- 93 Okunma
- 0 Yorum
- 4 Beğeni
HAYATTA VE BU DÜNYADA BEN DE VARIM...
Düşlerimden topla beni ve de tasavvur et: aşkın himayesinde yeşeren gözlerimden sor beni mademki ben aşkın ve umudun sesiyim ve yerlisi ve ta kendisi.
Komplimanlar sunuyorum gün ışığına
Bir meddücezir ki yaşam
Kaynayan yüreğimden sökün etti edecek
Yarım kalan hayallerim ve ne zamanki gövdem
Nihayete de erecek geçen zamanla
O halde,
Şimdi de sor beni hem bana
Ya da vazgeç: gel tüne ruhuma
Bak, bak, yürüdüğüm dehliz nasıl da aydınlanıverdi
Elbet ilhamın gücü ya da
Seferi yalnızlığımın muğlak güdüsü
Ve gözlere inen perde de kavuşmuşken ferahlığa
Bir dua bir niyet bir de dilek
Hele ki:
Aşkın da efendisi ateş gibi
Yanan yürek.
Korlarımla besle beni
Ve közle şiiri
Ucu yanık mektuplarımdan da bulabilirsin g/izimi
Acıya da hüzne de yalnızlığa
Es verip
Mademki bununla sakit yaşam
Bense bir bebek gibi
Elinde emziği yerine kalemi
D/işlerken de sözcükleri
Un ufak edilmiş yüreğim mademki
Ansızın infilak etti:
Adına ister şiir de ister Sevgi.
Titrime yakışır bir zarafeti
Bahşeden mademki ulu Tanrı…
Bir düş takvimi adeta içine düşülesi neydi sahi neydi?
Hani kovuğunda s/aklandığım.
Hani, ansızın yerle yeksan olan korunaklı dünyam…
Nuh da demiyorlardı Peygamber de:
Nursuz yüzlerin yersiz ithamların sonlandığı bir dünya hayali benimki:
Geçen bunca zamanın zarfında içine koymayı unuttuğum bir dilek gibi belki de çoktan girmiş olmam gereken mezarımın başında asılı hem gözlerim hem şiirlerim hem de fal taşı gibi diken kimse karanlık gözlerini ve yok saydıkları varlığım nur inse ne mi ki alnıma dökülen perçemin her teli ve her zerrem ve her harfim ve kutsalım ve duyumsadığım sevgim nasıl da mubahtır bana elbet Rabbimin, ol, dediği ve izin verdiği sürece.
Kaftanım mı?
Ya da saltanatını süremediğim bedenim mi?
Ne derdi varsa zalimin masumiyetini bahşedene duyduğum İlahi Aşkın içimde sönmeyen Ateşin tek kıvılcımından dahi doğabilirken: hem gün hem şiir hem sevgi hem sevinç.
Bedenime hapsolduğum kadar özgür bırakmak ruhumu ve yüreğimi temiz tutmak en çok da haşmetli duygular külliyesinde, sevdiğim insanları ayrı tuttuğum bir b/ölme gibi kilitli tüm güzellikler aralıksız akan Sevgi Çeşmesinde ve işte ruhumla özdeşleşen nice insan Rabbime fısıldarken iç sesimi eşlik eden melekler bir de Sağır Sultan ve ben hayatı da mutluluğu da ağırdan alırken varsın, ‘’ağır ol, Molla’’ desinler bana.
İzafidir yüzümde uçuşan peçem.
Perçemimde ise saklı ara ara beyazlar ve doğal olmakla eş değer ne saçıma boya ne yüzüme ardıç kuşları gibi heyecanla ve telaşla yaşar ve severken kolum kanadım kırık filan da değil hani ve biteviye kırılan kalbim nasıl ki emanet Rabbime hali hazırda ansızın da firar edip sefil bedenimden cennetime uçabilirim.
Sevgi.
Kutsalım.
Ve umut.
İman gücü en başta ve itikat ettiğim kadar Rabbe isyan etmekse haşa gel gör ki: kendime verdiğim söz ve annemin de rızası ile ve işte haiz olduklarımla en şerefli makamı içime inşa ettiğim.
