BEDEVİ VE PRENSES
PRENSES VE BEDEVİ
KÜÇÜK PRENSES
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde büyük bir çölün kıyısında büyük bir şehir varmış bir vahanın içine kurulu şehrin kubbeleri rengarenk çarşıları mis gibi baharat kokarmış bu şehri yöneten padişahın güzelliği dillere destan küçük bir kızı varmış . Yıllarca evladı olmadığı için padişah kızının üzerine titremiş. Annesi daha bebekken vefat etmişti prensesin. Prenses güzel olduğu kadar bir o kadar yaramazmış çevresi hizmetçilerle kölelerle dolu olmasına rağmen çok sıkılırmış ,onun en iyi arkadaşı siyah kısrak Arap atı Sahara imiş. Hep ona binip kaçarmış saraydan, bir gece nöbetçileri atlatıp yine sarayın dışına çıkmış.
SAHRA ÇÖLÜ VE BEDEVİ
Hep çölü merak eder oraya derin derin bakar gizemli gelirmiş oralar . O gün cesaretini toplayıp çöle doğru yollanmış şafak sökmeye yakın birden bir kum fırtınası bastırıvermiş göz gözü görmez olmuş Sahara ürküp prensesi düşürmüş ve kaçmış .Saatler ilerlemiş baygın bir şekilde yatarken çıngırak sesleri duymuş bir gölge onu rahatlatmış. Güneşten yüzünü göremediği birisi ona yaklaşıp , kucağına aldı ve deveye bindirdi . Devenin ritimli sallantısı ile iyicene geçti kendinden prenses . Gözlerin açtığında siyah pırıltılı bir çift göz ona bakıyordu kırışık mavi sarığı azını kapayan bezler arasında siyah parlak gözler ona vahşi ama içten bir şekilde merakla bakıyordu .Bir an prenses heyecanla ayağa kalkmaya çalıştı kendini geriye attı prenses sen kimsin dedi inisin cin mi yüzündeki bezi sıyırıp hafifçe gülümsedi genç çocuk . Ben çöllerde yaşayan çobanlık yapan bir bedeviyim ben bir Tuaregim siz kimsiniz ? Bunu o kadar sıcak ve samimi bir şekilde söyledi ki bir an içi ısındı, küçük prenses padişahın kızı olduğunu söylememeye karar verdi. Ona deve sütü ikram etti bedevi genç .Prenses ona Sahara’yı sordu onu görmediğini söyledi bedevi onu bulması için ağlamaklı gözlerle ona baktı . Birlikte deveye binip yola çıktılar. Giderken bedevi bir ıslık çalıyordu hüzünlü ama çok huzurlu sanki hafif bir çöl rüzgarı sesine beziyordu hiçbir yede duymamıştı bu melodiyi dalga dalga kumulların arasından ilerlediler.
O GECE VE YILDIZLAR
Gün batmak üzereydi duralım artık dedi ve küçük bir çadır kurdu , prensese burada yatabilirsin dedi. Kendisi de sırtüstü uzandı kumlara ve yıldızlara bakarak. Ben denizi çok severim senin gözlerin bana denizi hatırlattı bir günlük mesafede hem orada mavi boyalı evleri ile meşhur bir şehir var seni oraya bırakırım dedi. Minik prenses usulca yanına uzandı ve o da yıldızlara bakmaya başladı . öyle berrak aysız bir gökyüzü vardı ki sanki ışıktan bir kubbe sarıyordu onları. Bedevi çöl o kadar güzel bir yerdir ki her gün kumul tepeleri yer değiştirir ve sana yeni diyarların seraplarını gösteriler .rüzgarlar o kadar değişir ki bazen bir uçan halıda bazen bir yelkenlide bezende şiddetli bir savaşta bulursun kendini. Küçük prenses söylediklerinden etkilenmişti ona sen çölü nasıl bu kadar seviyorsun dedi. Bedevi genç anlatmaya başladı.
