- 72 Okunma
- 3 Yorum
- 11 Beğeni
Bir Rüya Ertesi
İpliklerime işledin yağmur…
Sökülüyor ruhum…
Bir harf hatası gibiyim. Kendimi düzeltmeye çalışıyorum. İlmiği kaçmış bir model gibi, bakışların ritmini bozuyorum.
Saymaktan sıkıldım geçen günleri, öylece tepkisiz bir takvim yaprağı gibi yere düşerken bedenim, basmayın üzerime ağlarım…
Gidene dur denilmez ya hani…
Dur, dur gitme canımın canı…
Alırsın giderken canımı da yanına ruhsuz bir bedenden ibaret kalırım.
Döndürmeyin dünyayı, ne olursunuz, ALLAHINIZIN AŞKINA biraz rahat bırakın…
Gençliğini özlemiyordu, o buruş buruş derisinin altında yatan hikayeleri bir hazine gibi saklıyordu. Her bir gün için bir tane, fazlası olmayacaktı. Gözlerindeki mavi halen canlıydı. Renklere meydan okuyacak kadar deli deli bakıyordu.
Üç kart çekti destenin içinden yaşlı çingene ve gözlerime bakıp dedi ki; hazır mısın kaderine….
Söyle diyemedim…
Sustum öylece.
Korku neydi diye düşündüm o an, zaten içten içe bildiğim şeyleri başkasından duymak mı yoksa hazır olmadığım yeni hayat kırıklıklarına uyanmak mı…
Söyle diyemedim…
Sustum öylece.
O da geldiği gibi gitti sessizce.
Çok eskilerden, tadı yanağımda kalan bir melodi, yine geldi buldu beni. Uykularım yine mi kaçtınız. Neden her fırsatta yalnız bırakıyorsunuz beni.
Haklısınız size de söyleyecek çok sözüm yok, yüzüm de yok hatta sizden bana geri dönmenizi istemeye. Haklı sebepleri vardı gitmenizin şimdi pişmanım desem de nafile…
Yine uçurum…
Yine uçuruma düştü bakışlarım. Boşlukta süzülüp gitmenin hayaline düştü yine gönlüm.
Tanrım bu sefer bari günah deme, bırak da beni bir defa olsa da kanatsız uçmanın tadına varayım…
Penceremin kenarında duran çaresizliğime bugün de su vermeyi unuttum. Aslında unutmasam belki de yeşerip anlamsız umutlara salacak beni, kokusuyla kendimden geçip olmadık heyecanlara atacağım kendimi. Olamıyor ama her seferinde unutuyorum düşleri beslemeyi…
O halde bana düşen gitmektir, geldiğim gibi ağlayarak değil ama…
Gözlerimde o yaşlı çingeneden çaldığım deli mavi bir bakış, ellerimde yeşile durmuş kırıklıklar…
Ah hatıralar koynuma girip canımı emen hatıralar…
Düşün ölüme, düşün gözlerime, öylece pervasız, kimsesiz, kalpsiz gidelim buralardan.
Gidelim…
Dur diyenimiz olmadan…
YORUMLAR
Mahalleden bi arkadaşım vardı, bi gün dedi ki; "ölen kişilerin ruhlarını çağıracağız bizim evde sen de gel!"
Biz de ilkokul 3. ya da 4.sınıftayız en fazla...Yani öyle pek ruhluk bi durumumuz da yok ama hani anlatıldığı gibi mi yoksa palavra mı test edecekler akıllarınca...
Gittim, yuvarlak bi masanın etrafına oturduk üç beş arkadaş. Kalın perdeleri çekti arkadaş, mumları yaktı. Herkes ailesinden göçüp gitmiş birinin baş harfini mi yoksa bütün harfler miydi neydi küçük beyaz bir kağıt parçasına yazıp masaya dizdi, işaret parmağımızı da ters çevrilmiş fincanın üstüne bastırmadan hafifçe dokundurduk.
"Hazır mısınız?" dediler "hadi bismillah başlıyoruz!"
Bi dua okudular sonra hangi duaydı hatırlamıyorum.
"Ey ruh ey ruh! Geldiysen ses çıkar, fincanı oynat!" falandı galiba:))
Soru faslına geçildi sonra, fincan bir iki teprenir gibi oldu yerinden. Biri diyor "sen mi ittin?", öbürü diyor "yok sen mi oynattın?"
Sonra korktu herkes çığlık atıp evine dağıldı. Salak arkadaşımın aklına uyup böyle bir korkuyu kendime yaşatıp birkaç gün kendime gelememiştim. Abimler hı deyince ben iki metre zıplıyordum:)
Akıl var mantık var, daha bacak kadar çocuksun, ağzın süt kokuyor! Git seksek oyna dışarda, ip atla! Ruhların da işi gücü yok sizin gibi çömezlerle masaya oturacak!
Hey Allah'ım ya! Yani sıkıntıdan bunları da yaptık:)
Kart deyince aklıma geldi birden...
Anılarımı tazeleme günüm bugün:)
Bi çırpıda okudum. Daha sade ve suyuna akmış bu sefer. Sevgimle canım.