- 100 Okunma
- 0 Yorum
- 3 Beğeni
CAN SİMİDİ
Çok fazla mı görünür oldum? Bir tuhaf baktı sanki şu küçük kız. Hep de o yaştakiler en önce görmez mi zaten öyle şeyleri?.. O kalabalıkta kaybolmanı önleyecek kadar aykırı kaçan şeyler… İlk bakışta fark edilmeyen hemen… Ancak sezgisel bir şekilde hissedilen… Bir duygunun somutlaşmış hâlde yer edinmesi yüzünde… Küçük kız dokunmak ister gibi bakıyordu o duyguya… Yavru bir kediyi besler gibi beni de şefkatiyle beslemek istiyordu anlaşılan.
Gülümsemeye çalıştım ona. Beceremediğimi bilsem de dudaklarımı zorladım yine de… Teşekkür etmeye çalıştım, beni gördüğü için.
Parkın ileri bir noktasından onun yaşlarında bir kız sesleniyordu. Başını o yöne çevirmesinden anladım çağrılanın O olduğunu… Ve Şeyda olduğunu öğrendim bu sayede, adının. Özür diler gibi baktı bana, gitmek zorunda olduğu için.
Sonra, gözü arkada kalmışların zoraki adımlarıyla arkadaşının bulunduğu yöne ilerlemeye başladı. Başını geriye çevirip baktı birkaç adım sonra. Bu kez gülümsemeyi becerebilmiştim galiba… Gözlerindeki bulutlar kaybolmuş gibiydi. Gölgemi peşine takmadan; tam bir çocuğun tasasız, uçar gibi hafif adımlarıyla koşturmaya başladı.
Neden burada olduğumu sorgulamamı sağladı, küçük kızın pırıl pırıl bakışları. Bir çocuğun gözlerinden nasıl göründüğümü görmek istemiştim belki de. Şefkate muhtaç, o yavru kediyi… Onu görüp şefkat göstermek istemiştim, kendime bir parça. O yüzden o küçük kıza öyle sahici gülmüştüm ya… Gözlerindeki bulutları kovarak… Ona gülerken gözlerinden yansıyan kendime de gülmüştüm aslında çünkü… Oradan görünen o yavru kedi çaresizliğime…
“Pazartesi’yi sevmiyorum!” dedim, duyulur duyulmaz bir sesle.
Daha Pazar’dan başlıyordu soğuk nefesini hissettirmeye… Her dakika seni ona bir adım daha yaklaştırıyordu.
Kendinle konuşmanın en güzel yanı ille de ses çıkarman gerekmemesiydi… Hatta kelimelere bile gerek yoktu aslında… Ama ben düşüncelerin peşinden sürüklenip gitmemek için onları kelimeler içine hapsetmenin en garantili yol olduğunu yıllar içinde öğrenmiştim.
Küçük kıza söz vermeseydim o gülüşümle; duyguların beni alıp götürmesinden zerre kadar korkmaz, yüzümde gönüllerince koşturmalarına izin verirdim… Ama çocuklarla dolu bu parkta göze alamazdım, bir kez daha bir çocuğun pırıl pırıl gözlerine bulutlar kondurmayı… O yüzden içimden de olsa devam ettim kendimle konuşmaya.
“O işi sevmiyorum!..” dedim. "Babam arkadaşı vasıtasıyla o işi buldu bana diye, sabahın gelmesinden korkar hâle mi geleceğim her gece?!.. En sevdiğim o saatlerin, benim için biçilen bir kader yüzünden günün en nefret ettiğim saatlerine dönüşmesini mi seyredeceğim? Seyirci mi olacağım kendime?”
Telefonu hangi ara çantamdan çıkarıp o numarayı aradım, bilmiyorum… Ama sesini duyduğumda, ne kadar özlediğimi fark ettim teyzemi… Zorlu dalgalar arasındaki can simidim… Ailemizde babama kafa tutabilecek tek kişi… Babam ona çok saygı duyar, düşüncelerine değer verirdi. Bizi kırsa onu kıramaz, kardeşi gibi severdi. Babama ulaşmak için en doğru kanaldı yani, sevgili teyzem. Kaç kere babamla aramızda bir sürtüşme olduğunda araya girip ortalığı yatıştırmış, bizim isteyip de babamın “asla olmaz” dediği bir şeye o tatlı diliyle eniştesini ikna etmişti.
“Hayırsız yeğenim, yine ne keyfini kaçırdı da aylardır aramadığın teyzen aklına geldi birden? Hadi söyle… Her şeyin bir çaresi vardır."
Sesini duymak bile yetmişti nefesimin bir gıdım da olsa daha derine inmesine… Ama daha gidecek yolu vardı, gerekli derinliğe ulaşması için…
“Teyzeciğim; hayırsız yeğenin seni aramadığı o ayların diyetini fazlasıyla ödemek üzere yanına geliyor acilen. Hiç korkma, benden haber alamadığın her bir günün bir dökümünü en ince ayrıntısına kadar, uzun uzun çıkaracağım sana. Geceyi sabah edecek, bol bol laflayacağız senle. Hatta öyle ki seni aramadığım o ayları özler hâle gelecek, şu çenesi düşük yeğeninden kurtulmak için adaklar adayacaksın. En yakın zamanda gelmek üzere bilet almaya gidiyorum hemen.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.