- 115 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Yalanla yaşar hakikatle hesap verirsiniz
“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” İsra:36
Günümüz toplumu, her şey hakkında konuşmak hobisi olan bir yaşama sahip. Sokakta gördüğünüz kişiye neyi sorarsanız sorunuz, kendi bilmesi gereken mesleki alanın dışında her şeyi çok iyi bilir, âmâ kendi mesleki rolleri hakkında konuşmasını isterseniz size kırk dereden su getirir ve bahanelerin her türlüsüne sarılır. Devlet yöneticisi olsanız ne yaparsınız deyiniz, maşallah yapmayacağı bir şey kalmaz, evinizde çocuklarınızı nasıl eğitiyorsunuz deseniz, okullar var ya onlar bir türlü eğimden anlamıyorlar, ne yapıyorlarsa eğitim dibe vurdu diye başlarlar. Bu küçük örneklerden anladığımız ve varmak istediğimiz, insanın bilgisi olmayan konuda kulaktan duyduklarıyla yaşıyor olması onu sıradan bir nesneye dönüştürmüşken bunun farkında olmayışıdır.
Özellikle politikleşmiş kafalar, doğru ve yanlışın ne olduğunu anlamak istemiyorlar, istemediği bir ortam hakkında ne duyarsa onu yaygınlaştırarak, ondan prim toplayarak haz alma peşinde koşuyor. Dijital ortamın geniş alanlara hitap etmesiyle de bu asılsız yalanlar insanları doğrudan uzaklaştırarak yalanı hayatın temel hareket güdüsü haline getiriyor. Özellikle bizim toplum için bu söylediklerimiz kalıp gibi oturuyor. Çünkü kolaycılık ve bedel istemeyen yalanları sosyal medya ortamında paylaşarak onlara yapılan beğeni duygularından haz alarak yaşayan insanlar, bu oyuncaklarını ellerinden aldığınız zaman yaşamamış gibi doğruların düşmanı olup çıkıyorlar bir anda…
Sosyal medya ortamı yalanların doğru gibi hayatları kuşattığı bir mecra oldu. Bu alan, insanların herhangi bir kontrol gözetmeden duydukları her şeyi paylaşarak kendi dünyalarında kurdukları yaşamı başkalarına dayatmayı hakmış gibi gördükleri bir karanlık tünele dönüştü. Bu tünelin içine girenler tünelin sonundaki ışığa kavuşmayacaklarını bile bile bu yalanları yaşamayı gerçek doğrunun yerine koymayı fanatik bir taraftarlık haline getirdiler. Böylesi bir ortama doğruları ne kadar taşısanız da mutlaka onların karanlıkları sizin taşıdığınız doğruları gölgeleyebiliyor. Çünkü toplumsal yaygınlık kazanmış yalanlar, hakikati her zaman boğmak ve yok etmek için hazır ol da bekliyor.
