- 90 Okunma
- 1 Yorum
- 2 Beğeni
TREN iSTASYONUNDA ..
YAZDIĞIM BiR ÖYKÜ ..
Yıllar sonrası bir öykü ile
Edebiyata ilgi duyan arkadaşlara
Bir selâm vermek ıstiyorum ;
Es-selamu aleyküm ..
Bu yazıma başlarken ;
Şefkatini gördüğüm büyüklere
Saygısını gördüğüm tüm küçüklere
Maddi ve manevi iyiliğini gördüğüm
Bütün muhterem ve iyi insanlara
Çok teşekkür ediyorum .
Şimdi başlıyor !
Istasyon’da bir bekleyiş öykümüz ..
Anlatacağım yolculuk bir trenle başlar .
Öyle ya da böyle, uzak veya yakın
Dünyada herkesin bir yolculuğu vardır .
Öyle değil mi ?..
Ne umutlar taşınmıştır, bir bilebilseniz !
Gurbet adına ne çok türküler söylenmiştir .
Işte bunlardan unutulmaz birkaç satır ;
Duyarım yazmışsın iki satır mektup
Vermişsin trene, hâlimi unutup .
Kara tren gecikir belki hiç gelmez
Dağlarda salınır da derdimi bilmez .
Dumanın savurur hâlimi görmez
Gam dolar yüreğim gözyaşım dinmez ."
Işte böyle ..
Trenler, ağır yük ve yolcu trenleri !
İs ve kömür kokan, özlem kokan vagonlarıyla
Yataklı yemekli vagonları ve sıra sıra localarıyla
Yükler taşındı, insanlar taşındı ve nice dertler ..
Dağlar, derer ve tepeler aşıldı, raylar aşındı .
Allı turnam türküsü de, o yıllardan kalmadır !
Mazide kalan o yıllarda ,
Kimi hastasını yakın şehirlere götürüyordu
Kimisi de askerdeki oğlunu, ziyârete gidiyordu .
Eski hatırâlar henüz daha dün gibi
Geçti hayâl içinde bunca yıl, bir gün gibi ..
Yolculuk, gitmek ve gelmek !
Hayat da hep bir yolculuk değil midir ?..
Git ve gel yüz adım, bin yıllık konak !
Herşeye ve tüm bunlara rağmen ,
Eskiden fakirlik vardı. Lâkin mutluluk da vardı .
Köye gelmiş bir öğretmen çocuklara bilgiler anlatırdı
Birkaç vagon asker gelirdi kışlaya o zaman yeni er’lerden .
Yüreklerindeki hasret ve telâş içiçe olurdu ve herbirinde
En büyük asker bizim askerdi, her zaman olduğu gibi ..
Onlar da, "Vatan sana canımız fedâ" derlerdi .
Yeri geldiğinde canlar da, fedâ edilirdi !
Bastığın yerleri toprak diyerek geçme tanı
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı ..
Yeni bir hayat serüveniyle gurbet elde olmak !
Ilkokul yıllarımızda iken ,
Farklı tarihlerde köyden kente taşınanlar oldu .
Almanya’ya giden insanlar bile oldu elbet ..
Çocukluk yıllarda köyden kasabaya gelince
Tahin helvası, ilgimi en fazla çeken şey olmuştu .
Doğal tadında ve kendine özgü mis kıvamında ..
Şimdi o kalitede bir helva pek bulunmuyor .
Sedef pastanesi vardı, paramız olunca giderdik !
Oranın bu doğal sıcak salebi tercih sebebiydi .
Büyük ebatlı fincan içinde sıcak dumanlı
Üstünde de, kırmızı toz tarçın serpili
Şimdi de olsa, hiç içilmez mi ?..
Işte bahsettiğim o senelerde
Köyümüz büyüklerinden yaşlı bir amca ;
Okursan eğer, ileride büyük bir adam olursun diye
söylemişti bana. Onun bu sözünü hiç unutmuyorum .
Ortaokula başlarken, ilk kez kravat takmıştık .