DERVİŞ
Bir gün kalbim katı her şeye küsmüş sürümü güdüyordum kumulların arasında dolaşırken çölün ortasında yaşlı bir adama rast geldim yüzü parlıyordu sakalları bembeyaz idi birde baktım önünde berrak bir kaynak fışkırıyor kumların içinden şaşırdım çölde böyle bir şeyin olması imkansız dedim içimden sonra gözlerimin içine baktı ve suyu avucuna doldurarak bana uzattı ben kana kana içitim çok lezzetli idi konuşmaya başladı sen çöllerin efendisini bilirimsin dedi ve bana Efendimizin Rabbine aşkını anlatmaya başladı Efendimizin kimsesizlere nasıl sahip çıktığını anlattı o anlattıkça kalbim yumuşadı ve bir an daldım rüyamda Efendimizin dizinde saçlarımı okşarken buldum kendimi ,uyandığımda ne yaşlı derviş nede kaynak vardı yalnız biraz ıslaklık vardı kumlarda, sanırım rüya gördüm dedim ama o günden sonra her şey değişti .prensesle sohbet uzadı gitti saatlerce .Uyudular yan yana .
HASRET
Gün ışırken at kişnemeleri ve bağırtılar yankılandı kumlar atların toynaklarından saçılıp toz duman ediyordu her tarafı bedevi hançerini çekip hazırlandı prenses arkasına saklandı toz duman sakinleşince siyah alımlı giyinmiş süvariler belirmeye başladı . Prenses armalarından tanıdı onları bunlar babamın askerleri . İçlerinden bir tanesi bedeviye hamle yaptı bedevi yere düştü prenses durun durun o benim hayatımı kurtardı diye haykırdı . Komutanları attan indi yanlarına yaklaştı ve yüzünü açtı . Bu genç komutan padişahın vezirinin oğlu idi ileride baş kumandan olacağına kesin gözle bakılıyordu . Bedevi yerden hızlıca kalktı ve presesin önüne geçip korumaya almaya çalıştı. Gözlerini birbirlerine dikip her an kapışacak gibi bakıştılar. Prenses araya girdi ,o olmasa çoktan ölmüştüm Sahara dan düştüm kum fırtınasından kurtardı beni dedi . Genç komutan prensesim babanız çok merak etti hemen gitmeliyiz dedi ve onu kucaklayıp atın eyerine oturttu .Hızlıca uzaklaştılar prenses bir kelime bile edemedi , yalnızca uzaklaşırken arkaya doğru ona baktı. Bedevi yitip giden mavi gözlerden bir an için bile gözlerini ayırmadı ta ki kaybolana kadar .
BÜLBÜL
Bedevi çölle baş başa kalmıştı uçsuz bucaksız çölde su kuyuları arası günler sürüyordu suyu bitmek üzereydi kuyuya yakındı kuyudan su çekerken bir ses duyar kuyunun yanındaki yaşlı ağacın dibinden gelir ses ,bir bülbül yavrusu ,yuva dağılmış kuş aşağı düşmüş .Bedevi önce bırakıp gitmek ister bakamayacağını düşünerek . sonra bir cıvıltı daha arka arkaya ,sonunda onu cüppesinin içinde güvenli bir yere koyar çekirge yakalar birkaç tane ezip azına dökmeye başlar gittikçe bağlanır ona. Çöl ne garip bir gün bir prenses bir gün bir kuş acaba bu beni ne zaman bırakıp gidecek der kendi kendine .Öyle olmaz aradan üç yıl geçer bülbül onu hiç bırakmaz hep hüzünlü ama coşkulu şarkılar söyler üzerinde uçup.
PRENSES
Prenses evlilik yaşına gelmiş çocukluktan çıkmış serpilmiş daha da güzelleşmişti. O bir Arap kızı idi. Onu gören her bir erkek gözlerini almıyordu .Dünyanın her tarafından onu istemeye geliyorlar evlenmek için türlü hediyeler ve vaatler veriyorlardı .Şiirler yazılıyordu ona, prensler padişahlar uzun bir liste oluşturuyordu . Ama bizim prens büyümesine rağmen hala aynı idi onları çok yapmacık buluyor çeşitli bahanelerle geri çeviriyordu .Padişahta kızını kıramıyor hiç bir şekilde zorlamıyordu.