İnsanın en karanlık noktalarından biri, tartışmayı ve kendi egosunu kanıtlamayı hayatının olmazsa olmazı görmesidir. Egosunun üstünlüğünü kanıtlama peşinde olanlara, doğruyu, doğru olarak izah edebilme gücünü kaybedersiniz. Çünkü böylesi ortamlarda, kişinin doğruya ulaşma gibi bir hedefi olmaz, kişi sadece tartışmayı ne kadar yüksek sesle sürdürdüğüne ve o tartışma ortamındaki kişileri ne kadar etkileyip yönlendirdiğine bakar. Bu durum Antik çağ Yunan toplumundaki sofistlerin ve septiklerin yaklaşımına ne kadar da benziyor. Çünkü onların konuşmalarında bir bilginin hakikat olup olmaması o kadar önemli değil, önemli olan tartışma ortamından kimin zaferle çıktığıdır. Hatta doğruluk diye bir şey yoktur, onun için insan kesin yargıdan kaçınmalıdır. Bir tartışma ortamında herkes duygu ve düşüncelerini anlatabilir ve bunu da yılmadan sonuna kadar savunabilir, önemli olan o tartışmayı kimin başarıyla sonuna kadar götürebildiğidir. Dolayısıyla doğrunun ölçüsü, tartışmayı sona götürmektir. Böyle düşünen bir anlayışın yaşamına doğru uğramaz. Doğruluk bunların yıkımı ve egolarını tatmin sürecinin sonu olur. Çünkü anlamsız yaşamları doğru ve onları hakikatle buluşturmak ister. Bir oluşumun ve nesnenin bilgisine sahip olmadan onun hakkında konuşmak, insanın kendi doğasıyla paralel yaşamaması olur. İnsan öncelikle kendi doğasının neleri bilebileceğini anlamalı, bunları bilmek istediğinde hangi yöntemlerle bu bilgilere ulaşırsa doğruyu elde edeceğini en ince ayrıntılarına kadar hesaplamalı ve ona göre davranmalıdır. Bu süreci doğru başlatanlar hakiki bilgiye ulaşma umudu olanlardır. Bu süreci dikkate almayanlar yalanları hayatlarının dinamosu haline getirip onlarla avunmayı yaşam zannederler.
Hakkında bilgin olmayan bir şeyin ardına düşme, çünkü sonun hüsran olur. Hüsran deyince birilerinin sizi boğması ya da bir an da imha etmesi olarak düşünmemelisiniz, hüsran her noktadan ortaya çıkabilir. Bilmediğin bir işi yaptığında zarar edersin sonuç hüsran, bilmediğin bir yola çıktığında gittiğin yol harcadığın zaman ve emek kaybın olabilir. Yaşamını idare edecek ve seni gelecek mutlu günlere taşıyacağına inandığın bilgiler yalandan ibaretse avucunu yalayabilirsin, sonrasında da umutları kırılmış, duyguları çökmüş, hayal kırıklığı yaşayan bir depresif vaka haline gelebilirsin. Aile hayatları da böyledir, duygusal tatmin aracı olarak çıkılan yollarda, bilgisizce atılan her adım sonu gelmeyen karanlıklara sizi taşır ve huzur kazanacağım derken huzurunuzdan olursunuz. Bunları uzatmak mümkün, ancak şunu açık yüreklilikle ifade etmeliyim ki, bilinmeyen bir konu hakkında iddia sahibi olmak kişiyi madara eder ve yaşamın ortasında insanlığın dikkat edip uzaklaşması gereken karanlık bir abideye dönüşür. Olumsuzluklar anlatılıp örneklendirilmek istendiği zaman bu hayatlar ancak örnekler tablosunda yer alır.
Bir şey hakkında bilgi sahibi olmak için, kulakla duymak yeterli değil, gözle görmek ikinci ve önemli aşama, çünkü şahidi siz oluyorsunuz, bu şahitlikte tek başına yeterli değil, manipüle edilmiş olabilirsiniz, öyle olmaması için onların kalben hissedilmesi ve gönlün onayından geçmesi gerekir. Bu üçlü kontrol sisteminden yoksun bir doğruluk olamaz. Bu doğruluk denkleminin olması da yeterli değil, bu denklemi doğru kullanacak zihin formlarında şekillenmesi ve akıl süzgecinden süzülerek rahat akması gerekir. Gönlün onaylamadığı bir bilgi akıl süzgecinden rahat ve süzülerek akmaz zaten bir yerde tıkanmaya neden olur ve patlar. Onun içindir ki hem uyaran hem uyaranları alacak bilgiye ulaşacak denklemin aparatları hem de bunları harmanlayarak öğütüp değirmenden geçirip elekle eleyecek bir akıl gerekli…Bunların hayatın hiçbir döneminde aranan ve olmazsa olmaz olarak görünen yaşamların doğruyla ne kadar iç içe olduklarını düşünebilirsiniz ki!
