- 156 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
ZiNDAN HATIRALARI
Sekiz yıl öncesiydi takriben ..
Ankara’da bulunan eski yıllara ait ünlü
Ulucanlar Cezâevini müze hâline getirmişler .
Kısmet oldu ve orayı bir ziyâret edeyim, dedim !
Öğlen sonrasıydı giriş ücretini ödedim ve yürüyerek
Müze giriş bölümünden, kalın yan duvarı takip edip
Eski koğuşların olduğu asıl mekâna kadar ulaştım .
O saatlerde başka ziyaretçiler de vardı ..
Bildiğiniz koğuş sistemi ve eski metal ranzalar
ve yataklar.. Kalın pencere ve duvarlar, avlusu kulesi
iki katlı dar merdivenli vip tutuklular için yapılmış birer
yataklı özel müstakil bölüm var oraya kadar çıktım .
Eski politikacı siyasi ünlülerden bazılarının kaldıkları
fotoğraflarının da yer aldığı metal ranzalı yatakları
Üzerlerine örtülü solgun renkteki battaniyeleri
Kireç boyalı ve beyaz renkli kirli duvarları ..
Bu ziyâret esnasında görebilme imkânım oldu .
En önemlisi de tek kişilik olarak yapılmış
küçük ve dar tecrit odaları yani diğer bir ifadeyle
Siyah demir kapılı olan ferdi cezâ hücre kısımları ..
Sesli simülasyon sistemi, müze olduktan sonra
yapılmış olup; Sembolik anlamda hükümlülerin acılar
içerisinde oluşan hüzün dolu feryatları ve pişmanlık
ifade eden sözlerinin, dar hücre koridorunda ve
loş ışıklı ara mekânda yüksek sesle yankılanması ..
Moralim bu ses yankılanması ile bir hayli bozuldu .
Daha dün gibi, gerçeğini aratmayan feryatlardı ..
Zulüm, işkence, çaresizlik ve acıların binbir türlüsü ..
I2- Eylül ve darbeler kapsamında düşününüz .
Yüzümde, feci bir gerginlik hissettim !.
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin
Kanla dolu sünger, beynimi içtin !
Sanki kanım dondu, yüzümde şiddetli bir yanma .
Içimden ise, zulme binlerce lânet olsun cümleleri ..
Lânet olsun !
Üzerimdeki bu gerginliği uzun bir süre atamadım .
Insanın tüylerini diken diken eden acı ve feryat içerikli ,
Gerçeğini aratmayan böylesi bir ses yığını, mevcut sakin
halimi, moral ve psikolojik yapımı bir tür beyin travması
şeklinde tüm hücrelerime yansıyan negatif bir etki ile
bedenimin halsizleştiğini ve yüzümün renginin
değiştiğini hissettim !..
Düşün mü konuş mu sus mu unut mu ,
Buradan insan mı çıkar, tabut mu ?..
Hemen oradan, yan avlu kısmına geçtim .
Git ve gel, yüz adım, bin yıllık konak !
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak ..
12- Eylül döneminde burada tutulan ve türlü şekilde
ağır işkencelere ve baskılara tâbi tutulan, çok sayıdaki
Milliyetçi, inançlı, vatansever ve mukaddesatçı gencin
burada ne zor günler geçirmiş olduklarını düşünmek ,
benim bile o anlarda dengemi kaybetmeme
yetti de arttı bile ..
Ateş hep düştüğü yeri yakıp geçiyor !
Ya acıyı yaşayan ve çeken masum insanlar ..
12- Eylül darbesinden bahsediyorum ;
On iki eylülleri ve yirmi sekiz şubatları hiçbir
zaman unutmayalım .
Dünyada zulüm yapanlar için ,
Mahşer günü hesaplar çok zor olacaktır .
Avludan çıkarken, orada bulunan bir ziyaretçiye
mümkünse birkaç adet fotoğraf çekmesini rica ettim .
Telefonumu kendisine verdim, ziyâret hatırası olması
düşüncesiyle, bir anı olarak birkaç adet fotoğraf
çektirdim, işte o gün o mekânda ..
