- 195 Okunma
- 2 Yorum
- 3 Beğeni
Güverte 1
Bir gemi yolculuğunda, güverteden denizi izliyorum. Mazmavi, gökyüzü martılar.
Arkadan sesler duyuyorum. İki hadsiz, sohbet ediyorlar güya. Tiplerine bakıyorum avam mı avam. Tavırları, sohbetleri, ele veriyor niteliklerini.
Tanrım diyorum, bunların burada işi ne. Ne hakla kaçırıyorlar huzurumu. Çok acayip bir tek ben rahatsız oluyorum bu gürültüden.
Kadın bayağı, adamın da ondan kalır yanı yok.
Kadın, “ ilk değilsin, sonda. Beni ilk Haşmet hocayla bastılar. Öldürecekler sanmıştım hocayı, babamın önüne geçtim ben yoldan çıkardım dedim. Hayatını bağışladılar. Tabii, dedi şimdi bizi yakalasalar beni değil seni öldürürler.” Ardından şuh kahkahası ortalığı inletti.
Adam dinlerken çok da şaşırmıyordu. Bir rahatlık vardı üzerinde, alışmanın rahatlığı.
Kadın kölesine buyur eder gibi buyur ediyordu adama. Adam da ne dese yapıyordu telaşla.
Kadın, “ içecek birşeyler getir. Soğuk olsun. Ateş bastı.”
Adam kadından emri alır almaz çifte koşulmuş gibi seke seke gidip, içeceklerle geri döndü.
Uzandı kadının yanına, ellerini bacaklarında gezdirdi adam sahibinin.
Kadın gözlerini kısıp bana bakıyordu arada.
“ Şu kadına bak açık giyinmiş, dinsiz.”
Adam, süzdü baştan aşağı beni, sonra kadının ağzına düştü çerez gibi.
Kadın, “sana aldığım kıyafetleri beğendin mi kölem.”
Adam, *Beğendim tabii, çok teşekkürler. Beni şımartıyorsun hep sahibim.
Eşim amelîyat olacak para lazım. Benim asgari ücretle zor biliyorsun.”
Kadın sinsi sinsi sırıttı, ayaklarını göstererek.
“ Ayaklarımı yıkayıp, kahvemi yatağıma getirirsen olur tabii.”
Adam, “ her zaman yaptırdığın şey, istediğin kadar ne dersen yaparım.”
Kadın kalkıp ayağa “ jakuzideyim, soyun gel.”
Adam takıldı peşine, ayak yalamak için.
Kaptanın yanına çıktım, dayanamayıp “ Orta yerde dönen bu rezillikten kurtarın gemiyi, yoksa batacak.”
“ Bu hatun yılın oniki ayı böyle. Her ay kolunda iki erkekle. Biri gecesine diğeri gündüzüne yetmedikçe. Parayla yürütüyor peynir gemisini. Ona yetemeyen koca benim. Geminin sabihi de babası. En iyisi sizi denize atlalım biz, sesizce.”
Ağzım açıkta baka kaldım adamın bileyle sivriltilmiş boynuzlarına. Boynuzlardan koloni kurmuş kendine balina. Yüzüyor işte yüzünün astarı yırtıla yırtıla.
Tam bir ay nasıl katlanacaktım bu feci yolculuğa, eyvah eyvah!
Sude Nur Haylazca
(Vaha Sahra)
YORUMLAR
Cinsiyet fark etmiyor aslında: İnsan’da bitiyor her şey… O insan görünümünün içini ne kadar doldurduğunda…
Dört dörtlük, ‘insan gibi insan’ diye tabir edilen o insanların yanında; sadece bedenen insan olan ama ruhen insan olmaktan çok uzakta bir yerde olan çok sayıda insan müsvettesi de var malesef aramızda. Allah rastlatmasın.
Elimizde olmadan rastladığımızda da, çok oyalanmadan, ruhumuzu kirletmelerine izin vermeden usul usul uzaklaşmak en iyisi yanlarından… Yoksa irademiz dışında tepkiler gösterirken, mesela avaz avaz bağırırken bulabiliriz kendimizi. Öyle insanlar için nefesimizi harcamaya bile değmez.