GÖZLER
Bedevi artık her cuma prensesin şehrinde cuma namazını kılıyormuş. İlk zamanlar çok aklına gelirken artık neredeyse hiç düşünmez olmuş ama o geceyi ve prensesin gözlerini özlemle nadiren hatırlarmış . Cuma çıkışı yakında olan sarayın kapıları açılır saltanat arabası hızla çıkar kalabalık birden açılır yol verir araba hızla giderken bir çocuk önüne atlar . birden yularları çeken sürücü atları şaha kaldırır ve araba durur çocuk kaçışır prens merakla kafasını arabanın penceresinden çıkarır ve etrafa bakınır herkes muhteşem güzellikteki prensesin çevresini sarar bir an kalabalığın arkasında duran bedevi ile gözleri kenetlenir bedevinin siyah parıltılı vahşi gözleri içine işler ,bedevi mavi denizin kıyısında mavi boyalı şehre gider geçen birkaç saniyede sanki zaman durmuş , insanları silinmiş bir dünyaya gitmişlerdi. İkisinde şaşkınlığın ardından her şeyi tekrar yaşarcasına o geceye dönerler adeta. o anda bülbül bedevinin sarığına kondu aynı anda sürücü kırbacı atlara savurdu, yine o günkü gibi prensessin mavi gözleri uzaklaşıyordu ondan. Bu sefer farklıydı o zaman küçük çocuk olan prenses şimdi bütün güzelliği ile kalbine işlemişti bedevinin. Prenses o vahşi gözlerden içine dökülen huzuru ve güveni bütün vücudunda hissetti artık ikisinde birbirini hasretle düşünüyorlardı.
SARAYIN BAHÇESİ
Bedevinin aklına sarayın bahçesi gelir sur gibi duvarlarla çevrili ama küçük demirli yer pencereleri var en uzak ve ıssız köşesine gider ve omuzundaki bülbülü avcuna alır ve ona prensesi bana getir güzel kuşum der. Bülbül hızla yükselir ve sarayın üzerine doğru hızlı bir dalışa geçer prenses balkonda hala o gözleri düşünüyormuş. O anda küçük bülbül balkonun korkuluklarına konup ötmeye başlamış . Prenses hemen kırmızı göğüslü bülbülü tanımış bu bedevinin sarığına konan kuş .Kuş hayatının en güzel şarkısını şakımaya başlamış prenses bu güzel sesten az daha bayılacak gibi olmuş . Sonra bülbül birden susmuş ve balkonun önünde ilerideki bir ağaca konmuş prenses hemen bahçeye inmiş prense yaklaşınca susup diğer ağaca geçmiş ve ötmeye başlamış bu böylece defalarca tekrarlanmış bahçenin uzak köşesine gelmişler kuş uçup duvarın öteki tarafına geçmiş. Prenses üzüntü ile duvara bakınırken birden bir ıslık sesi duymuş çöl rüzgarlarını andıran sesin sahibini bedevi olduğunu anlamış . Orda mısın diye bağırmış. Bedevi buradayım aşağı demirli yer penceresine bakın .evet gözler yine kavuştu birbirine konuşmaya başladılar uzun yıllar geçmişti ama sanki dün gibi sohbet etmeye başladılar .Artık her cuma orada buluşmaya başladılar bazen dayanamayıp diğer günlerde buluşmaya başladılar .aralarındaki bağ artık aşk a dönüşmüştü birbirlerini düşünmeden bir anları geçmez olmuş .
TEVAFUK
Bir gün bedevi bahçenin kösesinde prensesi çağırması için bülbülü tam gönderecekken konuşma sesleri duyar yer penceresinde yalnızca ayakları görebiliyordu. Kulak kabarttı . Yaşlı adam Oğlum ben Trablusgarp prensi ile anlaştım onun adamları prensesi kaçıracak sende prensesi kurtaracaksın padişah kızı sana verecek sonra padişahı zehirleyip öldüreceğiz sen ve ben hüküm süreceğiz bunun karşılığında sonunda kuzey topraklarının bir kısmını Trablusgarp hükümdarına vereceğiz. Baba ne zaman olacak .Bu gece .Onları kuzey kapısından sokacağım içeriye .Gece yarısı .Bedevi ne yapacağını şaşırmış kimse ona inanmaz. Prensese ne olacak ?