Takım elbisem çantam siyah iskarpin ayakkabılarım
Kitaplarım, numaralı gözlüğüm, Ingilizce sözlüğüm
Tüm bunları unutmak elbette mümkün değil ..
Yine hiç unutmuyorum, okul şapkamız da vardı
Okul şapkamız çok süper bir görünüm arzediyordu
Belki de ileride amir memur olacak olanlar vardı .
Zaten hayat hep sürprizlerle dolu değil midir ?
Hayat, aslında hep bir umuttan ibarettir .
Umutlar hayâller kader kısmet ve nasipler !
Kimisi okudu, devlet’te görev aldı
Doktor, veteriner, öğretmen, amir, memur
Kimisi okumadı, dükkân - tezgâh sahibi oldu .
Tabii ki, büyük işadamları da yetişti .
Tüm bunlar içinde en önemlisi tabii ki ,
Yüce MEVLÂ’nın razı olduğu kul olabilmektir .
Bizler de bir miktar okuyabildik .
O zamanın mevcut imkânları dâhilinde ..
Vali veya kaymakam gibi şeyler olamadık !
Lakin başka bir mesleğimiz oldu elbet ..
Binlerce hamd ve şükür ..
O dönemler bir rüyâ gibi, gelip geçti .
Bir vefâ olarak şu kıtaları yazdım ;
Dallarda sert rüzgâr
Dökülür tüm yapraklar
Şimdi geldi sonbahar
Giden seneleri özlerim .
Yüreğim hüzün doldu
Hazanda güller soldu
Bugün de akşam oldu
Geçen günleri özlerim .
Ateş bir kor olsa da
Yıllar mazide kalsa da
Dönmek, zor olsa da
Güzel günleri özlerim .
Duvarda kırık resmim
Rabbimden her nefesim
Unutulacak elbet ismim
Ağardı, saçlarım benim ..
Nihat Sami BANARLI ’nın yazdığı ;
Edebiyat kitabını lise yıllarında okuduk .
Okul çantamızda o kalın kitabı çok taşıdık .
Onun ağırlığını sanki hâlâ hissederim .
Divan edebiyatını ilk o zaman tanıdık .
Şairler, edipler, önemli yazarlar ile
Edebi yazı türleri ve örneklerini ..
Edebiyat kitabındaki şiirlerden
Hiç unutmadığım iki kıta ise şudur ;
Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıra dağlar gibi duranlarındır .
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir !..
Şu kıtayı da hiç unutmuyorum ;
Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik
Bin atlı o gün, dev gibi bir orduyu yendik !
Tarih de okuduk elbet, yine o yıllar ;
Emin OKTAY’ın yazdığı ders kitabının
Dış kapağında şu ifâde yer alıyordu ;
" Bir Türk, dünyaya bedeldir ! "
( Şimdi sanırım öyle bir Türk kalmadı.. )
Bunlar bizlerde önemli izler bıraktı ;
Mâziyi düşündüm, hayrân oldum istiklâle
Ecdâdıma söz verdim, varmak için istikbâle ..
Burada şunu da belirtmeden geçmeyelim ;
Nasip ve kısmet önemlidir !
Okulda okumak ya da okuyamamak
Is güç vazife görev ve meslek olarak da
Herbir iş ve her görev için hamd etmeliyiz .
Dünyada herşeyin, hayırlı olanını istemeliyiz .
Sağlık, sihhat ve huzur en önemli şeylerdir .
Bir nefes ve sihhat, herşeye bedeldir .
Köyden, ilçeye gelince ortam biraz farklıdır .
Merhum sinema sanatçısı ,
Kemal SUNAL ve arkadaşlarının hayatlarında
Istanbul’a ilk gelince yaşadıkları telaş, şaşkınlık !
Lütfen, hele şöyle bir hatırlayınız .
Garip ve bir o kadar da ilginç bir durum ,
Öyle değil mi ?..
Çok uzak veya çok yakın ,
Gurbet duygusu, işte böyle garip bir duygudur !
Yaşayanlar bu durumu gayet iyi bilirler .