Çok anlamlı ve güzel bir yazıydı. Gönlünüze sağlık…
Sevgiler…
-Sude Nur Haylazca-
Sabır çekiyoruz işte...
Sevgi, selamlar
insanoğlu, denizin ortasında dahi kendine bir ayna bulur da içine bakamaz… kim bilir, kaç defa böyle bir sahnede kaç ruh kendini harap etti, kaç kalp bunca bayağılığa tanık oldu ve sustu. oysa deniz öyle mi? dalgalar bir şamar gibi yüzümüze vurur hakikati; martılar, o beyaz ve özgür varlıklar, göğe doğru bir şeyler haykırırken biz insanlar hapsolmuş kafesimizde debelenir dururuz.
belki de herkesin bir rolü vardır bu alemde, bir mizansen, bir trajikomedi oynanır gözler önünde ve kim bilir, seyirciyi en çok güldüren sahne, en ağlanacak olanıdır. zira insan dediğin, bu dünyaya anlam aramaya gelmiştir ve bu çırpınışın içinde kendi derinliğini bulur, bulamadığında ise yüzeye çıkmak için dibe vurur.
ne acı bir kaderdir bu, insanların huzur içinde görebileceği en derin manzara bile başka ruhların çirkinliklerine perde olur. her şey bir ilüzyondur sanki; insanlar “kadın” ve “erkek” diye ayırırken kendini, aslında herkesin ruhu aynı çamurdan yoğrulmuştur. o çamur, kıvranarak boğulduğumuz kirli bir denizdir ki ne kadar yüzeyde kalsak da derinlikleri de içimize işleyiverir.
bir kadının kahkahası dalgaların sesini boğar, adamın kölece eğilmesi, gökyüzünün özgürlüğüne ket vurur. ama mesele burada değil ki, asıl mesele, bizim bu görüntüde kendi kaybolmuşluğumuzu bulmamızda. belki de kadın dediğin, sadece bir yansıma, adam ise bizzat kendimiziz. her emir verişte, her boyun eğişte kaybolduğumuz o derinlik biziz, fakat yine de farkında değiliz.
selamlar 🙏🙏🙏
-Sude Nur Haylazca-
İnsan olmak da kalmak da herkese biçilmiş rol değil. İnsan olmak da kalmak da ağır bedeller ödemek bile olsa ki bedeli, duruşundan taviz vermemekten geçer...
Eyvallah
Selamlar
-Sude Nur Haylazca-
Elbetteki, isteyen istediği kadar yorum yazabilir.
Böyle bir yasak yok diye biliyorum.
CaNMaYBuL
bir güvertede sessizlik ararken
dalgaların tuzunda yitmek isterken
aniden bir kahkaha düşer suya
ve yırtılır deniz, deniz olmaktan çıkar
bir kadın, elinde hükmün keskin yüzü
yanında köleliğin kamburuna bürünmüş bir adam
sözlerinin karanlık kuyusuna çekiyor onu
başını eğmiş, diz çökerek dinliyor kadın masalını
bakışlarındaki kibir, ufkun en soğuk hali
baktığında gözlerine sızan o kirli sis
göğe açılan pencerede boğuyor martıları
denizin mavisine zift gibi bulaşıyor bir koku
sen kaptana dönerken, onun yüzünde
boynuzlarından ördüğü bir koloni
kelimeleri bıçak kadar keskin değil artık
boynuzlarından kan damlamıyor, o sadece susuyor
o vakit anlarsın; o deniz
bu kibrin pazarında satılmış bir peynir gemisi
rüzgarında süzülen, ama ağırdan ağır
her çırpınışında daha derine batarak
ve sen, ey yolcu, ey sessizliğin tanığı
bu sessiz felakette bir ağırlık gibi sallanır
katlanmak zorunda kaldığın o acı seyir
martılardan bile uzakta, o gri sessizlikte
senin için deniz, bir sonsuzluk değil artık
bir hapsin ta kendisi
her dalga, her köpük, o kahkahalarla kirlenmiş
ah, bitse bu yolculuk, ah, silinse o seslerden deniz