TUAREGLER VE TRABLUSGARB
Bedevi bir Tuaregti . deniz kıyısındaki mavi boyalı şehir Trablusgarp bedevinin çocukken ölen babasının memleketi Tuaregler maviyi çok severler giysileri evlerin kapıları duvarları hep mavidir . Tuaregler güzellikleri ile dikkati çeken beş bin yıllık kadim bir halktır. Vücutlarına mistik dövmeler yaparlar. Bedevinin de babası çocukken sağ kolunda pençesinde bir anahtar olan şahin dövmesi yapılmıştı .Bedevi Trablusgarp’ı çok severmiş. Nadiren de olsa gider mavi giysilerini yeniler ihtiyaçlarını alıp limana mendireğe gidip oturup martıları seyredermiş. Trablusgarp küçük bir devlet ,prensesin babasına bağımlı ama onu rakip gören bir Tuareg padişah tarafından yönetiliyordu.
GECE YARISI
Bedevi gece kuzey kapısında kuytu bir yere gizlenmiş . Saat on iki ye gelmiş nöbetçiler değişmiş kapının üst kısmında vezirin oğlunun yüzü yanında yanan meşale ile parladı bir an. Nöbetçiler yerlerini aldı, zaman ilerliyor hala hareket yok saat iki ye yaklaşırken kapıya gelen ana yoldan siyah karartılar bir gözüküp bir kayboluyorlar . Kapıdaki nöbetçilerden iki tanesi ani bir hamle ile diğer iki nöbetçiyi öldürdü kapı yavaş yavaş açılıyor en az beş tane karartı açılan kapıdan girdi .Vezirin oğulda sarayın iç kapılarını kilitlerini açmıştı her şey hazırdı kapının dışında bu eşkıyaların atlarını getiren iki kişi daha vardı atların başında duruyorlardı .Bir an bir tanesi içeri kapıdan içeri girdi arkadaşlarına bakmak için. siyahlar girmiş bir kişi kaldı geri. Bedevi yavaşça yaklaştı siyah giyinen haramiyi bir hamlede bayılttı üzerindekileri giyindi ve onu bir köşeye çekti .Beklemeye başladı. içerdeki beş harami ve sonradan giren hızla çıktılar iki tanesi bir halıya sarmalanmış prensesi taşıyorlardı atın eyerine koydular ve hepsi atlara bindi hızla uzaklaştılar . Saray hareketlendi bağırtılar çığlıklar padişah ve saray ahalisi şaşkınlık ve sonrasında derin bir korku ve üzüntüye boğuldular. Sarayın incisini kaçırmışlardı . Bu arada vezirin oğlu yerde yatıyordu yaralanmıştı . Aslında ölümcül olmayan göstermelik bir yaralanma. Padişah vezirine hemen yakalamalarını söyledi ardından peşlerinden atlılar yola çıktı.
HARAMILER
Haramiler hazırlıklıydılar yolun yarısında yorulmamış atlar bekliyordu onları indiler onlara bindiler . Bedevi hiç konuşmadan tetikte idi bir an prensesin olduğu atı ele geçirmeyi düşündü ,üzerindeki haramiyi öldürerek ama cesaret edemedi prensese bir şey olabilirdi. Haramiler berberiydiler ve güçlü savaşçılara benziyorlardı. Başlarında bedevi gibi vahşi bakışlı gözlerinden ateş çıkan birisi var idi . Haramiler Trablusgarp hükümdarının sarayına vardılar attan indiler haramilerin başı iki tane haramiye işaret etti , prensesi onun için hazırlanan sarayda bir odaya götürmek için sırtlandılar . Bedevi hamle yaptı ama haramilerin başı serçe göğsüne vurarak durdurdu göz göze geldiler iki vahşi bakış sanki savaşıyorlardı . Bir hamlede yüzünü açtı bedevinin . bedevi umutsuzca bir yumruk salladı düşürdü yere haramilerin başını ama diğerleri çullandılar üzerine iki kolunda tutup haramilerin liderinin önünde tuttular oda yüzünü açtı oda Tuaregdi bedevinin yırtılan elbisesinden kolunu gördü ve şaşkınlıkla yüzüne baktı bedevinin .