Kırmızı gül, demet demet !
Yine o dönemlerde, hiç unutmam
Ben gurbette değilem, gurbet benim içimde ..
Şarkısı da radyolardan o yıllarda epey dinleniyordu .
Herkeste olmasa da bazı evlerde radyo mevcuttu .
Büyük ahşap kaplı radyolar ,
Şimdi onların hepsi, antika cihaz oldu .
Büyük şehirlerde ve yerleşim yerlerinde ,
Çocuklar, tren istasyonlarında gazete satarlardı .
Istasyonda bekleyenler de, alıp onları okurdu .
Istasyon ve tren garlarından söz etmişken ,
Necip Fazıl KISAKÜREK - Merhum üstadın
Şiirinde ifâde etmiş oldukları ;
Yüz adım.. bin yıllık konak ,
Ne ayak dayanır buna ne tırnak !
Mısralarını da, yazmadan geçmek olmazdı .
Saygı, minnet ve rahmetle yâd ediyoruz .
Istasyon’da bekliyordum ;
Elimde soldu yazık, çiçeklerimle mendil
Gözlerim dolaştı vagonları, hep üzgün üzgün !
Ben yine bekliyordum !
Hayat da zaten, hep bir beklemek degil midir
Kimisi gelecek olanı bekler ve kimisi de gideni ..
Bekliyordum !
Doğu Ekspresi, birinci peron ,
Haydarpaşa tarihi tren istasyonu’nda ..
Hasret sona erecek ve yolcum gelecek diye .
Zor bir ayrılıktı bu, bugün bitecekti bu hasret ..
Istasyon’da yolcu bekleyen insanlar da vardı
Sigara tutan parmaklar, ikinci paketi açıyordu !
Fakat orada tanıdığım hiçbir kimse yoktu ..
Tanıdığın hiç kimse olmayınca da elbet insan
Kendini hep yalnız olarak hissetmektedir .
İn cin uykuda yalnız iki yoldaş uyanık
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar !..
Kıyılarda martılar uçuşuyor
Sabaha karşı şehir uykudan uyanıyordu
Çoluk çocuk, kadın ve ihtiyar bütün insanlar ..
Gariban bir insan grubu vardı, o yıllar ..
Yoksulluk ve garibanlik hayatın bir parçasıydı .
Lâkin bütün bunlara rağmen ;
Umudunu yitirmeyen, kanaat, tevekkül sahibi
Ihlâs sahibi dedeler, ninelerin annelerin olduğu
Mütevazi bir toplum vardı, işte o dönemler ..
Saygı ve vefa vardı. Dünya telaşı fazla değildi.
Lâtif, kibar ve iyi insanlar bulunuyordu .
Eskiden cep telefonu, internet falan yoktu !
Klasik ev telefonları vardı. Bir de ilçede telgraf ..
Telgrafın tellerine kuşlar konardı, hep bir hizada .
Telgraf demek, acı ve âcil haberler demekti !
Çoğunun ev telefonu yoktu, biz ilkokula giderken .
Yeni nesil z- kuşağı belki bilmez bunları ..
Özlemektir şimdi bizimkisi ,
Belki de hasret kaldık, o çok eskilere ..
Evvelden mutlu olabilmek daha bir kolaydı .
Zira uçmak için kuş olmak gerekmiyor .
Küçük sevinçlerin olsun yeter !
Devam edelim, başlı kalan mevzuya ;
Ben kimsesiz seyyâhı, meçhuller caddesinin
Ben yankısından kaçan çocuk, kendi sesinin !
Henüz okullarını bitirip bir meslek sahibi olmamış
Masum Anadolu’nun saf çoğucu fakir kardeşiniz
Şimdi yazdığım bu satırları, o yıllarda iken
Tabii ki, bu öyküyü planlamış değildim .
Belki biraz da mübalağa olacak ;
Her vardığım durak, alınyazım ve kaderim
Hiç kurumadı, sırtımda ve alnımda terim
Kaç kaburgam kırıldı, pek bilemiyorum !