Işte bu fotoğrafım da o güne ait fotoğraflardan
bir tanesidir. Kısmet bugün bu hatırayı sizlere
buradan paylaşayım istedim .
O günden ve işte yine bu günlere ,
Necip Fazıl KISAKÜREK - bey üstadın
Cezaevi yıllarında iken, yazmış oldukları
Zindandan Mehmed’e Mektup isimli
unutulmaz şiiri aklıma gelmektedir .
Sözünü ettiğim bu önemli şiiri birbirinden
Farklı yerlerde farklı mekân görüntüleri şeklinde
Siz değerli dostlarımıza bu sayfam haricinde ayrıca
Yol hatıraları isimli eski aktüel bir sayfamda da
Birkaç kez okuyarak yine paylaşmıştım .
Izleyenler sanırım hatırlayacaklardır .
Işte bu vesile ile sözünü ettiğim ziyaret anısına
olmak üzere üstad’ın unutulmaz bu şiirini de
bugün buradan yazıp paylaşıyorum .
Üstad merhum ;
Necip Fazıl KISAKÜREK bey’efendiye
Saygı minnet rahmet dileklerimle
Mekânı Cennet olsun .
Kabri nur olsun .
- - - - - - -
ZİNDANDAN MEHMED’E MEKTUP *
Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta
Baba katiliyle baban bir safta
Bir de, geri adam, boynunda yafta
Halimi düşünüp yanma Mehmed’im
Kavuşmak mı?.. Belki.. Daha ölmedim !
Avlu.. Bir uzun yol.. Tuğla döşeli
Kırmızı tuğlalar altı köşeli
Bu yol da tutuktur hapse düşeli
Git ve gel.. Yüz adım.. Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak ..
Bir âlem ki, gökler boru içinde
Akıl, olmazların zoru içinde
Üst üste sorular soru içinde
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu
Buradan insan mı çıkar, tabut mu ?..
Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil
Bahçeye diktiği üç beş karanfil ..
Müdür bey dert dinler, bugün maruzât
Çatık kaş.. hükûmet dedikleri zat
Beni Allah tutmuş, kim eder azat
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem
Anlamaz, ruhuma geçti bilekçem .
Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil
Sayım var, malta’da hizaya dizil
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil
İnsanlar zindanda birer kemmiyet
Urbalarla kemik, mintanlarla et ..
Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat
Yalnız seccâdemin yününde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz mâdem
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem .
Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan
Dakika düşelim, senelik paydan
Zindanda dakika farksızdır aydan
Karıştır çayını zaman erisin
Köpük köpük, duman duman erisin .
Peykeler, duvara mıhlı peykeler
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin
Kanla dolu sünger, beynimi içtin !..
Sükût.. Kıvrım kıvrım uzaklık uzar
Tek nokta seçemez dünyadan nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz ?..
Ses demir, su demir ve ekmek demir
İstersen demirde muhali kemir
Ne gelir ki elden, kader bu, emir
Garip pencerecik, küçük, daracık
Dünyaya kapalı, Allah’a açık .
Dua, dua, eller karıncalanmış
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
İplik ki, incecik, örer boşluğu ..
Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş
Karanlığında nur, yeniden doğuş
Sesler duymaktayım, davran ve boğuş
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin !.
Mehmed’im, sevinin başlar yüksekte
Ölsek de sevinin, eve dönsek de
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir
Gün doğmuş gün batmış ebed bizimdir !..
- - - - - - - -
Üstadın yazdığı bu şiirin her cümlesi ,
Benim için çok önemli unutulmaz mısralardır .
En çok okuduğum beş şiirden bir tanesidir .
Fon’daki fotoğrafsa o günkü ziyaretle ilgili ,
Gerginliği yüzüme yansıyan bir hatıra karesidir .
Uzunca bir yazı yazmış oldum .
Okuyanlar olacak mıdır pek bilmem !..
Okuyan arkadaşlara ,
Selâm ve en iyi dileklerimle ...
Mustafa ASLANDOGDU
31. Aralık. 2024
ANKARA