- 63 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
USTA
USTA
Minarenin hoparlöründen yükselen sela, çevremizi ağır bir hüzünle sardı. Her kelimesi rüzgarla birlikte yankılanarak kulaklarımızda çınladı. Olduğumuz yerde istemsizce durakladık; sanki dünya kısa bir an için nefesini tutmuştu. Sela sona erdiğinde, merhumun adı, soyadı ve cenazenin kalkacağı yer duyuruldu. Babamın derin bir nefes aldığını duydum. Yüzündeki kararlı ifadeye bakarak bir şey söylemeye hazırlanıyordu.
"Hadi, cenaze namazına gidiyoruz," dedi. Sesi kararlı, ama bir o kadar da yumuşaktı.
"Tanımadığımız birinin cenazesinde ne işimiz var?" dedim iradesizce, bu ani karara anlam veremeden.
Babam kısa bir an duraksadı, sonra sabırlı bir tonla, "Namazı kılalım, sonra sana anlatırım," dedi. Sözlerindeki kesinlik, daha fazla sorgulamama engel oldu. İçimde beliren merak ve huzursuzlukla, ona uyup yürümeye başladım.
Cenaze namazını kılıp, sahiplerine başsağlığı diledikten sonra çarşıya doğru yürüyorduk ki babam sonunda anlatmaya başladı. Gözleri geçmişe dalmış, sesi derinden gelen bir yankı gibiydi.
"25-26 yaşlarındaydım," diye başladı. "Bir gün nalbur dükkânının önünden geçerken camekanda dizili malalar, çekiçler, mastarlar ve teraziler gözlerime takıldı. Onlar, sanki beni çağırıyor gibiydi. O anda bir karar verdim: ’Artık yeter!’ dedim kendi kendime. ’Amelelik yapmayacağım artık, ben de usta olacağım.’ Kararımı verince hemen içeri girdim. Nalbur tahtadan yapılmış küçük bir taburede oturmuş, beni bekliyormuş gibi başını kaldırıp bana baktı.
’Selamünaleyküm abi, ben usta malzemesi alacağım,’ dedim.
Nalbur, şaşkın bakışlarla, ’Ne usta malzemesi?’ diye sordu.
’Ben duvar ustası olacağım,’ dedim, içimdeki heyecanı zor bastırarak.
Nalbur hafifçe gülümsedi: ’Öyle hemen duvar ustası olunmaz, evladım. Önce bir ustanın yanında çalışman lazım,’ dedi. Ama ben kararlıydım.
’Abi, 5-6 yıldır amelelik yapıyorum. Artık ustalık yapma zamanı geldi,’ dedim.
Sonunda nalbur pes etti. ’Peki, ne istiyorsan verelim,’ dedi. Elimdeki paranın yetip yetmeyeceğini bile düşünmeden terazi, şakül, mala, testere ve çekiç aldım. Bir de usta çantası. Her şey hazırlandı. Nalbur parayı aldıktan sonra, ’Hayırlı olsun usta,’ diyerek garip bir şekilde gülümsedi. Çantayı omuzlayıp dışarı çıktım, ama içimde bir korku vardı."
Babam burada duraksayıp derin bir nefes aldı. Sanki yılların ötesinden yeniden o anı yaşıyor gibiydi.
"İnşaatların önünden geçiyorum ama içeri girmeye cesaret edemiyorum," diye devam etti. "Bir süre sonra bir inşaatın önünde sadece bir baba ve oğlunun çalıştığını gördüm. Cesaretimi toplayıp içeri girdim. Baba, elindeki işten başını kaldırıp beni süzdü, sonra elimdeki usta çantasına bakarak, ’Hoş geldin usta, çay var içer misin?’ diye sordu.
’Ben usta değilim, usta olmaya geldim,’ dedim. O an içimdeki bütün tereddüt kaybolmuştu. Kararımı vermiştim.
Adam gülümseyerek, ’Nasıl olacakmış o?’ diye sordu.
’Abi, yıllardır amelelik yapıyorum. Artık ben de usta olacağım. Gerekirse bir ay hiç para almam, ama bana ustalık öğretir misin?’ dedim.
Adam oğluna seslendi: ’Oktay, çabuk buraya gel!’ Oktay eline bir fırça alıp, iki sütun arasındaki tozları temizlemeye başladı. Baba bana dönüp, ’Adın neydi?’ dedi.
’Ali,’ dedim.
’Bak Ali,’ dedi babacan bir tavırla, ’Sana küçük bir duvar vereceğim. Burasını düzgün örersen, sana başka bir duvar vereceğim. Ama yanlış yaparsan kırılma, ayağımla vurup duvarı yıkarım, tamam mı?’
’Tamam,’ dedim kararlı bir şekilde.
Usta, malayı eline alıp duvarın nasıl örüleceğini kısaca gösterdi. Hareketleri öylesine ustacaydı ki hayranlıkla izledim. Sonra beni kendi halime bıraktı. Akşama kadar çalıştım ama yaptığım duvar eğri büğrüydü. Akşam olduğunda usta yanıma geldi, hafifçe gülümsedi ve, ’Ali usta, Ali usta, duvar uçuyor!’ diyerek ayağıyla duvarı devirdi. O an içimdeki bütün heves sönüverdi. ’Herhalde bu işi yapamayacağım,’ dedim içimden."
Babam burada hüzünlü bir gülümseme takındı, sonra devam etti.
"Tam o sırada usta, ’Yılmak yok! Tekrar başla, sıfırdan,’ dedi. Bir saat sonra tekrar gelip kontrol edeceğini söyledi. O gün ikinci duvarımı ördüm. Ertesi sabah inşaata giderken içimde yine bir kararsızlık vardı. Ama karar verdim: Ya ölene kadar amelelik yapacaktım, ya da bu azarla usta olacaktım. Ve o gün geri adım atmadım. Bir hafta boyunca böyle çalıştıktan sonra usta beni yanına çağırdı.
’Ali usta, al bakalım bu da senin yevmiyen,’ dedi.
’Ben parasız iş öğreniyorum, size de pek faydam olmadı, ne parası?’ dedim.
Ama o bana bakarak, ’Bu senin azminin ve kararlılığının parası. Başkası bu kadar azar işitse çoktan işi bırakırdı. Sen şimdiden usta oldun. İleride çok iyi bir usta olacaksın,’ dedi. Beni yüreklendirdi. İşte o gün usta oldum. Bugünkü cenazeyi soruyordun ya oğlum, işte bugün mezara indirilen kişi, bana ustalığı öğreten, ellerime cesareti veren Halil Usta’ydı."Ali’yi Ali usta yapan kişi.