Acıları da artık pek yadırgamaz oldum
Bir yudum nefes, bir miktar huzur için
Ne yaralar açıldı bu yürekte bilseniz
Insan hayatı olur mu, hiç de çilesiz ..
Benim yazdıklarım da, birşey mi ?
Eskiden tarihi flimler izlerdik ;
Ünlü sinema aktörü merhum ,
Cüneyt ARKIN, rol aldığı filimlerde
Kaleden kaleye atlıyor, efradını çeviren
Düşmanların herbirini kılıçtan geçiriyordu .
Bu esnâda o, hiçbir şekilde ölmüyordu !
Kendisine atilan okları, havada tutuyor
Dünyaya açıktan meydan okuyordu .
Burası dünya âlemi ..
Evsiz yurtsuz barksız, hele ki kimsesiz
Geçmiş yılların ardında nostalji bir iz .
Olur muydu bizler kimsesiz
Olur muydu, bir insan gayesiz .
Dağlar dumanlıydı .
Ve yine dağlar omuz omuzaydı .
Sıra sıra yüksek dağlar ..
Bir oda, bir sofra değil miydi hayâller ..
Umutlar ve bütün bu hayâller ..
Biraz sonra tren gelecekti ;
Kara tren gecikir, belki de hiç gelmez !
Sonunda
40 dakikalık bir gecikmeyle geldi .
Kader, şimdi belki bize de gülecekti .
Bak, işte geldi ..
Tren geldi ;
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin !
Evet, o tren geldi !
Yavaşça durdu, bütün yolcular içinde olarak ..
İki vagon geriden, kulağıma bir ses geldi.
Siyah deri çantasıyla, merdivenlerden iniyor .
Gözler yoğun telaş içinde beni arıyordu .
Koştum ve onu kapıda karşıladım .
Az ileri yürüdükten sonra
Biraz dinlenecek bir yer düşündük .
Sonra, vapurun olduğu yöne ilerledik .
Çocuklar gibi bir sevinçle koştuk .
Martılara da simit atarız diye düşündük !
Vapurun ilk seferi, simitler de tam tadında ..
Hava soğuktu, yolcu güvertesine çıktık .
Yolcu vapuru denildiğinde
Hep de şu mısraları hatırlarım ;
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan
Hiç yolcusu yokmuş gibi, sessizce alır yol
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol
Rıhtımda kalanlar, bu seyahatten elemli
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu
Hicranlı hayatın, ne de son matemidir bu
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden
Birçok seneler geçti, dönen yok seferinden ..
Iste o esnâda ,
Samsun sigarasından derin bir nefes çektim !
Filimlerde anlatılan, dünyayı dolaşan genç gibi .
Öyle hissetmiştim, kim bilir belki de o vakitler ..
Sigarayla dünyaya meydan okunabilir miydi ?
Evet, belki de öyle hissetmiştim .
Şimdilerde ise hemen ifâde edeyim ki ,
Günlük hayatta bu kardeşiniz sigara kullanmaz !
Neyse, bırakalım şimdi sigara muhabbetini
Konuya biz tekrar geri dönelim ;
Çığlık çığlığaydı martılar ..
Her dalganın ardında, onların süper görünümleri
Saçları uçuşuyordu kıyıdaki martılar, esen rüzgârlar
Bir tutam, narin, hoş, lâtif ve naif kanatları ile
Seyretmeye değer muhteşem uçuş sergiliyorlardı .
Uzaktan geçen vapurların, siren sesi duyuluyordu .
Ve işte bu martılar ..
Martılar deyip de geçmeyiniz !
Denizler ve deryalar hep onlardan sorulur .
Hava biraz soğuktu ..
Martıların simit yemeleri çok ilgi çekiciydi
Kıyılarda canhıraş bir şekilde çığlık atmaları
Acaba onlar hep çok aç mı kalmışlardı ?..
Martılar da bizim gibi çok telâşlarıydılar !
Hepimizin içinde okyanus gibi düşler vardı
Belki de bu dünya, bizlere hayli dardı .