Ne cüssem.
Ne de cübbem.
Hamt ettiğim kadar mutluyum ben:
Kimine göre Kadı Kızı.
Kimine göre muallimin kızı.
Dünde kalsa bile ben en çok muallime olarak anılmayı sevdim bir de anneme evlat olabilmeyi şimdilerde o, iken benim gözümün nuru ve işte elimden kayıp da gitmesin diye Rabbime niyaz eylediğim elbet başım gözüm üstüne.
Sevginin dilemması saygınlıksa eş değer de.
Sözcükler ise tek lüksüm öncemde lal.
Andaki mevcudiyetim ve çalakalem yazdıklarım bir de gagaladığım ağaç kovuğundan çıkıp da bir kalem-kakan hüviyeti ile beyaz ve masum ve bakir o boş sayfaya serildiğim.
Bir hışımla gelip gidenler var bir de gerçi onlar asla gelmezken.
Gitmelerine göz yummak mı?
Haşa!
Ama benim cennetimi de cehenneme çevirdiler.
Bir renk.
Bir de ulaşması imkânsız o rakım:
Aşkın kalburüstü varlığı yoktan var edene duyduğum inancın zirvesinde ve işte sadece aciz bir kul olmaktan da öte Rabbime kulluk etmenin verdiği huzur ve sevmeye doyamadığım.
Uçuşan sıfatlar.
Yükselen naralar.
Zanlar ve de: adeta zamlı birer mayın bahçesi yüreklerindeki zehri boca ettikleri yetmezmiş gibi kurunun yanında yaşın da yandığı.
Yaş alıyor insan ve yası da büyüyor çünkü gerçekleri görebilmek adına belli bir zamanın geçmesi lazım lakin ben öyle insanlar tanıdım ki çocukluklarından bu yana geçen zaman da hali hazırda soludukları nefreti görmezden gelip kutsandıklarını sandıkları kadar da sizi illa ki hor gören ve muhatap olmasam bile adeta bir görevmişçesine sevgiyi kalleşçe öldürüp sevgiyi masumiyeti delice ezip yargılayanlar.
Derken yarın:
Elbet Allah yaş bereketi versin zaman hızla geçip giderken yaş da yas da başka anlamlara sürüklenmekte.
Algılar.
Algı eşiği.
Alt bilinç.
Eklendi mi de kalp gözü…
Üstüne üstük kalp gözünün bir açıklaması yok iken ve işte sundukları açılım resmen hayal gördüğüme inanan ve sanrı yüklü benliklerini bana mal edenler.
Adeta kayıp bir rota ve de nota.
Tüm kapıları açabilirken Sol anahtarı ve işte uyarıcıların eşliğinde sevgiyi de hüznü de hassasiyeti de değil bulanık görmek yok sayıp tüm bunları insanın sabrını deneyenler…
Yine de dert etmiyorum artık en çok ve de sadece Allah bilsin kulunu, yetiyor insana üstelik sevgi paylaştıkça çoğalan huzur veren bir yolculuk bir nüans ve içinde neler neler saklı.
Umuda asılı bir yaprak misali bir duygudan diğerine sürüklendiğim.
Bir çiçek olsam da solsam da yeniden toprağa düşüp filizlendiğim.
Siperimde saklıyım, Eyvallah.
Ama hayatta bu dünyada ben de varım ve dimdik ayaktayım.
Hassasiyet ve heyecanlı bir benlik ve coşkulu ve temposu düşmeyen duygular ve işte ilk sırada sorgulandığım:
Sakin olmaksa huzurlu olmaktan farklı bir boyut ve evet, her zaman sakin olamasam da ansızın huzur ile dolu olabiliyorum en azından vicdanım rahat en azından niyetim belli Allah katında.
Büyümediğim kadar da bin yaşında bir çocuk mahiyetinde ıssız yollara vurup da kendimi içimde çalan ıslığı armağan ediyorum çevremde bulutlarda uçuşan tüm kuşlara ve bu yazımı sizlere armağan ediyorum, sevgili dostlarım:
Her gününüz bayram tadında geçsin ve asla içinizdeki o masum ve yaralı çocuğu üzmeyin…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.