TRABLUGARB HÜKÜMDARI VE VEZİRİ
Haramilerin başı Trablusgarp hükümdarının oğlu idi babasının huzuruna çıkardı sürükleyerek bedeviyi ve kolunu babasına gösterince babasının yüzü bembeyaz olmuştu Şehri-emini yanlarındaydı ve oda şaşkınlığını gizleyemedi .Şehri-emin çok yaşlı ve halkın sevdiği bir dindar bilge bir zattı onun bilgisi ve fikirleri ile hükümdarlık yaşıyordu .Aslında önceki hükümdardan beri Şehri-emindi halkın sevgisi yüzünden şu anki hükümdar ona bir şey yapamıyordu . Efendim bu çocuk.. susturdu hükümdar Şehri-emini . Bedevinin gözlerinin içine baktı ve evet o dedi . Onu hemen zindana atın dedi. Hangi hücreye olacağını biliyorsun. Oğlu babasına onu öldürmeliyiz dedi .Hükümdar oğluna sertçe bakarak hala töremizi öğrenemedin mi dedi ve tersledi. Bedevi uzun yıllar kalacağı zindanına atılmıştı .
ZİNDAN
Kalın duvarlı küçük pencereli köhne eski bir yer döşeği, birkaç eski tas ve kova işte zindan . Küçük pencereden deniz kokusunu taşıyan bir rüzgar doluyor içeri ,denizi göremiyordu ama denizin dalga sesleri az da olsa geliyordu kulağına . Pencereye minik bülbül kondu bedevi ona prensesi bul güzel kuşum dedi. Bülbül uçtu uçtu ve prensesi buldu penceresine konup yine o muhteşem sesiyle şakımaya başladı .Prenses bedevinin yakınlarda olduğunu anladı zindan uzakta değildi . Bir ıslık sesi bülbül sustu .İşte hafif çöl rüzgarı doluyordu penceresinden içeri prensesin. Kalbi o kadar neşeyle doldu ki bütün sıkıntısı korkuları kayboldu .Bedevi neredeydi .Ona hizmet eden bir kadına parmağındaki değerli yüzüğü göstererek bunu sana veririm ıslığın sesi nereden geliyor öğren bana .Kadın kötü haberi verdi. Zindandan . Prenses üzüldü .Neden zindandaydı kadın onu sizin kaçırılmanıza engel olmaya çalıştığı için zindana attılar dedi. Prenses çaresizlik içinde ne yapacağını düşünürken .
ANLAŞMA
Yapılan anlaşma gereği Vezirin oğlunun prensesi kurtarması gerekiyordu .Sarayın kapılarından süvariler girdi düzmece bir çatışma ve hızla prensesin odasına geldi vezirin oğlu onu kucaklayıp atına bindirdi ve hep birlikte prensesin ülkesine yola çıktılar .her şey bir anda olmuştu prenses bunun sahte olduğunu hissetmişti ama yapacak bir şeyi yoktu .Aklı Bedevideydi ne olacaktı. O zindanda kaldı .Vezirin oğluna yalvarsa da dönüp onu da alması için hiç oralı olmadı .Saraya vardıklarında padişah onları bekliyordu vezirin oğluna büyük minnet duydu vezirde bir yandan padişaha kızının evlenmesi gerektiğini söyleyip duruyordu tabi oğlunu işaret ediyordu her konuşmasında . Padişah sonunda karar verdi kızına vezirin oğlu ile evlenmesini söyledi .Prenses hayır dedi her zamanki gibi çünkü onun kalbi bedevideydi .Vezirin oğlu eğer kabul etmezse bedeviyi öldürteceğini söyleyerek prensesi tehdit etti ve sonunda prenses kabul etmek zorunda kaldı .Evlendiler müthiş bir düğün herkes duydu düğünü tabi bedevide .Zindanın duvarları iyicene sıkıştırdı onu kalbi katılaşmış isyan eder olmuştu her şeye .
PADİŞAHIN ÖLÜMÜ
Vezirin planı işliyordu, oğlu prensesle evlenmiş şimdi sıra padişahı zehirlemekte idi. Yavaş yavaş zehirlediler Padişah günden güne eridi ve vefat etti. Tahta vezirin oğlu geçti . anlaşma gereği kuzey toprakları sahte savaşlarla Trablusgarp’a geçti .Kuzeydeki verimli topraklar elden gidince o güzelim şehir birkaç yılda soldu fakirleşti .Halka zulüm arttı .