Martılara, uçan kuşlara, güvercinlere dardı
Belki de dar gelen, bu geniş topraklardı .
Umutların kıyıya vurması
Geminin kıyıya vurması gibidir !
Dünya, bazen böyle hissettirebiliyor .
İstanbul şehri ,
Ahh..İstanbul, umutların hepsini sen çaldın !
Taşın ve toprağın altın diye söylemişlerdi ,
Sinema filmlerinde de öyle anlatılmıştı .
Hani ya ..?
Sadece Istanbul mu böyle ?
Elbette ki hayır ..
Hepimizin içinde dünyayı kuşatan hedeflerle
Yarım kalmış olsa da güzel, çok süper hayâller
İçimizde umutlar, özlemler vardı, bu hayatta ..
Çok şeylerimizi, bırakmıştık taşrada !
Uçsuz bucaksız bozkırlar, dağlar, tepelerde
Çocuk, gençliğimiz ideâller yarım kalmıştı .
Insanlar için
İstanbul demek, yeni umutlar demekti .
Taze ekmek, bir tas çorba bir tabak yemekti .
Sirkeci’de balık ekmek yemekti .
Bir porsiyon ekmek taze ve sıcak olarak !..
Istanbul deyip geçmeyelim
Herkesin hafızasında yarım kalmış rüyâlar .
Hava biraz rüzgârlıydı, içeriye girelim
Hem de birer sıcak çay içeriz dedim ,
Yok, böyle daha iyi diye söyledi .
Martılarla beraber yedik taze simitleri
Sonrasında hemen aklıma geldi ve
Çay söyledim, oradaki bir çaycı kişiden ;
Çaycı, getir ilaç kokulu çaydan
Dakika düşelim senelik paydan !
Çay’lar geldi .
Birer bardak bu sıcak çay’ları içtik !
Martıların çıkardığı senfoni sesler arasında ..
Zincir vurulmaz martılara
Elbet bir de insanların kalbine ..
İstanbul, erenlerin şehridir !
Ideallerimiz sığarmıydı, şehrin devasa kalbine .
Yoksa solmuş çiçekler gibi boyun büküp bakar mıydık
Istanbul, senin hayalin için neler feda etmişti insanlar .
Uçsuz bucaksız gökyüzüne, beyaz renkli bulutlara
Hep ne umutlarla bakmıştık !
Hayat denilen olgu da, hep böyle umutlardan
ibaret olan birşey değil midir ?..
Neyse geçelim, şimdi bütün bunları !
Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç ..
Hava alaca karanlıktı. Üsküdar Iskelesi ve
Hemen o tarafta, Kız kulesi görünmekteydi ..
Diğer taraftan
Vapur ise, kıyıya doğru yaklaşmak istiyordu .
Manevra yaptı, halatlarını kıyıya demirlemek için .
Uğraştı ve gerçekten büyük bir emek sarfetti
Ve son bir hamlede yaklaştı kıyıya nizamî şekilde .
Böylece iskele sakinleşmisti, bir nebze de olsa .
Hücum etti uğuldayan kalabalık, dışarıya doğru ..
Herkes birbaşka yöne koşuyorken hava da karardı .
İnsanlar, tarihî şehrin derin siluetlerine karışıyordu .
İşte olmuştu asıl isteğimiz, Istanbul’a karışmıştık !
Büyük bir iş makinasının birer parçaları misali ..
Ancak asıl ve en önemli husus ise ,
Zorluklarla mücadele belki yeni başlayacaktı .
Bu dünya dönüşü olmayan bir köprüdür !
Kimler geldi ve kimler geçti, sayısı bilinmez .
Ehh.. Ne diyelim ki ,
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader .
Aldırma böyle gelmiş bu dünya böyle gider !
Göze almaksa madem herşey ve bir kader ile
Bütün bu zorlukları,biz de elbet göze almalıydık !
Belki de öyle hissedip bir nebze teselli bulmuştuk .
Teselliler de olmasa, zorluklar tüketiyor insanı ..
