- 31 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Güverte 1
Bir gemi yolculuğunda, güverteden denizi izliyorum. Mazmavi, gökyüzü martılar.
Arkadan sesler duyuyorum. İki hadsiz, sohbet ediyorlar güya. Tiplerine bakıyorum avam mı avam. Tavırları, sohbetleri, ele veriyor niteliklerini.
Tanrım diyorum, bunların burada işi ne. Ne hakla kaçırıyorlar huzurumu. Çok acayip bir tek ben rahatsız oluyorum bu gürültüden.
Kadın bayağı, adamın da ondan kalır yanı yok.
Kadın, “ ilk değilsin, sonda. Beni ilk Haşmet çok hocayla bastılar. Öldürecekler sanmıştım hocayı, babamın önüne geçtim ben yoldan çıkardım dedim. Hayatını bağışladılar. Tabii, dedi şimdi bizi yakalasalar beni değil seni öldürürler.” Ardımdan şuh kahkahası ortalığı inletti.
Adam dinlerken çok da şaşırmıyordu. Bir rahatlık vardı üzerinde, alışmanın rahatlığı.
Kadın kölesine buyur eder gibi buyur ediyordu adama. Adam da ne dese yapıyordu telaşla.
Kadın, “ içecek birşeyler getir. Soğuk olsun. Ateş bastı.”
Adam kadından emri alır almaz çifte koşulmuş gibi seke seke gidip, içeceklerle geri döndü.
Uzandı kadının yanına, ellerini bacaklarında gezdirdi adam sahibinin.
Kadın gözlerini kısıp bana bakıyordu arada.
“ Şu kadına bak açık giyinmiş, dinsiz.”
Adam, süzdü baştan aşağı beni, sonra kadının ağzına düştü çerez gibi.
Kadın, “sana aldığım kıyafetleri beğendin mi kölem.”
Adam, *Beğendim tabii, çok teşekkürler. Beni şımartıyorsun hep sahibim.
Eşim amelîyat olacak para lazım. Benim asgari ücretle zor biliyorsun.”
Kadın sinsi sinsi sırıttı, ayaklarını göstererek.
“ Ayaklarımı yıkayıp, kahvemi yatağıma getirirsen olur tabii.”
Adam, “ her zaman yaptırdığın şey, istediğin kadar ne dersen yaparım.”
Kadın kalkıp ayağa “ jakuzideyim, soyun gel.”
Adam takıldı peşine, ayak yalamak için.
Kaptanın yanına çıktım, dayanamayıp “ Orta yerde dönen bu rezillikten kurtarın gemiyi, yoksa batacak.”
“ Bu hatun yılın oniki ayı böyle. Her ay kolunda iki erkekle. Biri gecesine diğeri gündüzüne yetmedikçe. Parayla yürütüyor peynir gemisini. Ona yetemeyen koca benim. Geminin sabihi de babası. En iyisi sizi denize atlalım biz, sesizce.”
Ağzım açıkta baka kaldım adamın bileyle sivriltilmiş boynuzlarına. Boynuzlardan koloni kurmuş kendine balina. Yüzüyor işte yüzünün astarı yırtıla yırtıla.
Tam bir ay nasıl katlanacaktım bu feci yolculuğa, eyvah eyvah!
Sude Nur Haylazca
(Vaha Sahra)
YORUMLAR
insanoğlu, denizin ortasında dahi kendine bir ayna bulur da içine bakamaz… kim bilir, kaç defa böyle bir sahnede kaç ruh kendini harap etti, kaç kalp bunca bayağılığa tanık oldu ve sustu. oysa deniz öyle mi? dalgalar bir şamar gibi yüzümüze vurur hakikati; martılar, o beyaz ve özgür varlıklar, göğe doğru bir şeyler haykırırken biz insanlar hapsolmuş kafesimizde debelenir dururuz.
belki de herkesin bir rolü vardır bu alemde, bir mizansen, bir trajikomedi oynanır gözler önünde ve kim bilir, seyirciyi en çok güldüren sahne, en ağlanacak olanıdır. zira insan dediğin, bu dünyaya anlam aramaya gelmiştir ve bu çırpınışın içinde kendi derinliğini bulur, bulamadığında ise yüzeye çıkmak için dibe vurur.
ne acı bir kaderdir bu, insanların huzur içinde görebileceği en derin manzara bile başka ruhların çirkinliklerine perde olur. her şey bir ilüzyondur sanki; insanlar “kadın” ve “erkek” diye ayırırken kendini, aslında herkesin ruhu aynı çamurdan yoğrulmuştur. o çamur, kıvranarak boğulduğumuz kirli bir denizdir ki ne kadar yüzeyde kalsak da derinlikleri de içimize işleyiverir.
bir kadının kahkahası dalgaların sesini boğar, adamın kölece eğilmesi, gökyüzünün özgürlüğüne ket vurur. ama mesele burada değil ki, asıl mesele, bizim bu görüntüde kendi kaybolmuşluğumuzu bulmamızda. belki de kadın dediğin, sadece bir yansıma, adam ise bizzat kendimiziz. her emir verişte, her boyun eğişte kaybolduğumuz o derinlik biziz, fakat yine de farkında değiliz.
selamlar 🙏🙏🙏
-Sude Nur Haylazca-
İnsan olmak da kalmak da herkese biçilmiş rol değil. İnsan olmak da kalmak da ağır bedeller ödemek bile olsa ki bedeli, duruşundan taviz vermemekten geçer...
Eyvallah
Selamlar