MAHKUM
Birden yandaki hücreden ses geldi. Bu ses tanıdıktı yok olamaz dedi içinden .Ona selam verdi ve sohbet etmeye başladılar oda aynı derviş gibi Efendimizden ve Rabbimizden bahsetti katılaşmaya yüz tutmuş kalbi eridi günler günleri kovaladı .Bedevi birkaç ay kaldığını zannediyordu zindanda ama on yıl geçmişti. Bir gün merak edip sordu bedevi sen neden buradasın. Senin için dedi mahkum .Nasıl yani .Göreceksin .der demez dışarda bir kıyamet ,insanlar doluştu sarayın avlusuna
İSYAN
Hükümdar ve oğulları Şehri-eminin tüm engellemelerine rağmen halka zulmediyor dini işlerde sapkınlık yapıyorlardı. Halk Şehri-emini önderliğinde ayaklanmış ve isyan etmişti ve sonunda hükümdar ve oğullarını azlettiler . Şehri-i emin zindana indi ilk önce mahkumu serbest bıraktı sonrada Bedevinin kapısını açtı ve herkes hükümdarımız çok yaşa diye bağırmaya başladı. Bedevi şaşkınlıktan bayılacaktı neredeyse. Sonra Şehri-i emin Bedeviyi yani yeni hükümdarı makamına götürdü. Bedevi neler oluyor dedi Şehri-i emin Anlatmaya başladı .
BABA
Şehri-i emin; senin babanla çok iyi arkadaştık baban hepsinden büyüktü ve taht onun hakkı idi . O çok dürüst ve dinine bağlı birisiydi oda senin gibi bir kıza aşık oldu . Kız babanın aşiretine hasım bir aileye mensup sıradan birisi idi . Evlendiler sen doğdun ve doğum esnasında annen vefat etti baban çok üzüldü ve kendini iyicene dine ve ilime verdi halk onun sohbetlerine gidiyor ondan feyz alıyordu. Babası da zulme devam ediyordu ahali babanın çevresinde toplanıp dertlerini ona iletiyordu . Bu talepleri hükümdar babasına söyledikçe babasının kızgınlığı artıyordu oğluna . Sonunda Ahali ayaklandı ayaklanma güç bela zapt edildi tahta varis olan diğer kardeşi bir düzmece ile şahitler göstererek ayaklanmada onun parmağı olduğuna inandırdı o gün bu gündür zindandaydı ,senin konuştuğun mahkumdu o. Senide baban cemaatinden güvendiği yaşlı bir bedeviye kimseye kendisinden ve senden bahsetmeyeceğine dair yemin ettirerek verdi .bana bile sonradan bahsetti seni kayıp yada ölü biliyorduk. Zindanda iken ben ona gizlice yardım ettim o daha çok kitap istiyordu ilimi onlarca yıl boyunca çok gelişti bende zindana gider ondan ilim alırdım gizlice .Ona defalarca söylememe rağmen onu zindandan çıkarabileceğimi o benim burada olmamım bir sebebi var deyip duruyordu. Bedevi sordu peki ben zindanda on yıl geçirdim niye bana söylemedi . Bende sordum dedi şehr-i emin her şeyin bir zamanı var deyip geçiştirdi .Senden önce zindandan çıkmak istedi önce onu bıraktık ve hemen kayboldu . O sırrı yüksek bir zat onu anlamamız zor dedi şehr-i emin. Bedevi sohbetleri ile ben zindanda birkaç ay geçmiş gibi hissettim bana çok büyük feyzler verdi beni değiştirdi dedi. Onu görecek miyim dedi bedevi, baban zamanı gelince dedi. Şimdi ne yapacağım peki ben diye sordu bedevi şimdi devleti babanın sana verdiği ilimle Adaletli bir şekilde yönet dedi .