Umutlar ve teselliler, her zaman önemlidir .
Bir âlem ki, gökler boru içinde
Akıl olmazların zoru içinde
Üst üste sorular soru içinde .
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu
Buradan insan mı çıkar, tabut mu ?..
Dünya bazıları için kolay, bazıları için zordur .
Kimisi varlıkla sınanır, kimisi de yoklukla ..
Bir yanda ağlayan bir yanda gülen
Bir yanda barışan bir yanda küsen .
Çıldıracak olursun bir an düşünsen
Çözülmez bilmece.. dünya dediğin !
Insanlar için ömür devam ettiği sürece ,
Dünya sınavı da, hep var olacak demektir .
Yüce dağ başında yağan bir kar idim
Yağdı yağmur, güneş vurdu eridim !
Dünya serüveni ..
Bırak da yankılansın gönüldense nidâmız
Unutulacak olsak da bâki kalsın sedâmız !..
Fâni olan şu dünya âleminde
Mutlu sonuç acaba kimler içindir ?
Yüce ALLAH (azze ve celle) buyuruyor ki ,
" Vel akibetü lil müttekiin ."
Akıbet, muttaki olanlar içindir
Şu gerçeği de hiç unutmayalım ;
Ufka bakarlar, ölüm uzakta mı uzakta
Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta ..
Ne çabuk geçti / o güzelim yıllar
Daha yolun başındayız / dediğimiz yaşlar .
Sularını içtiğin dereler / bastığın kara taşlar
Kısacıkmış / o upuzun sandığımız yıllar
Geçtiğimiz yollar / bak kırılmış dallar
Kışa yakın / bir zaman’dayız hep
Kim bilir / kimler içindir acep ?
Çiçeklerle geçti / ilkbahar ,
Mevsim bu / sonbahar !
- - - - - -
Tren istasyonda, bekledim demiştim ;
Yine mevsimler dönecek yapraklar dökülecek
Günler, geceler ve aylar, hızla geçip gidecektir .
Beklerim hergün bu sahillerde
böyle mahzun ben !
Gün batar kuşlar döner
dönmez bu yolda beklenen ..
Yüce Rabbimiz buyuruyor ki ;
" Küllü men aleyha fânn.. "
Yeryüzünde bulunan herşey fânidir .
( Rahman Suresi - 26 . )
Kuşlar da hep bir kaderle uçarlar .
Bu yazım da, genel anlamda bir serüvendir .
Unutulmaz hatıralar olarak ;
#Haydarpaşa tren istasyonu, ütopyadır !
Istanbul / Haydarpaşa tren istasyonu ..
Felsefe biliminde ütopya, önemli bir konudur .
Lise ve üniversite okuyanlar hatırlayacaktır .
Bir öykü, biraz hatıra, az miktarda da
Bir ütopya olarak işte bu satırları yazdım .
Öykümün devam kısmı da vardı
Okunması zor olur diye kısa yazdım .
Birgün olur ne bu mekân
Ne mülk, ne dâr, ne diyâr kalır !
Kalırsa gönüllerde
Sohbeti zaman ve iyilikler kalır .
Bazen şiirler, bazen edebiyat dalında
Bu türden yazılar yazmaktayım .
Bugün bu vesile ile ;
Herbir imkân, herbir nimet için ,
Cenab-ı Hak’ka sonsuz hamd ve senâ ile
Nebiler Nebisi - Hz.Peygamber Efendimize ,
Salat-ü selâmlarımı arz ediyorum .
- - - - - -
Ümitsiz olsam da
Şu kalan zamanda
Kapanır gözlerim
Bir âhh.. ile figânda .
Pek amelim yoktur
Bu fâni cihânda
Son ümidim ise
Gariplerin duâsında ..
Evet, kurtarırsa gariplerin duâsı kurtarır !
Aç ve susuz kalmış bir cana ,
Bir parça yiyecek ile bir yudum suyu
Vermeden hep çekip gittiysen ,
Cennet’ten zerre kadar nasibin olamaz !
Dünya hayatı, hepimiz için birer nimettir .