Ondan dolayıdır ki, bizim mutlak mimarımız ve koruyucumuz bizi kendisi tanımlıyor ve diyor ki, hakkında bilgin olmayan bir şeyin ardına düşme her an her yerde aldatılma ihtimalin vardır. Aldatılmakla kalmazsın aldandıklarının seni büyülemesiyle sen de başkalarını aldatmak için çabalarsın. Bunlar insanın, insanlığını elinden alan anlamsız çıkışlar emekler olduğu için Rabbimiz bizlere uyarıda bulunuyor ve diyor ki” Kulak, göz ve gönül, bu yanlış anlaşılma anlama, aldatma ve aldanmalardan sorumludur.
Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımların, insanlık yaşamını yönlendirdiği bir çağda, insanların hesabının çok çok çetin olacağından kuşkunuz olmasın. Hesap günü tüm bu paylaşımlarımızın hesabını vereceğimizi bilelim. Yaşam bu denklemler ışığında doğru bilgi çerçevesinde anlam kazanırsa, hayatlar huzur bulur. Buna dikkat edilmezse insanlık kendi huzurunu bozmak için, aldanan ve aldatan olma hastalığından kurtulamaz.
Yaratıcının bu uyarısına rağmen, insan hala yaşamını, hakkında hiçbir bilgisi olmayan karanlıklar içinde sürdürmeye azim ve kararlı görülüyor. İnsanlık bilginin ışığında ancak karanlıklardan aydınlığa çıkabilir. Allah’ın aydınlattığı bir yolun dışındaki tüm yollar karanlığın habercisidir. Karanlığın habercisi olan bu dehlizlerde insanlık, insanlığı imha etmeye azmetmiş gibi, hakikatlere kulaklarını gözlerini ve gönlünü kapatarak yaşamayı arzulamaktadır. Vahye dayanmayan ve vahyin aydınlattığı ortamdan gelmeyen bilgilerin hepsi yalandır. Vahiy kitabi ayetler olacağı gibi, kâinatın ayetleri de bir vahiydir. Arıya vahiy eden Allah, kainattaki sünnetullah ile bize yolumuzu bulalım diye vahiy gönderdi. Ancak insan geceleyin karanlıkta gözünü çevirip semaya baktığında o samanyolundaki galaksilerin yıldızların ona nasıl yol gösterdiğini bilmek istemiyor. Yine kendi karanlıklarında el yordamıyla yalanın pençesinde kıvranarak aydınlanacağını sanıyor.” Allah’ın nur vermediği kimsenin nurumu olur.” “Allah, iman edenlerin dostudur, onları karanlıklardan alıp aydınlığa götürür, küfredenlere gelince onların dostu da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlıklara götürür, onlar ateş ile arkadaşlar ve orada ebedi kalacaklar…” Bu ayetlerin dikkatimizi çekmek istediği hakikate yüreklerimizi açtığımız zaman, nasıl bir karanlıkta çamura batan yaşamlarımızın olduğunu idrak ederiz.
Bunu anlamadığımız müddetçe hep yanılmaya, yanıltmaya, kandırılmaya, kandırmaya, aldanmaya, aldatmaya uygun yaşamların kölesi olduğumuzu bilelim…Hayat çok kısa, yalan bir yaşamın içinde yalan olmayan bir iz bırakmak için vahiyle aydınlanarak yola çıkalım. O zaman göreceğiz, insanlığın yaşam düzeneğinin nasıl yeniden kurulduğunu…Gelin hep birlikte yaşamımızı karatan bu yalanları hayatımızdan çıkaralım ve hakkında bilgimiz olan şeylerin ardına düşelim…
Selam ve iyilik temennilerinde bulunarak satırlarımı burada noktalarken herkesi Rabbimin ayetiyle baş başa bırakıyorum…” Allah, en doğruyu söyler ve sözlerin en güzeline uyalım Allah’tan daha güzel sözü olan kim olabilir…
Kalın sağlıcakla!
“Hakkında bilgin bulunmayan şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi ondan sorumludur.” İsra:36
Erol KEKEÇ/22.05.2023/15.00/Namazgah: İST
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.