DEVLET
Bedevi devletini layığı ile yönetiyordu . Fakat prensesin ülkesi kuzey topraklarını verdiği için fakirlik içinde idiler ve bu toprakları zaman zaman işgal etmeye çalışıp orada yaşayan ahaliyi öldürüyorlardı .Bu duruma bir son vermek isteyen bedevi büyük güçlü bir ordu kurdu karşılarındaki ülke çok daha büyüktü ama bedevi buna aldırış etmedi ve Allaha sığındı ordular karşılaştı şiddetli bir savaş oldu . Savaş meydanında ileride savaşan bedevi ,hatları yararak karşı tarafın karargahına girdi beraberindekilerle kanlı göğüs göğse savaş devam ederken birden karşısına vezirin oğlu çıktı kapışırlar ve bedevi onu öldürdü ama o da çok derin ve ölümcül bir yara aldı .
PRENSES
Prenses zorla yaptığı evliliği boyunca mutsuz bir hayat sürmüştü çocuğu olmamıştı ve olmayınca vezirinin oğlu ona kötü davranıyordu. Prenses arada güvendiği birini gönderip bedevinin yaşayıp yaşamadığını öğreniyordu yaşadığını öğrenince çok seviniyordu onu hayata bağlayan tek şey bu idi .Onun hükümdar olduğunu duyunca çok şaşırmış, acaba beni unuttu mu diye düşünmüştü .
BEDEVİ
Yaralı Halde prensesin sarayına gitti .Sarayın kapısında gösterişli savaş zırhlarını ve miğferini çıkarıp mavi sarığını sardı yüzünü kapadı .Prenses balkonda idi ihtişamlı hükümdarı arıyordu gözleri ve birden o ıslık sesi sesin geldiği tarafa baktı ve mavi sarığı ve o vahşi bakışları gördü .Dizlerinin bağı çözüldü bir an kendine gelince hemen aşağı onun yanına gitti .Bedevi ; Prenses nasılsın dedi ,babanın katili öldü ,benimle çöle gelirmisin son bir kez .Atın üzerinde ayaklarından kan damlamaya başlamıştı .Prensesi çekti atın üzerine ve çöle gittiler beraber. Artık takati bitmek üzereydi bedevinin, attan düştü kumlara .gece olmuştu prenses yarasını gördü hemen doktora gitmeliyiz dedi .Bedevi kabul etmedi ve uzanıp yıldızlara bakmaya başladı ,sanki o gün tekrar yaşanıyordu. Bedevinin gözleri kapandı .Prenses bedevinin başında ağlıyordu . Bedevi derin bir rüyadaydı , rüyasında yıllar önce gençken çölün ortasında gördüğü Dervişi görüyordu ona yaklaştı yaklaştı asasını yere vurdu yerden billur gibi su fışkırdı yine avuçlarıyla alıp Oğlum iç dedi yudum yudum sonra kana kana içti suyu yarasına döktü ve yavaş yavaş uzaklaştı . Birden bedevi uyandı başında prenses ağlıyordu öldü zannetmişti onu hayretler içinde kaldı yarasına baktı yaranın izi dahi yoktu .Bedevi dervişi gördün mü dedi .Hayır yalnızca bülbül geldi sarığına konup çok muhteşem bir şekilde şakıdı sonrada gitti .Birde yerden sular fışkırmaya başladı senin vücuduna aktı sular .Bedevinin bülbülü çok uzun zaman önce ölmüştü.
VUSLAT
Birlikte mutlu bir şekilde saraya döndüler .Herkes mutlu idi ama Şehr-i emin ağlıyordu ne olduğunu sordu bedevi .Babanız vefat etti .Bedevi Babasını sözünü tutup rüyasında onu görmeye geldiğini söyledi Şehr-i emine .Onun içinde çok mutluyum dedi o’da sevdiğine kavuştu .Babasının cenazesini alıp suyun aktığı yerin başına gömdü ve oraya çok güzel ama sade bir türbe yaptı bedevi .Sonra büyük bir düğünle nikahlandılar prensesle bir sürü çocukları oldu .Kubbeler renklendi çarşılar mis gibi baharat kokularıyla doldu .Trablusgarp halkı adalet içinde mutlu bir şekilde katıldı ,iki devlet birleşerek güçlü ve huzurlu İslam’ın doğru yaşandığı bir devlet oldular . Prens ve prenses ömürlerinin sonuna kadar mutlu yaşadılar .
Onlar ermiş muradına biz de çıkalım kerevetine..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.