Nasıl ve ne hâlde yaşanmış olduğu önemlidir .
Kendi adıma diyorum ki ;
Yoksa dünya imtihanını, kaybediyor muyuz ?
Keşke dünya sınavını bir kazanabilsek !
"ALLAH, güzel davrananların mükâfatını ,
hiç zayi etmez."
( Hud Suresi - 115. )
Merhâmetin hayli azaldığı bir çağdayız .
Dünya nüfusu artarken, iyi insanlar azalıyor .
Iyi insanlar, iyi atlara binip gittiler !
Ahir zamanda yaşıyoruz
Dünya bir ateş çemberi içersindedir .
Hz. Mevlâna da demiştir ki ,
"Ben bir kum tanesiyim lâkin
Çölün bütün bir derdini taşıyorum ! "
Şunu da hiç unutmayalım ;
Her çiçeğin boynunu büken bir yel vardır
Sanmayın ki, her mevsim bir ilkbahardır .
Geçip giden şey ömürlerdi
Bizler zaman zannettik !..
Batan güneş tesellimiz ,
Doğacak güneş de ümidimiz olsun .
Şiir sanatına ilgi duyanlar için ;
Yazdığım şu mısralar ile
Bu öykümü tamamlamak istiyorum ;
Doğrultmak isterim kırılır dallar
Sınadım zamana sığmadı yıllar
Nâdide ağaçlar bu taşlı yollar
Dönülmeyen yere götürür beni .
Dolar gözlerim hep mâziyi özlerim
Gitti yârân, ben sıramı gözlerim
Günden güne tutmayan şu dizlerim
Dönülmeyen yere götürür beni ..
Değerli arkadaşlar !
Bir öykü yazımı okudunuz .
Edebiyat metni dikkatiyle yazdım .
Yazarken de
Bense yine uykusuzum ,
Şimdi bir sabahçı kahvesinde misali ..
Koşmayı biz hep yetişmektir sandık
Bak yetişemedik, yine de hiçbir yere
Anlaşılması zor, anlatsak da on kere
Galiba yaşlandık, dinlensek de nâfile ..
Bunları yazarken
Sizlere bir selâm, birkaç kelâm
Sunmak düşüncesi ile hareket ettim .
Dünyanın kısa özeti şudur ;
Bu âlem fânidir, sakın aldanmayalım !
Dünya imtihan yurdudur
Iyi insanlar, bunun farkındadırlar .
Eski hatıralar, hepsi de mâzi oldu
Bunları hesap ettim, gözlerim doldu .
Baharın kırmızı gülleri, tek tek soldu
Dizde dermân, gözlerde fer kayboldu .
- - - - - - -
Bizler garip insanlarız .
Gariplerin de pek nâmı olmaz ki ..
ALLAH var
Ümitsizlik yok !
Sabırla, dikkatle, vakitler ayırarak
Yazımı okuyan bütün dostlara
En içten selâmlarımla ..
Yüce MEVLÂ’ya emânet olunuz .
Gazze ’deki kardeşlerimize ,
Lübnan ’daki kardeşlerimize de
Hepimiz her daim duâ’lar edelim .
Doğu Türkistan’ı da unutmayalım !..
Rabbim, ’Islâm ümmetini korusun .
Bu öykü yazımı okuyan siz arkadaşlara
Duâ eder, sizlerden duâ beklerim .
Cümleten sağlıcakla kalınız .
Mustafa ASLANDOGDU
Ocak - 2025
YORUMLAR
Geçmişte yaşattınız adeta. Çocukluğumuzun kahramanlarını da ihmal etmemişsiniz. Kartal Tibet vardı, o da Cüneyt Arkın gibi hiç ölmezdi, sorgulamazdık bile hoşumuza giderdi ölümsüz kahraman oluşları.
Emeğinize sağlık
Mustafa ASLANDOGDU
Değerli yorumunuz için
Çok teşekkür ediyorum .
Sağolunuz varolunuz .
Iyi dileklerimle, saygılar sunuyorum .