, vazifesini yapmanın huzuru içerisinde yaşar giderdi.
Şu kadar ki yeryüzünde türlü sorunlar, haksızlıklar, adaletsizlikler de var. Öyle ki günde gelir bunlarla mücadele etmek, çare bulmak, dertlere deva olmak, daha iyiyi aramak, dünyayı daha yaşanır kılmakta bir kutlu dava olur insanoğluna. Ahlaki, manevi, hukuki değerlerin tesis edilmesi, geliştirilmesi bunu zaruri de kılar. O halde bilmediğinin düşmanı olmak etik dışı değil midir? Adalet duygusunu incitmez mi? Vicdanları sarsmaz mı?
Oysa insan varlığı çok kez siyasi, ideolojik nedenlerle, kültürel etmenlerle çerçeveyi daraltmakta, at gözlüğünü güneş ya da okuma gözlüğüne yeğlemekte, bu davranışını egosuna yedirmekte, haklı ve meşru kılmakta. Aksi yönde hiçbir beis görmemekte, yeis duymamakta. Bunu doğal ve anlaşılır kılan hatta ahlak dışı kılmayan temel bir husus kafa yapısıdır ki her insanda kendi bütünlüğünü tesis eden bakış açısı dediğimiz hadisedir. Belirli bir noktadan, açıdan bakılır. Durduğumuz yer önem kazanır.
Konumuz bağlamında bir önceki bölümde arz ettiğim şekilde Demokrat parti döneminden yirmi yedi Mayıs ve sonrasına bakanlar var ki, onlar nesiller boyu müdahalede meşruiyet görürler, Menderes ve arkadaşlarının karşılaştığı halleri temelde makul karşılarlar, idamlar olmamalıydı, geleceğe negatif bir miras bıraktığı muhakkak derler. Buna karşın darbe ve Yassıada sürecini temel alan toplum kesimleri DP dönemine genel olarak müspet bakan, o denli sorgulamayan bir çizgide ilerlerler. Ancak bu halleri saflaştırmakta bizi feci şekilde yanıltacaktır.
Tam da bu noktada önemli bir hususun altını özellikle çizmek isterim. Soralım mı? Yirmi altı mayıs bin dokuz yüz altmış günü toplumumuzda nasıl bir iç siyaset algısı vardır? On sekiz eylül bin dokuz yüz altmış bir tarihinde bu algı nasıldır acaba? Derinlemesine farklı olacağı o kadar açık ki. Demem şu ki darbe öncesinde varılan noktada zamanın hükumetini olumsuz nazarlarla süzerken askeri mahkeme ve idamları müteakip bakış açısı hükumet lehine muhalefet ve darbeciler aleyhine dönenlerde olmadı mı acaba? Efendim olduğu müdahale olmalıydı idamlar olmamalıydı söylemlerinden de belli değil mi? Duygusal bir yapımız vardır. Olaylar cereyan ederken sıcağı sıcağına ayrı bakarız, olduktan sonra apayrı.
Halbuki elli yedi altmış arası siyaset ve toplum düzenimizde yaşadığımız gerilimle müdahale sonrası yaşadığımız bambaşka gerginliklerin, tazyiklerin toplumumuzu tepeden tırnağa sarstığı muhakkaktır. Öncesiyle sonrasıyla sürecin bugüne kadar yankılanan, dalgalanan travmatik neticeleri ise kuşkusuzdur. Bu durum yakın tarihimizin olgular, süreçler üzerinden objektif olarak değerlendirilmesini zorlaştırmaktadır haliyle. Bir askeri mahkemede kişilerin özel yaşantısına kadar inilmesi bu husus üzerinde temel bir etmendir. Sosyal psikolojiyi derinden etkilemektedir.
Bütün bu tatavanın Menderes merhumu toplumun gözünden düşürmek gayesiyle tertip edildiği kuşkusuzdur. Buna mukabil “Bebek Davası” üzerinden girilmiştir konuya. Bugün bile pek çok insan bebek, köpek derken astılar adamları dediğinde bu psikolojik hali görmemek mümkün mü? Evet beraat ile sonuçlanmış davalardır bunlar. Yassıada’nın ısınma hareketleri bir nevi. Bu tip davalarla kimse ceza almamaktadır. Toplum kesimleri ise ıstıraba gömülmektedir doğallıkla. Bir zina davasıyla müdahale ve muhakeme süreci meşru kılınmak istenmektedir. Düşünsenize Kemalist, laik bir sistemde başvekil Şeriata göre yargılanmakta adeta. Şimdi kargalar gülmez mi buna? “Bebek Davası”nın şahsen bende uyandırdığı intibadır bu.
Başbakan Menderes’in bir dönem beraber olduğu, mahkemede tanıklığına da başvurulan sanatçı Ayhan Aydan’ın mahkeme salonunu sevk ettiği, devamında halka halka tüm topluma, halka yayılacak olan derin bir şaşkınlık hali olmalı. Öyle ya artık başvekil konumunda olmayan, bir darbeyle iktidardan uzaklaştırılmış ve bir askeri mahkemede yargılanmakta olan birinden söz ediyoruz. Ne ki Ayhan hanımın sevdim hakim bey siz sevgi nedir bilir misiniz, aşık oldum ben siz aşk nedir bilir misiniz sözleri hakimin suratında tokat gibi patlamaz mı acaba? Üstüne üstlük sonrasında muhtelif gazetelerin konuyu yazı dizisi yapıp yayınlama taleplerini de üzerinden para kazanmak imkanlarına rağmen ret edecektir.
İşte bu duyuş ve duruşun heybeti askeri vesayetin bu davadan arzu ettiği neticeyi almasını engellemekte. Hani derim ki ne Menderes toplumun gözünden düşmekte ne de darbe ve mahkeme süreci o ana kadar ola ki sahip olduğu meşruiyetin bir adım ötesine geçmiş, geçebilmiş olsun. Bilakis sürecin prestijini daha gerilere attığı yönünde izlenim uyanıyor bende. Hükumetin devrilmesinin ve yargılanma sürecinin gördüğü kabulün derecesinin minimize edilmesinde en etkin unsur olmalı “Bebek Davası” etrafında yaşananlar. Bir hukuk kepazeliğinin ve sefaletinin tarihin mislini kaydetmesi pek müşkülatlı belgesidir bir dönemin tozlu rafları arasında. Bu öyle meşum bir haldir ki üzerinden silindir gibi geçtiği süreci yamyassı bırakmaktadır gerçekte.
-DEVAM EDECEK-
L.T.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.